Abdurrahman Dilipak: Batı Cephesinde n'oluyor?
Habervakti.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazısını iktibas ediyoruz
Abdurrahman Dilipak: Batı Cephesinde n'oluyor? /HABERVAKTİ.COM
Derin Gerçekler
Yıllar oldu Fransa durulmuyor. Paris sokakları yangın yeri gibi. Olaylar Belçika’ya sıçradı. Yarın, Londra, New York, Berlin, Viyana derken tüm bu olaylar bütün Avrupa’yı sarabilir.
Batılılar bu olayların Moskova’da, Pekin’de patlamasını bekliyorlardı oysa. Uygar batı, zengin Avrupa’da neler oluyor? Gazeteci Sırrı Çağlar ne zaman arasa “neler oluyor” diye sorar. Sahi dünyada neler oluyor?
Unutmayalım: Hiç kimse dünyada olup biten şeyler, görmezden, duymazdan, bilmezden gelme hakkına sahip değildir.
Peki, o zaman biz sorup, birlikte cevabını arayalım. Dünyada, bölgemizde ve ülkemizde bundan bir adım sonrasında ne olur, bu gidişin? Farkındasınızdır, İsrail’de de olaylar durmuyor. Batı Demokrasisi, Entelijansiyası, burjuvası, kurumları bu olaylarla baş edemiyor mu?
Biz hemen “kökü dışarıda” derdik, bir takım terör örgütlerini ve yabancı ülke istihbaratını suçlardık. Batılı akıl; kriz dahil, herşeyi yönetmek ister. Bekler, olgunlaşsın, işin görünen yüzünün ötesinde, arkasını, sebebleri görmek ister, sadece sonuçları değil. Biz ise işin önünü sonunu fazla düşünmüyoruz. Anı kurtarmaya odaklandığımız için algı operasyonları da sponten, acil ve acemice oluyor Anan Oktar örneğinde olduğu gibi! Bir Masonu, Masonluk karşıtı bir liderin yanına yerleştirip, Masonluk karşıtı hareketin merkezi haline getirebiliyorlar birileri. Bizimkilerin saflığından, iş bu kadar kolay olunca, süreç beklenenden hızlı geliştiğinden, işin sahipleri bizim peşimizden aynı hızla koşamadığından olay deşifre oluyor. Emire Kalkancı olayı da öyle patlamadı mı? Bu iş, bir savaşta, düşman beklenenden önce ve hızlı ricat edince, arkadaki birlik bunu anlayamayınca düşman mevzilerine dalan kendi askerlerini bombalayıp savaşı kaybetmesine benziyor.
Fransa ya da Belçika, bu krizi de kullanarak, kendi içindeki yabancıları toplayıp sınır dışı etmek için kullanacaktır. Hatta kendi yurttaşları bunu görüp, kendi yanlarına gelmesini sağlayacaktır ve devletin bundan sonrası operasyonlar için toplum vicdanında meşruiyet kazanmasının yanında talep oluşturacaktır.
Aslında PKK’nın doğuşundaki Amerikan senaryosu da böyle idi ama sonra işler karıştı. Ne Türkler, ne Kürtler anladı oyunu, ABD, Apo’yu teslim etti ama NATO, Avrupa hepsi bu örgütü tepe tepe kullanmaya devam ettiler. Ve gelinen noktada Kandil de tasfiye edilirken, PYD ABD’nin paralı askerine dönüştürülme aşamasına geldi iş.
Batı bu süreçte, eylemler olurken, mümkün olduğu kadar eylemci grupları birbirine karşı kışkırtıp içeride kendi aralarında hedef ve yöntem konusunda çatışmalarını sağlayacak ve bu arada birilerini devşirilecektir. Sonra bu karambolda birileri infaz edilecek ya da faili meçhuller olacaktır. Birileri kaçacak ya da sınır dışı edilecek ve tutuklanacaktır.
Çatışan gruplar çeşitlendirilecektir ve dışarıdan bakıldığında olay anlaşılamaz, içinden çıkılamaz hale getirilmesi için ajan provokatörler kalabalıkların kendi içinde çatışmasını sağlayacaktır. Yani soğuk savaş taktikleri uygulanacaktır. LGBT’liler, Solcular, DSÖ karşıtları, Yeşiller, Göçmenler, Göçmen karşıtları, Faşistler, Sosyalistler birbirine girince bir nötralizasyon sağlanacaktır. Sokaktaki insanlar, sermaye sahipleri iktidarın arkasında duracaktır.
Burada asıl sorun, Vietnam savaş sonuna doğru ortaya çıkan sağ-sol kavgalarının ardından 68 kuşağının doğmasına sebeb olan Charles de Gaulle’nin, karşılıksız basılan dolarların karşılığında taahhüt edilen altınları istemesi olayında olduğu gibi, işin bulanmadan durulmayacağı noktaya gelmesi gibi bir durumla karşı karşıyayız.
