Abdurrahman Dilipak: "Barış Yurdu"nda savaş!
Habervakti.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazısını iktibas ediyoruz
Abdurrahman Dilipak: "Barış Yurdu"nda savaş!/Habervakti.com
Bugün Gazze direnişinin 326.günü. Kan akmaya devam ediyor. Hükümetler 3 maymunları oynuyorlar. Gözleri var görmüyorlar, kulakları var duymuyorlar, kalpleri var hissetmiyorlar. Herhalde CIA, MOSSAD, MI6’dan, Epstein’den tevarüs eden dosyalar ve kasetlerinden korkuyorlar diyeceğim ama, aslında çok cesurlar, (Haşa) Allah’tan bile korkmuyorlar!?
Barış yurdunda savaş yayılıyor, derinleşiyor ve şiddetini artırıyor. Ateşkes görüşmelerinden bir uzlaşma yok. İsrail ordusu, Gazze'nin Han Yunus kentindeki tarihi Ulu Camii’yi vurdu. Kassam Tel Aviv’i vurdu. İsrail Lübnan’ı vurdu. Lübnan’dan İsrail’e karşı saldırılar gelirken, birçok Yahudi Deniz ve hava yoluyla ülkeyi terk etmeye çalışıyor. Cepheden gelen son haberler böyle.
Rusya, çatışma alanını genişleterek, Filistin ve Mezopotamya’yı sıcak tutarak, Ukrayna ve Balkanlarda ABD ve AB / NATO baskısını seyreltmek istiyor. ABD’de, Rusya’yı, Çin denizinde ve Doğu Akdeniz’de, İran’da tutarak Rus gücünü değişik cephelerde tutmaya çalışıyor. Sonuçta farklı cephelerde sıcak tutulmaya çalışılan vekalet savaşları, nükleer ve uzun menzilli füze saldırılarının aktif tutulmasına sebep oluyor. Bu arada “Dehşet dengesi” tüm dünya için bütün dengeleri altüst eden bir tehdide dönüşüyor. GlobalResset’çiler ise yeni bir dünya savaşı için planlarını erkene alabilirler. Çünkü her gün kontrol biraz daha zorlaşıyor. Kontrol edilemeyen bir dehşet, bütün planları geçersiz kılabilir. Evdeki hesaplar çarşıya uymuyor ve belirsizlik büyüyor.
“Barış Yurdu” ya da namı diğer “Daru’s Selam”, veya İngilizce ve İbranice de “Jarussalem”. Hepsi aynı anlama geliyor. Allah’a ibadet yapmak için yapılan, Allah’a kulluk nişanesi olarak namaz kılarken secde ederken yüzümüzü döndüğümüz mekâna. Aslında Mabedler “Allah’ın evi” kabul edilir. Oraya yönelmek ise, yüzünü Allah’a dönme, herkesi, her şeyi arkaya atma / arkaya bırakma gibi bir anlamı da var.
Obama’nın danışmanı olduğu filmin adının da “Dünyayı arkanda bırak / Leave the World Behind
” olması ilginç. O da “yüzünü Şeytana dön” diyor sanki. Bana kalırsa, sanki insanlık, kıblesini, yönünü, pusulasını şaşırttı ve nereye gideceğini bilmiyor. Ve tabi “gideceği yeri bilmeyen kaptana hiçbir rüzgâr fayda sağlamaz”. Tek başına “iyi niyet” yetmiyor. Zira “Cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir”. Bize denmedi mi, “Size hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Siz bilmezsiniz/biz bilmeyiz, Allah bilir. Dikkat edelim, aldatıcı Şeytan bizi Allah’la aldatmasın.
Dünyaya bakın, tek bir din yok. Ya da aynı dine inanan insanlar tek bir ümmet, tek bir millet de değil. Tek bir ırk yok. Aslında hepimiz ademdeniz, Hz. Âdem de topraktandı. Hepimizin mayası bir, ama olmadı, olmuyor işte. Hz. Nuh döneminde insanlık neredeyse sıfırlandı. Sonra yine bölündü parçalandı. Aynı Allah’a, resulüne ve kitaba iman eden Müslümanların haline bakın. Kimi dinini ırkıyla sentezleri, kimi mezhebi ile. Türk İslam’ı ayrı, Arap İslam’ı Ayrı, Fars İslam’ı ayrı. Selefi, Şii, Sünni ayrı. Selefi’si, Sünni’si, Şiisi de kendi içinde tek grub değil zaten. Türk’ün de Arab’ın da Fars’ın da hem etnik hem de dini-mezhebi açıdan tek bir yapı oluşturmadığını bilelim. Türk’ün de Arab’ın da Fars’ın da Kürd’ün de sağcısı-solcusu, hatta Yahudi’si de var Hristiyan’ı da.
Batı’da da durum aynı. Tek bir Yahudi tipi de yok, Hristiyan tipi de. Batıda Mezhebler din gibidir. Katolik ayrı, Protestan ayrı, Ortodoks ayrı. Ortodoks’un Rum’u ayrı, Rus’u ayrı, Türk’ü ayrı, Ermeni’si, Süryani’si ayrı. Birbirinin kilisesine bile gitmezler.
Aslında dinler çok büyük ölçüde orijininden uzaklaştı. Yahudiler zaten Zebur’u kutsal kitap kabul etmiyor, onlara göre Hz. Davud ve Hz. Süleyman peygamber bile değil. Yahudiliği kendi aralarında tahrif ettiler. Hz. İsa muharref kitaba iman edenlerin aslında Allaha değil, Şeytanda taptıklarını söylüyor. Hristiyanlık desen peygamberlerini İlah ve Rab edindiler. Katoliklik Hz. İsa’dan 50 yıl sonra Saul isimli bir Yahudi tarafından icad edildi. Bugün Hristiyanların ellerinde 4 İncil var. İznik konsülünde yüzlerce İncil’den 4’ü seçildi, onlarda da birçok farklılıklar söz konusu.
Yahudilerin ellerindeki kitabı din adamlar kendileri değiştirdiler. Sonra Babil sürgününde hafızlar öldürüldü, yazılı metinler yok edildi. Sürgün dönüşü Hz. Üzeyir Tevrad’ı yeniden topladı. Hemen Yahudi din adamları “Üzeyir Allah’ın oğlu” dediler. Daha ilk günden saptılar. Allah’ın kendilerine ikramı dolayısı ile kendilerini Allah’ın ailesi, çocukları ilan ettiler. Bu haşa “Allah’ın oğlu/ailesi” fitnesi aynı şekilde Hristiyanlığa geçti. Zaten Katolizm’i kuran Saul, Tarsuslu bir Yahudi idi, Roma için ajanlık yapıyordu. Görevi İsevileri takip etmekti. Hz. İsa’dan 50 yıl sonra Şam’da bir anda Hristiyan oldu. Haşa “Rab İsa” sokakta bir anda karşısında çıkıyor ve onu İrşad ediyor. Kurdu yeni din Resul İsa (as)ın tebliğ ettiği kitab’dan çok farklı idi. Gelenek ve pagan inanışlarını sentezleyerek kendine göre yeni bir din icad etti. Hz. İsa Rab olunca, diğer 4 İncil yazarı da onun Resulleri olmuştu.
Bugün geldiğimiz noktada herşey birbirine karıştı. Belki de bunda bizim bilmediğimiz bir hayır vardır. Kuşkusuz İslam’ın aslı değişmiş değil, ama uygulama, yorum çok değişti.
Bu işler o hale geldi ki, Allah’ın emrine uymazsan haram, resulün sünnetine uymazsan mekruh, birileri gibi düşünmezseniz dinden çıkarsınız. Onların liderine, örgütüne, şeyhine, zannına uymazsanız dinden çıkarsınız, Şeyhiniz Şeytan olur. Kur’an-ı Kerim der ki, “Din büyüklerinizi İlah ve Rab edinmeyin” (Aslında diğer ayetlere de baktığımızda ‘Allahtan başka hiçbir şeyi, hiçbir kimseyi İlah ve Rab edinmememiz emredilir”. Bu ayeti Resulullah bir Hatem İbni Ady’in bir sorusu üzerine açıklarken buyurur ki, “Hani onlar size bir şey söylerlerdi de siz o şey üzerinden düşünmeden o söze uyarsanız, işte bu onları İlah ve Rab edinmek demektir”. Peki o zaman birilerinin önünse “Musalla taşındaki meyyid gibi olmak nasıl oluyor. Hani “Raina” demeyecek, “unzurna” diyecektik!
Sanırım bizler İslam öncesi döneme, “Atalarımızın dini”ne dönecek olursak Arablar Putperest, Farisiler Mezdek (Mazdek MÖ 500’lü, yıllarda yaşamış Sasani İmparatorluğu'nda Şah 1. Kavad döneminde proto-sosyalist Zerdüşt reformcu bir din adamının kollektif mülkiyet temelli kurduğu dine verilen ad) olur herhalde. Türklerdeki “Kavad” sözcüğü kendine göre bir din uyduran kırala denir. Mecusilik veya Zerdüştlük, başlangıçta Zerdüşt'ün tebliğ ettiği, tek tanrılı bir ilahiyat ve düşünce sistemi idi. Aslında Ateşe tapma, Mitolojideki “Tanrısal güç, bilgi, aydınlanma”yı temsil ediyor. İllumunati, olimpiyatlar, Milli Eğitimin sembolü olan meşale, Promete, Güneş Tanrısı RA, ya da Sabiilik / Sin mabedi (Ay’a, Güneş’e tapınma) hepsi aynı konuyla ilgilidir.
