Yolsuzluklar İslamî Partilerin Önünü Açıyor
Fas'ın AKP'sinin genel sekreteri Saadettin Osmanî: Seçkinlerin yolsuzluğu İslamî partilerin önünü açıyor …
Uzun zamandır, çok farklı siyasi ve tarihi tecrübelere sahip Türkiye ile Fas'ı aynı çerçeve içinde yan yana düşünmek kimsenin aklına gelmemişti.
Ancak, sahneye çıktığı günden bu yana Türk siyasetine ağırlığını koyan AK Parti ile aynı ismi taşıyan bir partinin Fas siyasetinde başa güreşmeye başlaması, iki ülkenin aynı haber ve analizlere birlikte konu olmasını çok normal hale getirdi. Biraz ilginç ama Fas'ın AKP'si (Adalet ve Kalkınma Partisi) ile ilk temasım Madrid'de oldu.
Türkiye'nin AB süreci ve AK Parti tecrübesinin İslam dünyası açısından anlamının konuşulduğu konferansa katılanlar arasında partinin lideri Saadettin Osmanî de vardı. Toplantıda dile getirdiği ilginç görüşleri ve ayaküstü konuşmalarımızda ifade ettiği hususları bir iki yazıda ele almıştım.
Ancak vakit darlığından, kendisiyle kapsamlı bir röportaj yapma imkanım olmamıştı. Ancak sorularımı iletmem halinde cevap verme sözü verdi. Okuyacağınız röportaj, Faslı lider Osmanî'nin sorularımıza cevap vererek, seçimden bir gün önce bize ulaştırdığı bir metin. Fas'ta cuma günü yapılan seçimden birincilikle çıkması beklenen AKP'nin genel sekreteri Osmanî, Türkiye'deki adaş partinin 5 yılda gösterdiği başarıyı yakından izleyerek dersler çıkardıklarını, ama bir modelin başka bir ülkeye bire bir kopyalanmasının imkansız olduğunu söylüyor.
AKP'nin seçimlerden birinci parti olarak çıkması halinde, Fas siyasetinde ne gibi değişiklikler olacağı Kral 6. Muhammed'in vereceği kararlara bağlı. Fas siyasetinde temel belirleyici olan Kral'ın birinci olsa bile AKP'den bir isme başbakanlık görevi vermeme ihtimali bulunuyor. Oysa, AK Parti, 22 Temmuz'da seçimleri kazanarak ikinci kez iktidara geldi. Ve her şeye rağmen Meclis, eski Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ü cumhurbaşkanlığına seçti. Ülkesindeki rejimi başkaldırı içinde olmayan; ama halkın yönetimde daha çok söz sahibi olmasını savunan Osmanî, insanlarının katılımı olmaksızın yönetmeye kalkışmanın fiyaskoyla sonuçlanacağını düşünüyor.
İki partinin isim benzerliği hakkında ise AKP lideri, partisinin ismini 1998 yılında belirlediğini ve Türkiye'deki adaşının ise kendilerinden iki yıl sonra kurulduğunu söylüyor ve ekliyor: "Bu ismi tercih ederken ülkemizde temel sorunlar olan sosyal adalet ve ekonomik kalkınma gibi kronik meselelere çözüm getirme irademizi ortaya koymak istedik." Osmanî, 325 sandalyeli mecliste 70 koltuğu alacaklarını tahmin ediyor.
Fas'taki sistem birbiriyle yarışan 33 partinin herhangi birisinin hükümet kurma çoğunluğuna müsaade etmiyor. 2002'de AKP 42 sandalye kazanmış, ancak Kral'ın siyaset dışından atadığı Driss Jettou liderliğindeki beş partili koalisyon hükümetinde yer almamıştı. Saadettin Osmanî, siyasetteki önceliklerinden intihar eylemlerine ve ABD'nin Ortadoğu politikalarına dair birçok konuda sorularımıza cevaplar verdi.
--------------------------------------------------------------------------------
Siyaset ve ekonomi alanında öncelikleriniz nedir?
Adalet ve Kalkınma Partisi olarak adalet düşüncesine azami önem veriyoruz. Ana hedefimiz, yargıda bağımsızlığı, tarafsızlığı ve etkinliği sağlamak. Parti programımızda bu hedefleri yakalamaya dönük çeşitli öneriler getirdik. İnsan hakları açısından, insan haklarını ve özgürlükleri güçlendirmeyi hedefliyoruz. Partimiz, basın ve yayın özgürlüğü kadar, dernek kurma, herkese açık toplantılar düzenleme, birlikler oluşturma gibi konularda yasal süreç ve işlemleri kolaylaştırmayı amaçlıyor. Ekonomi ile ilgili olarak ise Fas ekonomisinin modern, istikrarlı, rekabete açık, istihdamı sağlamaya dönük ve şeffaf olmasını arzuluyoruz. Kamu maliyesi alanında ise kaynakların ve harcamaların adil, müşterek, saydam ve tasarruflu yönetimini sağlayarak, istihdam, zenginlik ve sürekli büyümeyi gerçekleştirecek yeni bir çatı planlıyoruz.
Hangi özellikleriniz sizi Faslılar gözünde çekici kılıyor?
Başarımızın birçok sebebi var: AKP'nin siyasi duruşundaki berraklık, tabanındaki canlılık, cezbedici demokratik yapısı, seçkinlerin ve geleneksel siyasi partilerin beceriksizliği ve onların halkı ilgilendiren sorunların yönetimindeki fiyaskoları... Daha da kötüsü bu isimlerin bir kısmının, ulusal gazetelerde de yayınlanan rüşvet skandallarına karışması. Başarımıza katkıda bulunan bir faktör de AKP'nin vatandaşlarla sürekli iletişim halinde olması. Beklentilere gelince, birçok uzman ve gözlemci bu seçimde AKP'nin oylarını artıracağını umuyor. 2002 seçim sonuçlarını esas alırsak biz de aynı beklentiyi paylaşıyoruz. Balkanlaştırılmış oylama modeline bakılacak olursa en az 70 sandalye alacağımıza inanıyoruz.
İslami eğilimli partiler, genelde çevrenin ve güçsüzün temsilcisi olarak ortaya çıkıyor. Ama Fas farklı bir ülke. Sizin partiniz en büyük desteği, çevreden mi, merkezden mi alıyor?
AKP, Fas toplumunun bütün kesimlerinden destek görüyor. Özellikle şehirlerdeki seçmen kitlelerine baktığınızda, orada bütün halk kesimlerinin olduğunu görürsünüz. Bu, bir ülke veya belli bir politik akımla ilişkili olmayan bir durumdur. Güçsüzler, kendi durumlarını daha iyiye götürmek için yürekten reform ve değişim isterler. Bu yüzden kendi durumlarını gerçekten benimsemiş ve sorunlarını sahiplenmiş herhangi bir partiyi desteklerler.
Filistin'de Hamas, Türkiye'de AK Parti, Mısır'da İhvan ve Fas'ta sizin partinizi örnek alırsak, İslami eğilimli partilerin güç kazanmasını siz nasıl izah ediyorsunuz?
"İslamcılar, popüler yükselişin nedenleri (Islamists, the reasons of advanced popular presence) başlıklı bir makalemde, İslami yükseliş fenomenini ele almıştım. Bence bu başarıyı izah eden kısaca 4 faktörü şöyle sıralayabiliriz: 1) Kimlik bağı: Bu, sadece İslami yükselişi değil, genelde bütün dini uyanışları açıklamaktadır. 2) Sömürge egemenliğine karşı direniş: Sömürge egemenliğine karşı İslami akımların güçlü biçimde direnmesi, toplumdaki desteğini ve güvenilirliğini artırdı. 3) Sosyal yararlılık: Bu da İslami akım üyelerinin inançlı ve ahlaki eğitimleriyle kendilerini tebarüz ettirmesini netice vermektedir. 4) Eski siyasi tecrübelerin başarısızlığı: Bu da insanların kendilerine politik ve ekonomik dışlanmadan çıkış noktaları arayan İslami akımlara yönelmesini sağlamıştır.
İki Müslüman ülkede aynı ismi taşıyan iki parti olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Kim kimden ilham aldı?
Biz, Adalet ve Kalkınma Partisi ismini 1998'de seçmiştik. Yani, Türkiye'deki AK Parti'nin kuruluşundan iki yıl önce. Sosyal adalet ve ekonomik kalkınmanın, ülkemizin yüz yüze kaldığı en ciddi iki problem olduğunu fark ettikten sonra bu ismi tercih ettik.
AK Parti veya diğer Türk partilerin liderleriyle temasınız var mı? Milli Görüş'ten AK Parti'ye uzanan değişimi nasıl görüyorsunuz?
AKP, Saadet Partisi'nin lideri Necmettin Erbakan ve Recai Kutan'la çok iyi ilişkilere sahiptir. Aynı zamanda Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti ile de iyi ilişkilerimiz var. Ülkelerimiz adına karşılıklı işbirliğini geliştirmek için ziyaretler yaptık ve tecrübelerimizi birbirimize aktardık. Erbakan ve Erdoğan'ın çizgileri arasındaki başkalığa, bir tür farklılık ve tamamlayıcılık olarak bakılabilir. Türkiye'deki AK Parti, ülkedeki şartlar nedeniyle pragmatik bir yaklaşımı benimsedi.
Hangi yönleriyle AK Parti tecrübesi İslam dünyasına örnek olabilir?
İslami bir geçmişe sahip olması; siyasi anlamda büyük bir sıçrama yapabilmesi; Türkiye'nin ekonomik ve sosyal olarak acil kalkınma ihtiyaçlarını fark etmesi ve hükümete geldikten kısa bir süre sonra seçmen tabanını koruyarak güçlenmesi AK Parti'yi üzerinde çalışılmaya değer kılıyor. Şüphesiz her başarılı deneyim, sadece Arap-İslam dünyasında değil, bütün dünyada özel ilgiyi hak eder. Bir örnek vermek gerekirse, mesela Malezya tecrübesi.
Türkiye'nin Müslüman dünyaya örnek olabileceğine dair popüler tartışma hakkında sizin kanaatiniz ne?
Herhangi bir modeli, bire bir kopyalamak mümkün değildir. Her ülke kendine özgü hususiyetlere, tarihi bağlama ve diğer ülkelerdeki rejimlerden az veya çok ayırt edilen, karakterize bir siyasi rejime sahiptir. Ancak diğer tecrübelerden yararlanmak da bir zorunluluktur.
AK Parti "İslamcı" nitelemesini reddediyor ve 'muhafazakâr demokrat' sıfatını tercih ediyor. Sizin de bu konuda duyarlılığınız var mı?
Önemli olan içeriktir, isimler veya sloganlar değildir. "İslami parti" terimi yanlış anlaşılıyor veya bazen çelişkili bir biçimde yanlış yorumlanıyor. Bundan dolayı birçok kişi bunu kullanmamak istiyor. (Temmuz ayında Madrid'deki görüşmemizde, İslamcı sıfatının kullanılabileceğini, demokrat, radikal, şiddet eğilimli İslamcı hareketler içinden halk çoğunluğunun barışçı ve demokrat olanı tercih edeceğini söylemişti.)
AK Parti'nin 22 Temmuz zaferini nasıl okudunuz?
Doğrusunu söylemek gerekirse bu; çok değerli bir başarı olduğu kadar, yönetimlerin ülke insanının katılımı olmaksızın, onların rağmına ülkeyi idareye kalkışmalarının 'fiyasko' olduğunun da göstergesidir. Eğer insanlara demokrasinin, tarafsızlığın, şeffaflığın, güvenilir olmanın hukuki çatısı ile sağlam siyasi bir pratik sağlanabilirse, onlar sürece katılır ve katkıda bulunur. Bunun en güzel örneği, Türkiye'deki seçime yüzde 80'in üzerindeki yüksek katılım oranıdır.
Neden demokratik açıdan İslam dünyasının standartları genelde düşük? Sizce bunun sorumlusu kim?
Demokratik zayıflık, sadece İslam dünyasının değil, Müslüman olmayan birçok güney ülkesinin de sorunu. Yakın zamana kadar Avrupa'da, demokrasiyi "kirli burjuva oyunu" olarak düşünen birçok ülke komünist düşünceyi benimsemiştir. Ancak İslam dünyasındaki demokratik zayıflık, yozlaşmayı besleyen ve derinleştiren siyasi otoritenin doğası ile açıklanabilir. İslami toplumlarda demokratik kültürü engelleyen kurumsal sebepler de vardır. Ama aynı zamanda, sivil ve siyasi kurumları ile bütün İslam dünyasında demokrasi konusundaki bilincin arttığını da görmezden gelemeyiz.
