A.Hakan: Abdullah Büyük Fetvayı Verdi

A.Hakan: Abdullah Büyük Fetvayı Verdi

İşte A.Hakan'ın bugünkü yazısı ve Vakit yazarı Abdullah Büyük'ün bahsi geçen yazısı...

Ahmet Hakan/Hürriyet

Vakit fetvayı aldı: Tacizcimiz mümindir


İSLAMİ camiada "Konyalı değerli alim", "Günümüzün İslam müçtehidi" ya da "Hocaefendi" gibi sıfatlarla selamlanan Abdullah Büyük isimli bir adam var...

Vakit'te köşe yazarlığı da yapan bu adamın bağlıları var... Yani adam resmen bir cemaat lideri...

İşte bu adam, "Vakit"çilerin bir türlü ağızlarından çıkaramadıkları baklayı çıkardı.

Hiç mırın kırın etmeden, "küt" diye fetvasını verdi ve "çocuk tacizciliği" ile suçlanan Hüseyin Üzmez hakkında şu cümleyi yazdı:

"Kulaklarınıza gelen haber doğru olsa bile, Hüseyin Üzmez ağabeyimiz, Müslüman bir insandır, mümin bir insandır."

Ardından da ekledi:

"Bir Müslüman, Allah'ın dinini yaşamak ve yaşatmak için mücadele ederken, ayağı sürçer, hata yapar ve günaha bulaşırsa, daha fazla destek, daha fazla ilgi ve daha fazla iletişim içine gireriz."

Demek ki neymiş?

Hüseyin Üzmez'in küçük bir kıza sulandığı, sulanmakla kalmayıp resmen sarkıntılık ettiği hukuken sabit olsa bile... İslami açıdan bir sorun yokmuş... "Abdullah Büyük Hocaefendi", çocuk tacizcisi ağabeyine her durumda destek çıkarmış...

O halde ben de "müptedi" bir talebe gibi, "Büyük Hoca"ya sorayım:

"Sayın hocam... Hüseyin Üzmez ağabeyiniz, hapisten çıksa... 14 yaş ve altındaki mümin kızlarımızın kendisinin yanında yalnız kalmasında İslami açıdan bir beis var mıdır? Eğer yoksa kendi kızınızı, torununuzu ya da yakınınızın bir kızını bu mümin ve Müslüman ağabeyinizle yalnız bırakır mısınız hocam?"

Güzel şeyler

NİMET ÇUBUKÇU'YA BRAVO Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, dini bütün koca adamların çocuk istismarı suçlamasına "sıradan çapkınlık" muamelesi çektiği bir ortamda, "çocuk olmak" meselesiyle ilgili öğretici bir açıklama yaptı. Dedi ki: "Çocuklar sadece çocuk oldukları için korunmaya muhtaçtır ve çocuk oldukları için mağdurdur. Burada karine, çocuğun masumiyeti karinesidir. Ben her zaman çocuklardan yana taraf olurum." Bu tespiti yaptıktan sonra da "Bir avukat olarak çocuklara yönelik istismarı savunamam" dedi... Bu duyarlılık nedeniyle Bakan'ı kutluyorum...

VAKİT'İ BIRAKAN YAZAR Bir yazar, bunca hır gür arasında sessiz sedasız Vakit Gazetesi'ni bıraktı... Hüseyin Üzmez olayı ve bu olayın ardından gazetenin takındığı "koruma ağırlıklı" tutum, Vakit yazarı Mehmet Emin Kazcı'yı pes ettirdi... Mehmet Emin Kazcı, onurlu ve erdemli bir tutum takınarak Vakit'te yazmayı bıraktı...

DEĞİŞEN MESAJLAR Vakit'e dair şu ana kadar çok şey yazdım: "Katil sevicilik" yapmayın dedim... "İşkenceciyi korumayın" dedim... "Hedef göstermeyin" dedim... "Dilinize hákim olun" dedim... "İftira etmeyin" dedim... Fakat ne yazık ki ben bunları dedikçe Vakit'in saf, inanmış okurlarından hep olumsuz mesajlar aldım... Ancak... Şu Hüseyin Üzmez olayı gözlerdeki perdeyi indirdi... Gazetenin tutumu, okuru da çileden çıkardı... Artık bana gelen mesajlarda, "Ben de Vakit'in dininden değilim" vurgusu var... Ne diyelim... Gayret bizden, tevfik Allah'tan...

