İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

ABD'yi korkutan şey: Altın sürprizi ve iflas!

Türk-Amerikan ilişkileri, kurulduğundan bu yana siyasi ve askeri/güvenlik eksenli bir seyir izledi. İlişkilerin elbette ekonomik ve başka boyutları da vardı. Ama bütün bunlar, ABD'nin Türkiye'ye bakışını belirleyen güvenlik eksenli değer tanımlamasına endeksliydi. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın son ziyaretinde, iki ülke arasında "ekonomik komisyon" oluşturulması, bunun için dört bakan belirlenmesi, iki ülke arasında ekonomik ortaklığın hiç olmadığı kadar öne çıktığına işaret ediyor. Sadece söz konusu komisyonun kurulması değil, ABD'nin ve dünyanın içinde bulunduğu durum, bu kanaatimizi güçlendiriyor.

Washington'ın bütün baskılarına ve ambargosuna rağmen İran'ın Latin Amerika ile ticareti üç katına çıkarken, ekonomik ağırlık merkezi Asya'ya kayarken, ABD ve Avrupa, İkinci Dünya Savaşı şartlarını aratır ekonomik bunalıma sürüklenirken, 800 milyar dolarlık finansal desteği ile Çin bile ABD ekonomisini kurtaramazken, ABD piyasasına akan yüz milyarlarca dolar başka adreslere yönelirken ortada "yeni bir durum" olduğunu, önceliklerin değiştiğini, belki de ilk kez ekonomik hedeflerin askeri/güvenlik hedeflerini gölgede bıraktığını söyleyebiliriz.

Beyaz Saray'daki görüşmede elbette İran konuşuldu, Irak'ın geleceği, Kuzey Irak-Türkiye ilişkileri, PKK'nın tasfiyesi konuşuldu. Genel olarak Ortadoğu'ya yönelik, Afganistan-Pakistan'a yönelik ABD politikalarıyla Türkiye'nin yaklaşımı ele alındı. Görüşme ile Türkiye'nin iç iktidar kavgalarıyla bağlantılı korkuları, 'Kürt Ergenekonu' tartışmalarını canlandıran Reşadiye'deki saldırı, DTP'nin krizi tırmandırma stratejisi, kapatma davası gibi konuların denk gelmesi, kamuoyunun dikkatlerini tek bir noktaya, teröre ve terör üzerinden iktidar mücadelesi verenlere kilitledi.

Ama çok önemli bir gerçek var ve bu, sadece Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceğinde değil, dünyanın geleceğinde derin izler bırakacak. O da, yaralı bir Amerika'nın, düşündüğümüzden çok daha sıkıntılı bir Amerika'nın varlığıdır ve böyle bir Amerika için tek öncelik kendi geleceğini kurtarmaktır.

Hiç olmadığı kadar krizde bir süper güç var karşımızda. Hiç olmadığı kadar çaresiz kalan, büyük bir ekonomik şok dalgası bekleyen bir Amerika var. Böyle bir ülkenin Türkiye ve bir çok ülkeyle ilişkilerinde eski gücünü kullanmada oldukça sıkıntılı olduğunu, rol dayatma yerine ortaklığa yöneldiğini biliyoruz. Şimdi somut gerçeklere dönelim:

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's, ABD ve İngiltere'nin artan kamu borcu nedeniyle en yüksek seviyede bulunan kredi riski notunun sorgulanabileceğini açıkladı. Dünyanın birinci ekonomik gücüyle, yedinci ekonomik gücü için tehlike çanları çalıyor. Bütçe açıkları ve borçları, artık önlenemez boyutlara ulaştı. ABD'nin borç yükü, gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYİH) oranı önümüzdeki sene yüzde 87.4 düzeyinden yüzde 97.5 seviyesine çıkacak. Borcu Kasım ayında 7.17 trilyon dolar seviyesine tırmandı. İngiltere'nin kamu borcunun toplam ekonomik büyüklüğüne oranı ise, 2009'da bulunduğu yüzde 75.3 seviyesinden 2010 yılında yüzde 89.3 seviyesine çıkacak. Anglo-Amerikan cephe, derin ittifak, tarihi bir bedel ödemeye doğru sürükleniyor.

Societe Generale ise, önümüzdeki iki yıl içinde merkez ülkelerin borçları için daha vahim bir tablo çiziyor. İngiltere'nin borcunun GSYİH'ye oranı yüzde 105, Amerika ve Avrupa'da bu oran yüzde 125, Japonya'da ise yüzde 270 olacak. Dünyanın toplam borç miktarı 45 trilyon dolara yükselecek. ABD'nin borcu ise toplam 14 trilyon dolara"

Yeni küresel oyun bu gerçek ekseninde kurulacak. Askeri stratejiler, bölgesel ortaklıklar, ikili ilişkiler, kaynaklar üzerindeki paylaşım hatta iklim değişikliğine bağlı oluşan yüz milyarlarca dolarlık sektörler bu gerçekle yönetilecek ya da yönetilemeyecek.

Bakmayın, kısa süreli umut verici açıklamalara, doların geçici yükselişlerine, altındaki günlük düşüşe, finansal sistemdeki doping etkisine. ABD Başkanı Barack Obama, Çin ziyareti sonrası, ABD ekonomisinin dibe vurduğunu itiraf etmek zorunda kaldı.

ABD ve Avrupa, greçekten de şu an için 2. Dünya Savaşı şartlarını yaşıyor. Bunun üstesinden nasıl gelecekler? Şu ana kadar köklü bir çıkış stratejisi oluşturamadılar. Borçları ödemek için para basmaktan başka yaptıkları hiçbir şey yok.

1971'de, piyasada 776 milyar Amerikan Doları vardı. Bugün bu miktar 12 trilyon dolar ve artmaya devam ediyor. Sadece son yedi yılda, İngiliz parası yüzde 99, Euro yüzde 78, Hindistan Rupisi yüzde 234, Çin Yueni yüzde 227, Rus Rublesi ise yüzde bin 508 arttı. Doların yayılması 1980'den 2006'ya kadar yüzde 500 arttı. Merkez bankaları karşılıksız para basmaya devam ediyor. Aynı dönemde altın sadece yüzde 70 arttı. 2001 yılından bu yana ayrıca altın üretimi düştü. 1980'de 850 dolar olan altın bugün yükseliyor ve yükselmeye devam edecek. Hem de tahminlerin çok ötesine geçecek.

Bu gerçekler Amerika'nın da, dünyanın da siyasi önceliklerini kökünden değiştirecek. ABD'nin zaafları, avantajlarının önüne geçerken, bırakın Afganistan'da başarılı olmayı, küresel krizlere müdahale biçimlerinden çok daha çekingen olacağını, yüz binlerce askerini bir çok ülkeden çekmeye yöneleceğini, ekonomik krizden kurtulmaya yönelik her tavizi vereceğini, Türkiye ile ilişkilerinin niteliğinde derin bir değişimin yaşanacağını, bir başka ifadeyle; Türk-Amerikan ilişkilerinin yeniden ve farklı ilkeler üzerine kurulacağını söylemek durumundayız.

Gerçekten de 21. yüzyıl dünyası yeni şekilleniyor. Nasıl Türkiye bu yeni duruma göre pozisyon alıyorsa ABD de alacak, Avrupa da. Türkiye'de dar iktidar hesabı yapanlar, mahalle kavgalarına teslim olanlar, ABD ve Avrupa'ya güvenerek terör üzerinden hesaplaşmaya girişenler yarın yapayalnız kalabilirler. Tarih, Türkiye'nin önünü açıyor, açacak da. Bölgesel güçlerin çok daha fazla belirleyici olduğu, yeni ekonomik ve siyasi merkezlerin oluştuğu bir dünyaya yol alıyoruz. Başbakan'ın ABD sonrası gittiği Meksika, bu yüzyılda yıldızı parlayacak ülkelerden biri. Şaşıranlara Meksika üzerine tartışmaları dikkatle izlemelerini öneririm.

Türkiye, DTP'li Emine Ayna'nın "Dağa çıkarız" tehditleriyle, Ahmet Türk'ün "Barış istiyoruz ama.." sayıklamalarıyla, sokak üzerinden hesaplaşma çabalarıyla, bu ülkenin enerjisini tekrar içeriye yönlendirip gözlerini kör etme arayışındakilerin vatanseverlik anlayışlarıyla kendini heba edemez, etmeyecek. Kafanızı kaldırıp biraz bakın. Bakmayanlar, bakamayanlar nasıl da kaybediyor, görün!

Bu yazı toplam 2096 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar