Abdurrahman Dilipak: Şehid olmaya, ölmeye, öldürmeye hazır mısınız?
Habervakti.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazısını iktibas ediyoruz
Abdurrahman Dilipak : Şehid olmaya, ölmeye, öldürmeye hazır mısınız?/Habervakti.com
Trump’a suikast girişimi sonra dünya bugün daha kırılgan, daha dengesiz. Herkes diken üstünde, yarın herhangi bir ülkede de benzer şeyler olabilir. Bu durum siyaseti de, ekonomiyi de, toplumsal olayları da yakından etkileyecektir. Şeytan sonunda altın vuruşunu yaptı. Bundan sonra da fazla mesai yapmaya devam edecek.
Gazzeli çocukların başına gelenler karşısında sesiz kalırsak, onların başına gelenler bizim de başımıza gelebilir demiştik. Sadece Gazzeli çocuklar değil, Epstein çetesinin Şeytani planları ile bir çok ülkeden 200.000 e yakın çocuk kaçırılmış, ya öldürülmüş, ya denek olarak kullanılmış, ya da fuhuş pazarına sunulmuş.
Çin’de, Güney Kore’de, ya da Hindistan’da yaşananları hatırlayın. “Kopsun kıyamet”, “batsın bir dünya” artık arabesk şarkıların konusu değil, herhalde siz de yakın çevrenizden benzer sözleri sık sık duyuyorsunuzdur. Bela kapımızda. Biz hala Chemistrail gerçeğini anlatıp bu cinayeti bile durdurmadık. İstanbul sözleşmesi, Lanzarote aynen devam, NAS /FAİZ-RİBA cephelerinde iktidar NAS diye çıktığı yoldan saparak FAİZ-RİBA lobisine teslim oldu! HABAT’a muhtaç olduk, AGARTHA’ya söz dinletemiyoruz. LUCİFER’in açtığı yoldan ilerliyoruz. NEURALİNK, TransHumanizm, IKLIM, 5G, Karbon ayak izi yalanlarının peşinde savrulup gidiyoruz.
Evet, arıların, kelebeklerin başına gelenler, bizim de başımıza gelebilir. Mezarlık girişinde bir ayet meali olarak “Her nefis ölümü tadacaktır” yazısından, ölümü hatırlatarak yaşama keyfini bozduğu için şikayette bulunanlar şimdi ne yapacaklar aceba. Oysa bizim peygamberimiz “Ağzınızın tadını kaçıran ölümü sıkça anınız” der. “Ölüm asude bir bahar ülkesidir bir rind’e” aslında. Şeb’i arus’tur o gün. O gün dünya sürgününün sonudur. Ölümlü dünyadan ölümsüzlüğe yolculuktur.
Hemen “ölecek miyiz” diye korkmayın. Ecel’nizden önce ya da sonra ölmeyeceksiniz. Kaderinizden başka bir kaderiniz de yok, rızkınızdan az ya da çok da yemeyeceksiniz. O zaman ne gam. Önemli olan siz bu şartlara hazır mısınız, nefsinizi hazırladınız mı?
Evet, bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah (cc) hayır murat etmiş olabilir.
Bakın, doğduğumuz zamanı, doğduğumuz ana-babayı, doğduğumuz toprağı, derimizin rengini ve cinsiyetimizi biz seçmedik. Bunlar Allah’ın takdiridir. Ve unutmayalım ki, bütün mesafeler ve zamanlar Allaha eşit uzaklıktadır. Çünkü Allah, zamandan ve mekândan münezzehtir.
Bakın, suya düşen yılana sarılır. O gün gelmeden aklımızı başımıza toplayalım. Unutmayın, göçmenler gitsin derken, biz de göçmen olup, sığınacak bir yer arayabiliriz. Etrafımız ateş çemberi.
Bakın, “iman ettik” demekle yakamız bırakılıvermeyecek. İnsanların çoğu Amentüye iman ettik diyor da, iman ettiği şeyin farkında değil, söz ve davranışları o “galu bela zamanı”ndaki, “elestü bezmi”ndeki ahide uymuyor. Bu devletlerarası siyasette de böyle, ülkelerin iç siyasetinde de, vakıf, dernek, oda, sendikada da böyle, şirketlerde ve hatta ailelerde de böyle.
Allah bizleri, mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edeceğini söylemedi mi? Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde hayır olabileceğini” söylemedi mi? Biz kendimizi değiştirmeden O bizim hakkımızdaki hükmün değişmeyeceğini söylemedi mi?
