Abdurrahman Dilipak: Gazze ve Filistin
Habervakti.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazısını iktibas ediyoruz
Abdurrahman Dilipak: Gazze ve Filistin/ Habervakti.com
Bugün Gazze’yi yazacağım. Ve bugünkü yazım, uzun bir yazı olacak. Gazze zamanın nabzının arttığı yerdir ve bana kalırsa bu günlerin en önemli konusudur. Lütfen bu yazıyı sonuna kadar okuyun, üzerinde düşünün ve dostlarınıza aktarın.
Sanırım Filistin konusunda ciddi bir kafa karışıklığı var. “Başkenti doğu Kudüs olan Filistin Devleti” kurulduğunda bütün sorunların çözüleceği gibi bir algı oluşturuluyor. Bu algı doğru değil.
Bir defa kurulacak Filistin devleti İsrail için tehdit oluşturmayacak, silahtan arındırılmış, sınırları, rejimi ve yönetici kadroları “uluslararası sistem” tarafından belirlenmiş bir devletçik olacak.
1 Eylül 1947 tarihli BM kararına göre Filistin paylaştırıldı. Buna göre Kudüs ikiye bölünecek ve topraklarının büyük bir kısmı Ürdün'e bırakılacaktı. Ancak İsrail bu kararı tanımadı ve birkaç sonra 750 bin Filistinliyi yerlerinden sürgün etti. Filistinlilerin tehcir edildiği toprakların %78'ini ise işgal etti. Bu tehcir ve işgal politikası 1967’ye kadar devam etti. Aslında hala da devam ediyor. 1967’de ise bununla da yetinmeyerek Batı Şeria, Gazze Şeridi, Golan Tepeleri ve Sina’yı da işgal etti. Aslında İsrail, batılı ülkeler tarafından sürekli silahlandırılıyor ve EGİT-DONAT desteği veriliyordu. 1966 yılının Kasım ayında, İsrail bir mayın saldırısına misilleme olarak Ürdün’ün kontrolünde olan Filistin toprağı Batı Şeria'ya yönelik bir harekât başlatıp ve Samua adlı köyü hedef almasından önce batılı ülkeler İsrail’in askeri yeterliliği konusundaki bir istişare toplantısında İsrailli subaylar bir savaş için hazır olduklarını belirttikten sonra bu saldırı gerçekleştirilmişti.
Ürdün’le yaşanan bu gerginlikten hemen sonra 7 Nisan 1967'de İsrail ile Suriye arasında tam bir hava ve topçu savaşı yaşandı ve İsrail Suriyelileri püskürttü. 22 Mayıs’ta Mısır Kızıldeniz'in girişindeki Tiran boğazından İsrail gemilerinin geçişini yasakladı ve Elyad limanını ablukaya aldı.
5 Haziran 1967 da savaş fiilen başladı ve 6 gün sürdü. İsrail, Mısır savaş uçaklarını havalanmada hava alanında vurmuştu. Ürdün ve Suriye hava kuvvetlerinin de büyük kısmını imha etmişti. Sonuç, 10 aydır Gazze’yi alamayan İsrail, 6 günde Gazze Şeridi’ni ve Sina yarımadasını Mısır'dan, Golan tepelerini de Suriye'den ve Batı Şeria ile Doğu Kudüs'ü de Ürdün'den aldı. Çok sayıda Filistinli topraklarından sürüldü, kimi evini barkını terk etmek zorunda kaldı ya esir alındı ya da şehid oldu.
Nasır önce istifa etti ama milyonlarca insanın sokaklara çıkıp protesto gösterilerine girişmesi üzerine vazgeçti ve gizemli bir şekilde hayatını kaybettiği 1970 yılına kadar iktidarda kaldı. Ailesi Nasır'ın zehirlendiğinden emindi. Ürdün Kralı Hüseyin Doğu Kudüs'ü kaybetti fakat tahtını korudu. İsrail ile gizli diyaloğunu devam ettirdi ve 1994 yılında İsrail ile barış anlaşması yaptı. Suriye'yi yöneten askeri cuntanın mensubu Hava Kuvvetleri Komutanı Hafız Esad 1970 yılında iktidarı tek başına ele geçirdi. 2000 yılında öldüğünde oğlu Beşar onun yerini aldı. İzleyen savaşta İsrail'i kurtaran ABD'nin kurduğu dev hava ikmal köprüsü oldu. Mısırlı siyasetçiler bu saldırıyla ulusal onuru kurtardıklarını düşündüler. Yeni Cumhurbaşkanı Enver Sedat İsrail ile barış anlaşması yaptı.
1967'nin etkilerini en çok İsrail ve Filistinliler hissetti. İsrail Filistin topraklarını işgalini başlattı ve yarım yüzyıl sonra da hala bu toprakları işgal ediyor. Ayrıca Doğu Kudüs ve Golan tepelerini ilhak etti. Bu hamleleri ise uluslararası kurumlar ve hukuk tarafından meşru sayılmıyor.
Savaşın sona ermesinden hemen sonra İsrail'in ilk başbakanı David Ben Gurion, zaferin baştan çıkarıcı etkilerine karşı uyarıda bulundu. İsrail solunun düşünce kuruluşu Beit Berl'de yaptığı konuşmada, işgal edilen Filistin topraklarında kalmanın Yahudi devletini bozacağını hatta yok oluşa götürebileceğini söyledi. İsrail'in Kudüs'ü elinde tutması gerektiğini, ama geri kalan Filistin topraklarının, bir barış anlaşması olsun ya da olmasın Araplara geri verilmesi gerektiğini savundu.
Dışişleri Bakanı Abba Eban da İsrail'in Golan tepelerinden Süveyş'e kadar uzanan yeni haritasını "barışın garantisi değil ama zamansız bir savaşın davetiyesi" olarak nitelemişti. O yıl Ağustos sonunda yapılan Hartum zirvesinde Arap liderlerin kendilerini küçük düşüren İsrail ile anlaşmaya hiç niyeti yoktu. "Müzakere yok, tanıma yok, barış yok" dediler. İlginç olan 1967'nin Filistin ulusal hareketinin de doğuşunu tetiklemesidir. Daha önce Nasır'ın denetimindeki bir örgütlenme olan “Filistin Kurtuluş Örgütü”, 1967'den sonra Yaser Arafat ve onun oluşturduğu “El Fetih” grubunun yönetimine geçti. Yaser Arafat'ın 1990'da gizlice evlendiği Süha Arafat pahalı zevkleri ve alışveriş merakıyla tanınan Hristiyan bir Arap. Batı basınında Arafat’ın Filistin halkına yapılan yardımlardan 10 milyar dolar çaldığı, kızının Londra’da bir çok gayrimenkulü olduğu, annesinin ise Paris’te annesinin ultra lüks bir hayat sürdüğü yazılıp çizildi. Şimdi Devlet olarak tanınmak isteyen FKÖ buradan geliyor.
Burada ilginç olan Gazze’yi gösterirken, HAMAS’ı ve KASSAM’ı suçlayıp, FKÖ ile anlaşma yapmaya çalışıyorlar. 1968’de El Fetih birkaç vur kaç eyleminden sonra İsrail, Ürdün'deki “Kerime mülteci kampı”ndaki “El Fetih” karargahına karşı saldırı yaptı ve bu saldırıda100'den fazla El Fetih savaşçısı hayatını kaybetti. Bu olayla dünya “El Fetih” adını duydu.. Hemen ardından da 1969’da Yaser Arafat FKÖ’nün liderli oldu.