Madrabaz

ULAN aferin Hasan Kaçan... Bu kadar kısa sürede "camia"ya nasıl da uyum sağlamışsın böyle...

Pes vallahi!

Nasıl da sövmüşsün bana... Nasıl da kalaylamışsın beni... Nasıl da rezil rüsva etmişsin beni... Ağzımın payını ne de güzel vermişsin öyle...

Ulan aferin be!

Hakikaten iyi hakaret ediyormuşsun ha!

Sen var ya, biraz daha gayret etsen, bu lumpen ağız ve bu madrabazlıkla ATV'ye genel müdür bile olursun...

Ha gayret Hasan Kaçan, ha gayret koçum...

hürriyet

--------------------------------------------------------------------------------------------

 Abdullah Büyük/Vakit

Hüseyin Üzmez ağabeyimize dair..
02 Mayıs 2008 Cuma



Bizler hatalar işlesek de, günahlara dalsak da, neticede Müslümanlarız. İsmimizi bizzat Rabbimiz Hac Sûresi"nde "Müslümanlar" olarak koymuştur. Böyle olunca, Müslümanların nasıl konuşacağını, hadiseler karşısında nasıl bir yol izleyeceğini, günah ve isyanlara karşı nasıl bir duruş sergileyeceğimizi Rabbimiz açıklamıştır.


Gazete bilgi ve haberleriyle, üstelik kartel medyasının tavrı ve sözleriyle kendimiz için bir rota, bir yol çizemeyiz. "Ne, nerede, nasıl?" gibi soruların cevaplandırılmasında, Müslüman, Müslümanca konuşur ve Müslümanca tavır alır. Bu yazımızı bir mesaj niteliğinde ele alarak okumanızı önemle rica ediyorum.
Bu ve benzeri yazı ve mesajları, Kanal D, Star, Show gibi kanallar; Cumhuriyet, Milliyet gibi gazeteler anlayamaz ve terazilerinde tartamaz.
İnanan insanların kendi aralarında herhangi bir anlaşmazlığı, ihtilaf ve problemleri söz konusu olduğunda, nasıl bir yol izleneceğini Rabbimiz mealen şöyle beyan eder:
"Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, Allah"a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız, onu Allah"a ve Rasûlü"ne götürün. Onların talimatına göre halledin. Bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir." (Nisa Sûresi, 59)
Ortada bir hadise var. Yargıya intikal etmiş. Suçlanan insan "Bu bir komplodur" diyor. Kartel medyası ise eline büyük bir fırsat geçtiğini anlayarak, tüm gücünü ortaya koyarak intikam almak istiyor. Peki, biz Müslümanların tavrı nasıl olmalı? Bu konu ise şöyle dile getiriliyor: "Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur." (İsra Sûresi, 36)
Gerçek kimliğini bilemediğimiz bu ve benzeri tüm konularda izlenecek yol açıklanmıştır. Ne var ki nefs, şeytan ve insan şeytanları boş durmayacak ve Müslümanların iftiraya ortak olmasını sağlayacaklardır. Hz. Aişe Validemize atılan iftiraya karşı ne yazık ki bazı Müslümanlar da katılmış ve Rabbimiz konuyu şu şekilde beyan etmiştir:
"Bu iftirayı işittiğinizde erkek ve kadın, kendi vicdanları ile hüsnü zanda bulunup da; "Bu apaçık bir iftiradır" demeleri gerekmez miydi?" (Nur Sûresi, 12)
Cumhuriyet döneminde Müslümanların aleyhine olacak ne varsa hepsini deşifre eden ve yalan-yanlış çirkin bilgi ve haberleri yayan birtakım basın-yayına göre hareket etmenin, düşünmenin faturası çok ağır olur. Bu hassas konuyu dile getiren Kur"an, şöyle der: "İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da, ahirette de çetin bir ceza vardır." (Nur Sûresi, 19)
Diyelim ki haberler doğrudur. Yani gazete ve TV kanallarının verdiği haber yüz kızartıcı cinsten bir hadisedir ve bu olay gerçekleşmiştir. Bu durumda Müslüman olarak tavrımız nasıl olmalı? Bu konuda da susan bir Kur"an ve Peygamber yoktur. Üstelik nasıl hareket edileceğini beyan eden bir Kur"an ve Peygamber vardır.
Sizlere, Nur Sûresi"nin 1-33. ayetlerini bir bütünlük içinde okumanızı tavsiye ederiz.
İslâm"a göre insanın değeri imanına bağlıdır. Eğer kulaklarınıza gelen haber doğru olsa bile, Hüseyin Üzmez ağabeyimiz, Müslüman bir insandır. Mü"min bir insandır. Buna milyonlarca insan şahittir.
"Müşrik bir kişiden, inanmış bir köle daha iyidir." (Bakara, 221)
"De ki; pis ve kötü ile temiz ve iyi bir değildir." (Maide, 100)
Peygamberimizin arkadaşlarından biri, nefsine uyar ve şarap içer. O dönemin şartlarına göre cezası verilir. Yine içer, tekrar cezası verilir. Tekrar içer ve cezasını çekmek için Medine"nin meydanına getirilir. Bu arada Hz. Ömer, adamı tanır ve "Allah seni kahretsin, yine mi içtin?" dediğinde, Peygamberimiz; "Ona öyle hakaret etmeyiniz. O kardeşiniz Allah ve Rasûlü"nü çok sever" buyurur. (Buhari, K. Hudud bölümü)
Netice: Vakit gazetesinin bir yazarı olarak, Vakit gazetesinin bir başka yazarını savunmak niyeti ile bu yazıyı yazmadım. Günahkâr bir Müslüman olarak, bir başka Müslüman kardeşimin başına gelen bela veya musibete karşı, Müslümanca tavrımın nasıl olacağını beyan etmeye çalıştım. Nasıl bir tavır sergilenmesi gerektiğini özetlemeye çalıştım.
Peygamberimiz, Mekke planını gizli olarak putperest müşriklere göndermiş olan arkadaşını affetmiş ve onun Müslümanlardan olduğunu, Bedir Savaşı'na katıldığını bildirmiştir. Nefsine uyarak gayr-i meşru bir iş yapan kadına gerekli ceza verilmiş ve Efendimiz, kadının yaptığı tövbeyi, bir vadiyi dolduran günahkâr insanlara taksim edilseydi, hepsinin affına sebep olurdu, buyurmuştur.
Çocukluk yaşından itibaren 50-60 senedir, İslâmî çizgide hizmet etmiş, Müslümanlığı ve Müslümanları her zaman savunmuş, korkusuz ve cesur tavırları ile ülkenin her tarafını karış karış gezerek mesajlar vermiş bir insanın, itham edildiği konu daha netleşmemişken, el birliği ile hareket edercesine kartel medyasının ekmeğine yağ sürmenin, objektif tavır ile bağdaşmayacağına inanıyorum.
Kavmini terk ederek denize, oradan da balığın karnına girmiş olan Hz. Yunus Peygamberimiz için, Rabbimiz geçmişini, temiz mazisini hatırlatır ve "Eğer Allah"ı tesbih edenlerden olmasaydı, kıyamet gününe kadar, balığın karnında kalırdı" buyurur. (Saffat Sûresi, 143)
"Düşenin dostu olmazmış ezelden" şarkı ve türküleriyle hayat süren zihniyete karşı, düşenin dostu vardır, demeliyiz. Müslümanlar olarak suçu övmeyiz; ancak suçlu olarak, günahkâr olarak el uzatılması gereken bir insana ise cimrilik yapmayız. Bu ölçü, her Müslüman kardeşimiz için geçerlidir. Bu Müslüman bir de Allah"ın dinini yaşamak ve yaşatmak için mücadele ederken, ayağı sürçer, hata yapar ve günaha bulaşırsa, daha fazla destek, daha fazla ilgi ve daha fazla iletişim içine gireriz.
Bu mesajımı, büyük ilim ehlinden biri olan İbnü"l Cevzi"nin bir duası ile bitirmek istiyorum:
"Allah"ım, Sen"den haber veren dile, Sen"i gösteren ilimlere nazar eden göze, Sana hizmet yolunda yürüyen ayağa ve Rasûlü"nün hadisini yazan ele acı çektirme, azab etme. İzzetin hürmetine, lütfunla beni cehennem ateşine koyma. Erbabı bilmektedir ki; ben Sen"in dinini hep müdafaa gayretinde oldum."

vakit