30. Yılında İslam İnkılabı Almanya"da Konuşuldu

30. Yılında İslam İnkılabı Almanya"da Konuşuldu

İrşad Kitabevi'nde bu hafta "30. yıldönümünde İran İslam İnkılabı ve 20. yy.'da İslam'ın Sosyal ve Siyasal Söylemi" konulu...

İrşad Kitabevi'nde bu hafta "30. yıldönümünde İran İslam İnkılabı ve 20. yy.'da İslam'ın Sosyal ve Siyasal Söylemi" konulu bir panel gerçekleştirildi. İran İslam Cumhuriyeti'nin ilk dönemlerinden beri bu ülkede bulunan ve daha sonra Almanya'ya hicret eden yazar Selahaddin Eş Çakırgil, Afganistan, Pakistan, Keşmir ve İran gibi ülkeleri yakından bilen ve bölgede ikamet etmiş olan yazar Bahattin Yıldız ve Türkiye'den İrşad Kitabevi'nin misafiri, Özgür-Der yönetim kurulu üyesi ve Haksöz dergisi yazarı olan Kenan Alpay panelist olarak programa katıldılar. Katılımın yoğun olduğu paneli Murat Kurt yönetti.

İlk sözü Selahaddin Eş aldı ve konuşmasına Rafsancani'nin İmam Humeyni'nin İran inkılabındaki rolünü anlatan sözü ile başladı: "İmam'ın rolü katre mesafesindedir çünkü bizim inkılabımız Kur'an'dan ilham almaktadır. Kur'an okyanus ise imam bu okyanusun içinde katre mesafesindedir." S. Eş, İran inkılabının müslümanların, değerlerine sahip çıkmalarını ve Kur'ani terminolojiyi öğrettiğini söyledi. Örnek olarak tağut ve mustazaf kelimelerini veren Eş, tağut kelimesinin sadece sihirbaz ve şeytan olarak kullanıldığını ve daha sonraları ise Allah'ın kanununu çiğneyen tuğyan eden herkes için kullanıldığını vurguladı. Mustazaf kavramının zayıflık, zaaf kelimelerinden türediğini ama zayıf olanın mustazaf değil, hakları elinden alındığı, hakları gasp edildiği için zaafa uğratılanın mustazaf olduğunun altını çizdi. İslam inkılabının bize kazandırdığı değerlerden ve anlayışlardan en önemlisinin "kendi terminolojimizle düşünmek" olduğunu söyleyen S. Eş, şu önemli cümleleri dinleyicilerin hafızalarına kaydettirdi: "Sadece Şah devrilmedi inkılabla.. Sosyal bir hayat devrildi. Bu yol şehitler vermekle değil, şehitler kazanmakla yükselen bir yoldur. 100 bini aşan bir kayıp verildi ama bir değer sistemi kazanıldı. Ağır bedeller istedi bu sistemi kurmak."

İnkılabdan sonra ilk başbakan olan Mehdi Bazergan'ın: "Yeni sistemi 'İslam Cumhuriyeti' tanımlaması yetmiyor anlatmak için bu durumu. 'Demokratik İslam Cumhuriyeti' olsun." sözlerine karşı İmam Humeyni'nin, "İslam'ın bize tanıdığı özgürlük kadar biz özgürlük isteyebiliriz" deyip Bazergan'a karşı çıktığını aktaran Selahaddin Eş, şu sözlerle konuşmasına son verdi: "İslam inkılabı bize herşeyden önce asıl kendi terminolojimizle, kendi ıstılahlarımızla, kendi kelimelerimizle, Kur'an'ın terimleriyle, Kur'an'ın manası üzerinde düşünerek bir dünya kurmanın gerekliliğini öğretti."

İkinci konuşmacı olan Bahattin Yıldız İran inkılabının birden olmadığını yaklaşık 150 bin şehit verildiğini, tüm insanların o zaman aynı sorumlulukları paylaşıp aynı fedakarlıkta bulunduklarını aktardı. Beheşti'nin şehit edildiği gün İmam Humeyni'nin içi kan ağlasa da, "Bizim daha çok Beheştilerimiz var" dediğini aktaran B. Yıldız, İmam Humeyni olmasaydı İran inkılabının gerçekleşmesinin çok zor olacağının altını çizdi. "100 yıllık hatta 1790'lara (medreselerin sistemleşmesi) uzanan bir serüven içinde düşünmek lazım bu gerçekleşen devrimi" diyen B. Yıldız 1977'de Savak tarafından şehit edilen Dr. Ali Şeriati'yi daha öncelerden duymadıkları halde Türkiye'de sahiplendiklerini ve bu sahip çıkmanın gerekliliğine de inandığını aktardı. İran'da sokak gösterilerinin bu tarihten sonra başladığını; İsfahan'da, Tebriz'de ve Meşhed'de yürüyüşler düzenlendiğini ve bu gösterilerde insanların şehit olduklarını ama Türkiye'de insanların haberdar olmadıklarını; Time dergisinin kapağındaki Humeyni resminden sonra Türkiye'nin de gündemine oturduğunu söyledi. Tevhid, Şura ve Hicret dergileri ile olayların daha iyi analiz edildiğini, Türkiye'ye marşların ve sloganların gelmesi ile de 1978 sonbaharından sonra İran'a sahip çıkıldığını aktaran Yıldız, sol basının ise suskun olduğunu söyledi. İran inkılabından sonra ilk defa gençlerin "La ilahe İllallah" dövizlerini taşıdığını ve bunun sonucuna katlandıklarını, Müstekbir, Tağut ve Mustazaf gibi kavramların "birer devrim gibi çağrışım buldukları" sözlerini aktardıktan sonra Bahattin Yıldız konuşmasına son verdi.

