"11 Eylül 2001"
İngiltere Başbakan’ı Margaret Teacher 1990’lı yılların başında İskoçya’da düzenlenen NATO toplantısında yaptığı konuşmada...
İngiltere Başbakan’ı Margaret Teacher 1990’lı yılların başında İskoçya’da düzenlenen NATO toplantısında yaptığı konuşmada Sovyetlerin çöküp düşman olmaktan çıktığını söyledi. Teacher, "Düşmanı olmayan ideoloji yaşayamaz. Sovyetlerin yerine bir düşman bulmamız lazım, işte o düşman İslam olacaktır" demiştir. 11 Eylül 2001 İkiz Kuleler saldırısının ardından aradığı düşmanı bulan Amerika’da ilk hedef Amerikalı Müslümanlar oldu.
11 Eylül 2001 tarihi bütün devletlerin dış politikalarının değiştiği bir gün olarak takvim yapraklarındaki yerini aldı. New-York’taki Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan kamikaze saldırıları dünyanın belleğine kazındı. Dünyanın jandarmalığına soyunan ABD ilk kez kendi evinde büyük bir ‘terör’ saldırısına muhatap oluyordu. İkiz kuleler yıkılırken artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı herkes tarafından anlaşılıyordu.
“Yaşayabilmemiz için mutlaka bir düşmanımız olmalı”
Sovyetlerin çökmesinin ardından kendine yeni bir düşman arayışına giren Batı o düşmanı bulmuş veya kendi elleriyle oluşturmuştu! Bu konuda İngiltere eski Başbakan’ı Margaret Teacher'ın 1990’lı yılların başında İskoçya’daki NATO toplantısında yaptığı konuşma oldukça manidar. Düşmanı olmayan bir ideolojinin yaşayamayacağını söyleyen Teacher, "Bizim yaşayabilmemiz için mutlaka bir düşmanımızın olması şarttır. Sovyetler Birliği dağıldı ve düşman olmaktan çıktı. Onun yerine yeni bir düşman koymamız gerekiyor. İşte bu yeni düşman İslam" olacaktır demiştir. 11 Eylül saldırılarını üstlenen ‘aşırı dinci’ El-Kaide örgütü ise bu konuda Batı Dünyası için oldukça iyi bir düşman sayılabilirdi. 7 bin Amerikalının öldürüldüğü 11 Eylül saldırılarının faturası ilk olarak ABD’de yaşayan Müslüman halka kesildi. Batı’nın yeni zencileri olarak seçilen Müslüman’lar için hayat artık daha bir zordu. Potansiyel birer terörist olarak görülen Müslüman’ların kredi kartları iptal, kira sözleşmeleri dahi feshedildi. Batı dünyasının Ortaçağ’dan kalma alışkanlığı ‘Cadı avı’ yeniden başlatılmıştı Amerika caddelerinde.
“Ya bizimlesiniz, Ya ...”
Tarihinin büyük bölümünü savaşların oluşturduğu Amerika yeni bir dizi savaşlarına hazırlandığını belli etti. Güvenlik ve terörle savaş bahaneleriyle ilk hedefinin El Kaide ve liderini destekleyen Afganistan’daki Taliban rejimi olduğunu söyleyen Başkan Bush’un mesajı açıktı. "Ya bizimlesiniz ya teröristlerle!" Bu sözüyle ABD politikalarına karşı olan bütün devletler terörist koltuğuna oturtulmuş oluyordu. Bush’un söylediği "Bu bir haçlı seferidir" sözü, Batı dünyasının, Müslüman coğrafyasına 20. Haçlı Seferi’nin başladığını açıkça gösteriyordu. İlk hedef Afganistan
Terörle mücadele adı altında El-Kaide Lideri Usame Bin Ladin’e destek veren Afganistan’daki Taliban rejimini ilk hedef olarak seçen ABD-İngiltere müttefik kuvvetleri 7 Ekim’de Afganistan’ı havadan bombalamaya başladı. Taliban yönetimini yıkıp Afganistan’da kendine bağlı ‘kukla’ bir yönetim kuran ABD buradaki askeri yönetimi NATO güçlerine devretti ama NATO da Afganistan’da tam anlamıyla bir yönetim kuramadı.