İlk Bretton Woods sonrası basılan karşılıksız paralar konusu, 2. Bretton Woods ile bugünkü Rezerv Para sistemi ile FED üzerinden çözülmüştü. Şimdi FED’in ve LIBOR’un yeniden yapılandırılması gerekiyor. ABD dolarının yerini bütün dünyada geçerli olacak TEK PARA olarak sanal para sistemine geçiş öncesi, ülke siyaseti ve ekonomisinin, bankacılık sisteminin krize sokulması gerek ki, yeni dünya düzeni daha kolay inşa edilebilsin. Onun için bugünkü ekonomik kriz ve siyasi bir kriz bir manivela görevi görüyor. Bu çatışmada ölen ölecek, ama kalan onların olacak. Zaten çatışan taraflar zayıflayacağı için yeni uluslararası düzeni inşa edecek olan GlobalResetçiler için bu durum kolay lokma olacak.
Aslında bu kriz, görünmeyen dünya savaşının öncesinde yeni dünya düzeni efendilerinin örgütledikleri bir kontrollü bunalım stratejisinden başka bir şey değil. Ukrayna da böyle bir şeydi, Çin krizi de. İsrail’de yeniden yapılandırılacak bu süreçte. Yamalı bohça koalisyonları ile aslında siyaset ve toplum yeniden dizayn ediliyor. İnsan 2, Endüstri 4, toplum 5 için bu krizler, bu aşılar, Bu iklim politikası, bu gıdalar gerekli.
Doğan Kasadolu ile konuşuyoruz da, Netanyahu Wall Street’e verdiği röportajda Knesset’in bizde Anayasa Mahkemesi'ne benzeyen ama siyaset aracılığı ile değil, doğrudan seçilen Yüksek Mahkeme kararlarının parlamento denetimine tâbi olmasına imkân verecek tasarıyı geri çektiğini söylüyor. Şimdilik yargıç atama yöntemini değiştirmekle yetineceklerini söylüyor.
Yahudilerin İsrail pasaportu dışında yatırımları bulunan ülkelerden, yaşadıkları ülkelerden, tatile gittikleri ülkelerden de pasaportları var. Oralarda İsrail’i temsil ettikleri gibi, İsrail’de de, ekonomi, siyaset ve diğer sosyal alanlarda o ülkeleri temsil ediyorlardı. ABD, AB, İngiltere, Rusya ve Çin uyumlu hareket ettiklerinde bir sorun olmuyordu. Ama BM-GK üyeleri kendi aralarında ve kendi içlerinde ayırışında, bu durum İsrail'e de yansıdı. Bugün İsrail’de iç hesaplaşma, uluslararası sistemin yeniden inşası sürecinde inisiyatif sahibi olma konusunda, yöntem ve nihai hedef konusunda ihtilaf yaşayan ülkelerin arasındaki krizin İsrail’e yansıyan yönünü görüyoruz. İsrail'de bir de global Finans Mafyası var. Yeni dünya düzeninde, eski dünyanın Mafia’sına ihtiyaç olmayınca, onlar da varlık mücadelesi veriyor. Bu süreçte kendilerine hareket alanı, operasyon alanı, meşruiyet zemini oluşturmaya çalışıyor. Benim penceremden görünen köyün manzarası böyle.
Bakın, bizim açımızdan kim giderse gitsin, kim gelirse gelsin, değişen bir şey olmayacak. Celladınızın kimliği sizi niye ilgilendiriyor ki? Tamam, onlar olmasın ama; peki, yerine nasıl bir düzen kurulsun, bizim için doğru olan ekonomik, sosyal, siyasal ve ferdi planda nasıl bir düzen kurulacak, Bu işin adaleti, barışı, özgürlük felsefesi ne olacak. İşlin dini, ahlaki, hukuki boyutu üzerinde bir çabamız var mı? Bunu dile getirecek siyaset, bilim, Media, Sivil toplum ve yeni bir burjuvazinin oluşumu için ne yapmalıyız? Nereden başlamalıyız.
Unutmayalım, “karanlık aydınlığın yokluğudur. Işık gelince karanlık yok olur”. Gideceği limanı bilmeyen kaptana da hiç bir rüzgar fayda sağlamaz. Bu günkü siyaset, bürokrasi, akademi, STK, Sermaye, Sanat camiası ile bu iş olmaz.
“Eski hal muhal, ya yeni hal, ya izmihlal”.
“Düne dair ne varsa dün e kaldı cancağızım, şimdi yeni şeyler söyleme zamanıdır”.
Farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşamanın bir yolunu bulmalıyız, yoksa olacakları ne siz sorun, ne ben söyleyeyim. Herkesin bir planı var, Allah’ın ise bir hükmü.
Galib olacak O’nun hükmüdür.
Ancak O, her topluluğa layık olduğu şeyi verir. Biz kendimizi değiştirmeden de bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmez.
Selam ve dua ile.