Abdurrahman Dilipak: Yediğimize, içtiğimize dikkat edelim

Abdurrahman Dilipak: Yediğimize, içtiğimize dikkat edelim

Habervakti.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazını iktibas ediyoruz

Abdurrahman Dilipak: Yediğimize, içtiğimize dikkat edelim/Habervakti.com

Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi. Bakın yemeden, içmeden, teneffüs etmeden yaşayamayız.

Evet, zor günler kapıda. Şimdiden kendimizi o zor günlere hazırlayalım. Ama dikkat: Yediğiniz, içtiğiniz, soluduğunuz herşeyher şey zehir. Hava, su, toprak kirlendi. Size görünen çöplerden söz ediyorlar. Akıllı evler, akıllı şehirler, akıllı işyerleri, size “akıllı” diye verilen her şey radyoaktif kirlenme sebebi. Eliniz, yüzünüz, cebiniz kirli. Ve bu kir elinizi yıkamakla da temizlenmiyor.

İnsan aslında her nefes alışverişte biraz daha ölür. Oksijen yaratmaz, yaşatan Karbondur. Oksijen Karbonu okside eder, çözer ve siz onun içindeki enerji ile hayatınızı sürdürürsünüz.

İlaçlarla, o gıdalarla zehirleniyorsunuz. İlk sonuç doğmayan bebeklerinizi öldürüyorlar. Siz Gazze’de öldürülen bebekleri görüyorsunuz, oysa siz de yedikleriniz içtiklerinizle, o ilaçlar, kozmetikler, hayat tarzınız, 5G’lerle, Chemistraillerle kısırlaştırılıyorsunuz. Dahası hasta ediliyor ve öldürülüyorsunuz. Bizim halimiz Gazze trajedisinden daha hafif değil, Modern hastaneleriniz olması ve oraların vurulmamış olması bir şeyi değiştirmiyor. Yoğun bakımlarda ölenler yine sizlerseniz, belki o kadar kan görmüyorsunuz ama, daha çok öldürülüyorsunuz bunu bilin.

Gazzeliler acından ölüyor, sizi-bizi yedirip içirerek, ilaçla, kozmetikle, intihar ettirerek, terörle öldürüyorlar, öldürtüyorlar.

Aslında Gazze savaşı aynı savaşın sıcak cephesi. Ve Satanist Pedefolik Siyonistlerin bu savaşı, insanlığa karşı bir savaş ve ne yazık ki, insanların özellikle siyasilerin, STK’ların, akademisyenlerin, iş adamlarının, bürokratların, akademisyenlerin çok büyük bir bölümü, düşmanlarının safında onlarla iş birliği içindeler. Bunun tabii sonucu olarak, “Ol mahiler ki derya içre’dir de deryayı bilmez”. Buyurun sizi hali pür melalimiz. “Devlet garantili” cinayet. “Helal” sertifikalı. FDA onaylı. Yasa ve yönetmeliklere uygun. Sağlık Bakanlığı ve Gıda Tarım onaylı. Hijyenik, çağdaş, bilimsel, mevzuata uygun. Yeter ki ölün, öldürün! Bu yöntem de terörden de savaştan da daha dehşet verici ama, görmeyesiniz diye gözünüze perde çekildi. Chemistrail’i bile seçtiklerinize, atanmışlarla, Cemaat önderlerine, bilim adamlarına, görmeyen, duymayan, bilmeyen media’ya anlatamazsınız. Çünkü o şekilde EĞİTİLDİLER!

Şimdi konumuza gelelim: Tüm dünyada nüfus gerilemeye başladı. Gençler evlenmiyor. Evlenenler boşanıyor. Devam eden evliliklerde özellikle karı koca çalışıyorlarsa, çocuk yapmıyorlar. Devam eden evliliklerde mutluk katsayısı çok düşük.

Gıda, ilaç, kozmetik, spor bir yandan çocuk yapma kapasitesini azaltırken, doğan çocuklar fiziki, biyolojik olarak psikolojik olarak sağlıksız, prematüre ya da sakat doğumlarda artış var. Zaten çocuklar aileye ait değil artık. Ana okulunda ana yok. Gündüz bakım evlerinde çocuk annesinden uzak yaşıyor. Toplumsal cinsiyet ve cinsel kimlik çok erken yaşlarda sorun olmaya başlıyor. Hormonal bozukluklar bundan sonra daha fazla sorun üretecek. LGBTI+ın yaygınlaşması zaten bu açıdan ciddi bir sorun.

Aslında normalimiz böyle olmalı. Gıdaların pahalılığından, sağlıksız olmasından şikâyet ediyoruz. Gelin beslenme alışkanlıklarımızı yeniden gözden geçirelim. Mesela, Hz. Davud (as)nin yaptığı gibi, bir gün oruç tutup, bir gün yiyebiliriz. Oruç tutmadığımız gün de iki öğün yiyebiliriz. Eğer başlangıçta acıkırsanız, öğle öğününü, mevsim sebze ve meyveleri ile, işlenmemiş gıdalarla geçiştirebilirsiniz.

Yemek yerken şuna dikkat edelim: tatlı türü yiyecekleri ve meyveyi mesela yemekten önce yiyelim. Bu konuda ezber bozalım. Bal, pekmez yiyin ama Şekerli bir şey yemeyin. Endüstriyel gıdalardan uzak duralım. Tek öğünde iki hayvansal gıdayı mümkün olduğu kadar yemeyelim. Sucuklu yumurta ya da tereyağında yumurta, koyun eti yanında inek sütünden ayran mesela, ya da keçi peyniri, koyun peyniri bir arada.. Urfa, Diyarbakır, Van mutfağında, o bilmem kaç çeşit gıdayı aynı anda yemek hiç sağlıklı bir şey değil. Ona “Halil İbrahim Sofrası” diyemezsiniz. Hz. İbrahim cömertti, ikramı boldu ama böyle bir sofra kurmazdı. O da tek tip beslenirdi. Bu İbrahimi gelenektir. Hz. Muhammed (sav)da bu geleneğe bağlı kaldı.

Aslında suyumuz klorlu, ekmeğimiz Glutenli. Birçok gıdada bir çok katkı maddesi, raf ömrünü uzatmak için kimyasal koruyucular, tat, koku ve renk için, lezzet artırıcı sağlığa zararlı bir çok madde kullanıyorlar. Endüstriyel gıdalardan mümkün olduğunca uzak duralım. Mesela ekmeği kendimiz yapabiliriz. Ununuzu kendiniz seçin, kepekli ekmek değil, elenmemiş undan ekmek yapın. Yani elenmiş una başka buğdayın kepeğini katmayın.

Siz kendi ekmeğinize Arpa, yulaf, çavdar, susam, çörek otu daha birçok şey, ceviz, patates, mantar unu gibi şeyler katabilirsiniz. Öyle susam ve çörek okunu ekmeğin üzerine serpmeyin.

O gıda ambalajlarının çoğu da sağlık açısından zararlı. Kimin de alüminyum var, kimin de çinko, kiminde plastik.

Allah (cc) geceyi bize dinlenme zamanı yaptı. Furkan 47: “Geceyi sizin için örtü, uykuyu dinlenme (zamanı) kılan, gündüzü diriliş (çalışma zamanı) yapan da O'dur. Sizin için geceyi (bir çeşit) ölüm, uykuyu dinlenme (hali)¹ kılan, gündüzü de yeni bir diriliş yapan, O (Allah)'tır.” Uykumuza dikkat edelim. Mesela Yatsı namazından sonra, zorunlu olmadıkça çay kahve, enerji içeceği, hatta metabolizmayı harekete geçirecek hiçbir şey yiyip içmeyin. Fazla sıvı idrar sıkışıklığı ile uyku kalitesini bozabilir. Karanlık bir odada uyumalısınız ki, vücudunuz melatonin üretimini artırarak uyku kalitesini olumlu yönde desteklesin. Ve mümkünse gece yarısı geçince tekrar uyanıp, abdest alıp ve Teheccüd namazı kılın. Namazlarımızı tam ve doğru bir şekilde kılalım. Namaz beden sağlığı için hayati öneme sahip, zihin sağlığı içinde öyle. Bütün eklemler, kaslar hareket ettirilmeli ve kanın hareketi sağlanmalı. Bu anlamda namazın ibadet yanı dışında insan biyolojisi ve psikolojisi açısından da diğer bütün ibadetler gibi önemli faydaları vardır. Karanlık kadar güneşin de hayatımızda sağlığımızda önemli etkisi var. Temiz ve hareketli bir hava, su toprağında. Çıplak ayakla toprakta yürümekte aynı şekilde sağlık için gereklidir.

Her tarafımız Deterjan oldu. Yerde, mutfakta, çamaşırda her yer taraf deterjan. Bu deterjanlar, havayı, suyu, toprağı kirletiyor. Aslında eskiden kül ve kil kullanılırdı. Bor temelli deterjanlar en sağlıklısı.

