Merve Kavakçı
Yol ayrımında bir HDP
Demokratikleşme süreci kanun önünde eşit muamele görme hakkının tesisinin araziye bir başka deyişle pratiğe yansımasıyla şekillenir. Türkiye’nin son 13 senelik AK Parti iktidarı döneminde de demokratikleşmenin gereği olan bütün elementler devreye sokuldu. Halkı hakim kılmak adına devreye sokulan reformlar, Türkiye’nin Kürt popülasyonunun ihtiyaçlarına da cevap verecek nitelikteydi. Günün sonunda kendini Kürt olarak addeden kitle illegal yani terör örgütü PKK’nın Marksist, Leninist ideoloji ekseninde geliştirilmiş saldırganlığı ve buna cevap veren resmi devlet refleksi arasında sıkışmış kalmıştı. Ya teröristle beraberliği seçecektin, yahut “kendini inkar” kabul edilebilecek dayatmalara kucak açacaktın. 30.000 kişinin öldüğü bildirilen ezeli savaşın en önemli insentifi bu arada kalmışlıktı.
İşte AK Parti liderliğinde gelen değişim rüzgârı tam da bu fasid daireyi kırmayı başardı, kolay olmadı ama başardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2000’li yılların ilk yarısında sarfetme cesaretini gösterdiği Kürt Sorunu tamlaması statükocuların hiç zaman kaybetmeden devreye soktukları vurdumduymazlıkla karışık, öfkede karşılık buldu. Buna rağmen Erdoğan yılmadı; “çözüm süreci” adını koyduğu prosesi işletti, Nevruz ateşlerinden bakanlarını atlattı, Kürt sanatçıları, entelektüelleri meydanlarda topladı, sevgi ve barış atmosferinde bütünlük resmi veren halkları birbirine kaynaştırdı. Herkes pek memnundu. Erdoğan’dan iyisi yoktu.
Bu günlere o günlerden gelindi. Bu günlere o günler sayesinde gelindi. Bu günlerin çıkış noktası o günlerdi. Kürt siyasetçiler palazlandı, Öcalan bebek katilinden Sayın’a terfi ettirildi, “İmralı” işareti kavramsallaştırıldı, Kürt entelektüeller, aktivistler, eskiden terörist addedilenler ülkeye döndü, siyasette, kültürde, sanatta yerini aldı. Kürt kimliği, milliyetçiliği, eskiden nefes aldırılmazken en önemli tartışma noktası haline geldi.
Böylece yeni koalisyonlar oluştu, CHP’li zaman içinde Kürt milliyetçiliğine destek verir oldu. Liberal beyaz Türk Kürt siyasetinin ikonik sesi haline geldi. Kürtler Kürtlere bırakılmadı, “hepimiz Kürdüz” sloganları atılarak ekstrem sol DHKP-C’liden ekstrem sağ MHP’liye kadar geniş bir kitlede Kürtler ses buldu. Bütün bunların bir yan ürünü olarak Kürt partisi HDP’yi destekleyen kitle görünürlük kazanarak mecliste temsiliyet kazandı.
Şimdi HDP’ye düşen önemli bir görev var o da Kürt hareketinin tamamını meşru zemine çekmek ve silahsızlandırmak. Bu görev tamamıyla Kürtlük üzerinden siyaset üretenlerin sorumluluğudur. Başkasının değil. İktidar partisinin hiç değil! Zira onlar üzerlerine düşeni fazlasıyla yaptılar ve Kürt kitleye hayallerine bile giremeyecek seviyede tanınırlık sağlanmasına vesile oldular. Bunu AK Parti yaptı.
Bunun idrakinde değilmişçesine şimdi teröre destek vermek Kürtlerin siyasi hareketine sadece zarar verir. An itibariyle olan tam da bu. HDP kendini PKK’dan ayrıştırmadan bugünlere geldi. PKK ise; hem Türkiye, hem de müttefiklerinden oluşan uluslararası arenada bir terör örgütü. Sağ gösterip sol vurmak, bir yerde bir duruş diğer yerdeyse tam tersi duruş sergilemek, milletvekilinin terör örgütüne mühimmat nakline sessiz kalmak, gencecik polisleri bir kurşunla katletmek siyaseten Kürt hareketinin sonu oluyor.
Meclis sarhoşluğuna düşmüş bir HDP kendini dev aynasında görmeye başladığının sinyallerini veriyor çoktan. Aldığı borç oylara güvenmenin rehavetinde. Seçim yapma zamanı çoktan geldi de geçiyor.
yeniakit