Kürtler “Demirci Kava ve Zalim Dahhak” mitolojisi ile ilişkilendirilir. Ezdilik’le ilişkilendirilir. Hristiyan Kürtler, Yahudi Kürtler, dinsiz Kürtler de vardır günümüzde. İslam’la birlikte büyük ölçüde Müslüman olmuş bir halktır. Mezhep olarak da daha çok Şafidirler
Bugün çok büyük bir dinsizleşme, ahlaksızlaşma ve Şeytan’a tapma eğilimi ile ilgili bir irtidat süreci yaşıyoruz. İnsanoğlu fıtratla savaşıyor adeta. “Puta tapmayacaksın” dendi, ama insanlar putperest oluyorlar. Para, iktidar her şey put oldu. İnsanlar karşısındakini ikna etmek için yalan yere yemin ediyorlar, yalan söylüyorlar, Allaha kulluk görevini yerine getirmiyorlar. Anne-baba, kardeşler ve komşularına karşı görevlerini yerine getirmiyorlar. “Öldürmeyeceksin” dendiği halde öldürüyorlar. Çocuklar bilgisayarda öldürmeyi öğreniyorlar. “Zina yapmayacaksın” denildiği halde, zina’nın her türlüsünü yapıyorlar, alkol ve uyuşturucu kullanıyorlar, kumar oynuyorlar, hırsızlık yapıyorlar.. Allah (cc)nin “yapma” dediğini yapıyorlar, “yap” dediğini yapmıyorlar.
Bugün geldiğimiz yerde, “barış yurdunda savaş var”. İnsanların gözleri var görmüyorlar, kulakları var duymuyorlar, kalpleri var hissetmiyorlar. İnsanların akılları ile vijdanları, kalpleri savaşıyor. İnsan insanla savaşıyor, insan tabiatla savaşıyor, fıtratı ile savaşıyor. İnsan Allah savaşıyor sonuçta. Önce Allah’la (cc) barışmamız gerek. O barışa giden yolda da önce aklımızla kalbimizi, vicdanımızı, fıtratımızla barıştırmamız gerek. Bu barış gerçekleşmeden insan insanla barışmaz. 1. Barış İnsanın kendisi ile yaratılış gayesi ile barışması gerek. 2. Barış insanın insanla barışmasıdır. 3. Barış insanın tabiatla barışmasıdır. Bu 3 barış bizi Allah’la barışa götürecektir, değilse insan Allah’la savaştadır.
Biz hepimiz Allah’ın kullarıyız, O’ndan geldik ve O’na döndürüleceğiz.
Irkçılık, kavmiyetçilik, her türlü taraftarlık lanetlenmiştir. Biz Müslümanız, Müslümancı bile değiliz. Müslüman haksız olduğu durumda o babamız da olsa, karşısındaki düşmanımız da olsa biz Haklıdan yana olacağız. Bize “bir kavme olan düşmanlığımızın bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmemesi emredildi. Partizanlık, mezhepçilik, bütün taraftarlıklar böyledir. Kadıncılık, erkekçilik, işçicilik, futbol taraftarlığı say sayabildiğin kadar.
İlk ırkçı Şeytandır, İlk haram, ilk günah, ilk lanet ırkçılığadır.
Aslında Şeytana tapmadığını söyleyeni hatta kendini dindar, muhafazakâr olarak tanımlayan birçok kişi bile, Şeytan’ın ayak izinden yürümektedir. İşte Şeytan bunları da Allah’la aldatmaktadır. Mezheb’le, Tarikat’la, milliyetçilik’le, ideoloji ile, particilikle aldatmaktadır.
Bu hercümerç içinde aslında her şey, din, ahlak, siyaset, ideoloji tarih, gelecek, etnik kimlik, her şey tartışma konusu. Aslında çözülen bu değerler aslında köklerinden kopartılmış, kendi özüne yabancılaşmıştı. İnsanlar kendi mezhebinden olmayanı tekfir etmeye başlamıştı. Mezheb’ler din edinilmişti, dinin yorumu, dinin yerine geçmişti. Tamam, bu büyük bir felaket, ancak bu çöküş, asla dönüş temelinde yeni bir başlangıç için de fırsat olabilir. Ehli kitap ya da hatta bu aslı ya da yorumu tahrif edilmiş, etnik kimlik, ideoloji ve gelenekle sentezlenmiş dine karşı çıkan ve Deizme, Ateizme kaymış insanlar bu öze dönüş hareketi ile yeniden İslam’a dönebilirler. Tabii ki doğru bir bilgilendirme, güzel bir örneklik ve samimi bir rehberlikle, irtidattan Hidayete bir dönüş olabilir. Bu konuda bize büyük bir sorumluluk düşüyor. Unutmayalım ki, her yokuştan sonra bir iniş, geceden sonra sabah vardır. Gecenin en karanlık anı, aydınlığa en yakın olduğu zamandır. Selam ve dua ile.