Şöyle olmasaymış böyle olmazmış, sen böyle yaptığın için bu böyle olmuş. İSO 9000 ile formatlanmış kafalara bunu anlatmak zor. Onların kafasında kainat Newton’un dev bir makinası gibi. Tanrı makinayı çalıştırmış, sonda dönüp arkasına gitmiş, o şimdi başka işlerle meşgul.(Haşa)
Hayır da, Şer de Allah’ın iradesi içindedir. Biz Allah’ın rızasını isteyecek, onu arayacağız.
Yarın savaş boruları öttürüldüğünde, savaştan kaçanlar, oğullarının şehid haberini aldığında ona “bizim yaptığımız gibi yapıp, oğlunuzu göndermeseydiniz o ölmezdi” diyecekler. Onlar ecele inanmıyorlar. Onlar inkarcıların ta kendileridirler. “Ey iman edenler! Kâfirlerin; ‘Kardeşlerinin yolculuğa çıktıkları veya savaşa gittikleri zaman bizim yanımızda kalsalardı ne ölürlerdi ne de öldürülürlerdi.’ dedikleri gibi demeyin. Allah bunu kalplerinde yakıp kavuran bir dert kalması için ortaya koydu. Oysa dirilten ve öldüren Allah’tır. Nitekim Allah yaptıklarınızı görmektedir. Eğer Allah uğrunda öldürürseniz veya ölürseniz Allah’tan bir mağfiret ve rahmet, onların topladıklarından (mal ve paralardan) daha hayırlıdır. Eğer ölürseniz veya öldürülürseniz Allah huzurunda hasredileceksiniz. Allah’ın rahmetiyle en güzel şekilde onlara karşı yumuşak oldun! Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın elbette senin etrafından dağılıp giderlerdi. Onları affet ve onlar için Allah’tan mağfiret iste. İşler hususunda onlarla şura yap. Eğer karar alırsan Allah’a tevekkül et. Muhakkak ki Allah tevekkül edenleri sever. Eğer Allah size yardım ederse hiç bir kimse size galip gelmez. Eğer size yardımı keserse ondan sonra kim size yardım edecek?! Öyleyse müminler Allah’a tevekkül etsinler.” (Âli İmran Suresi 156-160)
Evet evet, ister eş, ister iş, ister yoldaş olsun, biz Allah’ın rızası ölçüsü ile bakar ve karar verirsek, ancak Allah’ın yardımı o zaman bizimle olur ve bu durum hem dünya işleri, hem de ahiret yurdu için böyledir. Ne diyordu Allah (cc) kitabında: (Bakara 216) “Savaş, hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir”. Şimdi, bu ayetler ışığında ölümü ve hayatı yeniden düşünelim. Sakın din ve devlet büyüklerinizi ilah ve rab edinmeyin, sakın kahinlerin yalanlarına inanmayalım. Sabredenlerden, şükredenlerden, direnenlerden olalım.
Gelin yeniden “Sübhaneke”yi, manası üzerinde düşünerek okuyalım. Fatiha’yı da öyle, Amentüyü de! Gelin “La havle vela guvvete, illa billah” diyelim. Allahtan başka güç ve kuvvet sahibi yoktur. Şeytan da, ABD’de, İngiltere de, AB’de, Cinler ve bütün mahlukat Onun iradesi içindedir ve o doğmadı, doğrulmadı, evladı da yok. Herşey onun bilgisi ve iradesi içindedir ve onun iradesi dışında hiç kimse ve hiçbir şey de yoktur. (Bakara 255)’de ne deniyordu: "Allah'tan başka ilâh yoktur. O, hayy’dır, Kayyum’dur. Onu ne uyuklama tutar ne de uyku. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. O'nun izni olmadan kim O'nun katında şefaat edebilir? O, her şeyi ilmiyle kuşatmıştır."
O bir yerlere Kayyum olarak atananlar var ya, eğer onlar Allah’ın sıfatını taşıdıkları bir işte Allah’ın rızası dışında, kim emrederse etsin, ya da kendi menfaatını gözeterek Allah’ın razı olmadığı bir iş yaparsa Allah’ın gazabının onları yakalaması yakındır.
“Bazı münafık kişilerin Müslümanlara ‘düşmanlarınız size hücum için hazırlandılar; aman onlardan sakının!’ demeleri, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve ‘Allah bize yeter, ne güzel vekildir O!’dediler. Bunun üzerine onlara hiçbir zarar dokunmadan, Allah’ın nimet ve ikrâmlarıyla döndüler. Böylece Allah’ın rızâsına tâlip oldular. Allah büyük kerem sahibidir.” (Âl-i İmrân 173-174) Hasbunallahu diye başlayan duada ne diyorduk, ayetteki gibi; “Vekil olarak Allah bize yeter, ne güzel vekildir O! O ne güzel Mevla ve ne güzel yardımcıdır” Allah’ın yardımını alanların başkasının yardımına ihtiyacı yoktur. Ona yardım edenler ise Allah’ın kendileri için de yardımını hak ederler.
Bu kuralları aile, sülale, ülke için her yerde, savaşta da, barışta da uygulayabiliriz.
Biz olumsuzluklar karşısında kendi nefsimizi sorgulamak yerine, hep karşımızdakileri, ötekileri eleştiriyor ve onların değişmesini bekliyoruz. Onlar için güzel örnek olmuyoruz. Karşımızdakileri güzel söz ve hikmetle Hakka ve hayra çağırmıyoruz.
Ne kadar az tevbe istiğfar ediyoruz! Ne kadar sabırsız. Ne kadar aceleciyiz. Ne kadar cahiliz ve zalimiz. Bazı gerçekleri gözlerimiz var görmüyoruz, kulaklarımız var duymuyoruz, kalplerimiz var hissetmiyoruz. Çünkü görmek istemiyoruz. Görmek istemeyenden daha kör kim olabilir. Kendi gözümüzdeki merteği görmüyor, başkalarının gözünde çöp arıyoruz.
Evet evet, biz cahillerden, zalimlerden olduk. Gelin Hz. Yunusun duasını tekrar edelim, “inni küntü minezzalimiyn” diyelim.: “Senden başka ilâh yoktur. Sen her türlü noksanlıktan, eşi-ortağı olmaktan uzaksın. Şüphesiz ben kendine yazık edenlerden oldum” (Enbiyâ 21/87)
Bütün bu olanlarda bir hikmet vardır. Allah’ın ipini bırakan ve kullarına zulmedenler, ya da Allah’ın ipini bırakıp Şeytanın peşinden gidenler için yakında göreceksiniz yer depreşecek, volkanlar patlayacak, sular yükselecek ve alçalacak, bulutlar fırtınaya dönecek, şimşekler şehirleri vuracak, başımıza taş yağacak belki de, yakında ne olacağını göreceğiz. Lut kavminin, Nuh kavminin başına gelenler bizim de başımıza gelebilir. İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bu gazabın, belanın bizi vurmaması için gelin Allah’ın rahmetine sığınalım, Haramlardan uzaklaşıp üzerimizdeki haram olan mal, mülk, para, makam ne varsa bu edinimlerden sıyrılalım, insin Şeytanlarından uzaklaşalım. (Saffat 175): (o zaman geldiğinde) Bir zaman onlardan uzak dur, bak (onlar) ne felâketler göreceklerdir. Onlara inecek azabı gözetle, onlar da göreceklerdir. Gözetle onları, yakında onlar da görecekler. Hallerini gör onların; ileride kendileri de görecekler!”
Hepimiz şu Amentüyü üzerinde düşünerek yeniden okuyalım. Evet yeniden iman edelim. Gerçekten gayba iman ediyor muyuz, Kadere, rızka, Ecele iman ediyor muyuz, Allaha ve ahiret e hesap gününe inanıyor muyuz? Bakın Allah (cc) zamandan ve mekândan münezzehtir, Onun yaratışında ve takdirinde ihtimal ve şüphe yoktur ve olamaz. Rızkımızdan az ya da çk yemeyeceğiz, ecelimizden önce ve sonra ölmeyeceğiz, kaderimizden başka bir kader de yok. Kaderde değişiklik de olmaz. Bize hayır gibi gelenlerde şer, şer gibi gelenlerde hayır olabilir denmedi mi bize, Allah (cc) servet ve iktidarı halklar ve ülkeler, kişiler ve topluluklar arasında evirip çevirmeyecek mi idi.
Bakın tedbir takdiri değiştirmez. Yaratan yaratırken. O tedbiri de biliyordu. Niye insanlar kendi kaderlerine razı olmazlar ki! Kadere razı olmak, haksızlıklar karşısında susmak değil, aksine Allah aksini istiyor. İçimizde birileri, NAS ilke sabit Allah’ın orduları ve kadere hükmeden gücünü çok önemsemiyor olacak ki, başkalarının yardım, destek ve himmetine ihtiyaç duyuyor. Hani Hasbunallah diyecektik. Neyse. İman ettik demekle yakamız bırakılıvermeyecek, bunu bilelim. Din ve devlet büyüklerinize RAİNA demeyin, UNZURNA deyin, onlarda olmayan şeyi, onlardan istemeyiz. Hep başkalarının değişmesini istiyoruz da, biz kendimizi değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek. Bunu bilelim.
İçimizdeki beyinsizlerin, “bizler ıslah edicileriz diye aramızda dolaşan bozguncular”ın akılsızca yaptıkları işler yüzünden bizi helak etme Allah’ım. Selam ve dua ile.