Abdurrahman Dilipak’tan Erdoğan’a İhvan Uyarısı: Bir Anda Kaybedersin
Abdurrahman Dilipak, Erdoğan’ın Sisi görüşmesini sonrası İhvan değerlendirmesi sürüyor. Dün "Ama biz RABİA'yı çok sevmiştik... diyen Abdurrahman Dilipak, "Bugün de Rabia defteri kapatılamaz." dedi.
Bana kalırsa ne ihvan ve ne de Rabia defteri kapatılamaz. Ne iç politika açısından bu mümkün, ne de dış politika açısından. Unutmayın, Mısır, Suriye, Irak çizgisindeki tüm İslami sivil ve siyasi aksiyonlar İhvan'la ilgilidir. Hatta bir zamanlar Erdoğan’ın kendisiyle birlikte otururken fotoğraf karesi olan Hikmetyar, Cemaati İslamidendi ve bu hareket de İhvanla ilişkili idi. Yine unutmayın ki, Türkiye’nin, AK Parti ve Erdoğan’ın tüm İslam coğrafyasındaki itibarı Filistin, Suriye ve İslam davasına sadakatı ile ilgilidir. Milli Nizam’dan beri bu böyle. Milli Nizam'dan önce de biz İhvan-ı Müslimin’den, Hasan el Benna’yı, Seyyid Kutub’u, Abdulkadir Üdeh’i okurduk.
Bakın, bugün Türkiye’nin tüm dünyadaki “Soft Power” dedikleri, ekonomik, içtimai, düşünce ikliminin fahri elçileri Mısır, Filistin ve Suriye diasporasıdır. Bunlar dünyanın her yerinde varlar. Hepsi de dil bilir, orada STK’ları ve mediaları vardır. Ticaretle uğraşırlar, oradaki yerleşik halk, Müslüman topluluklar, göçmen topluluklar ve mevcut yönetim ve yerel kanaat önderleri ile yakın temas içindedirler. Bugün TİKA filan yokken Afrika’da, Asya’da, Avupa’da, Avusturalya’da, Amerika kıtasında onlar vardı. Avrupa Milli Görüş Teşkilatı bu şase üzerinde örgütlendi. Bütün bunları bir anda kaybedersiniz. Bu Erdoğan, AK Parti ve Türkiye için telafisi zor, çok büyük bir kayıp olur. Bindiğiniz dalı kesmiş, bindiğiniz gemiyi batırmış olursunuz. Onlar için söylediğiniz herşey, diğer bir çok o gelenekten gelen yapılar için de geçerlidir.
Suriye için dün Ankara anlaşmasından söz ediyordunuz hani. Sycos-Picot’a geri mi dönüyoruz. Hani diyorduk ki, burası Arz-ı Mev'ud toprağıdır. Yüz yıl önce biz tek devlettik. Torosların güneyi Haleb eyaletine bağlı idi. Henüz GlobalReseti yaşamadık, kafamıza Chip de takmadık, beyinlerimiz resetlenip, yeni fikirler yüklenmiyor, TransHuman transformasyonundan sonra Siborglar, biyonik robotlar olarak bu gün söylenenlere inanabilirler ama bugün biz kadın ve erkekler olarak, biyolojik insan neslinin belki de son örnekleri olarak bunu kabul etmeyiz. Birileri belki bir gün, bunu toplumsal cinsiyetle, cinsiyetlerini bile değiştirmeye hazır BİREY’lere anlatabilirler. Ama inşallah bu Allah'a ve ahiret gününe iman eden insanlar hayatta olduğu sürece olmayacak!
Her harekette, her zaman sapmalar olur. Hainler ve münafıklar da olur. Onları eleştirecek, onlara karşı çıkacağız ama bundan dolayı ana davadan sapma olmaz, olmamalı. Maslahat açısından bir takım değişkenlerde olur ama bıraktığı görüntü maslahatı gölgelerse izahı zor bir durumla karşı karşıya kalabiliriz. Hatırlatalım, belki bazıları unutmuş olabilir. Gaziosmanpaşa’da Dr. Yusuf Zeynelabidin Eğitim ve Gençlik Derneği diye bir dernek var o günlerin anısına adının yaşatıldığı.
Yine hatırlatmak gerekirse, ''biz gidersek CHP gelir'' korkutmacası da bu tür olaylarla giderek anlamını kaybeder. Böyle yaparak iktidarda kalmayı planı varsa ortadaki mevcut fark, farkedilmez hale gelebilir. İstanbul Sözleşmesi, Lanzorotte, CoVID, İklim, Gıda derken bu yaşanmakta olan olaylar, ''CHP gelsede olacak şeylerdense'' ''e siz varken eğer uluslararası sistemin istedikleri olacaksa'' arada ne fark var'' diye'' sorulara muhatap olunacaktır! O vakit “one minute” dünde kalmış, “Dünya 5’den büyüktür” sözü sadece bir sloganmış demezler mi? Rabia artık kullanım süresi biten bir anıya dönüşür ve eski dostlar, yeni yolculuklar için iyi bir yol arkadaşı gibi gözükmesse, size dün oy vererek iktidara taşıyanlar, bugün niye sizinle beraber olsunlar ki? Siyasiler bir şey söyler ve yaparken, ne yapıp söyledikleri kadar, söyleyip yaptıkları konusunda toplumun ne anladığı ve nasıl bir tepki vereceğini de hesaba katmaları gerek. “Ben yaptım oldu” karşılık bulmayabilir.
Bakın, gayeye giden her yolu meşru gören Makyavalist politikacılara göre, seçimi kazanmak dahil, haklı ya da haksız olalım, menfaatimiz gereği önümüzdeki her engeli aşmak için her yolu denemek meşrudur. “Devletlerin ilkeleri yok çıkarları vardır” derler. Bu tavır ahlaksızlıktır. İşte bu inkarcılıktır. Üstün olan HAK’dır. “Bir kavme olan düşmanlığımız bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmeyecek.” Bu kişi, topluluk ya da bir devlet de olsa. Allah’ın bir adı da Selam yani Barış'tır. İslam, barışa giden yoldur. Bu din, akılla vicdanı, insanla insanı, insanla fıtratı ve tabiatı barıştıran dindir. Bu 3 barış bizi Allah’la barışa götürecektir. Değilse insan Allah’la savaştadır. Biz dua ile savaş istemeyiz. Barış daha iyidir. Ama savaş vacip olunca düşmanımız geri adım atmadıkça barış olmaz. Ateşkes yapabiliriz ama harbi statü devam eder.
İslam, zamanı ve mekanı savaştan arındırdı. Bizim haram aylarımız, haram mekanlarımız var. İslam, kendi ordusunu düşmanlarına karşı ve hatta tabiata karşı da sınırlandırır. Savaş esirlerinin bazı hürriyetlerini sınırlandırsa da, onların temel haklarını korur, hak ve hukukunu belirler. Yediğinden yedirir, giydiğinden giydirir. Hz. Süleyman’ın orduları ile giderken Neml Suresinde karıncalarla konuşması bunun delillerindendir. Karıncılara bile haksızlık yapmaktan korkan bir peygamber. Zamane sultanlarının gözünde insanların karınca kadar bile değeri ya da hükmü yok bugün maalesef.
Bir zamanlar, Serdar Çam’ın twitlerinde atıfta bulunduğu Time, Le Point, Der Spiegel, Stern, The Economist gibi dergiler Erdoğan’ı kapaktan diktatör ilan etmişlerdi. Şimdi Selman’ı aklayanlar yarın bizi de aklarlar diye mi düşünüyorsunuz? İşte o ahlaksız batılı devletlerin ilkeleri yoktur, çıkarları vardır! Biden'lar, Kaşıkçı'yı asitle eritenleri çıkarları gereği dokunulmaz kılar! İlkeleri gereği değil! Siz onlardan olmadıkça onlar ise sizin hakkınızda asla iyilik düşünmeyecekler. Şimdi biz de şöyle mi düşünelim: Erdoğan Sisi ile bile barıştıktan sonra bugün karşısında olan eski dostları ile de bir gün belki barışır. Onları kıskandıran işlerden uzak olalım derim.
Devletlerin dostu da vardır, düşmanları da, sadece çıkarları değil. Dost ve düşmanlarını menfaat üzere kuranlara lanet olsun. Bizim kardeşimiz, dostumuz biz yanlış yaptığımızda bizi uyarmıyorsa bizden uzak dursun çünkü onda hayır yoktur. O bizi uyarır da biz o uyarıyı dikkate almazsak, o kişi ya da topluluk yine bizden uzak dursun, çünkü bizde hayır yoktur. Bizim en büyük yararımız Allah’ın rızası olmalıdır. Dünyayı yakıp yıkanlar, bu çıkarları peşinde koşan menfaatperestler değil mi! Sadece BM GK’nın 5 ülkesinin veto yetkisine sahip olmasına değil, herşeyin sayısal üstünlük, askeri üstünlük, güç ve servetle ilişkilendirilmesine de karşı çıkmalıyız. HAK üstün olmalı. HAKLI’dan yana olmalıyız. Değil mi ki “Hüküm Allahındır!” Bizim medeniyetimizin en temel alameti farikası budur. Siyasetimizin esası, haklı olan tek kişi ve zayıf da olsa bizim yanımızda güçlü, haksız olan çok güçlü de olsa, bizim yanımızda zayıf ve hakir olmasıdır. Devlet ne yöne savrulursa toplumun onun peşinden koşması değil, devleti yönetenleri te'dip etmesi gerekir. Asıl olan insan ve insan topluluğudur. İktidar sahipleri vekaleten ve ücret karşılığı bir işi tedvire memur kişilerdir. Devletin varlık ve meşruiyetinin temeli, Kamu yararı, mal, can, namus, akıl, inanç ve nesil emniyetinin sağlanmasıdır. Bunu da makul ve meşru bir şekilde yapması gerekir. Meşruiyetini kaybeden devlet ve hükümetler şaki devlete dönüşür. Firavun ve Nemrut buna örnektir. Devlet böyle yücelir. Ancak adaletle ali devlet olunur. İnsanların devlete sadakatlarının ölçüsü budur. İnsanlar Rablerine sadakatının teminatı olduğu ölçüde devletlerine sadık olurlar. Adalet yoksa zulüm vardır ve zulm ile abad olunmaz. Zalimlerden uzak durun, onlara yardım etmeyin, yoksa Allah onları sizin başınıza musallat eder ya da onları yakacak ateş size de dokunur ve sizi de yakar. Güç ve kuvvet sahibi olan yalnız Allah’tır. O herşeyi görmekte, duymakta ve bilmektedir. O mutlak iktidar sahibidir.
Evet, bugünlük de bu kadar. Allah’tan korkalım, Allah’a savaş açan, Allah’ın kullarına zulmeden zalimlerden değil. Dertlerimizin çaresini onların himmetlerinde aramayalım, Allah’ın rızasında arayalım.
Selam ve dua ile.