Son konuşmacı olan Kenan Alpay "İran'da bir İslam devriminden bahsediyorsak bunun köklerini Kur'an'da ve gönderilen rasullerde aramalıyız. Emperyalizme ve sömürgeciliğe küfre ve istikbara karşı durmak bizim açımızdan bir vazife ve emirdir. İnkılab nasıl başarılı oluyor sorusuna cevap olarak ahlaki ve politik güvenirlikten sözedebiliriz." sözleri ile konuşmasına başladı ve ahlaki ve politik güvenilirlik yoksa karizmatik bir liderliğin söz konusu olmadığını ve bununla birlikte siyasal ve toplumsal dönüşümün temellerinin atılamadığının altını çizdi.

İmam Humeyni önderliğindeki İran devrimini aslında Hindistan'da Seyyid İsmail Şehid, Cezayir'de Emir Abdulkadir ve Dağıstan'da Şeyh Şamil hareketlerinin devamı olarak görmemiz gerektiğini söyleyen Alpay, "İmam Humeyni 1960 yılından itibaren İran'ın Ortadoğu toplumunun sosyal ve siyasal meselelerine ve İslam'ın usuli bütün meselelerine sahip çıkmış ve anlamaya ve kavramaya çaba sarfetmiş bu çerçevede de devrim kadrolarını hazırlamaya gayret göstermiş ve bunun için birçok bedel ödemiş bir insandır. İmam Humeyni'yi öncü kılan ise: Düşüncede, söylemde ve tavırda ortaya koymuş olan devrim anlayışıdır." dedi. Alpay konuşmasına şöyle devam etti:

"İmam Humeyni üç açıdan devrimcidir. 1. Dinde ortaya çıkmış olan muharref gelenekleri kendi gücünün yettiğince temizlemeye, ayıklamaya ve Kur'an'a dönüş hareketinin önünü açmaya gayret etmiş bir insandır. 2. Şii toplumunun geleneksel din ulemasının ortaya koymuş söylemleri dil ile söylem biçimi ile yenilemiştir. 3. Dünyada direniş hareketlerine destek vermiştir..." 1971 yılında İmam Humeyni'nin yayınladığı Hac mesajında Şah Rıza Pehlevi ve şahlık rejimine muhalefetini yükseltirken İsrail ile olan işbirliğini de lanetlediğini söyledikten sonra "yerli işbirlikçilik olgusunun ABD ve İsrail ile işbirliğini vurgulamak bu noktada bütün insanlar nezdinde bu insanların gayri meşru duruşunu ortaya koymak İslam devrimi açısından mükemmel bir kazanımdır."

İmam Humeyni çok halim selim olmasına rağmen, tevazu sahibi bir insan, ses tonu yumuşak ama net ve sert mesajla ortaya çıktığını ve Hz. İbrahim'in babasıyla arasında geçen diyaloğu örnek veren Alpay, İmam Humeyni ve Hz. İbrahim arasındaki ortak noktayı dile getirdi. Ulemanın harekete geçmesini İmam Humeyni'ye bağlayan Kenan Alpay, Cami-Medrese çercevesine sıkışmış bir ulemadan daha ziyade siyasal-sosyal alanlarda öncü olan bir ulemaya geçtiğini yani pasiflikten dinamikliğe İmam Humeyni sayesinde geçtiğini aktardı. Tağut, İstikbar ve Mustazaf kavramlarının İran inkılabı ile yeniden keşfedildiğini, Cuma namazının kitlesel eğitim ile anlamlandırıldığı ve Hac kavramınının bilinçsiz ibadetler arasından çıkarılıp Beraat gibi önemli bir kavram ile bütünleştiğini aktaran Kenan Alpay, Takiyye, İntizar kavramlarına değindi.

Son olarak Alpay, İslam devriminin en önemli noktalarından birinin kadın meselesi olduğunu, kadınların da erkekler gibi İslami mücadelenin asli unsuru olarak devrm sürecinde boy gösterdiklerini ifade etti. Kadınların sorumluluklarının erkekle eşit olduğu ve İslami hareketin başarısı için kadının vazgeçilmezliğine değinen Alpay, kadının "erkeğin yanında gezen değil, dava için destek olan" bir şahsiyet olduğunu vurguladıktan sonra konuşmasına son verdi.

Program katkı ve soru-cevaplardan sonra sona erdi.

Haksöz-Haber / Almanya
Fotoğraflar: Bülent Gülşen

haksözhaber