Abdurrahman Dilipak : Bu İşlere Ecinniler Karıştı mı?
Habervakti.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazısını iktibas ediyoruz
Abdurrahman Dilipak / Bu İşlere Ecinniler Karıştı mı? /HABERVAKTİ.COM
Bu kez Sağlık Bakanlığı değil, Gıda Tarım önde. Belki DSÖ’yü geri çekip FAO’yu öne sürerler. Bu kez şap bahanesi ile hayvanların aşılanması, Kuş gribi, sertifikalı tohum üzerinden geliyorlar. Yavaş yavaş sentetik et ve böceklerin gıdalarda kullanılması konusunu gündem yapıyorlar. Kanada'da intihar ve ötenazinin yasalaştırılması söz konusu. Yani bitkisel hayat ya da yoğun bakımda kalınca bile hastanın fişini çekecekler.
Bunlar yok mu bunlar. Bunlar değil mi “hayvanları öldürüp ekinleri talan edenler” (Bakara 205):”
“Dünya hayatına dair konuşması senin hoşuna giden, pek azılı düşman iken, kalbinde olana Allah'ı şahit tutan, işbaşına geçince, yeryüzünde bozgunculuk yapmaya, ekin ve nesli yok etmeğe çabalayan insanlar vardır. Allah bozgunculuğu sevmez.”
Şimdi ülkeyi yönetme iddiasındakileri dinleyin, TransHumanizm, NeuraLink, “Biyolojik cinsiyet”in sonunu getirmek isteyen “toplumsal cinsiyetçiler”i tanıyın. 6284 sayılı yasayı birileri “Kırmızı çizgi” ilan etmiş. Evet bu kırmızı çizginin öbür tarafından kalanlara oy yok! Bu konuya da bu vesile ile kırmızı bir nokta koyalım. Başka kim varsa hadi çıkın ortaya. Sizi tanıyoruzda herkes görsün. Sahi ne iyi ettiniz de şecaat arz ettiniz. Tam zamanında konuştunuz, sahi o İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmeye ilişkin irade beyanı ne oldu? Tabi UNO WOMAN’ı da getirdiniz ya, bir anda moral buldunuz değil mi? Durmak yok, yola devam..
Tartışmanın odağında ne var bugün, depremle ilgili? Deprem HAARP ve Titanyum çubukları ile provoke edildi mi? Ben de sorayım, Şeytanlar ve Cinler bu işin neresinde? Satanistler, İnsin Şeytanları ya da Cinleri kullananlar bu işe karışmış olabilir mi?
Önce bir soru: Demonizm diye bir şey duydunuz mu?
Siz Ninja Kablumbağaları, Reptilyan’ları, Mu adasını, Şeytan Üçgeni, Drakula hikayelerini, Uzay filmlerini, Matrix’i, Avatar filmini hep bir sinema filmi olarak gördünüz ve bu işin içindeki asıl “film”i kaçırdınız. Oysa o işlerin içinde başka bir film vardı. Bundan sonra arttırılmış sanal gerçeklik aleminde işiniz daha da zor. “Picture in Picture” size gösterilen resmin içinde bir başka resim var. Ağuyu altın tas içre sunanlar, sundukları altın tas’a ağu/zehir katmış olabilirler.
Bu GENOM projesine dikkat. Kitap bize bazı insanların Maymun’a, bazılarının Domuz’a döndürüldüğünü söyler. Bugün de birileri Maymun’ları ve Domuzları İnsanlara, İnsanları Maymunlar’a ve Domuz’lara dönüştürme peşinde. Bu artık gen mühendisliği ile mümkün.
Titan’larla Olimpos'lu tanrıların savaşını bilmeseniz de Titanyumu biliyorsunuz artık. Avatarlar da mitolojik bir karekter. Mart, Mayıs, Temmuz, Agustos gibi aylar ''Tanrılara'' adanan aylar aslında. Europa, Paris mitolojik karekterler değil mi? Apollo, Apollon’a adanmamış mı idi? Goliath, Talud’un savaştığı Tanrı-Kral değil miydi? Olimpos, Tanrı dağı/Tanrıların yaşadığı dağ değil mi idi?
“Tanrı dağı kadar Türk, Hira dağı kadar Müslüman!” Tanrı dağı da Allah’ındır, Hira da. İkisi de Aynı Allah'a secde eder aslında. “Gavur dağı” deyince gavurların mı oluyor?
Sahi, depremde o çocukların anlattıkları şeyler neydi öyle. Onları yedirenler, giydirenler, su verenler. Melek mi, Cin mi, Rical-ül Gayb mi? Kur’an-ı Kerim'de de Meleklerden, cinlerden, Şeytanlardan söz edilir, İncil’de de Tevrat’da da. Hızır’dan da söz edilir. Süleyman mabedini kimler yapıyordu? Emanet sandığını kimler koruyordu? Süleyman aleyhisselama Belkıs’ın tahtını kimler, nasıl getirebileceklerini söylemiş ve getirmişlerdi. Hz. Süleyman HüdHüd kuşu ve Karıncalarla konuşuyordu değil mi?
Demonizm’e geçmeden Kemalistler hemen laiklik, bilim filan demeden bir Nejla Çarpan ve Mayatepek kim bir araştırsalar iyi olacak. Aslında Kemalizm, Tekinalp mahlası kullanan Moiz Kohen’in dilinde laik, pozitivist bir dindir. “Türkün dini Kemalizmdir” diye yazar o dönem TDK sözlüğünde. Amentüsü de var, Mevlidi de. Mustafa Kemal de Laik ve modern bir mektepte değil Alatini Efendi'nin sahibi olduğu, bize Şemsi Efendi denen, Sabatay Şimon Zwi’nin Kabbalistik mektebinde okumadı mı?
Demonizm'e dönecek olursak, Katolik İlahiyatında “Demonizm” diye bir dal var. Bu bilim dalinda uzmanlaşanlar, cin ve şeytanlarla ilgilenirler. Bizde “cin çıkartma” denilen işi yaparlar.
Fransa dahil, batıda herhangi bir kişi herhangi bir hastaneye başvurduğunda, dini ya da felsefi, vicdani kanaatına göre doktor seçebiliyor. Kişi vejeteryan ya da geleneksel tıp yöntemini de seçebilir. Mesela bir psikolog hastasını muayene ettikten sonra, konuyu hastasına sorarak onu yönlendirebiliyor. Hasta ya da velisi, mesela, cinni bir etkiden söz ediyorsa, o zaman hastahanede mesela bir Katolik için Katolik İlahiyatından ayrıca bu konuda sertifika almış bir doktor çağırıp, hastasını ona devretmek zorunda. O psikolog eğer bu yönde bir şüphe taşıyorsa, en yakındaki “L’exorsisme operasyonları” yani “Cin çıkartma”, “Şeytan çıkartma” operasyonu için uzman ve altyapı bulunan en yakın kilise ile temas kurup, hastasını, oraya götürmek zorunda. Oradaki müdahale sırasında hastasının yanında olması, daha sonrasını hastasını alıp, diğer tedavi sürecini hastanede tamamlamak zorunda.
Peki, o çıkartılan cinler ve şeytanlar ne oluyor? Aslında kilise, o hasta kişinin astral deneyimi, medyumik özelliklerini de not ediyor. Onu duruma göre iyi bir cinle de ilişkilendirebiliyor. Öte yandan çıkartılan cin ve şeytanlar, sorgulandıktan sonra hapsedilebiliyor, öldürülebiliyor, cezalandırılabiliyor ya da onlardan bir şekilde istifade edilebiliyor, yani kullanılabiliyor. “Kara büyü”, “papaz büyüsü” gibi şeyler, bu hikayelerle ilgili. Kimileri bu esoterik yaratıkları istihbarat için kimileri birilerine hulul, ya da vesvese için kullanabilir.
Artık bu işler ipnotizma, manyetizma yöntemleriyle, Lucid Dream’lar, Astral seyahatler şeklinde de yapılıyor. Kur’an-ı Kerim'de geçen Harut-Marut olayı bu açıdan ilginçtir. Mabedin inşasında çalışan Cinler ve bukağılı Şeytanlar, Hiram ustanın nezaretinde çalışıyordu. Nebukadnazar’ın mabedi yıkmasından sonra bu işin sırrını bilen tapınak şövalyeleri sahipsiz kalınca, sihir ve büyü yapanlar çoğalmıştı. Harut-Marut bundan kurtuluşun yollarını öğretmek için gelmişlerdi.
Sonra tamamen kontrolden çıktı ve iş bugünkü derin devlete, bugünkü masonik yapılara, bu günkü tapınakçılara dönüştü. Bu ezoterik yapılar da hala büyü, sihir ve kahanet ile yollarına devam ediyorlar. Bugün tüm dünyada bunların sayısı olağanüstü artmış durumda. Bilim ve teknoloji de geldiği nokta itibarı ile sihrin ve büyünün sınırlarını zorlamaya başladı. Bugünkü yıldızlara bakıp gelecek okuması yapanların ilgi alanı, sayısı, toplumdaki karşılığı, Osmanlı'daki Müneccimlikten çok daha fazla. Belki halimiz Mısır ve Babil’dekilerin haline benzer ki, Hz. Musa zamanında Hz. Musa’nın eli, Hz.Üzeyir zamanında Harut-Marut’la uyarıldılar. Hannas’ın vesvesesi her yeri kapladı, düğümlere üfleyenler her yerde, kimi sarıklı sakallı, kimi laik, hatta dinsiz. Lucid Dream’lar, Astral yolculuklar, Transandantal Meditasyonlar vesaire vesaire. Sormak gerek bu gidiş nereye! Fe eyne tezhebun?
Hz. Süleyman döneminde, Mabedin yapılışını hatırlayın. Oradan sonra sapıtanların Masonik, Tapınakçı yapıların, İllimünati’lerin nasıl ortaya çıktıklarına bakın. Komplo üretenler, kendi varlıklarını gizlemek için onu da komplo perdesi arkasına saklıyorlar aslında. En büyük komploları da bu.
Tarık Suresinde biz ne deniliyordu? Unutmayalım ki, Tarık ve Şira’nın (Niburi ve Marduk’un) da Rabbi Allah’tır.
“Göğe ve Târık’a andolsun. Târık’ın ne olduğunu sen ne bileceksin? O, (ışığıyla karanlığı) delen yıldızdır. Hiçbir kimse yoktur ki, üzerinde koruyucu bulunmasın. (İnsanın yaptığı işleri tespit eden meleklerdir. İnsanlar ya da yaratılmış her nesne Allah’ın iradesi, koruması, rızıklandırması ile hayat bulur) Öyleyse insan neden yaratıldığına bir baksın, bedenlerinden atılan bir sudan yaratıldı. Bu su, bel ile kaburga kemikleri arasından çıkar. Şüphesiz Allah'ın onu, öldükten sonra tekrar diriltmeye de gücü yeter. Bütün sırların yoklanacağı günü hatırla! (O gün) artık insan için ne bir kuvvet vardır, ne de bir yardımcı. Yağmurlu göğe andolsun, Yarık yarık çatlamış yere andolsun. Şüphesiz o Kur'an, hak ile batılı ayırdeden bir söz’dür.O, boş bir söz değildir. (Onda her hangi gereksiz, anlamsız bir söz yoktur). Şüphesiz onlar bir tuzak kurarlar, Ben de (onların kurdukları tuzakları boşa çıkartan, onları kendi kazdıkları tuzağa düşürecek olan) karşı bir tuzak kurarım. Artık sen inkârcılara mühlet ver; onlara biraz zaman tanı!”
Son ayete baktınız değil mi, Korkmayın!
Herşeyi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi, kadere, rızga ve ecele hükmeden bir Allah var.
O kainatın, gök ile yer arasında ne varsa, cinlerin ve Şeytanların da İlahı ve Rabb'idir.
Hem değil mi ki, kaderimiz belli, rızgınızdan az ya da çok yemeyecek, ecelinizden önce ya da sonra ölmeyeceksiniz. Ey siyasiler, sizin için de geçerli bu kural. O zaman bu debelenme niye? Biz esbaba tevessül edelim, Allah’ın bizden istediği gibi bir hayat yaşayalım...
Sabredenlerden, şükredenlerden, direnenlerden olalım, cahillerden, zalimlerden olmayalım, oyumuzu da cahillere ve zalimlere değil, bilgili, dürüst, ahlaklı, aklını kiraya vermeyen, 10 Emir kriterlerine uygun bir hayat yaşayan ve cesur insanlara verelim.
Selam ve dua ile.