Batı'nın ve özellikle de ABD'nin son dönemde Ortadoğu'nun demokratikleşmesiyle ilgilenmesine ve Büyük Ortadoğu Projesi'ne ne diyorsunuz?
Yeni Ortadoğu projesi, bölgenin yeniden şekillendirilerek, İsrail'e bütün bölgede siyasi, ekonomik ve hatta kültürel egemenlik verme yollarının arandığı bir Amerikan projesidir. Bu proje, Amerikan yönetiminde iktidarı elinde bulunduran sınıfın isteklerine hizmet etmektedir. Ortadoğu ülkelerinin siyasi karar verme bağımsızlığına el koymak isteyen bir projedir. Sonucunda, bu ülkelerin kaderlerine hükmetmeyi ve Siyonizm projesini mümkün kılacaktır. Doğal olarak bu projede, demokrasi, özgürlük, güvenlik ve barışın yayılması gibi güzel kavramlar kullanılarak, pratikte tam zıddı amaçlanmaktadır.
Bazıları laiklik olmadan demokrasi olamayacağını düşünüyor. Bazı Müslümanlar ise laikliği dinsizlik olarak görüyor. Bu çelişkiye siz nasıl bakıyorsunuz?
Bu alandaki kavramların anlamlarının dikkatle gözden geçirilmesine ihtiyaç var, böylece onlara karşı kesin bir yaklaşım belirlenebilir. Laiklik birçok modele sahiptir. Fransız modeli, İngiliz modeline benzemez. Birincisinin dine bakışı aşırı görüşler içerirken, ikincisinin böyle bir problemi yok. Cumhuriyetçi Parti tarafından da benimsenmiş Amerikan modeli ise dini meşruiyetin üzerine kuruludur. Öyleyse İslam dünyasında problem nedir? Demokrasinin sadece laiklikle ilişkilendirilmesi, bence ya kavramsal ve ideolojik karışıklıktan ya da çıkar odaklı endişelerden kaynaklanan son derece yanlış bir tutum. Ben, bu tutarsız ve çelişkili davranışların arkasında, Müslüman insanlarda var olan entelektüel kaosun olduğunu düşünüyorum.
Türkiye'nin AB üyeliği sizce Müslüman dünya için ne ifade ediyor?
Bunun, hem Türkiye, hem AB hem de İslam dünyası için yararlı olacağını düşünüyorum. Böylece dar ideolojik çıkarlara hapsedilmeye çalışılan medeniyetler arasında diyalog mantığı ve kültürü teşvik edilmiş olacaktır.
İslam adına şiddete başvuran El Kaide gibi radikal gruplar ve intihar eylemleri hakkındaki ne düşünüyorsunuz?
Filistin'de veya sömürgeciliğe maruz diğer ülkelerde direniş meşrudur. Filistinliler sömürgecilere ve onların yayılmacı politikalarına karşı mücadele veriyor. Sömürgeciliğe karşı direniş, uluslararası hukuk ve teamüllere göre de meşrudur. Bu aynı zamanda dini, milli ve insani bir görevdir. İntihar saldırıları yeni bir olay değildir. II. Dünya Savaşı'nda Japon kamikazeler tarafından kullanıldı. 1960'larda Vietnam Savaşı sırasında Vietnamlı bağımsızlık yanlılarınca Amerikan güçlerine karşı kullanılmıştı. Ancak bu yöntemin, bireyler, Avrupalı gruplar ya da İslami gruplarca, İslam ülkelerinde veya İspanya, İngiltere gibi Müslüman olmayan ülkelerde kullanılması, dinen ve hukuken kabul edilemez. Hem bu tür saldırılar hem de bunların nedenleri ortadan kaldırılmalıdır.
Müslümanlar arasındaki şiddet eğilimli akımlar nasıl önlenebilir?
Sosyal ve siyasi alanda, demokratik ve rekabetçi mekanizmalar yoluyla barışçıl bir reformdan başka yol yok. Diyalog kültürü mutlaka teşvik edilmeli. Çeşitlilik insani bir ihtiyaç. Aynı zamanda ilerlememiz için bir katma değer. Karşılıklı anlayış, farklılıklara saygı gibi değerler yerleştirilmeli. Bu reform, ancak bütün bireyler, sivil gruplar ve resmi kesimler sahiplendiğinde başarılı olur.
Abdülhamit Bilici
ZAMAN