Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

22 bin merakı

Acaba seçim vaadi mi idi? Acaba Kılıçdaroğlu “En düşük memur maaşını 21 bine çıkaracağız” deyince Cumhurbaşkanı Erdoğan da “22 bin yapacağız” deyip vaat mi yarıştırmıştı?

Yoo, işte seçimler bitti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan bir kere daha “En düşük memur maaşını 22 bin lira yapma” vaadini tekrarladı.

Herkes yine de meraktaydı. Acaba olacak mıydı?

Bu defa Adalet Bakanı Yılmaz Tunç bu yolda yasa hazırladıklarını Temmuz’da Meclis’e getireceklerini, “22 bin lirada kararlı olduklarını” bildirdi.

12 bin lira alanın 22 bin alacak hale getirilmesi, Hükümetin vatandaşın enflasyonla mücadelede nasıl boğulma yaşadığını görüyor olması bakımından anlamlı. Milyonlarca insan 12 bin lira ile geçinebiliyor olsa, herhalde hükümet de bütçeye bu kadar yük getirecek bir işi yapmazdı.

Temmuz geldi, herhalde birkaç gün içerisinde 22 bin liralık en düşük maaş konusunda adımlar atılır ve “Merak”ın, “Olur mu olmaz mı?” kısmındaki şüphe ortadan kalkar.

Ama “Merak”ın bir de öteki boyutu var.

Bu, bir süredir başka maaş ayarlamalarında gündeme gelen bir soru ile ilgili.

Diyelim asgari ücreti yükseltiyorsunuz, “komşu ücretler” denen kısım ne olacak?

Diyelim “En düşük” bir başka alan, “en düşük emekli maaşı”nı bir noktaya getiriyorsunuz, “En düşük”ün üstündekiler ne olacak?

Belli ki kısa süre sonra “22 bin” de “En düşükler” arasına girecek. Yeni memuriyete başlayan birisi 22 bin lira maaş alacak, demek bu. Üniversiteyi bitirmiş ve devlet memuriyetine girmiş…

“En düşük emekli maaşı” meselesinde soru, çok daha fazla prim ödeyerek emekli olanların maaşında herhangi bir artış yapmamak, onları hiç görmüyormuş gibi davranmak, onların siyasal ağırlıklarının “En düşük konumdakiler”e göre ihmal edilebilir olması ile mi ilgilidir?

Şu ana kadar Hükümet, bu soruyu duymazdan geldi.

Bu “22 bin meselesi”nde de aynı soru insanlar arasında dolaşıp duruyor. Bayram sohbetlerinde maaşı “22 bin”e ulaşacak olanların sevinci kadar, “En düşük kapsamı”na girmeyenlerin maaşlarının ne olacağı konusu da gündeme geldi.

Evet bu “En alttakiler”e verilen bir “can suyu” idi, ama ekonomi yönetimi demek sadece “en alttakilere can suyu sağlamak” demek miydi?

Hayat standardını en altta birleştirmek anlamına gelen bir ekonomi politika mı tercih edilmişti? Bütün hassasiyetler en çok oy gelecek toplum alanlarına yönelik miydi?

Bu konunun şu anda “Merak boyutu”nda devletten maaş alan pek çok alanda konuşulduğundan eminim. En düşük memur maaşı 22 bin olacağına göre mesela “Profesör maaşı” ne olacak? Ya da şöyle soruluyor: “Bugüne kadar 12 bin lira alarak işe başlayan birisi 22 bin lira ile işe başlayacaksa, 15 bin alan, 18 bin alan, 22 binin üzerinde alanların maaşı ne olacak?”

İstanbul gibi bir yerde kirada oturan birisi için bütün bu yükseltilmiş rakamlar bile yaşama güçlüğünü ortadan kaldırıcı nitelikte değildir. Hükümet, “En düşük”ü düşündüğü kadar, “vasıflı çalışan” anlamındaki insanları da dikkate almak durumundadır.

Bakan Şimşek ilk açıklamasında “Hükümetimizin temel hedefi toplumsal refahı yükseltmektir” dedi.

Refah, refah, refah…

Bu kelimeyi, küçük topluluklar demeyeyim, belki ekonominin çok büyük alanını kontrol eden yüzde 10’luk bir kesim hariç unuttu Türkiye… Bu da 85 milyonu aşan Türkiye’de, hani nerede ise 80 milyon ediyor.

Bu kesim devletten yaşlılık maaşı alıyor, asgari ücret alıyor, asgari ücrete yakın rakamlarla hayatını devam ettiriyor, maaşını alırken onun kiraya yetip yetmeyeceğini düşünüyor, sofrasında eksiltmeler yapıyor vs…

Refah bu değil. Bu “can suyu” ile hayatını idame ettirmek demek.

“Refah bilinci” ile “Açlık bilinci”nin toplumları, yeni yetişen nesilleri nasıl etkilediğini görmek için birkaç psikologdan görüş almak yararlı olabilir. Hükümet belli ki “Türkiye yüzyılı” idealiyle topluma belli bir “yücelik bilinci” taşıma amacında… “Açlık bilinci yüklenen nesiller”de bu duyguyu geliştirmek kolay değil. O nesiller, kurtuluşu dışarlarda bir yere kapağı atmakta görüyorlar çünkü.

“22 bin çalışması” yapanların, “komşu ücretleri ne yapacağız?” gibi bir kaygıları bulunduğuna dair haberler gelmiyor değil. O alandaki sızlanmalar yeterince ulaşıyor mu Hükümet çevrelerine bilmem.

Siyasi kadrolar her uygulamanın “oy potansiyeli”ni hesaba katıyor hiç kuşkusuz. Ama herkesi “En altta birleştirmek” gibi bir eğilimin ülkenin geleceği adına çok hayırlı bir şey olduğunu söylemek mümkün değil, diyerek bitireyim yazıyı…

Bu yazı toplam 302 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar