Abdurrahman Dilipak: Bugün 23 Nisan!
Habervakti.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazısını iktibas ediyoruz
Abdurrahman Dilipak: Bugün 23 Nisan/Habervakti.com
Hayatın gerçeklerinden kopuk, günü kurtarmaya yönelik magazinselleştirlen bir din, tarih, gelecek hayallerine yönelik algıların peşinde ömür tüketiyoruz. Bugün günlerden Salı. İnsanlar gelecekten korkuyor ve halden şikayetçi ve ne resmi tarihe, ne o “yalan söyleyen” tarihe inanmıyor. Sonuç: Luis Masignon’un dediği gibi “Onların herşeylerini tahrip ettik. Felsefeleri, dinleri mahvoldu. Artık hiçbir şeye inanmıyorlar. Derin bir boşluğa düştüler. Anarşi ve intihar için uygun bir hale geldiler.”
Başka nasıl olabilirdi ki, domuz ağılının kapısında anaç domuzu emmek için 3 çeyrek asırdır bekleyen bir koyun gibi melemek! Bugün 23 Nisan^'ı yazacağım da ama önce Cumhuriyet'ten giriş yapmam gerek. Uzun bir giriş olacak bu. Bu hikaye bir asra yakındır domuz ağılı kapısında anaç domuzu emmek için bekleyen “uysal koyun”un hikayesidir.
Cumhuriyetin 100. Yıldayız değil mi, 100. Yılını geçtik. Her sene bayram yaparız. Her yere Cumhuriyet yazdılar, bu insanlar Cumhuriyet'in bayramını yapıyorlar, sucuğunu yiyor, işkembe çorbasını ve Cumhuriyet meyhanesinde rakısını içiyor ama “Cumhuriyet nedir?” desen bilmezler. Ama uğruna ölebilirler. Şeriat da öyle, ne savunan ve ne de nefret edenler Şeriat'ın ne demek olduğunu çok büyük ölçüde bilmezler, bilmediklerini de bilmezler. Öğrenmek de istemezler.
Cumhuriyet'le Demokrasi arasında ilişki ve çelişkiyi de bilmezler. Niçin ”Demokratik Cumhuriyet”ten söz ediyoruz deseniz onu da bilmezler. SSCB de Cumhuriyet'ti, Saddam’ın ülkesi de, Hitlerin, Mussolinin ülkesi de Cumhuriyet. İran “İslam Cumhuriyeti”. Ama mesela İngiltere Monarşi, kırallık, her monarşide olduğu gibi aynı zamanda Milli kilisenin başıdır. Din ve kilise ayrılmaz. İngilizlerin resmi kilisesi, Angilikan kilisesidir mesela, Rusların Milli Kilisesi Ortadoksluk, Japon imparatoru aynı zaman Şintoizmin başıdır. Çünkü o “Tanrı’nın oğlu”dur. Bayrağında Haç olanların milli kilisesi var ve çoğu Kırallıktır. Hollanda da öyle, Belçika da.
Bizim cahiller bilmez, Laiklik de varlık ve meşruiyetini İncil’deki bir ayetten alan ve kilise/Vatikan/Papalığın tanrısal kırallığının şahsında Tanrının manevi/Ruhani egemenliğini/otoritesini temsil eden bir inancın ürünüdür. Yani din ve devlet ayrılığını değil, ruh ve beden ilişkisinde olduğu gibi dünyevi kıral/egemen/otorite bedeni, manevi otorite ruhun egemenliğini temsil eder. Kıral kiliseyi dünyada, kilise kıralı öbür dünyada koruyacaktır. Onun için Papalık, yasama, yürütme ve yargıyı takdis eder ve onun için kamu görevlileri incile el basarak yemin ederler. Laik denilen kişiler dinsiz, din dışı değil, ruhani otoritenin hiyerarşisi içinde değil, siyasi otori ya da sivil oluşu itibarı ile Laik olarak tanımlanır. Onun ruhu kiliseye bağlıdır, aynı kişinin bedeninin, maddi varlığının korunması devletin koruması altında olacaktır. Bu anlamda her Katolik, “Tanrının hakkını tanrıya, Sezar’ın hakkını Sezar’a'' verecektir. Devlete vergisini, kiliseye Öşürü’nü ödeyecektir. Ve Laik de kilisenin manevi koruması ve himayesi altında Tanrı'nın kuzusu olacaktır!? Protestanlar sekülarismus yercil-yatay ilişkileri kendi seçtiği otorite üzerinde düzenledikleri manevi otoriteyi de, Katolik kilisesi dışında kendi milli kiliselerini kendileri kuracağına inanırlar. Ortodokslar ırk ve mezheb temelli Bizantinist yapılardır.
