Abdurrahman Dilipak, Akit'ten Neden Ayrıldı?

Abdurrahman Dilipak, Akit'ten Neden Ayrıldı?

Abdurrahman Dilipak, Akit'ten neden ayrıldı? Bülent Deniz sordu, Dilipak cevapladı...

Gazeteci-yazar Abdurrahman Dilipak, 30 yıldır her gün yazdığı Yeni Akit Gazetesi’ndeki yazılarına son verdiğini bugün yayınladığı veda yazısıyla duyurdu. Bu durum doğal olarak her kesimde bir şok etkisine sebep oldu. Peki, Dilipak'ın yazıları neden durdu? Her zamanki gibi Bülent Deniz sordu, Dilipak cevapladı.

abdurrahman dilipak yeni akit son yazı

YAZILARIN DURMASINA GİDEN SÜRECİN GERÇEK NEDENİ NE?

Genel Koordinatörümüz Bülent Deniz; yarım asırlık gazetecilik geçmişi olan, yakın fikri ve siyasi tarihimizin yaşayan tanıklarından Abdurrahman Dilipak’a Yeni Akit Gazetesi’nden ayrılmaya giden süreci, 6 yıldır birlikte sundukları Akit TV ekranlarının en çok izlenen programlarından Derin Gerçekler'in neden yayından kalktığını sizler için sordu! İşte herkesin merak ettiği o detaylar!

DİLİPAK’IN YAZILARINI DURDURMASININ SEBEBİ NE?

Gazeteci Yazar, insan hakları aktivisti Abdurrahman Dilipak, her pazartesi akşamı 21.30’da Akit Tv’de yayınlanan, yapımcılığını ve sunuculuğunu habervakti.com Genel Koordinatörü Bülent Deniz’in yaptığı “Derin Gerçekler” programının yayından kaldırıldığını; ''Akit Tv’deki Bülent Deniz’le birlikte sunduğumuz “Derin Gerçekler” programının benim eleştirilerime izleyicilerden olumsuz tepkiler geldiği ve yanlış anlamalara sebeb olduğu gerekçesi ile bu şartlarda televizyonda haftada bir yayınlanan programın devam etmesinin mümkün olmadığı haberinin verildiği bir telefon sonucu Akit TV’den ayrılıyorum...'' sözleriyle kamuoyuna duyurdu ve Dilipak, yıllardır günlük yazılarının yayınlandığı Yeni Akit Gazetesi’ndeki yazılarına, kendi isteği ve kararıyla son verdi ve bu kararla Akit Medya grubundan tamamen ayrılmış oldu.

Dilipak’ın sadece gazete yazılarını değil, Akit TV’de yayınlanan, yapımcılığını ve sunuculuğunu Genel Koordinatörümüz Bülent Deniz’in yaptığı “Derin Gerçekler” programının da neden ve nasıl sonlandığını da bu vesile ile ilk kez habervakti.com’dan okuyacaksınız!

DİLİPAK’IN YAZILARINI DURDURMASININ SEBEBİ TV PROGRAMINDAN DUYULAN RAHATSIZLIK MI?

Yarım asırlık basın geçmişi olan, yakın fikri ve siyasi tarihin yaşayan tanıklarından Abdurrahman Dilipak’a gazetecilik hayatı ve son olarak Yeni Akit Gazetesi ve Akit TV’den ayrılmaya giden süreci Genel Koordinatörümüz Bülent Deniz sizler için sordu! İşte herkesin merak ettiği o detaylar!

NELER YAŞANDI? NE OLDU? BÜLENT DENİZ SORDU! DİLİPAK CEVAPLADI!

DENİZ: ''DİLİPAK SOSYOLOJİK BİR VAKIADIR!''

-Sevgili Dostlar, Dilipak sosyolojik bir vakıadır! Bu tespitim sadece, kendisiyle son 6 yıldır yaptığım Derin Gerçekler programının kazandırdığı tecrübelerinin sonucu değildir. Çok daha öncesinden tanıdığım, kitaplarını okuduğum, VHS videokasetlerinden konuşmalarını izlediğim, Milli Görüş konferanslarından, Avrupa kitap fuarları ve teşkilat programlarında yaptığı sohbetlerinden tanıdığım Dilipak’ın aktivist ruhunun, eylemci damarının, muhalif tavrının gözlemler birikimidir!Sanırım ruberu ilk tanışıklığım 1994’tür. Avrupa Milli Görüş Teşkilatları Genel Merkezinde Akif Abi’nin odasında ''yakalamıştım'' Dilipak’ı. Bosna Cihadı’nı temsilen Bosna Hersek bayraklı Boşnak beresi, Sırp zulmüne ‘’hayır’’ demesinin bir sembolü olarak başındaydı. O hatırlamaz! Kendisine birkaç soru sormuş, kısa bir tartışma yaşamıştık. Aykırıydı ya, ben de aykırıydım! 20 yaşındaydım! Hollanda Milli Görüş’te bir şehrin cevval bir gençlik başkanıydım! Daha sonra ben de onun gibi Bosna Cihadı süresince bere takacaktım. Hareketin fıkhını öğrendiğimiz hocalar olduğu gibi, fikrini ve vicdanını öğrendiğimiz hocalarımızdan biriydi. Ben O’na gıyabında ‘’üstad’’ diyordum! Sonra yüzüne karşı da dedim. O hiç istemedi ama ben hep dedim! Sonra kader bizi çeşitli vesilelerle hep buluşturdu. Ta ki 2016 sonbaharında Akit TV ekranlarında Derin Gerçekler programına birlikte başlayana dek!

(…)

Dile kolay, Dilipak’la Akit TV ekranlarında 6 yıl boyunca neredeyse her hafta canlı yayın yaptık ve 4 Temmuz günü 6. yayın sezonunun son programı ile yeni yayın sezonunda buluşmak temennisiyle veda ederken: (izlemek için tıklayınız) ‘’Şu hakikati mutlaka vurgulayalım. Akit Medya ve Akit TV ekranlarından başka ben tahmin etmiyorum ki özellikle bu son iki yılda üç yılda, Abdurrahman Dilipak'ı başka bir televizyon kanalı taşıyabilsin. Özgür ortam! Hiç bir müdahale görmedik! Akit TV ekranlarında Nuri Karahasanoğlu beye hassaten teşekkür ediyoruz. Genel Koordinatörümüz Serdar Uslu beye, o kadar alengirli konularda, o kadar mayınlı tarlalarda top oynadık. Ya bi’ gün de ''Ne yapıyorsunuz, bizi de zora sokacaksınız'' demediler. Ben bunu buradan söylemem lazım. Âbâ vü ecdad nur içinde yatsın! Allah razı olsun! Hakikaten biz Derin Gerçekler'i yapamayız başka bir ekranda. Bu konseptte yapamayız.’’ İfadelerini kullanmıştım.

(…)

Her şey mutat akışında idi ve bir sorun yoktu! Programlar müdürü Murat Bey benden yeni dönem için 5 Eylül Pazartesi canlı olarak yayınlanacak 7. yılın ilk programına ait fragman taslak metnini talep etmişti, yollamıştım! O ara hüzünlü bir haberle dava ve vefa insanı Akit ailesinin babası Mustafa Abi 13 Ağustos’ta vefat etmişti. Karahasanoğlu ailesinin kıymetli mensuplarıyla cenazede, mevlitte buluştuk, kucaklaştık. Dilipak, cenazede bizden daha hüzünlüydü, namazı kılmış, yol arkadaşı ve dava kardeşini kabristana giderek uğurlamıştı. Cenazeden 2 hafta sonra, 28 Ağustos Pazar akşamı 23.00 gibi Üstad beni aradı ve Akit TV’de Derin Gerçekler programıyla alakalı gelişmeler olduğunu söyledi. Akabindeki günde ise ben durumun şaşkınlığını üzerimden atmamışken yazılarını durdurma kararını almasına sebebiyet veren süreci başlatan olayı telefonda ana başlıklarıyla bir kez daha görüştük! Şaşırmıştım. Program yapımcısıydım ve yönetim beni sürece dahil bile etmemişti. İki gün sonra Genel Koordinatör Serdar Bey telefon açarak bilgilendirme yaptı. Bu röportajı hazırladığımız 1 Eylül'e kadar da nedense bu gelişme her aklıma geldiğinde vefa timsali merhum Mustafa Abi hatırama, zihnime aktı durdu, aktı durdu.

(...

Olayın tabi ki bir yönüyle bana ait bir boyutu var. Sonuçta ben bu programın altı yıldır yapımcısı ve sunucusuyum. Olayın Dilipak’ın 30 yıllık hukukuna ait tarafı var. Gerçi benim 6 yıllık emeğimin ne önemi var, adam kuruma 30 yılını vermiş! O halde programı(mız) duran, yazılarına kendi kararıyla son veren Dilipak’ın ne diyeceği ve ne düşündüğü önemliydi! Sordum! Cevapladı! Ama tabi her soruyu sormadım! O da her şeyi anlatmadı sanırım! Cevaplar sizi tatmin eder mi bilemem! Ama illa biz bunu bir gün YouTube canlı yayınında enine boyuna da konuşuruz sanırım! ‘‘Derin Gerçekler’’ TV yayını son bulmuş!’’ Ne gam! Her pazartesi biz izleyiciyle yine buluşuruz! ‘’Dilipak yazılarına kendi kararıyla gazetede son vermiş!’’ Ne gam! habervakti.com ne güne duruyor (bu arada sitemizin Akit Medya ile yakından uzaktan gönül bağı dışında hiçbir organik bir bağı yoktur) Her gün yazılarını biz yayınlarız.

abdurrahman dilipak bülent deniz

-Bülent Deniz: Ne dersiniz üstadım? Günlük yazılarınızı her gün habervakti.com da yayınlayalım mı? Uygun mudur?

-Dilipak: Sen bana neden ‘’sosyolojik vakıa’’ dedin o kısmı bir aç önce?

-Bülent Deniz: Valla üstadım açarım da bu röportaj benim röportajım olur. Biliyorsunuz, iş böyle neticelenince ben yapımcılığını ve sunuculuğunu yaptığım diğer program olan KÜRSÜ'yü de bırakma kararı aldım ve Akit TV yönetimine bu durumu bildirdim. Sağ olsunlar hem program yorumcularımız ve hem de kanal yönetimi anlayışla karşıladılar. Ben de Akit Medya ile olan tüm ilişkimi bitirmiş oldum. Her ne kadar sonuçta Derin Gerçekler’in ve Kürsü programının yapımcı ve sunucusu ben olsam da şimdilik konu ‘‘canlı yayınların neden durduğu’’ değil, yazılarınızı neden sonlandırma kararı aldığınız konusudur? O nedenle soruya soruyla cevap vermeyelim lütfen.

-Dilipak: E peki! Hadi bakalım!

-Malum canlı yayınlarda sizi kontrol etmek hayli zor olsa da, yazılı metin olunca nasılsa kırpma- kesme müsait o nedenle rahatım. Stres altında değilim, bilesiniz.

(Dilipak 'ın yüzünde bir tebessüm)

''DERİN GERÇEKLER PROGRAMINA BAZI İTİRAZLAR VARDI!''

-Üstadım! Yeni Akit Gazete’mizin köşenizdeki son yazısına şöyle başlamışsınız: ‘’ŞİMDİ VEDA VAKTİDİR. KADER, RIZIK VE ECEL.. İŞTE GELDİK GİDİYORUZ.’’ Bunu görünce dimağıma Aşık Mahzuni’nin ‘’İşte gidiyorum çeşm-i siyahım! Önümüze dağlar sıralansa da! Sermayem derdimdir, servetim ahım! Karardıkça bahtım karalansa da!’’ dizeleri aktı. Hayırdır! Önün(m)üze dağları kim sıraladı? Ne oldu? Neden oldu? Nasıl oldu bu iş. Bekleniyor mu idi, ani bir karar mı?

-Akit TV’de ki canlı yayınlara Temmuz ayı itibarıyla, bazı işlerim ve yapmam gereken seyahatler ve ziyaretler nedeniyle 2 aylık bir ara verdik. Burada senin sağlık sorunların da rol oynadı tabi, o ara bir dinlenmeye hepimizin ihtiyacı vardı. Bu kadar uzun bir arayı 6 yılda ilk kez vermiştik biliyorsun. Plana göre ise 5 Eylül’de program tekrar başlayacaktı. Programa dışarıdan, çevreden, içeriden bazı itirazların olduğunu biliyorduk. Özellikle iktidara yönelik eleştirilerin dozunun yüksek olduğu yönünde tepkilerde alıyorduk. Her çevreden bir takım troller de zaten neredeyse her yayın sonrası YouTube yayınlarının altında bunları gayet kapsamlı bir şekilde dile getiriyorlar durumu köpürtüyorlardı. Bu da doğal olarak kanal yönetiminde yer yer bir takım haklı yakınmalara sebep olabiliyordu. Son olarak programda daha ılımlı bir dil kullanmamız, aşı, 5g, küresel dayatmalara yönelik içsel eleştirileri daha makul seviyeye çekmemiz bir telefon görüşmesiyle bana izah edilmeye çalışıldı. Ben de beni 30 yıldır tanıyan, bilen kardeşlerime izahat noktasında bir takım argümanlar ortaya koydum, anladım ki programın bu şekilde devam edemeyeceği yönünde bir kırılma söz konusu, bu da programın bu düzlemde devamının yönünde engel olduğu anlamını alt mesaj olarak nezaket çerçevesinde bana arz ediliyordu. Biliyorsun ben kimseye hakaret etmiyorum, yalan da söylemiyorum. Yanlışın kimden geldiğine bakmıyorum, yanlışa karşı çıkıyorum. Zaten aynı yanlış, A ve B siyasi görüşlerde varsa ve ben birini eleştiriyorsam, ötekini zaten görmemezlikten gelemem. Bu adil bir davranış olmaz. Canlı yayının atmosferi, heyecanı, kendi içinde bazı konularda neredeyse bizden başka kimselerin konuş(a)madığı riskli konular, küresel dayatmaların içeride yol açtığını düşündüğüm bir takım sosyolojik faciaya dönüşme riski, toplumsal erozyonun sosyokültürel anlamda sessiz çığlığa dönüşen olumsuzlukları, ekonomik sonuçlara sebebiyet veren bir takım uygulamalar vs vs.

‘’BENZERLER ARASINDA Kİ SÜRTÜŞME ZITLAR ARASINDAKİNDEN ÇOK OLUR’’

Biliyorsun ki İmam Şafi: ‘’Benzerler arasındaki sürtüşme zıtlar arasındakinden çok olur’’ der. Biz, aynı davaya yıllarca baş koymuş kardeşleriz. Ortak paydamız çok ama ben gerçeği bükemem! Öz ruhuma ters bir durumda ihlasıma set çekeceğini düşündüğüm ‘’görmedim, duymadım, bilmiyorum’’ uçurumuna fikir ve inanç arabamı sürmem! Süremem! Biliyorsun ben marfan sendromuyum görüş açım fiziken 180 derecedir, arkamı da görebiliyorum. Marfan sendromu kinayesinden gelmek istediğim nokta şu, toplumun her katmanıyla temas halindeyim. 50 yıllık gazeteciyim, durduğum yerden gördüklerim sizin gördüklerinizden farklı, sizin gibi yazmak konuşmak ve anlatmak zorunda değilim. Siz de benim gibi! Ben buyum! 40 yıldır buyum! Değişmedim! Peki, ben nasıl olurda beni duymayanlara sesimi duyurmak için yüksek sesle nida etmem? ‘’Durun kalabalıklar’’ demem! Allah bana bunu sormaz mı?

-Yani diyorsunuz ki söylediğim her sözden hesaba çekileceğim! Söylemem gerekirken söylemediklerimden de?

-Evet, aynen öyle!

-De bir şeyi söylerken evet demenin ve hayır demenin yüzlerce şekli var! Neden illa ve hep yangına körükle gidiyor intibaı vererek bunu yapıyorsunuz? Size gelen eleştirilerden biri mesela; ‘‘Onlarca yıllık bir mücadeleyle zor şartlarda, ağır bedeller ödenerek gelinmiş bir noktada ki kazanımları kaybettirecek, zayıf düşürecek ve karşı tarafa saldırma imkânı verecek’’ bir üslup kullandığınız yönünde ben bunu canlı yayında da size sormuştum birkaç kez, başınıza iş açacaksınız demiştim! Aha da açmadınız mı? Hem de 81 ilde aleyhinize açılan bunca davadan sonra!

-Bu ve benzeri eleştirilere hiçbir zaman kayıtsız kalmadım! Bunlara bir cevap olsun diye yazılarımın devam edip etmeyeceği konusunu etraflıca düşündüm. Sizinle, ailemle, yakın çevremle ve dostlarımla istişare ettim ve önümüzde bir seçim olduğunu da düşünerek yayının durması yönünde ki telkin ve beklentiye, yazılarımı da durdurma yönünde karar alarak bir cevapta vermiş oldum. Çünkü söz ve yazı bir kişiden iki ayrı mesaj olarak verilemezdi. Yazıda bir gözden geçirme ile, sakıncalı bulunan yerlerin yumuşatılabilmesi söz konusu olabilirdi. Ya da aksine sorun olabilirdi. En iyisi, madem benim duruşum, fikrim, mesajım, olaylara bakışım ve yorumlama biçimim sorun oluyor o zaman bu işi fazla uzatmadan bitirmek gerekiyordu. Bitirdim. Ben yetim büyüdüm! İstenmediğimi düşündüğüm her mekânı ve mecrayı hep ardımda bıraktım! 10 yaşımdan beri bitmeyen bir koşunun içerisindeyim. Şimdi saçlarım yok ama varken o saçlar rüzgârda özgürce dalgalanmalıydı. Özgürce ifade edilemeyen her fikir benim için o yetimin kursağına takılmış acı bir lokma gibidir. Kimse istenmediğini düşündüğü yerde durmaz! Durmamalı!

''YAZILARIMA DEVAM ETMEM İSTENDİ!''

TV programına rağmen aslında Ali İhsan Karahasanoğlu Bey yazılarıma devam etmem konusunda ısrarcı oldu ama bende ileride bir kaza yaşanır, sıkıntı olabilir düşüncesi daha ağır bastı. Kardeşlerimi zorda bırakmamak adına mecramı bu noktada feda ettim. TV programıyla kardeşlerime bir zararım dokunmaması eğilimine köşemi de feda ederek bir duruş sergilemeye çalıştım. Kanımca böylesi daha iyi, daha doğru.

-Hayırlısı olsun, ne diyelim! Tabi 30 yıllık emek ve bir kurumla özdeşmiş bir isim! Zor bir karar! Gazetecilik hayatınızın kaçıncı yılında oluyor bunlar?

-93’den 2023’e yaklaşık 30 yıllık bir yazı hayatının ardından bu süreci de noktalamış bulunuyorum. İlk Milli Gazetede yazarlığa başladım. Milli Gazete 12 Ocak 1973’de yayın hayatına başladı. 2023’de tam 50 yıl oluyor. Sonra Yeni Devir, Yeni Şafak, ve Beklenen Vakit’te devam ettik. Vakit’ten önce 6-12 Nisan 1990 tarihli ilk sayısı ile bir de Haftalık Cuma dergisi var. Yani Bu süreç aslında 32 yıllık geçmişi olan bir süreç. Bugün ayrıldığım gazetem 12 Eylül 1993'te Beklenen Vakit adıyla çıktı. İlk çıkartanlar arasında ben de vardım. Daha sonra ismi Akit olan gazete 5 Aralık 2001'de Anadolu'da Vakit adını aldı. 11 Ekim 2010’da da adı Yeni Akit oldu. Gazetenin banisi Mustafa Karahasanoğlu da geçtiğimiz ay vefat etti. Yayıncılık hayatım, dergicilik hayatım var. Birçok dergi çıkarttım. Bugün de birçok aylık dergide zaman zaman yazılar yazıyorum. Her hafta 5gvirusnews’de yazıyorum. Hayat devam ediyor. Yazmaya ve konuşmaya devam edeceğim. Akit, Cuma, Akit TV de de önemli işlere imza attık. Yazarlık, eylemlerim ve sözlerim sebebi ile 500 yıldan fazla mahkûmiyet talebi ile yargılandım. Bir günde 5 defa, haftada 5 gün mahkemeye yargılandığım oldu.

Mustafa Karahasanoğlu

-Mustafa Abi’mizin Rahmet-i Rahman'a kavuşmasından hemen sonra bunların yaşanmasını, TV yayınının durmasını nasıl yorumluyorsunuz? Bu sonuç her insanı ister istemez bir takım farklı düşüncelere sevk edebilir?

-O bir dava adamı idi, vefa timsali idi. Kabri nur olsun! Kıyasa gitmem! Kardeşleri de benim için birlikte yol yürüdüğüm kardeşlerimdir. Hayırlısı böyleymiş. Şer gördüklerimizde hayır, hayır gördüklerimizde şer olabilir. Biz bilemeyiz, O bilir!

-Evet hayırlısı! Bu arada geçmişinizi özetlerken ''500 yıldan fazla mahkûmiyet talebi ile yargılandım. Bir günde 5 defa, haftada 5 gün mahkemeye yargılandığım oldu.'' dediniz. Halen yargılanıyorsunuz! 81 ilde açılan dava kamuoyunun malumu! Yakında mahkemenizde var! Siz standart bir gazeteci de değilsiniz. Bir aktivistsiniz aynı zamanda.

-Beni ve geçmişimi en iyi bilenlerden biri de, program sunucusu olarak sizsiniz. Ben nev’i şahsına münhasır birisiyim. Gazeteci ve yazar olmanın dışında Müslümanların ve mazlumların atanmamış ve seçilmemiş sözcüsü olmaya talibim. Bu duruşuma leke düşmesin diye gerek siyasi gerekse de iktisadi faaliyetler konusunda hep belli bir disiplin içinde kalmaya gayret gösterdim. Rabb'imden niyazım son nefesime kadar bu duruş üzere olmaktır. Ben bu yola çıkarken Hakk'a ve halka bir söz verdim: Hakk'ın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olacağım. Bu sözüme sadık kalmazsam beni ben yapan değerlerimden, alamet-i farikalarımdan, bugüne kadar ki bu duruşumdan taviz vermiş olurum.

''TAVRIM AÇIK, KESİN VE NETTİR!''

-Kararınız kesin mi? Yazılarınız için bir ihtimal yok mu artık?

-Evet. Tavrım açık, kesin ve nettir. “Bir kavme ya da topluluğa olan düşmanlığım beni onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmeyecek.” Allah rızası için hakkı titizlikle ayakta tutmamız, “adil şahitler” olmamızı emredilir bize ayette. İşte ben bu yüzden gerekirse celladımın bile hakkını savunacağım. Bilirsiniz hep söylediğim bir sözdür “Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalime karşı olacağım. Zalim babam da olsa, mazlum düşmanım da olsa.” Bu ilke Allah rızası için şahit olarak adaleti sadece ana-babamız, yakınlarımız aleyhine değil, kendi aleyhimize de olsa gözetmemizi emretmektedir. Ben asimetrik düşünürüm. A Partisinin belediyesindeki yolsuzluğun bir benzeri B Partisinin belediyesinde varsa birini yazıp ötekini yazmamak olmaz. İkisini de yazınca da kimseye yaranamıyorsunuz genellikle. Zaten benim de öyle bir derdim yok. Yanlışı tanımlayıp, “böyle yapmayalım” diyorum. Önemli olan adil şahitler olmak.

-Size ne bunlardan? Kaç yaşınıza geldiniz oturup evde neden torun sevmiyorsunuz? Kendinizi din merkezli, ahlakçı ve sivil bir noktada konumlandırıyor olmanız herkesin de sizin gibi aynı şuurda olmasını beklemek hakkını size veriyor mu ayrıca?

-Biz günde 40 defa Fatiha okuyoruz. Kimileri siyaset, ekonomi, toplum hayatına dini pencereden bakınca garipsiyor. Benden ayrıca bu konuda şikâyetçi olanlar da var. Beni eleştirirken, dayandığım ifadenin kaynağını her zaman söylemiyorum. Onlar da bir ayet ve hadise karşı çıkarsak toplumdan tepki alırız diye çekiniyorlar. Evet, madem siyasal bir toplum var, karşısında bir sivil toplum oluşur. Madem kâğıt para, kaime var, enflasyon var, faiz bu şeytan üçgeninde hayat bulur. Bu anlamda benim açımdan her şey Hak-Batıl mücadelesi. Kâfir kâfirliğini, düşman düşmanlığını yapacak. Hak-batıl mücadelesi hep oldu ve olacak. Ferdi anlamda nefisimizle/şeytanla, toplumsal anlamda düşmanımızla dünya döndükçe bu mücadelenin içinde imtihan olacağız. Necip Fazıl “Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın; Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!” der.

-Düşman! Düşmanınız kim? Fanatik Laikçi, vesayetçi, darbeci, ülke kazanımlarını bir çırpıda elin oğlunun ayaklarına serebilecek tıynettekileri neden daha sert eleştirmiyorsunuz? ‘’Kardeşim’’ dediklerinize yönelik daha sert bir söylem ve duruş içinde olduğunuzu düşünmüyor musunuz?

-Beni bu bağlamda bize apaçık düşmanlık sergileyen, tavrını net olarak ortaya koyanlar değil, Allah’a söz verip O sözün gereğini yerine getirmeyen, bizden gözüküp bize zarar verenler korkutur. Biz “el-emin” sıfatını düşmanlarının bile teslim ettiği bir peygamberin ümmetiyiz. Ve en çok bizden gözüküp de adaletten haktan uzaklaşan, haram ve kirli işlere bulaşmış kimselere karşı sesimizi yükseltmeliyiz. Çünkü en başta bu kimseler “dava” dediğimiz değerler toplamına zarar vermektedir. Bu sözleri ile eylemleri birbirinin zıddı kimselere, cahiller, zalimler, kâfirler ve fâsıklar topluluğuna Allah yardım etmeyecektir. Zulme ortak olursak ateş bize de dokunur. Kınayanların kınamalarına aldırış etmeden tek başımıza da kalsak doğru bildiğimizi söylemeye, yazmaya konuşmaya devam etmemizi emreder Allah! Hiçbir korku, hesap ve kaygının Allah’ın rızası dışına çıkma kaygımızın önüne geçmemesi emredildi bize.

''HEP SİZ Mİ DOĞRUSUNUZ YA DA HAKLISINIZ?''

-Bu kadar dini argüman kullanıyorsunuz da, siz de yanılabilirsiniz. Yani siz nasıl ‘’benim gördüğüm ve durduğum yerden olaylar farklı gözüküyor’’ diyorsanız eleştirdiklerinizin durdukları açılardan da belki onlar ‘’maslahat açısından’’ öyle uygun görüyorlardır! Sonuçta sizin ve bizim ikna etmek zorunda olduğumuz bir seçmen kitlemiz yok! Haklılığınızın delili nedir?

-Tabi. Ben de insanım. Şüphesiz yanlışlarım hatalarım olmuştur. Ben okurlarıma, dinleyenlere ‘’din ve devlet büyüklerinizi İlah ve Rab edinmeyin, aklınızı kiraya vermeyin, bilmediğiniz şeyin peşine düşmeyin, istişare ve şuradan ayrılmayın’’ diyorum. Ama hiçbir yanlışımda hatamda ısrar etmedim, fikirlerimi siyasette denge unsuru olarak kullanmadım, bir pazarlığa, beklentiye veya çıkara konu etmedim. Kimseye iftara etmedim, hakaret etmedim. Düşmanımın bile hukukunu gözetmeye gayret ettim. Yaşadığım mekâna zamana ve olaylara karşı emrolunduğum gibi adil bir şahit olmaya gayret ettim.

-Eleştirirken genelliyor, isimlendirme ve sıfatlamalardan kaçıyorsunuz! Peki, kaçtığınız halde neden tüm eleştirileriniz özellikle Ak Parti’ye yönelikmiş gibi sonuç veriyor! Bunun böyle algılanmasında hiç mi hatanız yok?

-Evet, genellerken, aslında yanlışı eleştiriyorum. Yanlış yapan her çevreden birileri olabilir. “AK Parti içindeki FETÖ’nün zihniyet ikizi AKP’liler” derken, aslında aynı yanlışı yapanların farklı çevrelerden de gelseler, onların bir zihniyet ikizi olduğuna vurgu yapıyorum. Olayları tek tek isimlendirerek ele almak yerine, genelleyerek ve gruplayarak eleştiriyorum. Bu noktaya gelene kadar son bir yıldır, gazete ve TV yönetimine her seviyeden benimle ilgili nasıl uyarılar, yer yer şikâyetler, eleştiri ya da övgüler geldiğini de biliyorum. Elinde rakı şişesini kafaya diken adamdan daha çok elinde tesbih bulunan birinin bira içmesi beni daha çok rahatsız eder. Eleştirilerimi üzerlerine kimler neden alıyor ayrıca bunun psikolojik altyapısını da araştırmak lazım.

''YOL YAKINKEN DÖNMEK GEREKTİ!''

-TV’deki programımızın bitirilmesinden sonra Yeni Akit’te yazmayıda bırakmanız bu sürecin bir sonucu olarak verilen bir karar olduğu aşikâr. Peki, bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz?

-Bu durumda inşallah yarım kalan kitaplarıma ağırlık vereceğim. Yapmam gereken resimler ve bir hatıratımı yazma düşüncem var, bir iki de belgesel projem. YouTube’da kendi kanalım üzerinden yayına devam edeceğim bir şekilde. Sizinle inşAllah Derin Gerçekler’i sosyal medya hesaplarımızdan devam ettireceğiz. Her türlü imkânı kullanarak bu şekilde kitlelere sesimi duyurmaya çalışacağım. Sosyal media’da da zaten ülke gündemine ilişkin çok daha yoğun açıklamalarım oluyor. Burada söylediklerimle gazetede çıkan yazım arasında bir farkın olması, benim açımdan da gazete açısından da hoş olmayacak ve devam edersek gazete hem okurlardan, hem de Ankara’dan seçim yaklaştıkça muhtemelen daha çok tepki alabilecekti. O zaman yol yakınken dönmek gerekti. İlgili olduğum o kadar çok konu var ki, aile, gençlik; Müslümanların, ülkemizin, bölgemizin, dünyanın içinde bulunduğu şartlar ve daha birçoğu. Güncel iç siyasete yönelik gelişmelerin dışında biz 5Gvirusnews’de zaten küresel dayatmalara karşı bir duruş sergilemeye de devam edeceğiz inşAllah.

-Bu yol zor bir yol değil mi? Medya gücü arkanızda olmayacak! O gücün tabanı belki size dünkü gibi bir destek vermeyecek ve belki de ağır eleştirecek yada farklı mecralar, muhalif oluşumlar size sahip çıkacak! Çıkma görüntüsü verecek. Kardeşler arası fitneye körükle gidecek birileri, Mahalle içi siyasi-fikri bir yelpazede yer alırsanız daha fazla ilgi ve destek göreceğinizi düşünüyor musunuz?

-Hasbunallah! Allah yeter. Allah’ın kolaylaştırdığından daha kolay, zorlaştırdığından daha zor bir şey yoktur. Sonuçta kadere, rızka ve ecele hükmeden bir Allah var. O yeter. İnsanlar bir yol ayırımına geldiklerinde genellikle dünyevi ölçülere göre hareket ediyorlar. Para, güç, makam gibi. Rüzgâr nereden esiyor, ona bakıyorlar. Ben çileyi, sabrı, rızayı seçtim. Ve böylesi daha hayırlıdır. Benim durduğum yer belli. Evet, üslubum farklı. Sonuçta ben Müslümanlardanım. Galu belada verilmiş bir sözümüz var. Malımız, canımız ve sevdiklerimizle o yolda yürümeye devam edeceğiz. Bu değişmedi, değişmeyecek. Hiçbir zaman birilerinin, faturası ümmete çıkarılacak kirli çamaşırlarını örtmedim, örtmeyeceğim inşallah. Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olma yolunda ilerleyeceğim. Hiç kimsenin meşru hak ve hukukuna karşı olmayacağım. Toplumu ilgilendiren bir iddia, haklı ise, iddia sahibinin kim olduğu ve niçin bu gerçekleri dile getirdiğine bakmadan, sözü dinleyecek doğrusuna destek verecek, yanlışına karşı çıkacağım.

''DİLİPAK DARGIN MI, VEFASIZLIĞA UĞRADIĞINI DÜŞÜNÜYOR MU?''

-Akit Medya ile ilişkileriniz devam edecek mi? Dargın mısınız?

-Tabi niye etmesin? Birçok kardeşimiz var, ortak bir geçmişimiz, ortak bir hayalimiz var, aynı yöne bakıyoruz. Aynı Allah’a, resulüne, kitaba iman ediyoruz. İlişkilerimiz, diyaloğumuz devam edecektir. Politik süreç maalesef toplumsal dayanışmayı pekiştirmek yerine tahrip ediyor. Toplumda üslup ve yöntem konusunda olanlar malum. Yaklaşımlar farklı. Sonuçta Müslümanlar ittifak ettiklerinde birlikte hareket eder, ihtilaf ettiklerinde Nas’a aykırı olmamak şartı ile bir birlerini mazur görürler. Bu vesileyle, çeyrek asırlık beraberliğimizde birçok çetin fakat güzel günler geçirdik. Bugün geldiğimiz noktada Akit Gazetesi ve Akit TV camiasına hayırlar diliyorum. Hakk'ın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olmaya her zamanki gibi devam edeceklerdir. Ben de inşAllah son nefese kadar bu azim ve gayrette olacağım. Dilipak cephesinde bu anlamda yeni bir durum yok.

-Hiç kuşkusuz canlı yayının durmasına sevinenler ve kızanlar olacaktır. Ve hatta ‘’keşke gazeteden ayrılmasaydınız’’ diyenler de olacaktır. Onlara ne diyeceksiniz?

-Dost çevresinden gelen bir tavsiye şöyle: ''Fikir ve üslubunu gerekçe göstererek “Gazetede yaz ama televizyonda program yapma” teklifi doğru değil. Fikri duruşunuz riskli gözüküyorsa. Bu bir yerde bugün olmazsa yarın sorun olur. “Bu doğru bir yaklaşım değil. Dilipak’ın fikirleri onların nezdinde sakıncalı ise bu TV’de de, yazıda da sakıncalıdır. Madem bu şekilde bir düşünceleri var, o zaman bu birlikteliği sürdürmenin anlamı yok. Bu durum iki taraf için de sakıncalı. Tabi bu bir tartışma vesilesi olmamalı.” Artık bu soruyu sormak için çok geç. Önümüze bakmamız gerek.

''DAYATMALARIN HER TÜRLÜSÜNE KARŞI ÇIKTIM! YİNE KARŞI OLACAĞIM!''

-Peki, son yazınız “Veda” üzerine söylemek istediğiniz son sözleriniz nelerdir?

-Evet, Teşekkür ederim. Yakın Tarihin yaşayan tanıklarından biriyim. Son 50 yıl her gün yazdım. İnsanlarla beynimi ve kalbimi paylaştım. Kederler paylaşıldıkça azalır, mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır. Bereket bundadır. Ne haftalık, ne aylık, ne yıllık iznim oldu. Her darbe öncesi uyaranlardandım, her darbe sonrası meydanlardaydım. 28 Şubatta “Yaşasın Şeriat” diye kitap çıkarttım. Zorunlu din dersleri diye TSE damgalı bir dinin misyonerliğini yapıyorlardı. “Bu din benim dinim değil” diye bir kitap daha yazdım. Kıyafet dayatması var diye yıllardır kravat takmıyorum. Kravata değil, dayatmasına karşıyım. 5G’ye, Aşı dayatmasına karşı çıktım ve çıkmaya devam ediyorum. Yaşadığım zamana ve mekâna adil bir şahit olayım istedim. Sokaklardayım. Kalem, mikrofon ve kamera. Necip FazılBen bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!” der, ben “Darbelerin emzirdiği çocuğum”. “Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader”. Ser’de Serdengeçtilik var biraz! Elele eylemi, Mavi Marmara, Kudüs mitingleri, “Tezkereye hayır” sivil itaatsizlik eylemi, Konya mitingi, Sincan’da Kudüs gecesi. Düşünce suçuna karşı girişim, suç olmayan şeylere suç diyenlere karşı suça iştirak etkinlikleri, Erdoğan hapse girince bizler o şiiri gittiğimiz her yerde okuduk. Direndik, kazandık ve sonra bugünlere geldik! Hatırlayalım ki Kur’an’ı Kerim tamamlandı, İslam tamam oldu! İnsanlar zannettiler ki İslam geldi dertler bitti! Peygamber vefat etti! Vahiy kâtipleri, O'nun yetiştirdiği ümmet akabinde güçlendi, yurt buldu, devlet oldu, kıtaları aştı. 4 Halife’den 3’ü şehid edildi. Ve Kerbela! Ehl-i Beyt kıyımları ve kıyamları. Emevileri ‘’rüşvet alıyorlar, zulüm yapıyorlar, kamu malını iç ediyorlar, İslam’ın ruhuna zarar veriyorlar'' diye eleştiren Abbasiler, Emeviler dönemini mumla arattılar! Bazan hayal ya da beklentilerle gerçekler örtüşmüyor, aksine tam tersi oluyor. Siz “15 Temmuz”u kutlarken “FETÖ’yü tasfiye ettiğini düşündüğünüz” yapı içindeki “FETÖ’nün zihniyet ikizleri” köşebaşlarını tutmuş olabiliyorlar. Bir sabah uyandığınızda bakıyorsunuz ki, “kandillere katran dökmüş geceler” Hayat, daha doğrusu imtihan devam ediyor. Hayırlısı Olsun! Sana da ayrıca teşekkür ediyorum. 6 yıl ekranda kahrımı çektin, diken üstünde durdun, reklam araları uyardın, dikkat çektin, her programa VTRler ve içerikle ayrı ayrı hazırlandın. Derin Gerçekler etkili olduysa bunda emeğin büyük. Yayından kaldırıldıysa da! Vaktinde uyarılar yapsaydın 7. Yıla Bismillah diyecektik. Hep senin yüzünden…

(ikimizin yüzünde garip bir tebessüm)

- EyvAllah üstadım! Bu ve benzeri konuları daha çok konuşuruz nasipse. Ben de bu vesile Akit Medya Grubuna, kardeşlerimize, yönetimine hayırlar diliyorum. Kişinin ahlakı, ihtilaf ve tartışma anında ortaya koyduğu tavırda belli olur. Biz, Akit medya ile kavga edip, o pusuda bekleyenlerin avuçlarını oğuşturmasına fırsat mı vereceğiz zannediyor bazıları. Nuri beye, Ali beye ve Serdar beye üstün başarılar diliyorum. Her ne kadar hem Kürsü ve hem de Derin Gerçekler nihayete ermişte olsa nice güzel yayınlarla izleyicisiyle birlikte olmaya devam edeceklerdir. Unutmadan yazılarınızı her gün habervakti’ndeki köşenize bekliyoruz. Duyuralım! Dilipak 5 Eylül Pazartesinden itibaren artık her gün Habervakti.com'da! Söz mü üstadım?

-Söz! Daha başka mecralar da olacak, sosyal mediada, sizlerle, dostlarla birlikte. Susmak yok. Kum fe enzir! (Kalk ve Uyar!)

-Teşekkürler üstadım. Evet, sevgili dostlar, her canlı yayın sonrası kapanışta da söylediğimiz gibi; ''Yüzünüzden tebessüm, dilinizden mazlumlar için dua hiç eksilmesin. Allah’a emanet olunuz.''