ADAP: DARBELERE ve ÇETELEŞMEYE HAYIR!
Antalya'da ADAP Platformunun her ayın ilk Pazar günü düzenlediği ve bu ay 18.si yapılan Basın Açıklaması 1 Mart 2009 saat 13:30'da Antalya Kışlahan Oteli önünde bulunan havuz başında gerçekleştirildi.
ADAP: DARBELERE ve ÇETELEŞMEYE HAYIR!
1 Mart'ta yapılan basın açıklamasında "28 Şubat Darbesi, Ergenekon çetesi ve çeteler, Başörtüsüne Özgürlük, Milli Eğitim Bakanlığının İsrail mallarını okullarda boykot etmeyin çağrısı ve Gazze" ile ilgili konulara yer verildi. ADAP adına basın açıklamasını Alpaslan ARSLAN okudu.
Arslan darbelerin hesabının bir an önce sorulması gerektiği aksi takdirde sık sık aynı şeylerin tekrarlanacağını belirterek:
"Darbecilerden hesap sorulmadıkça hem darbe düzeni devam edecek hem de yeni darbelere kapı aralanacaktır. Nitekim 27 Mayısçılardan hesap sorulmayışı 12 Mart'ı, o 12 Eylül'ü, 12 Eylül de 28 Şubat'ı o da 27 Nisan'ı doğurmuştur. Ve bu darbecilerin hiçbirinden hesap sorulmamıştır. İşte genelkurmay başkanı İlker Başbuğ, "28 Şubat düşüncesinin arkasındayız" deme cesaretini buradan almaktadır. Eğer hesap sorulmazsa oligarşi darbelere ve darbecilere sahip çıkacak, halkın ümüğünü sıkmaya devam edeceklerdir." dedi.
Milli Eğitim Bakanlığının okullara göndermiş olduğu "İsrail mallarının boykot edilmemesi" ile ilgili yazıya da değinilen basın açıklamasında, bu yapılanlar Filistinlileri arkasından vurmaktır denildi. Devamında:
"Acaba Davos çıkışından sonra tekrar reel politikaya mı dönülmüştür? Acaba okullarda Filistin için toplanan paralar İsrail'e mi gönderilecektir?" ibaresi yer aldı.
Başörtüsü sorununa da değinilen basın açıklamasında: "Başta Boğaziçi üniversitesi olmak üzere halen üniversitelerde başörtüsü yasağının devam etmesi ve en son Genel kurmay başkanı İsmail Hakkı karadayı'ya ait derin yapılanmayla ilgili ses kayıtlarının ortaya çıkması, imam hatiplerin önünün hala kesik olması, Kur'an kursu yasağı 28 şubat sürecinin hala devam ettiğinin göstergesidir" denildi.
Eylem boyunca "Darbeciler Yargılansın", "Uyan Diren Özgürleş", "Kahrolsun İsrail" vb. sloganlar atıldı. "Tevhid Adalet Özgürlük; Ergenekon Bataklığı Kurutulsun" "Ergenekon Çetesinin Köküne İnilsin!", "Yasakçılar Yenilecek, Direnenler Kazanacak!", "Uyan Diren Özgürleş!", "Kölelik Hukukuna Son!", "28 Şubat Sürüyor", "İstiklal Mahkemesinin Ruhu Anayasa Mahkemesinde Yaşıyor" dövizleri taşındı.
Platform üyeleri 5 Nisan Pazar günü saat 13:30'da 19.su gerçekleştirilecek olan basın açıklamasında buluşmak üzere dağıldı.
ADAP (AKDENİZ DAYANIŞMA PLATFORMU)
18.BASIN AÇIKLAMASI TAM METNİ
Sayın basın mensupları, Antalya ve ilçelerinden gelen sivil toplum kuruluşu mensupları ve saygıdeğer Antalyalılar. Akdeniz Dayanışma Platformu (ADAP) olarak basın açıklamalarımızın 18.sini gerçekleştiriyoruz
İnsan onurunu ayaklar altına alan, adalete ve özgürlüğe düşman silahlı cuntanın, darbeler zincirine bir halka olarak eklediği 28 Şubat darbesinin 12. yıldönümündeyiz. Türkiye halkının hiç de yabancısı olmadığı asker-sivil cuntaların "Topyekûn Savaş" naraları atarak bütün bir ülkeyi karanlığa boğduğu önemli bir tarihtir 28 Şubat!
Askeri Bürokrasinin brifing ve andıçlarla yeniden organize edip savaş durumuna soktuğu sermaye, yargı, siyaset, üniversite ve medya kesimleri eliyle "irtica ile mücadele" adı altında İslami değerlere ve halka karşı yürütülen bir seferberlik sürecidir 28 Şubat darbesi. MGK kararlarıyla Kırmızı Kitap'ta "İç Düşman" ilan edilen İslami duyarlılık sahibi geniş toplum kesimlerinin öncelikle okul ve kamu kurumlarından tasfiyesi hedeflendi. Ardından İmam Hatip Liseleri, ilahiyat fakülteleri, Kur'an kursları, cami, dernek ve vakıflar üzerinde bir abluka oluşturuldu. Milli Askeri Stratejik Konsept doğrultusunda bütün vatandaşların ancak Türkçü, Atatürkçü ve laik bir hayat tarzını benimsedikleri oranda makbul ve muteber vatandaşlar olarak kabul edileceğine ilişkin Psikolojik Harekât planları yürürlüğe sokuldu.
28 Şubat'ın bin yıl süreceğini söyleyen darbecilerin izinden giden 27 Nisan cuntası "darbede devamlılık esastır" anlayışıyla yeni bir 28 Şubat denemesi yaptılar. Kemalist sistemin bekçisi bürokratik oligarşi 27 Nisan'da da Müslümanları hedef almış ve 28 Şubatçılarla aynı düzeysiz gerekçeleri sıralamıştı. Kutlu doğum haftası etkinliklerini darbe gerekçesi kılacak ve çocukların uyku saatini muhtırayla belirleyecek kadar düzeysizleşen silahlı bürokrasinin en büyük destekçisi şimdi her biri Ergenekon tutuklusu olan çetecilerdir. Ergenekon davasıyla ortaya saçılan kirli ilişkiler, 28 Şubat'ı devam ettirme misyonunu sistemin Ergenekoncular üzerinden yürüttüğünü gösteriyor.
Ergenekon dava sürecindeki bilgi, belge ve ifşaatlar bu kesimin yeni bir darbe tezgahladığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Ülkede yeni bir darbenin koşullarını oluşturma gayesiyle bir araya gelen bu ekibin daha önceki birçok darbe sürecinin içinde yer aldıkları görülmektedir. Bu tablo darbeci Ergenekon çetesinin tasfiyesi için 28 Şubat sürecinin sorumlularının mutlaka üzerine gidilmesini gerekli kılmaktadır. Bu açıdan Ergenekon'la hesaplaşmak öncelikle 28 Şubatla hesaplaşmayı gerektirir.
Darbecilerden hesap sorulmadıkça hem darbe düzeni devam edecek hem de yeni darbelere kapı aralanacaktır. Nitekim 27 Mayısçılardan hesap sorulmayışı 12 Mart'ı, o 12 Eylül'ü, 12 Eylül de 28 Şubat'ı o da 27 Nisan'ı doğurmuştur. Ve bu darbecilerin hiçbirinden hesap sorulmamıştır. İşte genelkurmay başkanı İlker Başbuğ, "28 Şubat düşüncesinin arkasındayız" deme cesaretini buradan almaktadır. Eğer hesap sorulmazsa oligarşi darbelere ve darbecilere sahip çıkacak, halkın ümüğünü sıkmaya devam edeceklerdir.
Aynı süreçte halka karşı terör estirildi; İslami talep ve değerlere savaş açıldı; toplumsal kesimler birbirlerine karşı kışkırtıldı. Silahlı Bürokrasi bir yandan da bankaların içini boşaltmayı, yönetim kurullarındaki generaller eliyle kamu kaynaklarını soyup soğana çevirmeyi, mafya ve çetelerle girişilen işbirliği sayesinde haraç, kumar, uyuşturucu ve fuhuş organizasyonlarını da darbe sürecinin selameti açısından koruyup kollamayı ihmal etmiyordu.
Pervasız bir şekilde yapılan hukuksuzluğun yol açtığı ve geniş halk kitlelerini etkileyen mağduriyetlerin hesabı sorulmalıdır. Darbecilerin medya ve iş çevrelerindeki ortaklarının o süreçte hortumladıkları ve tamamı bu fakir halkın cebinden çıkan onlarca milyar dolarlık zararın hesabı verilmelidir. Başörtülü olduğu için hastane kapısında ölüme terk edilen, çalıştığı işinden olan, okulunu bitiremeyen insanlar darbecilerden hesap sorulmasını istiyor.
Bilinmelidir ki 28 Şubat, İslama ve Müslümanlara açılmış bir savaştır. Baskı ve zulüm yoluyla müslümanlar sindirilmeye çalışılmıştır. Alemlerin Rabbi Yüce Allah'ın Kitabında buyurduğu gibi; "Onlar ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır."
Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Kıvrıkoğlu'nun "28 Şubat'ın Bin Yıl Süreceği" tehdidi ile Ergenekon Cuntası'nın "Kemalist Yüzyıl Projesi" birbirini tamamlayan iki zorbaca teşebbüstür. Özünde halka karşı zorbalık, İslam'a karşı düşmanlık ve yolsuzluk yatmaktadır ki bu özellikler Kemalist darbe geleneğinin vazgeçilmez nitelikleridir. Darbe teşebbüslerinin başarıya ulaşmasında yüksek yargı bürokrasisinin önemli bir rol oynadığı açıktır. Tıpkı Ergenekon sanıkları Org. Eruygur ve Org. Tolon'u GATA'dan verilen raporlara istinaden tahliye eden Nöbetçi Mahkemelerin mevcudiyeti kapsamlı bir darbe örgütlenmesi ile karşı karşıya olduğumuzu göstermesi gibi.
Susurluk ile meydana saçılan çetelere ait pislikler aynıyla Şemdinli'de, Atabeyler'de ve son olarak Ergenekon ile tekrar ediyor. Ergenekon davası vesilesiyle açığa çıkan belgeler ve ifşaatlar, 28 Şubat sürecinin sahiplerinden, planlayıcıları ve uygulayıcılarından, gerek kurumsal açıdan, gerekse de şahsi bazda işledikleri suçların, yürüttükleri kirli ilişkilerin hesabının sorulması gerektiğini açık biçimde ortaya koymaktadır. Bu kirli süreçte rol alanların pek çoğunun, dahil oldukları Ergenekon batağında ülkeyi karanlık bir tünele, bir darbe ve kaos ortamına sokmak üzere kirli faaliyetlerini devam ettirdikleri kesinleşmiştir. Parti kapatmakta, dernek ve vakıfları feshetmekte, ifade ve örgütlenme haklarına pranga vurmakta oldukça cevval davranan yargı bürokrasisi, darbelere ve darbecilere karşı mevcut yasaları işletmek bir tarafa her türlü kolaylığı sağlamayı boyunlarının borcu biliyor.
Üniversite ve sağlık kuruluşlarında olduğu gibi sermaye ve medya kuruluşlarında da Ergenekon cuntasının sözünü geçerli kılacak yeterli sayıda militanın varlığı her ne kadar karanlığın aydınlatılmasını, çetelerin dağıtılmasını, suçlulardan hesap sorulmasını geciktiriyor ve zorlaştırıyor olsa da 28 Şubat cuntası ve Ergenekon çetesi hesap vermekten kaçamayacaktır! Sahte sağlık raporlarıyla firar etme teşebbüsleri; Ergenekon'un emrine amade nöbetçi mahkemelerde iş bitirmeye çalışmaları; kapıkulu aydınlarla kendilerini vatansever, saygın kişiler olarak pazarlama girişimleri; karısını, kızını medya önünde acındırma sahneleri vizyona sokmaları; intihar sahneleriyle sözde onurlu insan profili çizme teşebbüsleri; evet bunların hiçbiri kâr etmeyecektir.
Davanın sulandırılmasına, üç-beş tetikçi ile dosyanın kapatılmasına, halka karşı işlenen suçların örtülmesine, askeri vesayet rejimi ile ülke üzerinde ipotek konmasına müsaade edilemez. Hükümet ve mahkemeler halkın güvenliğini tehdit eden hiçbir oluşumun varlığına seyirci kalamaz. Hükümet halktan aldığı siyasi desteğin arkasında durmakla, mahkemeler ise halk adına verdiği kararların adalete uygun olması ile mükelleftir. 28 Şubat olarak bilinen askeri ve yargı bürokrasinin sermaye ve medya sınıfları eliyle halka tahakküm ettiği bir zulüm düzenine boyun eğmeyeceğiz. Hakkın ve halkın düşmanlarını 28 Şubat darbesinin yıldönümü dolayısıyla bir kez daha lanetliyor; Ergenekon karanlığına karşı adalet ve özgürlük taleplerimizi her gün daha gür bir biçimde haykıracağımızı beyan ediyoruz.
Bu günden bakılınca yakın tarihimizin tüm kirli süreçlerinin 28 Şubatta dahil olmak üzere Ergenekon Terör Örgütünün maksatlı bir faaliyeti olduğu ayan beyan gözlenmektedir. Refah-Yol hükümetinin tasfiyesi sürecinde uygulanan toplum mühendisliklerinin Ergenekon soruşturmasıyla aydınlanmaya başlaması önemli bir imkâna işaret etmektedir. Başörtüsü yasağından İnanç temelli ihlallere, adı fail-i meçhul ama kendisi fail-i meşhurlardan asit kuyularına, yakın geçmişin kirlerinden bir arınma süreci olarak Ergenekon Terör Örgütü soruşturmasını önemsiyor ve sonuna kadar gidilmesi talebimizi yineliyoruz. Başta Boğaziçi üniversitesi olmak üzere halen üniversitelerde başörtüsü yasağının devam etmesi ve en son Genel kurmay başkanı İsmail Hakkı karadayı'ya ait derin yapılanmayla ilgili ses kayıtlarının ortaya çıkması, imam hatiplerin önünün hala kesik olması, Kur'an kursu yasağı 28 şubat sürecinin hala devam ettiğinin göstergesidir.
1908 Bab-ı Ali baskınından tek parti diktatörlüğüne; 60 ihtilalinden 71 muhtırasına; 82 darbesinden 28 Şubat postmodern darbe sürecine Sarıkızdan Ay Işığına kim tarafından kime karşı yapılırsa yapılsın bütün darbe ve muhtıralara karşı olduğumuzu bir kez daha kamuoyuna deklare ediyoruz.
Laiklik elden gidiyor, Cumhuriyet'in kazanımları tehlikede" çağrısıyla; yargı, üniversiteler, iş dünyası, sendikalar ve medya devreye sokularak darbe çığırtkanlığı yapanlar, karanlık mahfillerde fabrikatörler, uyuşturucu kaçakçısı Kalkancılardan şeyh, Aczimendilerden irtica bölükleri imal edenler, Encümen-i Daniş'te karar alanlar, MGK toplantılarında rüzgar estirenler bu gün görüyoruz ki ergenekon terör örgütünün birer neferi durumundadırlar. Bir cinayet, provokasyon ve terör karargâhı olan bu örgütün hala koruyuculuğuna, avukatlığına soyunma yüzsüzlüğünü gösterenler, 6 kez gidip 7 kez gelmesiyle övünen, senfoni dinlemeyi, "İşte çağdaş Türkiye" diye alkışlayarak bir postmodern darbeye önayak olanlar, devlet arada bir rutin dışına çıkabilir diyenler, bu dünyada adaletten yakalarını kurtarsalar bile, bin yıl da yaşasalar Allah'ın gazabından kurtulamayacaklardır.
Geçen hafta Erzincan İl Jandarma Komutanlığı ile Emniyet Müdürlüğü tarafından ortak gerçekleştirilen operasyonda, okul öncesi çocuklara yasalara aykırı eğitim verdikleri iddiasıyla geçen 29 kişi gözaltına alınmıştır. İlk anda "izinsiz eğitim" denilmiş ve neyin kast edildiği anlaşılmamıştı. Daha sonra tutukluların kimlikleri öğrenildikçe, suç gibi gösterilenin "din eğitimi" ya da "Kur'an eğitimi" olduğu anlaşılmış olup, gözaltına alınan bu kardeşlerimizin derhal serbest bırakılmalarını istiyoruz.
Ayrıca Gazze'deki kardeşlerimizi de unutmuş değiliz. Milli Eğitim Bakanlığının okullara İsrail mallarını boykotu kırmaya yönelik genelge göndermesi Filistin'in arkadan vurulmasıdır. Acaba Davos çıkışından sonra tekrar reel politikaya mı dönülmüştür? Acaba okullarda Filistin için toplanan paralar İsrail'e mi gönderilecektir? Son dönem ilginç icraatlardan biri olarak bu genelge hakkında açıklama bekliyor, bütün bu isteklerimizi kamuoyuna ilan ediyoruz.
5 Nisan Pazar günü saat 13:30 da yine burada 19.sunu yapacağımız basın açıklamasında buluşmak üzere hepinizi Allah'a emanet ediyoruz. Tam 18 aydır Antalya'nın çeşitli ilçelerinden gelip burada seslerini duyuran:
DİYANET-SEN ANTALYA ŞUBESİ, EĞİTİM-BİRSEN ANTALYA ŞUBESİ, RADYO MERCAN, ÖZGÜR-DER ANTALYA ŞUBESİ, ES-DER ANTALYA ŞUBESİ, ANTALYA RİBAT TEMSİLCİLİĞİ, ENSAR VAKFI SERİK ŞUBESİ, AKAD DERNEĞİ (MANAVGAT), ANÇED DERNEĞİ (ALANYA), SEBİLAY DERNEĞİ (ALANYA), FİNİKE DİN GÖREVLİLERİ DERNEĞİ VE İLK-DER ISPARTA ŞUBESİ'ne katılımlarından dolayı teşekkür ediyoruz. Allaha emanet olunuz.