İslam toplumu aslında ne monarşi, ne teokrasi, Mekke, ve Medine'deki 4 Halife dönemi ve Hz. Ömer'in Kudüs beyannamesinde ifadesini bulan bir “Darusselam / barış yurdu, Barış toplumu” rejimidir. 1645 Westefelya sürecinde “Ulus” tanımı bir siyasi otorite ve kilise çevresinde toplanan, bir araya gelen halkın, kan ve toprak bağına göre tanımlandı. Kan kısmı özellikle Yahudilerin ve Germenlerin kendi kutsal misyonları ile ilgili zorunlu idi. Bu anlamda toprak kan dışında 3. Ulusal kimlik tanımlanması Dil üzerinden yapıldı. Kültürün ulusal kimlik için referans olması 1789 Fransız devriminden sonraki süreçte 1800’lerde gündeme geldi.
Ankara’da Dil Tarih Coğrafya fakültesinin kurulması, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve Türk Ocağı ve yaşam tarzını belirlemek için L’ecole (Okul)llaşma Yaşam tarzının şekillenmesi için Kolhoz/Kibbutz karşımı köy enstitüleri ile Halkevleri öncesi, Din, tarih, dil, gelenek ve gelecek tasavvurunu dönüştürmek için bu tarihin en büyük Sovyet ve Faşist devrimlerinde olduğu gibi Yakın tarihin ilklerinden yerli ve milli bir GlobalReset deneyimi oldu. Bu dönüşüm sürecinin oryantasyon merkezi olarak tek parti (CHF/CHP) düşünülmüştü.
Hani Laiklik olmadan Cumhuriyet olmazdı! Güldürmeyin adamı. Sahi Cumhur ne demek? (Cumhur abi ne der bu işe) “Halk” desek, Ama o zaman “Cumhuriyet Halkçılık olur. Ama 6 Ok’un bir ucu Halkçılık, öteki ucu Cumhuriyetçilik. Hadi tek parti döneminde “Cumhuriyet partisi”olur de, çok partili dönemde, “Cumhuriyetçi parti” olur da, “Cumhuriyet Partisi” olmaz ki. Hele bankası hiç olmaz. Hele Cumhuriyetlerde “Değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen yasa olmaz. Laikliğin anlamını çarpıtarak din-devlet ayrı diyeceksin, Diyaneti siyasi otoriteye bağlayacaksın, “Hacı-Hoca demek yasak” diyeceksin, İmamları maaşa bağlayıp, “Hac yönetmeliği” çıkartacaksın.
Çok komik bir rejimimiz var. Üstünde hem bilimsel etiketi var, hem de “etiket yapıştırılmış olsa da, devletin din eğitimi ile, zaten resmi ideolojisi hükmen dinlerüstü bir din olarak dayatılan resmi ideoloji açısından laikliğimiz bu anlamda “Helal” bir laikliktir. Onun için hutbelerde gazinin adı niye anılmaz diye sorun çıkartılır. Tabi okullarda her sabah, her vesile ile bağlılık andı içirilen ve nesillerde ne beklerdiniz ki!
Ha TBMM’nin açılışına gelecektik değil mi?
1. Meclis, Osmanlı Meclisi Mebusan'ının devamı idi. Heyeti temsiliye Ankara'ya geldiğinde Mustafa Kemal Vahdettine, “Halife ve Hakan efendimiz” diye başlayan bir rapor günderiyor ve temasları hakkında bilgi verirken de “Hilafet ve saltanatı koruyup ihya etmekten'' söz ediyordu tabi.
Bu arada Mustafa Kemal daha Samsuna gelmeden bir ay önce İngilizler, Sıvas ve Erzurum’un da içinde olduğu, bugünkü Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan, Trabzon’a kadar olan bölgede Kars merkezli bir “İslam Cumhuriyeti” kurulmuştu, Anayasa'sı, Meclisi, yargısı, ordusu, parası-pulu vardı. 18 yaşındaki kadınlar ve kızlar oy kullanmıştı. Bu Cumhuriyet, büyük kurtuluş gerçekleştirildikten sonra kurulacak birliğe katılmayı resmi bir teahhüd halinde ilan ediyordu. Onun için adının sonuna “Muvakkate” denmişti. Bakanlar kurulunda ve Mecliste, Rus ordusundan kaçan, diğer Hristiyan ülkelerin kontrol ettikleri bölgelerden kaçıp gelen gayri Müslümlerde vardı. Hiç düşündünüz mü, Sıvas, Erzurum, Samsun, Kastamonu’dan söz edilir de, neden Kars İslam Cumhuriyetinden söz edilmez. Oysa bir ay öncesinde o Cumhuriyeti yıkan İngiliz askerlerinin bir bölümü Samsun'a gelmişti. İstanbul’dan gelirken Mustafa Kemalin pasaportunda İngiliz İşgal kuvvetlerinin mührü vardı. Mustafa Sagir de gemideydi, o Sinop’ta indi. Samsun'a geldiğinde de bu Cumhuriyeti yıkan Samsun'da liman kontrolü yapan askerlerin gelenlerin pasaportunda mührü vardı? Sahi Bandırma vapuru niçin ve kimler tarafından yok edildi. Bilen varsa söylesin. Hadi gemi yok edildi de, seyir defteri nerede! Onu kim, niçin yoketti. Samsun öncesi ve sonrası geminin rotasını, hangi limanlara uğradığını bilseydik!
1. Meclis Osmanlı Meclisi Mebusan’ının devamı idi ve dini törenlerle açıldı. Meclis kürsüsünde “Ve emruhum şura beynehüm” (Aranızda müşavere ile hükmetin) ayet yazılı bir levha vardı. Asıl Kuvva-i Milliye, Müdafa-yı Hukuk buydu. CHP daha sonra bu ünvanı gasbetti. O Meclisin kapısında Ayyıldızlı bayrak yanında bugün CHP’lilerin “İrtica bayrağı” dedikleri, Çanakkale’deki sancak vardı ve üzerinde “La ilahe illallah, Muhammedürresulullah” yazıyordu. O sancağın bir benzeri de ilk kurşunun sıkıldığı dörtyoldan hemen sonra Maraş’taki Ulucami’den alınarak halk cihada çağrıldı ve sonunda ayyıldız’lı bayrak kale burcuna dikildi, Sancak Ulu Camideki minbere yerleştirildi.
Meclisin önünde dua edenlere bakın, çoğu sarıklı ve sakallı idi.. Daha sonra onların yolunu takip edenler 2. Meclis sonrası meydanlarda idam edildi ya da ceza evlerinde ömür tükettiler.
O gün tören Hacı Bayram'da başlamıştı, hatimler, tekbirler, dualar edilmişti. Sadece Kur’an- Kerim hatmedilmemiş, Sahihi Buhari de hatmedilmişti. Allah'a ve Resule adanmış bir Meclisimiz vardı. Ne oldu ise Lozan’dan sonra, 2. Meclisten sonra oldu. Millet Meclisinin yerini, “Tek adam rejimi” aldı. Rejim “Monarşik Cumhuriyet rejimi”ne dönüştü adeta. Tek adam, Monarşilerde olur.
Sahi TRT neden 1. Meclis'in açılış belgeselini yapmaz. Bandırma belgeselini yapmaz, Kars İslam Cumhuriyeti'nin belgeselini yapmaz. Neden 1. Meclisinin açılışından 1 ay öncesi ile, 1 ay sonrasına kadar olan 60 günlük süreci gün gün, kronolojik olarak gençlerimize okutmayız? İşte böyle. Bayramınız kutlu, mutlu, mübarek olsun diyeceğim de, Biz ne olup bittiğini anlamadan GlobalReset süreci ile, ulus devletin sonuna geldik. Trans Humanizm’den söz ediyorlar, Din, ahlak ve gelenekten, biyolojik cinsiyetten bağımsız GENDER diye tanımlanan GENOM BİREY’lerden söz ediyorlar. Ne Türklük, ne Müslümanlık kalacak bu gidişle! Hele bir de 5G ler tamamlansın kafanıza Chip taksınlar görürsünüz. Baksanıza Chemistrail’lerle, Aşı, İlaç ve gıda ile zehirleniyor, öldürülüyoruz, kimsenin sesi çıkıyor mu? 23 Nisan Milli Egemenlik ve çocuk bayramınız kutlu olsun!
Selam ve dua ile.
Not: 23 Nisan 1920, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açıldığı gündür. Bu gün Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutlanır. Bugünlerde okullarda “Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan” diye kutlanır. Bu sene, dünya, bölge ve ülke gerçekleri ışında kimsenin çok da neşesi yok.
Dünya Mutluluk Raporu açıklandı.
Türkiye genelde 98. Sırada. Sonuç geçen yıllara göre daha kötü. Türkiye, 30 yaş altı gençlerde 101.; 60 yaş ve üzeri kategorisinde ise 92. sırada bulunuyormuş.
BM destekli raporda İskandinav ülkeleri il sırada. Son sırada Afganistan var. İslam ülkesi olarak ilk 20’de sadece Kuveyt var. Mutlulık index konusunda cinsel özgürlük ve mutluluk da endeksde yer aldığı için olsa, bu anlamda en serbest ülkelerden olan İskandinav ülkeleri en önde yer alıyor.. Yani memleketimde insanlar çok da neşe dolu değil. Hele semt pazarlarına, hastahanelere giderseniz bunu daha iyi görürsünüz..