Abdurrahman Dilipak: Performans siyaseti

Abdurrahman Dilipak: Performans siyaseti

Elipshaber.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazını iktibas ediyoruz

ABDURRAHMAN DİLİPAK: PERFORMANS SİYASETİ /ELİPSHABER.COM

Dünya ayakta. İnsanlar savaşıyor, yürüyor, protesto ediyor, herkes hareket halinde. Kimse karşı tarafı dinleme zahmetine katlanmıyor ve kendi haklılıklarını ikna için algı operasyonlarına öncelik veriyorlar. Ekonomi, siyaset ve toplum hayatı aynı şekilde. Umuttan çok piyasalara korku hakim.

Her sabah bir operasyonla uyanıyoruz. Polis operasyonları, MİT operasyonu sınır ötesi operasyonları, savaş haberleri, terör haberleri, intihar ve cinayet haberleri birbirini izliyor.

Büyük ya da küçük devlet yok, hepsi sorunlu. Siyaset çözüm üretmiyor, sorun üretiyor. Rejim sorun, sınır sorun, iktidar sorun, muhalefet sorun, hepsi sorun üretiyor. Ve siyasetin hastalığı, ekonomiye, medyayı, sivil topluma da sirayet ediyor. Büyük devletlerin de küçük devletlerin de herkesin kendi ölçeğinde büyük sorunları var.

Sahi, devletlerin büyüklüğü neye göre ölçülür? Nüfusuna göre mi, toprak büyüklüğüne mi, askeri gücüne mi, ekonomik büyüklüne mi, geçmişine, uzun ömürlü bir devlet olmasına mı, adil olmasına göre mi ölçülmelidir. Aslında bütün parametrelerde sorun var. Türkiye bu ölçeklemeler içinde, her anlamda sorunlar yumağının içinde yer alıyor.

Her tarafa saçılan mavi boncuklar, dün bize zaman kazandırsa, hareket alanı kazandırsa da artık fırsat değil risk oluşturuyor. Her gün açılışlar, vaatler sonunda toplum siyasetten her geçen gün daha fazla performans bekler hale gelmiştir. Bunun tabii sonucu olarak da iktidar da muhalefette “eli ayağı boş değil, tuttuğu iş değil” bir hareketlilik içinde. “Dostlar alışverişte görsün” diye yapılan işler de artık toplumda kabak tadı vermeye başladı. Bugün AK Parti'nin başını çektiği “Büyükşehir çalışıyor, 100 günde 100 temel” türü kampanyalar artık inandırıcılığını, ciddiyetini kaybettiği için toplum nezdinde bir itibar görmüyor.

Türkiye’de siyaseti, gerilim siyaseti ile performans siyaseti arasında can çekişmektedir. Toplumun siyasetten beklenti düzeyi giderek düşmektedir. Türkiye siyasetinin temel meselesi, PKK üzerinden güvenlik, FETÖ üzerinden uluslararası vesayet, İslam ve Kemalizm üzerinden rejim sorunu gibi gösterilse de, asıl sorun adalet, ahlak temellidir. Aile konusu da gençlik sorunu da uyuşturucu ve fuhuş sorununun temelinde de Adalet ve Ahlak sorunu bulunmaktadır. Ekonomi, Maarif, Barış, Hürriyet konusu hepsi bunların gölgesinde kalmaktadır.

AK Parti 2010’ların başında bu konuları daha samimi bir şekilde konuşabiliyordu. Ama artık eleştirmeyi bırakın soru sormak, hatta konuşmak bile FETÖ’cü, PKK sempatizanı suçlamasına sebep olabiliyor. AK Parti, oy kaybetmeye başlamasından bu yana, aslında her seçimden sonra “mesajı aldık, gerekeni yapacağız” demesine rağmen, bir türlü bu sözünün gereğini yerine getiremedi. Hep erteledi ne programında ne teşkilatında ne kadrosunda ciddi bir yenilenmeye gidemedi. Türkiye bugün kişi başına milli gelirde Brunai sultanlığındaki kıskandıracak bir zenginliğe sahip olanlarla kişi başına gelirde Bangladeş’i hatırlatan bir hayat standardına doğru sürüklenen kalabalıklar arasına sıkışmış bir ülke durumundadır. Bu durum giderek dünyanın başka bölgelerine de yayılan bir durum. Ve bu politikacılar Globalreset’çilerin dayattıkları politikalar karşısında kendi halklarından gelen eleştirileri duymazdan geliyorlar. Bu konulara girdiğinizde politikacılar robotlaşıyor. Bir makineye karşı koşuyor gibi hissediyorsunuz kendinizi... ABD seçimlerinde de bunu görüyorsunuz. Demokratların ve Cumhuriyetçilerin çoğu kendilerine yalan söylenmesinden bıkmış durumda. Bu arada sıkışıp kalan kalabalıklara göre Biden gitti, Kamala geldi, politikalar değişmeyecek. Zaten kararları veren kişi Biden değildi, Kamala Harris de olmayacak. Habat, AGARTHA, Epstein oltasını yutmuş siyasiler Siyonist, Satanist Pedefolik derin devletin hizmetçisidir. Amerika’da, İngiltere’de, Paris sokaklarında giderek seslerini daha gür bir şekilde çıkan kalabalıklar “Dünyayı savaşa sürüklemek, özgürlüğümüzü elimizden almak için çabalarını sürdürecekler ve biz onlara karşı direneceğiz” diyorlar.

Evet, Kamala Harris Amerika'daki derin devletin kuklası. Eşi, Yahudi. Kendisi de Siyonist! Trump'ın yardımcısı olarak atadığı Vance da öyle. Siyonist biri. Trump’ın damadı Kushner de öyle biri değil miydi! Al birini, vur ötekine, yok aslında birbirlerinden pek farkları. ABD, AB, NATO ülkeleri, hatta Arap Birliği, Afrika Birliği, İİT üyesi ülkeler farklı mı? Neredeyse hepsi Siyonistlerin adeta kölesiymişler. Oltayı yutan balık yem istemiyor sonuçta. “Özgürlükler ülkesi ABD” mi demiştiniz? Siz onu külahıma anlatın! Dünya bu haydutlardan kurtulamadığı sürece kimse rahat nefes alamayacak. Birileri topraklarımızın işgalinden endişe ediyordu. Artık o endişeye gerek kalmadı, çünkü beynimiz, kalbimiz ve midemiz işgal edildi. Bu 3 İşgalden sonra zaten artık kayda değer başka bir şey kalmadı. Yok aslında artık onlardan pek farkımız...

3 Çeyrek asırdır, domuz ağılında yavrularını emziren anaç domuzu emmek için domuz ağılının kapısında bekleyen kuzu haline getirilerek sürüleştirilen, kendini başkalarından ayırsan tüm alameti farikalarını kaybetmiş bir toplumdan ne bekliyorsunuz. Toplum mühendislerinden oluşan algı operatiflerinin güdülediği bir sürüye dönüştürülen, din, ahlak, aile ve gelenekten ve hatta biyolojik cinsiyetinden bağımsız hale getirilen, Nesneler arası İletişim’in NESNE’si haline getirilen, GENDER diye tanımlanan GENOM bir BİREY’e dönüştürülen, Din, siyaset ve ideoloji gurularını İlah ve Rab, Kurtarıcı bir Mehdi, Mesih zanneden bu kalabalıklardan bir şey olmaz.

Artık kimse, siyasetçi olsun, iş adamı olsun, ideolog olsun ya da Futbol taraftarı olsun kime karşı yarışıyorsunuz biliyor musunuz? İpnozla biyonik robot haline getirilmiş Bir makineye karşı yarışıyorsunuz. Bu makine, Türkiye’de ya da ABD’de olsun, ABD’de Demokrat ya da Cumhuriyetçi olsun, burada AK Parti ya da CHP olsun doğrudan ya da dolaylı olarak Yapay zekaların kontrolüne girdi sanki. Hangi partiden ya da hangi cemaatten, hangi ideolojiden, hangi futbol takımından olursanız olun, peşinden koştuklarınız, idol ya da kurtarıcı zannettikleriniz size yalan söyledi. Doğu da ve batıda durum aynı İnsanların çoğu kendilerine sürekli yalan söylenmesinden bıkmış durumda.

Bundan sonra tüm dünyada yapılacak seçimlerde, bu Global Resetçilere göre, aday olacak olanlar, hangi partiden olurlarsa olsunlar O, SSP (Satanist, Siyonist Pedefolik) biri olacak. Zaten daha sonra, biyolojik insan neslini sonlandırdıktan sonra, din de, ahlak da, gelenek de, hukuk da, ideoloji de, parti filan da kalmayacak. Evet bu Lanet olasıca SSP’nin tüm dünyaya yayılan, siyasi emelleri ve şahsi çıkarlarını tevhid ettikleri unsurlar Dünyayı savaşa sürüklemek, insanları biyonik robotlara dönüştürüp köleleştirmek için Şeytani planlarını sürdürecekler. Ellerindeki sosyal media, yapay zeka, para ve artırıl mış sanal gerçeklik üzerinden, siyaset, ekonomi, din ve içtimai hadiseleri kolayca manipüle edebilecekler. Zaten NeuraLinkler, yani derialtı chip’lerini takıp, nesnelerarası iletişim projesini hayata geçirdikten sonra TaransHumanizm projesinde sona gelinmiş olacak.

Yusuf Kaplan’ın dediği gibi “Dünya bu haydutlardan kurtulamadığı sürece rahat nefes alamayacak”. Ama biz bu “uluslararası sistemle birlikte hareket etme saplantısından kurtulamazsak nasıl olacak bu iş?. “Çekildik” dediğimiz, ama gerçekte çekilmediğimiz, Bir İstanbul sözleşmesi zokasını bile damağımızdan söküp atamadık. Macron mu, Zelensky mi, Netenyahu mu daha iyi? İngiltere Kıralı mı daha iyi, İslam ülkelerinin başındakileri sayayım mı, ya da sermaye sahiplerini. Fıkradaki gibi “Ne birüsü, hepisu hepisu”, neredeyse!

Şu anda, NanoChiple çalışan Kuantum bilgisayarlar üzerinden mevcut ulus devletlerin btün dataları klanlanıyor. Yapay zeka ve sosyal media üzerinden bu vesile bir yandan analiz edilirken, öte yandan sorgulanarak güncelleştirilecek. Whatsapp grupları bu anlamda büyük bir iş başarıyor GlobalResetçiler için.

Hani bilgi güvenliği yasaları çıkartılıyor, sistemler kuruyorlar ya, hepsi hikaye. Artık bu iş için Hacker olmaya bile gerek yok. İstedikleri zaman havada, karada, denizde, stabil ve mobil her sisteme erişip verileri kontrolleri altına alabilirler. Geçen gün ABD kaynaklı bir haber vardı. Bilgisayar korsanları, Ulusal Kamu Verilerinden her Amerikan Sosyal Güvenlik numarasını ve fiziksel adresi, yaklaşık 2,9 Milyar belgeyi çalmış. Bu, tüm zamanların en büyük veri korsanlığı ve bu ABD’de oluyor. Türkiye’nin kamu verileri zaten Darkweb’de satışta ya da açık kaynak olarak kullanılıyor. ABD’de kamu verilerini klonlayan CWA'nın erişim listesinde 20.000 FBI ajanı, Tüm ABD tutuklu veritabanı,9.000 Adalet Bakanlığına aid hassas belgeler, ajan bilgileri, hatta CIA işkence raporları bile var. Bu teknoloji ile, doktora dereceleri ve onlarca yıllık deneyimleriyle ABD istihbarat camiası için geliştirdikleri veri güvenlik bariyerlerini aşmak çocuk oyuncağı. ABD için böyle ise, bizim gibi ülkelerin halini varın siz düşünün.

Neyse, benim yazımla ilgili performans deneyimin sonuna geldik. Benim postalamak için düşündüğüm 6 eylül tarihinde 1914’de 1. Dünya savaşı başlamıştı. (2. Dünya savaşı ise 1Eylül 1039’da başladı, 2 Eylül. 1945’de bitti) Aradan 110 yıl geçmiş. Kozmik anlamda bu döngü, bugünün dünyasına nasıl yansıyacak diye sorarsanız, Dünya Ekonomik Forumu, Kasım ayındaki ABD seçimlere kadar istikrarsızlaştırıcı şok olayların yaşanacağı uyarısında bulunduğu 3 konuyu size söyleyim mi: 1. Planlı olarak kurgulanan bir siber pandemi. 2. Yeni bir küresel anlamda yeni radikal grupların ülkelerin sınır güvenliği iç barış ortamında kaygılanmalarına zemin oluşturulması ve 3. Tabi afetler, depremler, Tusinami, fırtınalar, ani, aşırı yağışlar, volkan patlamaları, yangınlar, Sahillerde ve adalarda ani deniz seviyesi yükselmesi ve hızlandırılmış iklim değişikliği felaketleri.

Astrologla bu günler, dünyayı etkisi altına alan “Lurker etkisi”nin “Kuantum dolanıklığı” ile açıklıyor, Kahinler ise “Lucifer etkisi” açıklıyor. Anlaşılan o ki, bu günlerde “Şeytan fazla mesai yapıyor”(!?)

Korkmayın. Bunlar onların planı. Onların bir planı varsa, Allah’ın da bir hükmü var. Ama Allah cahillere ve zalimlere yardım etmez. Aksine onların üstüne pislik yağdırır ve işlerini sarp dağlara sardırır. Eğer Allah’ın ipine tutunacak olursak, karanlık gecenin aydınlık sabahı ne zaman derseniz, “belki yarın, belki yarından da yakın”. (Nisa 75-76) “Size ne oldu da Allah yolunda ve “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!” diyen çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz? Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır. İman edenler, Allah yolunda savaşır; küfredenler de sapıtan şeytan yolunda cenk eder. O halde siz Şeytanın dostları ile (kâfirlerle) savaşın. Muhakkak ki şeytanın hilesi zayıftır”.

Selam ve dua ile.