ABD Başkanı George W. Bush’un tüm dünyaya ilettiği ‘Ya bizimlesiniz ya da teröristlerle’ mesajı yerine ulaşmıştı. Batı ve Arap yönetimleri ABD’nin bu mücadelesinde yanında olduğunu belirttiler. İslam Dünyasına 20. Haçlı Seferi Başlatan Bush’un ilk hedefi tarihi boyunca büyük acılar çeken Afganistan’dı. Sovyet Rusya- Afgan halkı arasındaki savaştan sonra yönetime gelen Taliban rejiminin, El- Kaide Lideri Usame Bin Ladin’e destek verdiğini söyleyen ABD, 7 Ekim 2001’de Afganistan’ı havadan bombalamaya başladı. Bu bombardımanlar sırasında birçok sivil hayatını kaybederken 11 Eylül İkiz Kuleler Saldırılarını kınayan, "terörle mücadele" konusunda ABD’nin yanında olduğunu belirten dünya Afganistan’da yaşananlara sesini çıkartmamıştı. Hatta Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac Fransız Kuvvetlerinin de operasyona katılacağını söylüyordu.
ABD- Afganistan savaşı sırasında haber ajanslarından tüm dünyaya servis edilen görüntülerde, Taliban kuvvetlerinin Afgan halkına uyguladığı acımasız muameleler vardı ve bu da ABD’nin işine oldukça yarıyordu. Savaş için bir bahane daha kazanılmıştı, mazlum Afgan halkına özgürlük götürülüyordu (!). Savaş sırasında evlerini terk edip mülteci konumuna düşen Afganlının sayısı 3 milyona ulaştı. 30 Haziran günü ABD başkanlığındaki koalisyon güçlerinin Kakrakay bölgesindeki düğün evini bombalaması sonucu 48 sivil yaşamını yitirdi, 117 sivil yaralandı. Washington’dan gelen açıklamada düğün evinin ‘yanlışlıkla’ bombalandığı söyleniyordu.
Savaş beklenildiği gibi, ABD’nin üstünlüğüyle sonuçlandı. Taliban rejimi yıkıldı ve sürgünde bulunan ABD yanlısı Hamid Karzai başkanlığında bir yönetim kuruldu. Fakat bu çağdaş Batı yanlısı hükümet sorunlarla boğuşan Afganistan’ı daha büyük bir uçuruma doğru yuvarladı. NATO kuvvetlerinin yönetimi devralmasının ardından Taliban’ın yasakladığı afyon ekimi ve çağdışı köpek dövüşleri yeniden başladı. Açlık, salgın hastalık, mayın ve intihar saldırılarıyla başı dertte olan Afgan halkı için kendi ülkeleri bir cehenneme döndü. Evlerinin önünde oyuncak tabancayla oynayan küçük Afganların dahi askerler tarafından öldürüldüğü tam bir cehennem!
On binlerce masum Afgan’ın şehit edildiği savaşın sonunda ne El-Kaide Lideri Usame Bin Ladin yakalandı ne de Taliban’ın üst düzey yöneticileri. Amerika başkanlığındaki küresel çeteye Afganistan’ın cehenneme dönmesi yetmedi. Kuveyt işgalinde Amerika’dan destek alan ve yine Amerika’nın verdiği kitlesel imha silahlarıyla Halepçe’de 5 bin Kürt’ü öldüren Saddam Hüseyin ve Irak bu oyunda ikinci hedef olarak seçildi.
Uçaklardan atılan demokrasi!
11 Eylül İkiz Kuleler saldırısından sonra teröre karşı savaş bahanesiyle Afganistan’ı cehenneme çeviren ABD’nin sıradaki hedefi Irak ve diktatörü Saddam Hüseyin’di. Irak’ın Kuveyt işgaline kapalı destek veren ve Saddam’a verdiği nükleer silahlarla Halepçe’de 5 bin Müslüman Kürt’ün öldürülmesine çanak tutan ABD, kendi elleriyle meydana getirdiği diktatörü yok etme planları yapıyordu. 20 Mart 2003’te başlayan hava saldırılarıyla sivil Iraklıların başına tonlarca misket bombası yağdıran ABD, sivil katliamlarının ‘yanlışlıkla’ yapıldığını vurguluyordu. Bombardıman sonucu kolları ve bacakları kopan çocukların görüntüleri tüm dünyada ABD’ye olan nefreti arttırırken, ABD Dışişleri Bakanı Colin Powel yaptığı basın toplantısı ile uydu görüntülerinin Irak’ın elinde nükleer silahların olduğunu tespit ettiklerini iddia ediyor ve kendilerinin haklı olduklarını söylemeye çalışıyordu. Irak savaşının başladığı tarihten bu güne kadar, ABD’nin Irak’ta olduğunu iddia ettiği nükleer silahlar bulunmuş değil.
Bağdat düşüyor
Koalisyon güçleri Irak’ın Ümmü Kasr kasabasında büyük bir direnişle karşılaşmalarına rağmen ellerindeki gelişmiş silahlar ile ilerleyişini sürdürdü. Siperde beyaz bayrak sallayan Irak askerlerini öldüren ABD’ye dünya kamuoyundan tepkiler gelmeye başlamıştı bile. 1 Mayıs 2003’te hiçbir direnişle karşılaşmadan Irak’ın başkenti Bağdat’ı alarak meydandaki büyük Saddam heykelini yıktı. Yıkılan Saddam heykeline ilk balyozu vurarak savaşın sembolü olan Irak’lı motosiklet tamircisi Kadim el Cuburi, "Tanıdığınız şeytan, tanımadığınızdan iyidir. Ben şu anda keşke Saddam başımızda olsaydı diyorum. Saddam Stalin gibiydi ama işgal ondan daha beter" diyerek pişmanlığını dile getiriyor. Koalisyon güçlerinin Bağdat’a girmesinin hemen ardından Bağdat müzesinin yağmalanmasına ses çıkarmaması, Batı dünyasının İslam coğrafyasındaki kültürel değerlere de savaş açtığının bariz bir göstergesi olarak tarih sayfalarındaki yerini aldı.
Felluce: “İnsanlığın son kalesi”
Irak milis güçlerinin kalesi durumundaki Felluce’ye saldırı harekâtı başlatan ABD askerleri Irak’taki yeni hedefi Mukteda Es Sadr komutanlığındaki direnişçileri yok etmekti. Bu bağlamda Felluce’ye saldırı başlatan ABD Felluce’yi adeta cehenneme çevirdi. 295 bin insanın mülteci konumuna düştüğü, 6 bin evin yıkıldığı, 5 bin civarında sivilin öldürüldüğü saldırıya dünya devletleri bir tepki göstermeyerek insanlık nezdinde sınıfta kaldı.
Ebu Gureyb’de ABD vahşeti!
Irak işgalinden bu güne 1 milyona yakın Iraklının ölmesine sebep olan ABD’nin gerçek yüzü Ebu Gureyb hapishanesindeki iğrenç işkence ve tecavüz görüntüleriyle beraber gün yüzüne çıktı. ABD’nin Irak’a götürdüğü demokrasi Iraklıların vücutlarında, psikolojilerinde kapanmaz yaralar açarken ABD’nin uyguladığı vahşet tüm dünyada büyük tepkilere neden oldu. ABD’nin bu insanlık dışı uygulamalara imza atan askerlere küçük bir ceza vererek işin içinden sıyrılmak istemesi Iraklılara hangi gözle baktıklarının bir göstergesiydi.
ABD askerlerinden iğrenç itiraflar
Iraklılara yönelik acımasız uygulamalarını ifade eden ABD askerleri dinleyenlerin adeta kanını dondurdu. Bazı ABD askerlerinin itirafları şöyle:
Çavuş Josh Middleton: “İngilizce bilmiyor ve esmerlerse, insan olmadıklarına inanırdık. İstediğimizi yapabilirdik!”
Çavuş Aidan Delgado: “Iraklı mahkûmların cesetleri kamyonda duruyordu. Biri ceset torbasını açıp başına ateş etti. Bir asker, eline kaşık aldı ve adamın beynini çıkardı. Yiyormuş gibi yaparak gülümseyip fotoğraf çektirdi.”
Çavuş Kelly Dougherty: “Konvoya verilen tek emir asla durmamasıdır. Önümüze 3 eşeğiyle yürüyen bir çocuk çıktı. 10 yaşındaydı. Hiç durmadan çocuğu ve 3 eşeğini dümdüz ettik.”
Birinci Çavuş Perry Jeffries: “Biz Amerikalılar ‘dur’ demek için parmaklarımız yukarı bakar şekilde elimizi kaldırır ve sallarız. Iraklılar içinse bu ‘merhaba, gel’ demek. Biz kontrol noktalarında ‘dur’ dedikçe onlar bize doğru geliyorlar. Sonra bir bakıyorsunuz ki askerler hamile kadınları vurmaya başlıyor...”