FKÖ aslında bir koalisyon. El Fetih de bunlardan biri. Örgüt genel yapısı itibarı ile, Laik, sol, sosyalist, komünist, Milliyetçi unsurlardan oluşuyor. Özellikle İslami yapılar öörgüte alınmadı ki, bu dava Arapların toprak ve bağımsızlık hareketi olarak kalsın, diğer İslam ülkeleri bu hareketten uzak dursun diye. Bu yapı içinde 20’den fazla örgüt var. Bunlar, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC),
Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi (FDKC), El-Saika (Halk Kurtuluş Savaşı Öncüleri) (Bu örgüt Eylül 1966'da Suriye Baas Partisi tarafından kuruldu. Sonra Lübnan’a yaklaştı), Cebhetüt Tahrir Al-'Arabiyah (Irak Baas Partisi tarafından kontrol edilen siyasi bir parti), Abdullah Azzam Tugayları (Lübnan El-Kaidesi), Aslanlar Yuvası (Batı Şeria'da örgütlü Filistinli bir gruptur. Ağustos 2022'de diğer Filistinli militan örgütlerin eski üyeleri tarafından Nablus’ta kuruldu), Kutsal Cihat Ordusu (1948 Arap-İsrail Savaşı sırasında Abdülkadir el-Hüseyni ve Hasan Salama liderliğinde kuruldu. Arap Milliyetçisi), Sabirîn "Sabredenler Hareketi" anlamına gelen Filistinli bir militan gruptur. Örgüt, 2014'ün başlarında Filistin İslami Cihat Örgütü'nün bazı liderlerinin Şiilerle ittifakı sonucu kuruldu), Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi-Genel Komutanlık, Filistin Halk Mücadelesi Cephesi, Filistin Kurtuluş Cephesi, Filistin Kurtuluş Ordusu, Filistin Ortak Operasyonlar Odası, Filistin Komünist Partisi, Filistin Ulusal Girişimi (PNI), Üçüncü Yol, Filistin Halk Partisi (PPP) , Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi (DFLP), Filistin Demokratik Birliği (FIDA), Müstakbel, Filistin Arap Cephesi (PAF), El Kudüs Tugayı / Liwa al-Quds (veya Kudüs Tugayı, Suriye İç Savaşı'ndaki Suriye hükûmet yanlısı güçlerinin bir parçası olarak 2013 yılında mühendis Muhammed El-Sa'eed tarafından kuruldu).
Evet, Başkenti Doğu Kudüs olan Filistin devleti diye, Türkiye’yi de garantör yapmak istedikleri Filistin devleti böyle bir yapı. Bugün bu yapının içinde Filistinli LGBT’liler de var. Bu yapının tek parti CHP’sinden ne farkı var. Gazze direnişi bunun için mi yapılıyor?
Gazze’de bugün bu mücadeleyi veren HAMAS (Filistin İslami Direniş Hareketi) ve onun askeri kanadı olan İzzeddin el-Kassam Tugayları var. Bir de “Filistin İslami Cihat Örgütü” (PIJ)nden söz edebiliriz. Bu örgüt Hamas'a göre daha küçüktür 1970'lerde Mısır'ın bir kolu olarak Fethi Şikaki ve Abdülaziz Avda tarafından kuruldu, günümüzde hâlen varlığını sürdüren örgütün başında Ramazan Şallah var. 1993’te ABD Başkanı Bill Clinton'un İzak Rabin ile Yaser Arafat ile Beyaz Saray'da bir araya getirdi. Siyonistler bu buluşmadan tedirgin oldular. Onlar Tanrı'nın Yahudi halkına bahşettiği toprakların sahibi olma rüyasının son bulacağını düşünüyorlardı. Rabin 1995'te Tel Aviv'de Siyonist bir Yahudi tarafından öldürüldü. 1967'den 50 yıl sonra Trump damadı Kushner ve Dahlan üzerinden yeni Şeytani bir plan yaptı. Bu Şeytani oyuna HABAT ve EPSTEİN çetesi de dahil edildi.
Bölgede İsrail kurtulduğu günden beri kan ve gözyaşı dinmedi. Gazze direnişi ile bu zulmü artık Rabbi Museviler, İseviler ve vijdan sahibi olan herkes lanetledi ve İsrail ilk kez böylesine dışlandı. Ve Filistin halkı ile İsrail halkı arasında tartışmasız, telafisi imkansız bir acı sebebi ile halklar arasında dini, kültürel ve ulusal fay hatları oluştu.
İsrail, 1980 yılında Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmişti ama, tanıyan pek olmamıştı. Trump da bu kararı onaylayarak başkentini Kudüs’e taşıdı. Aslında bundan sonra 1967 sınırlarına geri dönülmesi zorlaştı. Arap Birliği, batının pişirip önlerine koyduğu bir planı 2002'de 1976 sınırlarında iki devletli çözüme gidilmesi halinde, tüm Arapların İsrail'i tanımasını öngören Barış inisiyatifini onaylamıştı. Bugün Türkiye de bu iki devletli çözüme destek vermeye zorlanıyor.
İsrail’in varlık ve meşruiyeti onandıktan ve kukla bir Filistin devleti kurulduktan sonra İsrail’in işi daha kolay olacak çünkü. Bugün hiçbir İslam ve Arap ülkesi, Hz. Ömer beyannamesinden, Kudüs’ün statüsünden söz etmiyor. Aslında Kudüs’ten ilk söz eden 1971’de Milli Nizam Partisi oldu. O zaman bize bundan dolayı, Filistin davasına solcular sahip çıktığı için “Yeşil Komunist” dediler. Kimi de bizi Arapçılıkla suçladılar. Hatırlayın 12 Eylül de 28 Şubat da “Konya Kudüs mitingi” ve “Sincan Kudüs konferansı” bahanesiyle yapıldı.
Gazze’deki direnişin. Arkasında en çok sözü edilen 3 örgüt var: Müslüman Kardeşler Cemiyeti Hasan el-Benna tarafından 22.3.1928’de Mısırda “İslam Kardeşliği” temel fikriyatında Arap Milliyetçiliğine karşı, İslam kardeşliğini savunan bir kuruluştur. HAMAS (İslamî Direniş Hareketi) 1987’de 1. İntifadanın ardından örgütlenerek Gazze Yönetiminde seçimle belirlenmiş bir siyasi partidir. Kurucuları: Ahmed Yasin, Hassan Yousef, İbrahim El-Yazuri, vd. HAMAS’ın askeri kanadı olarak bilinen “İzzeddin Kassam Tugayı” Muhammed Deyf tarafından. 1991’de kuruldu.
7 Ekim 2023 Gazze direnişi ile herkes İzzeddin el-Kassam Tugaylarını tanıdı. İsrail 6 günde Mısır, Suriye, Ürdün, Irak, Suudi Arabisatn, daha sonra Lübnan’ın katıldığı savaş İsrail’in zaferi ile sonuçlandı. Bugün Gezze şeridindeki halk İsrail 10 Aydır İsrail’e karşı direniyor. 6 günde İsrail’in can kaybı 800, 2533 yaralı, 15 esirine karşı, Arab koalisyonu 21.000 can kaybı, 45.000 yaralı, 6000 esir verdi. İsrail’in 45 uçağına karşı, Arabların uçak kaybı 400 olarak kayıtlara geçti. Tabii burada ABD, İngiltere ve Fransa’nın İsrail’e istihbarat ve askeri desteği unutulmamalı.
6 gün savaşı bir Arab - İsrail savaşı idi. Filistin Direnişi ise başında beri Suriye’nin koruması altında laik ve sol bir muhalefet hareketi idi. Mısır ise daha milliyetçi bir hareketti. 1987’ye kadar Filistin direnişinin İslami boyutu, Mescid-i Aksa ve Kudüs boyutu hep görmezden gelindi. Hareket Arapçı ve sol bir direniş hareketi olarak kaldı. HAMAS Mescid-i Aksa ve Kudüs merkezli Dini bir harekettir. HAMAS’tan yola çıkıp, Laik bir Filistin için kolları sıvamak, HABAT ve DAHLAN komplosundan başka bir şey olamaz.
Bu konuda Ankara’nın gözden kaçırdığı bir husus var. Tek başına Filistin halkının yurt edinme davası, başkenti Kudüs olacak olsa da Gazze direnişinin anlamını kapsamaz.