Kozmetik, hava, su, toprak, zirai ilaçlar Chemistrail, kısırlaştırılmış tohumlar, Östrojen yüklü, antibiyotik yüklü tavuklardan uzak durun. Piyasadaki bütün kanatlılar dişi. Yemleri de sakat, ortamları da. Kümes hayvanlarından uzak duralım. Hayvanların çoğu sağlıklı ortamlarda beslenmiyor. Hayvanlar aşırı stresli ve bu durum aynen insanlara da geçiyor. Hayvanların yemleri de sağlıklı değil aslında.

Grafen artık ilaçlarda da var, gıdalarda da, sadece aşılarda değil. Tabii olarak Grafende sorun yok, Sorun onlara yüklenen beşeri frekanslarda ve bunların canlı organlar üzerindeki etkisi ile ilgili.

Balda bile zehir. Arı bitine karşı kovanlara zehir sıkılıyor. Oysa kovanların arasına birkaç kök kenevir ekseler, arı biti de gelmez, gelirse de arılar bunlara konup çırpınca arı bitleri dökülür. Arıların sağlığı artınca da balın hem kalitesi hem rekoltesi artar.

İnsanlar ve hayvanlar Bilgisayar, Cep telefonu, 5G, Wifi, RF etkisine maruz kalıyor. Kısırlaşıyorlar, beyin elektromanyetik dalgaları bozuluyor, karaciğer fonksiyonları bozuluyor, kan değerleri ve kalp fonksiyonlardan risk oluşuyor. Zaten RF Oksijen atomlarının frekansını değiştirdiği için Akciğerler yeterince oksijen alamıyor. Akciğer yetmezliği riski geliyor. İsraf ediyoruz, Helal-Haram ayırmıyoruz. Bunlar da aslında işin bereketini yok ediyor. Manevi bir risk oluşturuyor.

Midemizi tıka basa dolduruyoruz. Midemizin üçte biri katı gıda, üçte biri su, üçte biri boş kalmalıydı.. Ama dikkat etmiyoruz. Su içmeyi de bilmiyoruz. Sularımız da pek sağlıklı değil. Artık su bile fabrikasyon hale geldi ve çeşmelerden klor akıyor. Havuçlarda öyle.

Katı yağlar, margarinler, rafine yağlar sebebi ile Obezite, kalp ve karaciğerin yağlanması artık ciddi bir sorun. Şekillendirilmiş gıdaların hepsinin içinde katı yağ var.

Geni ile oynanmış gıdalar, Fıtratı bozulmuş her nesnenin tabiat üzerinden olumsuz etkileri vardır. sentetik et ve diğer sentetik gıdalar, tatlandırıcılar, renklendiriciler, koku, ve kıvam artırıcı katkı maddeleri, ürünlerin koruyucu ve ra-f ömrünü uzatan katkı maddelerinin hepsi sorunlu.

Size tek üründe mesela Lecitin ya da. Başka kimyasallar için 1 günde bir yetişkin için ortalama doz olarak risk oluşturmadığını söylüyorlar ama, aynı günde farklı ürünlerden alınan dozlar limiti kat kat fazlasın da aşıyor.

Bu RF riskine benziyor. Bir akıllı telefon, bir günde 2 saat kullanımı için yetişkin bir insanda vücudun tolere etmesi mümkün bir limiti ifade ederken, bir evde bilgisayar, Televizyon, aile fertlerinin her birinde ayrı bir cep telefonu, Modeminizde bir cep telefonundan radyasyondan kat kat fazla onlarca kanal gözüküyor. Zaten çevrede kaç tane servis sağlayıcının rölesi var. RF kirliliğine karşı Kenevir en kolay çözüm ama ülkemizde kenevir yasak. Yani taşları toprağa bağlamışlar, köpekleri sokağa salmışlar. Bakın ilaçların, aşıların pek çoğu hastalık sebebi. Işık, ses, koku, tad bunların hepsinin fıtrata uyumlu olması gerekiyor. Size hayat konforu sağladığını düşündüğünüz ürünler ya da onların üretiminde kullanılan teknolojiler tarafından kullanılan radyo aktif maddeler ve radyasyonun insan üzerinde tahripkar etkileri vardır. Aynı anda yenecek ve yenmeyecek gıdalar vardır. Tek öğünde iki ayrı hayvana ait gıda yenmez. Gıda - ilaç etkileşimi, gıda - çevre etkileşimi vardır.

Her insan için her gıda sağlıklı olmayabilir. Beslenme alışkanlıklarımızı yeniden gözden geçirmemiz gerek. Anne-babamızın yaşadığı yerler, bizim doğduğumuz ve yaşadığımız yerlerin gıdaları ile mevsiminde beslenmemiz gerek.

Belli zaman ve mekanlarda, belli yaş ve belli hastalıklar için faydalı olan ve olmayan gıdalar vardır.

Kalsiyumlu maden suyu kemik erimesi olanlar için iyi, ama kireçlenmesi olanlar, bünyesi taş yapanlar için zararlıdır. Magnezyumlu maden suyu tatlıdır ve Guatr hastaları için iyidir, ama mesela demir oranı yüksek maden suyunun kokusu ve tadı çok lezzetli gelmeyebilir. Ama kansızlık hastaları için şifa kaynağıdır.

Elbiseleriniz bol ve sade olmalı. Streç giymek sağlıklı değil. O. Belden düşük pantolonlar, ya da beli açık kıyafetler sağlıklı değil. Plastik kıyafetler sağlıklı değil.

Subliminal mesajlar, Frekansı değiştirilmiş gıdalar, Fıtratı bozulmuş her şey insana zarar verir. Mikro dalgada pişirilmişse sağlıklı değil. 5G telefon, Bilgisayar, cep telefonu eğer dikkatli kullanılmazsa size zarar verir.

Bugün artık bir de BioHacker gibi bir belamız var. Aklınızı çelecek artırılmış sanal gerçeklik, İpnotizma, algı operasyoncuları, Lucid Dreamcılar, Astral yolculuklar, Artırılmış sanal gerçeklik, Transandantal Meditasyon ve benzeri daha bir çok insanın akıl sağlığı, bedeni için zararlı.

Cinlerin ve şeytanların şerrinden, Hannas’ın vesvesesinden Allaha sığınmak gerek.

Şeker yok. Şeker sigaradan daha zararlı. Rafine yiyeceklerden kaçın. Rafine Zeytinyağından, rafine tuzdan da. Fıtratı bozulmamış Tuzu soframıza iade edin, şekeri toplatın. Biliyorsunuz artık tatlı ve meyveyi yemekten önce yiyeceksiniz. Şimdi “sonra” yediriyorlar. Biz sağ elle yiyorduk, sol elle yediriyorlar, 2 öğün yiyorduk 3 öğün dediler. 3 öğünden vazgeçin gıda pahalılığı biter, seraya da gerek kalmaz, büyük ölçüde. Bu ekmekler artık “nan-ı aziz” değil, zehir, bugünkü ekmeklerden, geni ile oynanmış buğdaydan glutenli yiyeceklerden, kimyasal yüklü unlardan da, o unlardan yapılan ekmeklerden de uzak durun. Hele yabancı gıda zinciri, o marka ürünleri asla evinize sokmayın, ağzınıza almayın. Enerji içecekleri, şeker deposu kolalar, meyve suyu dedikleri sulardan uzak duralım. O paket sütlerin çoğu süt değil, o paket ayranlar ayran değil, o “beyaz”lardan, kızıl derilileri yok eden, kara derilileri köleleştiren, sarı ırkı sömürgeleştiren, terör ve darbeler, savaşların arkasındaki Şeytanının işbirlikçisi Pedefolik Satanist, Siyonist “beyaz adamlar”dan kaçar gibi kaçın.

Böyle giderse, böcek ya da sentetik et, hatta kendi etinizi laboratuvarda çoğaltarak size yedirebilirler, bugün Avrupa’da müşterilerinin idrarını filtreleyip kendilerine içirebilirler. Bir sonraki adım kakanızı yedirmek isteyecekler. Bugünden böcek yedirmeye başladılar zaten.

Daha söyleyecek çok şey var da zaten uzun yazıyorum, bugün daha da uzun yazdım. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az. Selam ve dua ile..

Son Bir Not: “3. Dünya savaş ne zaman” diyorlar. Savaştayız ve savaş bütün şiddeti ile devam ediyor Sadece Gazze’de değil, her yerde, Beynimiz, kalbimiz, midemiz ve damarlarımız işgal edildi ve edilmeye devam ediyor. Ama MK Ultra ile sanırım bir zihin kontrolü ile, gerçek savaşı görmememiz için artırılmış sanal gerçekler dünyasında yaşıyoruz. “Uyan kardeşim uyan, galiba ahir zaman”. Siyasilerin sözlerine kanma, onları dinlerken sen onların ayaklarına bak bakalım, nereye gidiyorlar?