Abdurrahman Dilipak
Aday belirlerken/aday olurken!
Eflatun der ki; “Bir insan kendi nefsinin ve ailesinin bile sorumluluğunu üstlenip onları yönetme konusunda bile zorluklarla karşılaşırken, bütün bir toplumun sorumluluğuna talip olmak nasıl bir şeydir.”
Siyasetin içinde mündemiç bir “İlahlık ve Rablik” duygusu da vardır. “Kutsal devlet”, “Tanrı Kral”a kadar uzayan yol bu vadiden geçer.
İnsanların sorumluluğunu dağlara yükleseniz yıkılırdı. İnsan ne “cahil, zalim ve muhteris” bir canlı ki, bu görevi elde edebilmek için can atıyor.
Para, kadın, makam ihtirası olanlar bu işten uzak dursunlar. “Salih” bir politikacının, Hz Ali’nin yaptığı gibi “cam bir ev”de oturması gerekir. Hz. Ali’nin makamının kapısı daima aralık dururdu ve penceresi yere yakın, perdesizdi. Camilerdeki gibi!
Meşru bir siyasetin icrası için ehliyet ve liyakat yanında bilgi, tecrübe, dürüstlük ve cesaret de gerekli. Astına zalim, üstüne yalakalık yapan adamlardan uzak durun!
Seciyesi bozuk insanlara makam ve mühür verirseniz, onlar devlet için değil kendileri için çalışırlar. Devlet gücünü arkalarına alarak rakiplerini ezmek, yoketmek için her yolu denerler. Maliye, belediye, polis, herkesi kullanırlar. Gün gelir onu da aşar mafyalaşırlar, çevrelerini tetikçiler sarar.
BÇG de böyleydi FETÖ de. Bunun politikacısı, iş adamı, tarikatçısı, ılımlısı, radikali yok. Ahlak ve adalet duygusu yok olunca her şeyi yaparlar.
Siyaset yapacak adamlar belki bu arada birkaç siyasetname, birkaç fütüvvetname, birkaç pendname okumalılar. Bir de Anatole France’nin “Thais”ini okumalarını tavsiye ederim.
Kur’an-ı Kerim’i ve manasını, siyer ve hadis, kelam ve İslam tarihi okumayanlar sakın siyasete soyunmasınlar. Siz inanmıyorsanız bile yöneteceğiniz halkın değerlerini bilmek açısından buna mecbursunuz.
Sahi bunları okumadınızsa ve bilmiyorsanız Müslümanlığınız nasıl bir Müslümanlıktır. Bu Kur’an’ın teklifidir. O kitap “Ey iman edenler, iman ediniz” der.
Duyar gibi oluyorum: “Camiye imam mı arıyoruz” diye. Hayır “İnsan arıyorum. Yaşadığı zamana ve mekâna şahitlik edebilecek, yönetme iddiasında bulunduğu halkın değerlerine vakıf bir yönetici.
Bakın, yeni seçimde eski siyasetçi profilinin pek yeri olmayacak. Artık icracı, yürütme ile iç içe geçmiş bir politikacıya ihtiyaç yok. Yeni seçilecek kişiler yasa yapacaklar ve denetim yapacaklar. Bunun anlamı şu: Yüksek bir adalet duygusuna sahip olmak, ahlak ve feraset sahibi, bilgi ve hikmet sahibi, güçlü bir belagat ve gelecek tasavvuru, efradına cami, ağyarına mani düzenlemeler yapmak, hızlı düşünebilme kabiliyeti. Bunlar var mı, yok mu ona bakın. El kaldırıp indiren bir milletvekili olmamalı artık. Müzakere ve ikna kabiliyetiniz var mı, sadece ikna kabiliyeti değil, karşınızdakini dinleme ve anlama fehmine, idrakine, sabrına sahip misiniz?
Madem yeni bir seçim dönemine giriyoruz, gerçekten topyekûn yenilenelim..
İcracı olmak istiyorsanız 1000’e yakın ilçe belediye başkanı var. 81 il başkanlığı için Martta seçim var. Büyükşehir belediyeleri birçok bakanlıktan daha fazla icra kabiliyetine sahip..
Aslında bu süreçte her şeyi yeniden düşünmek gerek. Birçok yetkinin yerel yönetimlere aktarılıp yerel yönetimlerin daha sıkı bir şekilde denetlenmesi gerek.
Benim umudun Meclisin, yerel yönetimlerin, belediye meclislerinin çok büyük ölçüde yenilenmesi. Tabi merkezi hükümet ve bürokrasinin üst yönetiminin de çok büyük ölçüde yenilenmesi gerek. Zaten bakanlar yenilenecek. İnşallah bakanlıkların sayısı da çok büyük ölçüde azaltılır. İçişleri, Dışişleri, Maliye, Adalet, Güvenlik, Ekonomi, İçtimai İşler ve Maarif gibi birkaç bakanlık yeter. 6 devlet bakanlığına ilave 21 Bakanlık var bugün. Bu rakamı Başkan yardımcıları ile birlikte 12’ye çekmek mümkün.. Her bakanlığa birkaç müsteşar, birer de bakan yardımcısı neden olmasın.
Adalet mülkün temelidir.
Politika yapmaya niyet edenler, şunu bilmek zorundalar. Yaptıklarınız ve söyledikleriniz kadar, yapmanız gerekirken yapmadıklarınız ve söylemeniz gerekirken söylemediklerinizden de hesaba çekileceksiniz. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, haklıdan yana zalime karşı olacaksınız. Zalim babanız da olsa, mazlum düşmanınız da olsa. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmeyecek. Sizden olanların suçunu gizlerken, rakiplerinizin yapmadıkları şeyleri onlara isnat ederek iftira etmeyeceksiniz.. (!?) Unutmayın! Bu dünyada yapıp-yapmadıklarınızla, ya kendi cennetinize sırtınızda tuğla taşıyor olacaksınız, ya da kendi cehenneminize sırtınızda odun taşıyor olacaksınız..
“Yetim malına yaklaşmayın” der kitap! “Devlet kapısı” öyle bir yerdir. Yaklaşacaksanız, kendi lehinizden önce “kamu yararını/Yetim hakkını” düşünme mecburiyeti var, eğer ahiret gününe iman ediyorsanız! Yoksa siz “iman ettik” demekle yakanızın bırakılıvereceğini mi sanmıştınız.
Allah’ım, senin kullarına adalet üzere hizmet edecek kullarının işlerini kolaylaştır. Rüşvet, torpil ve devletin malını/Yetim malını deniz görüp, “yemeyen domuz” diyen ehli dünyayı iki cihanda rezil ve rüsva et. Onların ve onlara yardım edenlerin elleri ve dilleri kurusun. Onlara malları ve kazandıklarını sandıkları şeyler hayır vermesin. Bugün onun değirmenine su taşıyanlar, din günü onun alevli ateşine sırtlarında odun taşısınlar.
Bizi, “iman ettik” diyenleri ve imanlarına sadık kalanları iki cihanda mes’ud eyle. Bize güç ve kuvvet ver. Bize hak’kı hak, batılı batıl göster, hak’da toplanmayı nasib et. Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanları değil. Ve bizim ellerimizle zalimleri cezalandır, mazlumlara yardım et. Şüphesiz ki, senin her şeye gücün yeter. Senin kolaylaştırdığından daha kolay, zorlaştırdığından daha zor bir iş yoktur. Selam ve dua ile..