İsrail konuya tamamen dini ve İdeolojik açıdan bakarken, İslam ülkeleri ve Türkiye, işin dini boyutunu görmezden geliyor. Bizim için Kudüs ilk kıblemizi de içine alan bir din davasıdır. Mescid-i Aksa beyn-el Müslimin bir konudur. Kudüs Müslümanlar, İseviler ve Musevilerin ortak meselesidir Burada geçerli hukuk 10 Emir ve Hz. Ömer beyannamesidir.. “5 Temel Hak” temelli Arz-ı Mev’ud konusu Beynel milel bir meseledir. Konu bizim için bir tarih v e yine aynı şekilde bir din meselesidir. Biz Müslüman olmamızın yanında, Hz. Ömer beyannamesi ve Osmanlı devlet geleneğinde, TBMM’ye intikal eden Hilafet misyonu ve Ortodoks dünyasının hamiliği sıfatımız vardır. İslam inanışında, Museviler ve İseviler için dindar bir kıral olarak Hz. Davud ve Hz. Süleyman bizim için birer peygamberdir. Onlar için tarihi bir kültür mirası, bizim için Kutsal bir emanettir.
Bakın, kurulacak Filistin devleti, Şartlarını İsrail’in belirleyeceği bir devlet olacak. Bu bahane ile Gazze’nin işgali ve Gazzelilerin tehciri planlanmaktadır. Dahlan-Kushner senaryosu ile Laikçi, silahsız, yöneticileri ve rejimleri İsrail’in kabul şartına bağlı, vesayet altındaki, BM gözetiminde, İngiltere, ABD ve Fransa’nın vesayetinde bir Filistin devleti olacak. Türkiye böyle bir “Şeytani plan”ın nasıl garantörü olabilir. Bu senaryoya göre, Arap ülkeleri İsrail devletini, İsrail de Filistin devletini tanıyacak. İsrail varlık ve meşruiyetini Arap dünyasına kabul ettirdikten sonra Laik Türkiye de Dini ve tarihi misyonu itibarı ile bu tanımada masaya oturtulacak. Filistin topraklarındaki İslami hareket İşbirlikçi Filistin polisi eliyle bastırılmaya çalışılacak.
-Burada Filistin diasporasının kendi topraklarına dönüş planı yok.
-Burada topraklarından tehcir edilenlerin Kurulacak Filistin devletinde hükümetin teşkili işi oy kullanma hakkı yok.
-Burada HAMAS teröre yardım ve yataklık eden bir grub olarak suçlanarak tehcir edilmesi planlanan bir halk. İsrail’in 10 aydır başaramadığı bir işi masa başında alavere-dalevere halletmeye yönelik bir bir komplo ile karşı karşıyayız.
-İsrail’in yenemediği İzzeddin Kassam terör örgütü ilan edilerek sınırı, rejimi ve yönetimi İsrail’in onayından geçecek ve belki de Siyonist Dahlan’ın devlet ya da hükümet başkanı olacağı, LGBT’lilerin parti olarak siyasi yelpazede yer alacağı bir devletin polisi eliyle, İsrail’in baş edemediği İzzeddin Kassam savaşçıları, bu anlaşmaya taraf olarak ülkeler eliyle yakalanarak İsrail’e teslim edilmesi sonucunun infazının gerçekleştirileceği bir planda Türkiye’nin Garantör rolü üslenmesi düşünülemez ve kabul edilemez.
Eğer Türkiye ve İslam ülkeleri bir iş yapmak istiyorlarsa, tüm dünyadaki elçilikleri üzerinden, dünyadaki Filistin muhacirleri ile temas kurarak, bunların yurtlarına dönmeleri, çift pasaportlu olarak diledikleri ülkelerde hayatlarını devam ettirmeleri, Bu kişilere hukuki destek sağlanması, Filistin topraklarında yurttaşlık işlemleri süresinde ya da uzaktan, İslam ülkeleri elçilikleri üzerinden resmi işlemlerini yapabilmeleri için bir network oluşturulmaları ve bu anlamda geri dönüş de dahil, geçiş süreci için ciddi bir fon oluşturmaları gerekir.
Gazze halkının Türkiye ya da diğer Arap ülkelerine tehciri cinayettir. Bu asla kabul edilemez.
Evet, belki bu konuda yazacak daha bir çok şey var ama, bugünlük bu kadar. Selam ve dua ile..