Abdülbari Atvan Yazdı: Suriye’de Ateşkes Sağlanabilecek mi?
Ortadoğu uzmanı Abdulbari Atvan, Suriye’deki ateşkesi ve bundan sonraki olası senaryoları yazdı.
Ortadoğu uzmanı Abdulbari Atvan, Suriye’deki ateşkesi ve bundan sonraki olası senaryoları yazdı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ilan ettiği ateşkes anlaşması, Türkiye-İran-Rusya Dışişleri Bakanlarının birkaç gün önce Moskova’da gerçekleştirdikleri toplantıda alınmış bir kararın sonucuydu.
Amerika ve müttefikleri ise bu kararın dışında bırakıldılar, onlarla istişare edilmedi. Anlaşma maddelerini herkes gibi yalnızca basından öğrenebildiler. Bu da gösteriyor ki, Halep’te yaşanan kritik gelişmelerle birlikte bir devrin sonu geldi ve yalnızca Suriye meselesinde değil genel olarak bölgeyle ilgili yeni bir döneme adım atılmış oldu.
Daha da önemlisi merkezi Suud’un başkenti Riyad’da olan Yüksek Müzakere Heyeti’nin yanı sıra, Fethu’ş Şam, Nusra, DAEŞ gibi muhalif gruplar ılımlı muhalefet olarak kabul edilmemeleri dolayısıyla müzakerelere dahil edilmediler. Dahil edilen 7 ılımlı muhalif grubun isimleri ise şöyle: “Ahraru’ş Şam”, “Feylak Eş-Şam”, “Ceyşu’l İslam”, “Sukuru’ş Şam”, “Ceyşu’l Mücahidin”, “Ceyşu İdlib”, “El-Cebhe’ş Şamiyye”…
*
Bu grupların ortak yönleri şöyle; her biri bir bölgenin kontrolünü ellerinde bulunduruyorlar. O bölgelerde savaş üssüne ve güce sahipler… Türkiye yönetiminden destek alıyorlar. Bu grupların yöneticileri savaşçılarını kontrol edebilecek ve gerektiğinde ateşkesi sağlayabilecek güce sahipler… Bu grupların neredeyse tamamı ne Cenevre’de ne de Viyana’da temsil edildiler.
İçlerindeki en güçlü grup Ahraru’ş Şam… Ceyşu’l Feth ise Ahraru’ş Şam’ın askeri kollarından birini temsil ediyor. Ahraru’ş Şam “Fethu’ş Şam” cephesinden ayrıldığını ilan ettikten sonra, beraberindeki 6 muhalif grupla birlikte Türkiye’nin ve Rusya’nın da katıldığı Suriye hükümetiyle yapılacak olan müzakere masasına oturmayı kabul ettiğini bildirdi. Bu, Suriye silahlı muhalefeti açısından daha önceden yaşanmamış bir gelişmeydi.
Türkiye’nin tavrında yaşanan bu dönüşüm, Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Suriye’deki yeni denklemin koordinatörlüğünü yürütmeleri dolayısıyla Suriye’nin tamamını kapsayan bir ateşkesin sağlanması ihtimalini uzak görmüyoruz. Ancak yine de yakında büyük sürprizlerin yaşanması da muhtemel…
Erdoğan Avrupalı ve Amerikalı dostlarına sırtını dönerek doğrudan bir diğer süper güç olan Rusya’ya yönelmeye karar verdi. Son birkaç gün içerisinde yaptığı açıklamalar Avrupalı ve Amerikalı dostlarıyla ilgili yaşadığı hayal kırıklığını da ortaya koymaya yetiyor. Erdoğan Amerika’yı Daeş’i desteklemekle ve teröre karşı ciddiyetle mücadele etmemekle suçladığında zaten kırmızı çizgiler çoktan aşılmıştı. Ayrıca Erdoğan defalarca NATO’nun kendisini yüzüstü bıraktığını, yanında durmadığını, ne Suriye’nin kuzeyindeki Kürt oluşumlara karşı ne de El-Bab’ta Daeş’e karşı yürüttüğü mücadeleye destek olduğunu vurguladı.
Bu anlaşmanın sunduğu fırsatlar öncekilere göre çok daha iyi bir içeriğe sahip… Çünkü anlaşmanın garantörleri Rusya ve Türkiye… Rusya, Suriye hükümeti üzerinde söz sahibi iken Türkiye de muhalif güçler üzerinde söz sahibi… Ayrıca muhalif güçlerin endişelerini gidermek amacıyla İranlı güçlerin ve Hizbullah’ın Suriye topraklarından ayrılması da anlaşma metnine dahil edilmiş durumda…
Amerika, Suud, Katar gibi anlaşmaya dahil edilmeyen devletlerin anlaşmayı engellemek maksadıyla çeşitli yöntemlere başvurmalarını çok uzak bir ihtimal olarak görmüyoruz. Özellikle de Türkiye’nin de kendilerinden ayrılmasıyla Suriye’de istikrarın sağlanması noktasında daha çok fırsatın doğması dolayısıyla… Nitekim dün Suriyelilere protesto çağrısı yapılmasının bu engelleme çabasının bir parçası olduğunu söyleyebiliriz. Ne kadar düzenli olarak anlaşmadan memnun olduklarını ifade etseler de…
Bu anlaşmanın uygulamaya konulmasının ve tarafların anlaşma maddelerine uyum göstermesinin ardından sıradaki adımlar nelerdir? Şu şekilde özetleyebiliriz;
Birincisi; Suriyeli ve Rusyalı güçler tarihi şehrin yeniden eski haline kavuşturulabilmesi için “Daeş”i yok etme hususuna kendilerini hasretmelidirler.
İkincisi; Türkiye’nin El-Bab’ta Daeş’e karşı yürüttüğü saldırılarını yoğunlaştırması gerekir. Nitekim Türkiye bu bölgede Daeş tarafından yoğun bir direnişle karşılaştığı için büyük kayıplar verdi.
Üçüncüsü; Cenevre ya da Viyana müzakerelerine alternatif olabilecek ve Suriye’deki bütün grupları kapsayan siyasi müzakerelere girişilmesi gerekir. Suriye Dışişleri Bakanı Seyyid El-Muallim buna hazır olduklarını beyan etmişti zaten.
“Tilki Putin” Amerikan başkanlığındaki boşluktan ve Obama yönetiminin zayıflığından, Türkiye’nin hem Amerika’ya hem de Avrupa’ya olan öfkesinden, Halep Savaşı’nın müttefikleri lehinde sonuçlanmasından kendisine çıkar sağlayarak harekete geçti ve Suriye meselesini kendi stratejisine uygun bir şekilde düzenledi. Böylece en başından beri bu meseleye dahil olan, milyar dolarlar harcayan, on binlerce silah desteği sağlayan taraflar ise meseleden uzaklaşmak zorunda kaldılar.
İşte Rus dehası… Bazısı onunla müttefik oldu, bazısı karşısında durdu. Ama böyle bir karşıtlığın bu hakikati değiştireceğini düşünmüyorum.
Sena Güler İslamianaliz