Saddam Tikrit yakınlarında bir çukurda yakalanıp, sözde bir yargılamanın ardından 30 Aralık 2006’da idam edildi. Bu olayla beraber Irak’ta Saddam dönemi tam anlamıyla kapanmış oldu. Fakat Irak Saddam’ın diktatörlüğünü mumla arıyor. Dünyanın en güvensiz bölgesi olan Irak’ta ne zaman, nerede bir bombanın patlayacağı bilinmiyor. Gittiği her yerde mezhep savaşı başlatıp, kardeşi kardeşe kırdıran küresel çete Irak’ta da bu oyunu piyasaya sürdü. Şii-Sünni savaşlarında hayatını kaybedenlerin sayısı yüz binlerle ifade ediliyor.
ABD afyon ekiminden yılda 70 milyar dolar kazanıyor
İşgal sonrası Afganistan’ın durumunu gazetemize değerlendiren Ortadoğu Uzmanı Gazeteci Hüsnü Mahalli, 11 Eylül’ün ABD tarafından bilindiğini, fakat bunun önlenmesi için hiçbir çalışma yapmadığını söyleyerek, "Bunca yıl oldu fakat ne Taliban’ın ne de El- Kaide’nin üst düzey yöneticileri yakalanmış değil! Zaten şu anda Taliban Afganistan’ın bütün bölgelerini kontrol ediyor" dedi.
Afganistan’da NATO yöneticiliği yapan Hikmet Çetin’in, Taliban tarafından yasaklanan Afyon ekimine ABD tarafından tekrar izin verildiğini, bunun sonucunda da ABD’nin yılda 70 milyar dolar kazandığını söylediğini aktaran Mahalli, "Bu da ABD’nin niyetini açığa vuruyor" şeklinde konuştu.
“Irak halkı perişan olmuştur”
Irak halkının sadece ölmeden nasıl eve gideceğini düşündüğünü ifade eden Mahalli, "Irak halkının psikoloji bozuldu. Resmi rakamlar Irak’ta 2 milyon 300 bin dul, 4 milyon yetim çocuk kaldığını gösteriyor. Ortadoğu fuhuş piyasası mülteci olup evlerini terk eden Iraklı kadınlardan oluşuyor" dedi. Irak yöneticilerinin bilerek veya bilmeyerek emperyalist oyunlara maşa olduğunu söyleyen Mahalli, "Önümüzdeki 100 yıl Irak’ta tek bir mermi atılmasa dahi Iraklıların eski günlerine dönmeleri çok zor" dedi.
İşgalci ABD’nin Şii ve Kürtlere özel statü vermiş gibi göründüğünü fakat eninde sonunda onlarla da çatışacağını belirten Mahalli, "Bunun aksini iddia edenler tarih okusunlar. Tarih boyunca bu hep böyle olmuştur. Şu yaşanan acılara bir ses çıkarsınlar. Yoksa sonları Irak gibi olur" ifadelerini kullandı.
Şii geleneğinde Muta evliliği olduğunu belirten Mahalli, "Eleştirmek için söylemiyorum. Fakat bunu kötü niyetle kullananlar da var. Şu anda Iraklı Şii erkeklerin 7-8 karıları bulunuyor. Tabii fuhuş batağına düşmesin diye, iyi niyetle bu uygulamayı gerçekleştirenler var. Fakat kötü niyetli olanlar için dünya basınında tek bir satır çıkmadı" şeklinde konuştu.
Irak’ta oynanan oyun
İşgal, ‘demokrasi’ ve iç savaş!
Irak savaşının bütün Ortadoğu’yu allak-bullak ettiğini belirten Gazeteci Hüsnü Mahalli, emperyalistlerin savaş açtıkları ülkelerin hemen hemen hepsinde kirli bir oyun oynadıklarını ifade etti.
İşgalin ardında sözde bir demokratik seçimle kukla bir yönetimin iş başına getirildiğini onun ardından da o ülkede bir iç savaş çıkartıldığını söyleyen Mahalli, “Bu, emperyalistlerin savaş açtığı bütün ülkelerde böyle olmuştur. Irak’ta, Afganistan’da, Somali’de… Türkiye’de de PKK’yı destekleyerek Kürt’lerle Türk’leri birbirine kırdırmaya çalışmışlardır” dedi.
Kendi menfaatlerini korumak için bu yaşananlara ses çıkarmayanların kendilerini kandırdıklarını ifade eden Mahalli, “Bu böyle devam ederse bütün İslam dünyası bir ateş çemberinin içine girecek. Üzerine ateş sıçramayan hiçbir Müslüman ülke kalmayacak. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’nin söylediği gibi Ortadoğu’da 20 küsur ülkenin haritası değişecek” dedi.
Cihat Arpacık / Milli Gazete