Abdurrahman Dilipak: Bulanık suda balık avlamak

Abdurrahman Dilipak: Bulanık suda balık avlamak

Habervakti.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazısını iktibas ediyoruz

Abdurrahman Dilipak: Bulanık suda balık avlamak Evet KAOS PLANI derinliğini, şiddetini ve yaygınlığını artırıyor.

Ekonomik kriz, siyasi kriz, askeri kriz, toplumsal olaylar aynı şekilde artacak gibi görünüyor..

İslam ülkelerinin yöneticilerine sormak gerek, “neyi bekliyorsunuz” diye. Siz sorun, onlar “Güçlü olmayı” diyecekler. Oysa güç ve kuvvet sahibi olan Allah’tır. Onun yardımını alırsanız, güç ve kuvvet sahibi olursunuz. Onun için “Hasbunallah” demeniz gerekiyor. Tabi önce, günahlardan, haramdan arınmanız gerekiyor, Cahil, zalim münafık, müstekbir, fasık, müfsit BİREY’leri yanınızdan uzaklaştırmanız, sizin de onlardan uzaklaşmanız gerekiyor. Çünkü Allah (cc) Cahil ve zalim bir topluluğa hidayet nasip etmez. Böyle olunca İman şunu gerektirir ki, siz Hz. İbrahim’in ayak izinde yürüyenlerdenseniz ateş sizi yakmaz, Size Hz. Musa’nın ayak izinde yürüyorsanız, su sizi boğmaz. Siz Hz. Muhammed’in ayak izinde yürüyenlerdenseniz, o “zayıf örümcek ağı” size aşılmaz bir zırh olur. Eğer inanıyorsanız. Diz çocuk Davud’un manevi mirasçısı iseniz, Tanrı kralın 100 binlik ordusuna karşı “sapan taşı” yeter!

Yoksa siz, İsa’ya peygambere gidip Tanrı Kral Goliath’a karşı savaşmak için kendilerini değiştirmeden, kendilerine zaferler armağan edecek, Peygamberler soyundan mucizeler gösterecek birini ya da Krallar soyundan bir kurmak, kurtarıcı bir lider, önder arayan İsrailoğulları gibi mi düşünüyorsunuz. Oysa Hatem-ün Nebi demedi mi “Göklerin ordularının komutası benim ellerimdedir demiyorum, Göklerin hazinesinin anahtarı bendedir demiyorum”! Hiçbir komutan ya da hiçbir siyasi önder bu imkanlara sahip değildir. Kurtuluşunuz başınızdaki lidere değil, sizin liyakatine bağlıdır. Şu geldi, şu gitti diye Allah’ın hükmü değişmez. Allah’ın hükmü, Onun rızasına uygun davranan toplulukların liyakati ile ilgilidir. O zaman Allah onlara içlerinden bir önder görevlendirir. Siz zaferi Halid’den bekliyor olursanız, Ömer (RA) gelir, Halid(RA)’i azleder, yerine Zeyd(RA) komutan olur. Bunu anlamadıkça halimiz değişmeyecek. Evet “zulm ile abad olunmaz” da. Biz bu olaylar olurken kimlerle beraberdik o önemli. İnsanlığın nerede durduğu onların kendi sorunu, biz güzel örnek’miyiz ve insanları nereye çağırıyoruz. Çok güçlü olmak anca Hakk’ın yardımı ile mümkün. Onun şartı da belli.

Ben bir savaşın kazanılmasında tek başına başımızda Halid b. Velid’in olmasını yeterli görmem. Savaşın kazanılmasında Askerimin sayısı ve eğitimine de güvenmem tek başına. Haklı mıyız ve haklı olmak yetemez, savaşın kurallarına uygun mu davranıyoruz. Tek başına cihangirlik davası bizim davamız olamaz. Kur'an-ı Kerim'de anlatılan Talud-Calud kıssasına da iman ettim. Umudumu, silahlarımızın çokluğuna da bağlamam, Hz. Davud'un Kılıcına bağlamadığım gibi, Ya da Yahudilerin istediği gibi, Mucizeler gösterecek Peygamber soyundan biri ya da krallar soyundan kurmay bir lider de şart değil, Talud yeter, bir de delikanlı Davud'un sapan taşı. İman ettim, bilirim Göklerin ordularının komutası kimsenin elinde değil, göklerin hazinelerinin anahtarının Allahtan başka kimsenin elinde olmadığı gibi. Onun yardımına gelince Onun yardımı, Onun rızasının tecellisinin vesilesi olanların üzerinedir. Bana kalbinde iman, ilim, hikmet, cesaret, merhamet olan bir avuç insan bile yeter, yenilmez sanılan Tanrı Kral Goliath'ın 100 binlik ordusunu yenmek için. Merhameti gazabından, sevgisi nefretinden büyük, bir topluluk olan düşmanlığının bile onu onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmediği, onu öldürmeye gelenlerin onda dirildiği ahiret kardeşleri gerek. Ne olur, insanlar savaş üzerinden algı siyaseti yapacağız diye, dünyalarını da ahiretlerini de riske sokacak söylemlerden vazgeçseler. Ya hu bunların nerede ise hiç biri ne savaş hukukunu bilirler, ne Havf fıkhını. Savaş yazıldığında savaştan kaçan namerttir. Şehitlik savaştan ölmüş olmaktan ibaret bir şey değil. O zaman hemen şimdi, övünmeyi, dövünmeyi bırakın İslam’da savaş fıkhını okumaya başlayın. Ve Allah’ın rızası dışında bir iş, dünyamızı da ahiretimizi de berbat eder. Allah’ın rızasına uygun olmayan her iş, ticaret, siyaset, savaş, evlilik, o her ne ise, dua ile istenen beladır. Daha akıllı, daha dürüst, daha cesur, daha sabırlı ve merhametli olmak zorundayız. Evet, Sevgimiz nefretimizden, merhametimiz gazabımızdan büyük olmalı. Bu yola çıkarken, etrafımızdaki, cahiller, zalimler, fasıkları yanımızdan uzaklaştırmalı, ve biz de onlardan uzaklaşmalıyız. Çokça tevbe istiğfar etmeliyiz. DİKKAT, Dünyada Şeytani KAOS PLANI devrede.. Evet, birileri bulanık suda balık avlamak istiyor. Onun için suyu bulandırıyorlar. Daha önce kontrollü bunalım stratejisini savunuyorlardı, şimdi kaos sonrası düzen için Tanrı edindikleri Şeytanlarını kıyamete zorluyorlar. Bugün karşı karşıya olduğumuz durum, Kosova, Karabağ’a, Afganistan’a, Kıbrıs’a, Libya’ya, Karabağ’a benzemiyor.

Daha önce Kore’ye Afganistan’a Libya’ya Somali’ye Kosova’ya Allah’ın rızası için değil ABD’nin daveti ile girmedik mi. Karabağ’da, Gazze’ye karşı İsrail’in yanında duran Bakü yönetiminin daveti ile İsrail’le birlikte oradaydık. Irak’a da ABD’nin davetiyle birlikte girecektik. Dün de Kore’de ABD’nin “ucuz askeri” idik!. Şama girelim dedik, çıkamıyoruz. Kıbrıs’a girdik Maraş’ta durduk. Her fırsatta uluslararası sistemle birlikte hareket etme sözü verirken ve BOP da “eş başkanlık ve stratejik ortaklıkla bu iş nasıl olacak! AB den vazgeçip NATO’dan çıkıyor muyuz yoksa, yoksa müzakereleri yeniden başlatmak için haber mi gönderiyoruz, Beyaz efendilere! “Bulanık suda balık avlamak isteyenler, bulanık suda boğulurlar”. Sanırım KAOS planını devreye sokanlar “Tanrıyı kıyamete zorlamak” isteyen bir akılla ve Şeytani bir plana uygun olarak insanları birbirine karşı kışkırtacaklar.

Bunlar soğuk savaş taktikleri ile, sağı-solu, Alevi’yi - Sünni’yi, Kürdü Türkü, Laikçi Kemalist İslamcıyı birbirine karşı kışkırtmaya kalkabilirler. Eskiden aynı silahla sağ ve sol kahvehaneleri taratırlardı, şimdi artırılmış sanal gerçeklikle bir tetikçiye bile gerek yok, 11 Eylül İkiz kuleler hikayesinde olduğu gibi bir algı operasyonu ile olmayan şeyleri olmuş gibi, ya da olan şeyleri başka türlü anlatarak insanları birbirine düşürebilirsiniz. İsrail’in Lübnan’a saldırmak için, Dürzi köyünde katliam yapması gibi.

Bugün çok daha akıllı, çok daha dürüst, çok daha cesur olmamız, çok. Daha sabırlı olmamız gerekiyor ama, tam aksine bütün olması gereken hususlarda çok daha zayıf ve kırılganız. Hani derler ya, “su testisi su yolunda kırılır” diye, bulanık suda balık avlamak için suyu bulandıranlar da o bulandırdıkları bulanık suda boğulurlar.

Şeytanın bıçağı iki taraflı kesiyor. Suçlu da kaybetse, suçsuz da, sonunda insan kaybediyor ve Şeytan kazanıyor. Ta ki, Şeytan ve onun dostları kaybedene kadar bu oyun böyle devam edecek ve insanlık kaybedecek. Onun için ise tek bir yol var, Şeytanın şerrinden Allah’ın rahmetine sığınmak ve O’nun ipine tutunmak, tefrikaya düşmemek, daha akıllı, daha dürüst olmak, daha cesur ve daha sabırlı olmak.

Aynı oyun ülkemizde de oynanmak isteniyor. Bu oyunun adı “kontrollü bunalım stratejisi”. “Tavşana kaç tazıya tut” diyeceksiniz. Fitne çıkartacaksınız. Bize düşen ise “sulh etmek”. Herkesi Hakka ve Hayra çağırmak. Birileri “gecenin karanlığını bekler ki, kimliğini gizleyerek tuzak kursun ve sonra gün ışıyınca münafıkça sureti haktan gözüksün. Gecenin karanlığından Şafağın Rabbine sığınalım. Gerçeklerin üstünü açalım,, insanların. Hakikati görmesini sağlayalım ki Şeytanın hilesini bozalım. Ve o zaman içimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden onları yakacak ateş bize dokunmasın ve alemlerin Rabbi olan Allah bizim ellerimizle zalimleri cezalandırsın ve mazlumlara yardım etsin, Onun gazabından rahmetine sığınalım, bu şekilde de onun rızasının tecellisinin vesilesi olalım.

Ah şu ham hayallerden, içi boş ama kulağa hoş gelen sözlerden ve bunlara inanmaktan ne zaman vazgeçeceğiz. Size sorumluluk yüklemeden ve sizin için bir bedel ödemeden imkan vadedenlere inanmayın. Hatta sizi Allaha çağırırken bile size haktan hakikatten yana bir sorumluluk yüklemiyorsa, dikkat edin Şeytan sizi Allah’la aldatmak istiyor olabilir.

Şam’a gidecektik, ama olmadı. İsrail’e ne zaman gidiyoruz?. Karadan, havadan, denizden. Yalnız başımıza mı, İslam ülkeleri ile birlikte mi? Keşke bunları parti toplantısında değil de, TSK da söyleseydi. Söylemeden önce de bölge devletleri, birlikte hareket edeceğimiz ülkelerle de bir ön görüşme yapılsaydı.

Şimdi hemen, TBMM’de özel oturum yapılmalı. Sadece Abbas değil Heniye de davet edilmeli. Genel Kurul olmuyorsa, bir karma komisyon ya da Filistin dostluk grubunda özel bir oturum yapılmalı

EVET BİZ İSRAİL’E GİRERİZ girmesine de, nasıl çıkarız onu bilmiyorum. Kuşkusuz Allah’ın ipine sımsıkı tutunursak Allah (cc) bir çıkış yolu gösterir. Değilse bu “olmayacak duaya amin demek” gibi olur. Hz. Musa, kavmiyle birlikte denizi geçtiler. Ama 40 gün sonra Sina’da sapıttılar. Denizi geçen, bıldırcın kebabı ve kudret helvası ile ödüllendirilen bu halk yoldan çıktı. Onlar Allah’ın ipini bırakınca Allah da onların ipini bıraktı. O zaman başlarında 3 peygamber olduğu halde, (Hz.Musa, Hz. Harun, Hz. Yuşa) bir haftalık yolu 40 YIL’da geçemediler. Hz. Harun yolda vefat etti, Hz. Musa Kudüs’ü görmedi. İsrail oğullarını Kudüs’e indiren Hz. Yuşa oldu. Denizi geçenlerden akıl baliğ olanlardan yarım düzine insan hariç hiç kimse Kudüs’ü göremedi. Görenlerin hepsi göç yolunda doğdu, denizi geçen çocuklar ve Hz. Yuşa ile Arzı Mev’ud sınırlarını tespit için yola çıkanlar dışında.

Biz sözü dinler, doğrusuna tabi olur, yanlışına karşı çıkarız. Sözü ile işi birbirine uymayanlar ya yalancıdır ya münafık. Onlar bizden değil, biz onlardan değiliz. Bir kişinin ağzından çıkan sözle, ayaklarının gittiği yön her zaman aynı değilse işte onlardan uzak durun.

Biz Gazze’ye girecek olursa, NATO da girme derse ne olacak. NATO’ya güç yetiremeyiz diye vaz mı geçeceğiz. O zaman niye böyle şeyler söylüyoruz ki. Yoksa NATO’yu İsrail’e karşı birlikte hareket konusunda ikna için bilmediğimiz bir sırra mı sahibiz! Herhalde tek başına girmeyeceğiz, kimle gireceğiz, başka kim olacak yanımızda!. “Allah bizimleyse”, O yeter zaten. Yeter ki cahillerden, zalimlerden olmayalım. Ama sanırım böyle bir harekat planımız varsa ve NATO yanımızda olmayacaksa, herhalde NATO’dan çıkmamız, İncirlik ve diğer ABD’nin, NATO’nun üslerini kapatmamız gerektiğini bilerek konuşmamız gerek.. Bu arada, biz ABD’den aldığımız uçaklar filan var ya, onları ABD ya da NATO’nun izni olmadan kullanamayız, Kullanırsak kolay hedef olur.

İsrail’e karadan mı, havadan mı, denizden mi gideceğiz. 3’ü de mümkün de Lübnan üzerinden mi, Suriye üzerinden mi, Mısır üzerinden mi, Ürdün üzerinden mi gireceğiz, karadan gireceksek. İnşallah bu ülkelerle bir temasımız olmuştur. Bu arada Abbas bu restleşmeden sonra Ankara’ya gelir mi, gelse de TBMM de konuşur mu, konuşursa ne der onu bilmiyorum. Ya da bu saatten sonra İsrail, bağımsız Filistin devleti konusunda Türkiye’nin garantörlüğünü kabul eder mi? Baş komutan bu açıklamayı yaptı, bakalım bundan sonra MSB ve GKB ne diyecekler. Aslında MGK’nın hemen toplanması, TBMM’nin olağanüstü toplanıp, gizli oturumda ne oluyor ya da olacak konuşması gerekir. Çünkü İsrail savunma bakanı bu meydan okumayı ciddiye almış gözüküyor, Saddam örneğini veriyor, NATO’dan ihraç edileceğimizi söylüyor İster misiniz Bronson örneğinde olduğu gibi Trump tekrar devreye girsin, Kamala Harris de işi ciddiye alsın. Bu iş CIA ile İran İstihbaratı yetkililerinin görüşmesine aracılık etmek, Refah kapısına gidip sert demeçler vermek, İstihbarat örgütleri arasında esir takasına aracılık etmekten daha zor olduğunu kabul etmek gerek.

Sahi bu konuda Rusya, Çin ve İran, Pakistan ile bir temasımız oldu mu? Çünkü Filistin halk temsilcileri en son Pekin’de toplanmıştı. Pakistan bu konuda arabuluculuk etmişti. Bakalım bütün bu olaylardan sonra Türkiye ve İsrail büyükelçiliklerini geri çağıracak mı, yoksa taraflar hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam mı edecekler. Erdoğan bu sözleri, memleketinde partisinin bir toplantısında söylemişti. Aradan geçen sürede köprünün altından çok sular aktı ve bu gün ülkemiz, bölgemiz ve dünya çok daha zor durumda. Şimdi her şeyi yeniden düşünme zamanı. Gelecek günler, geçen günleri aratacak gibi. Zaman kazanıyoruz derken bana kalırsa zaman kaybediyoruz.

Selam ve dua ile.