2 sene 4 ay 2 hafta

Ömer Bin Abdülaziz 22 Eylül 717’de halife oldu, 5 Şubat (başka bir rivayete göre 10 Şubat) 720’de vefat etti.  

Tam 2 sene 4 ay 2 hafta sürdü iktidarı.  

Bu zamanı o kadar güzel değerlendirdi ki, Müslümanlar ve gayrimüslim komşuları için o kadar güzel işler yaptı ki, o işleri yaparken o kadar güzel bir ahlâk sergiledi ki, Allah’ın rahmet ve inayetini öyle bir celbetti ki, 13 asırdır bu 2 sene 4 ay 2 haftanın destanları yazılır durur, “Beşinci Raşid Halife” diye baş tacı edilir Ömer Bin Abdülaziz.  

Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nin İsmail Yiğit imzalı Ömer Bin Abdülaziz maddesinden okuyalım o aydınlık dönemi:  

“Halife Ömer saraydaki lüks eşyaları beytülmâle koydurması, köle ve câriyeleri âzat etmesi, halktan biri gibi yaşaması ve hutbelerde sadece halifeler için yapılan duayı halk için okunan umumi duaya çevirmesi gibi uygulamalarıyla Emevîler’in geleneksel saltanat görüntülerine son verdi… İdarî alandaki icraatlarına halka zulmeden ve yolsuzluklara adı karışan valileri ve diğer memurları görevlerinden almakla başladı...  

“Muâviye’den itibaren Emevî hânedanı mensuplarının ve devlet adamlarının gasbettikleri malların tesbitini ve hak sahiplerine iade edilmesini sağlamaya çalıştı. Muâviye tarafından Mervân’a iktâ edilen ve zamanla kendisine miras kalan Fedek arazisini sahipleri olan Ehl-i beyt mensuplarına iade etti. Önceki halifeler tarafından kendisine verilmiş diğer gayri menkulleri ve kıymetli eşyayı beytülmâle devretti. Hanımının mücevherlerini ve evindeki fazla eşyayı da beytülmâle koydurdu. Halifelik görevi karşılığında maaş almayı reddetti. Emevî hânedanı mensupları ve diğer devlet adamlarının haksız kazançlarının tesbiti için geniş kapsamlı bir çalışma başlatması ellerindeki malların alınmasına tahammül edemeyen yakınları tarafından tepkiyle karşılandı ve ölümle tehdit edildi. Ancak o bu tehditlere aldırmadan bu uygulamayı ısrarla sürdürdü. 

“İç barışa büyük önem veren Ömer b. Abdülazîz idareye muhalif gruplara karşı âdil bir yönetim uyguladı… Hz. Ali evlâdı ve Hâricîler’in de yönetimle barış içinde yaşamasını sağladı…  

“Emevîler’in ilk dönemlerinden itibaren ikinci sınıf müslüman muamelesi gören mevâlîyi (Arap olmayan Müslümanları – H.A.) Arap asıllı müslümanlarla eşit kabul etti. Gayri müslimlerin idare ve müslümanlar aleyhindeki şikâyetlerine kulak vererek haksız yere ellerinden alınan kiliselerini, evlerini ve diğer mallarını iade etti ve mağduriyetlerini giderdi… 

“Malî alanda yaptığı düzenlemelerle de dikkat çeken Ömer b. Abdülazîz başarılı bir vergi reformu gerçekleştirdi. Fethedilen toprakların müslümanların ortak mülkü olduğu düşüncesinden hareketle 100 (718-19) yılından itibaren haracî arazilerin satışını yasakladı. Önceden müslümanlara satılmış olan bu nevi araziler için toprak vergisi olarak haraç, mahsulünden de öşür vergisi olmak üzere iki vergiyi birden aldı… 

“Mandaların ve madenlerin zekâtı ve gümrük vergisiyle ilgili yeni düzenlemeler yaptı. Deniz ticaretini ve tarımı teşvik etti, sulama işlerine önem verdi. Ziraatı geliştirmeleri için zimmîlere (gayrimüslimlere – H.A.) cizye muafiyeti tanıdı. Vergilerin öncelikle mahallî ihtiyaçlarda harcanmasını sağladı. Yeterli geliri olmayan bölgelere yardımda bulundu… İlk İslâm tarihçileriyle bazı şarkiyatçılar, sadece iki buçuk yıl sürmesine rağmen onun döneminde büyük bir maddî kalkınma olduğu konusunda birleşirler. Kendisine karşı sevgi ve güven duyan mükellefler zekâtlarını ve vergilerini ödemede duyarlı davrandıkları için halkın refah seviyesi yükseldi… Zekâta muhtaç müslümanların sayısının azalması sebebiyle artan zekât ve vergi gelirlerinin bir kısmı esirleri kurtarmak, borçlulara yardım etmek, fakir bekârları evlendirmek için kurulan yardım fonlarına aktarıldı. Fakirler ve yolcular için aşevleri, işlek yollar üzerinde yolcuların bir gün ücretsiz olarak kalabilecekleri konaklar inşa edildi… 

“Adaletiyle Hz. Ömer’e, zühd ve takvâsıyla Hasan-ı Basrî’ye, ilim bakımından Zührî’ye benzetilen Ömer b. Abdülazîz halifeliği sırasında çok sade bir hayat sürmüş, saraylarda oturmayıp Halep civarındaki Hunâsıra’ya yerleşerek zamanının çoğunu orada geçirmiş, resmî ve sivil heyetleri genellikle orada kabul etmiştir. Kamu mallarını yetim malına benzetir ve beytülmâli kendisine bırakılan bir emanet kabul ederdi. Hazineden maaş almadığı gibi şahsî işlerini yürüttüğü sırada devlete ait mumu dahi kullanmadığı kaydedilir…” 

*** 

Ömer Bin Abdülaziz’in 2 sene 4 ay 2 haftalık halifeliğinin hülasası, idarecilerimize ders olmalı. 

Gerekli ihlas, ahlâk, liyakat ve sebat sayesinde o 2 sene 4 ay 2 hafta hem hürriyet ve adaletin ihyasına hem de toplumsal refahın teminine yetmişti.  

Bunu tam da bugün yazıyorum, tam da bugün hatırlatıyorum, çünkü normal seçim tarihi olan 25 Haziran 2023’e bugün itibariyle tam 2 sene 4 ay 2 hafta var. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti bu kıymetli zamanı daha ziyade mevcudu muhafaza gayreti ve seçime matuf lüzumsuz kavgalar ile geçirirse çok yazık eder.  

Dikkatlerini 2 sene 4 ay 2 hafta sonrasına yoğunlaştırarak bu kıymetli zamanı zayi etmemeli, bilakis ‘Sanki memlekete hizmet için sadece bu 2 sene 4 ay 2 haftamız varmış gibi davranalım; bu zaman zarfında Ömer Bin Abdülaziz gibi hürriyet ve adaleti ihya etmeye, bütün vatandaşlarımızı refaha kavuşturmaya odaklanalım; Allah’ın inayetiyle bunu başarabiliriz’ demeliler. 

AK Parti’de hâlâ öyle güzide kadrolar var ki, onlar hakkıyla değerlendirildiğinde AK Parti iktidarının parlak mazisini bile gölgede bırakacak bir devir başlayabilir; çünkü ıslahat için şartlar eskisinden çok daha müsait. (Şu da var ki, ‘Esasen bizim partimiz Türkiye’dir’ dediğinizde ve öyle davrandığınızda memleketin bütün vasıflı kadroları sizin kadrolarınız olur.) 

Ömer Bin Abdülaziz’in ayağına basıp duran bir Emevî derin devleti vardı, buna rağmen gerçekleştirebildi onca ıslahatı; Erdoğan’ın / AK Parti’nin ayağına basabilecek kimse de yok.  

Ne askeri vesayet kaldı ne de bürokratik vesayet.  

Zulüm düzeninin bekası için Anayasa Mahkemesi’ne koşup duran bir CHP de yok artık. (Zulmün devamına adanmış bir Anayasa Mahkemesi de artık yok zaten.) 

28 Şubat’ın Hürriyet ve Sabah’ı da kalmadı. 

Neyi yitirdiğini hatırlamak, 17-25 Aralık / 15 Temmuz travmalarını aşıp yolun başındaki halet-i ruhiyene dönmek ve Alemlerin Rabbi Allah’a sığınıp hürriyet, adalet, refah için gayret kemerini geçmiştekinden daha sıkı bir şekilde kuşanmak için gün bugündür; sadece Türkiye tarihine değil, İslam dünyası tarihine altın harflerle geçecek yeni bir devir için çek besmeleyi, dal ıslahata!  

Başlangıç olarak yüzüne tatlı bir tebessüm kondurarak ve üslubunu yumuşatarak siyasetteki sert havayı dağıt, siyasi duruşları yüzünden tutuklu oldukları bilinen kimselerin tahliyelerine yeşil ışık yak, ifade ve protesto hürriyetinin üstündeki gölgeleri kaldır, Kürt meselesinde denenmiş ve zarardan başka etkisi görülmemiş şovenist uygulamaların tekrarının önüne geç, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nden başlayarak israfla mücadele kampanyası başlat, yolsuzluğa ve adam kayırmacılığa karşı bayrak aç… 

Bunlar, Erdoğan’ın iki dudağının arasında; öyle anlı şanlı yasal / anayasal değişikliklere gidilmeden de -hemen, bugünden yarına- yapılabilecek şeyler.  

Yapıldığı anda atmosferi değiştirebilecek ve her konuda derlenip toparlanmanın önünü açabilecek şeyler. 

Şairin dediği gibi “iklim değişir, Akdeniz olur”.  

Sonra, memleketi her bakımdan selamete çıkarmak için aşk ve şevkle tam kadro ileri! 

2 sene 4 ay 2 haftanın hakkı verilirse Türkiye güneş gibi parlar ve üstelik Erdoğan / AK Parti 2023 seçimlerine -hiçbir ittifaka ihtiyaç duymadan- her zamankinden daha güçlü bir şekilde girebilir.  

İktidarın yerinde olsam, şu an yapmakta olduğum bütün siyasi ‘denge’ hesaplarını hiç tereddütsüz bu hesaba kurban ederim.

Bu yazı toplam 1530 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar