Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Ahde vefa mı dediniz?

“Ahd, masdar olarak, “bir şeyin yerine getirilmesini emretmek, tâlimat vermek; söz vermek” mânalarına geldiği gibi, isim olarak, “emir, tâlimat, taahhüt, antlaşma, yükümlülük, itimat veren söz” anlamlarına da gelir.

Ahidde hem yemin, hem de kesin söz verme anlamı vardır. Yemin ahdin dinî ve kutsî yönünü, söz verme de ahlâkî yönünü teşkil eder. İttifak hükümlerini (Tanrı ile İsrâiloğulları arasında yapılan ahdin hükümleri) ihtiva ettiği için, Yahudi ve Hıristiyan kutsal kitaplarına Ahd-i Atîk ve Ahd-i Cedîd denilmiş…”tir.

VEFA sevgide sadakat, iyiliğe karşı minnet duymak, söz verdiğinde sözünde durmak, borca sadakat, taahhüdü eksiksiz yerine getirmek, dostluğu sürdürmek.

Bu anlamda vefalı olan kişilere “vefakâr” denilir. Vefasız olana “bivefa” denir. İyiliğe kötülükle muamele edene “nankör” denir.

Dostu yarın yolda bırakma ve verilen sözde durmama anlamına da gelir. Dinde vefa şükür, “ezelde, bezm-i elest’te Allah’a verilen söze, misaka bağlı kalmak” şeklinde tanımlanmaktadır. Vefasızlık bu anlamda sadakatsizlik, hile, yalancılık, kadir-kıymet bilmemek anlamına gelir. Neye “vefa” gösterecekmişiz: “Ahid”imize. O “ahid” neydi. Söz / sözleşme! Hangi sözleşme: Allah’ın sözü ve Allah’a verilen söz? O hangi söz? Allah buyurdu: “Ben sizi Rabbiniz miyim? (Elestü bi Rabbiküm). Biz ne dedik: Evet Sen bizim Rabbimizsin! Biz bu zamana ne diyoruz: “Galu bela zamanı”..

Bakın, Allah’a ahdine ihanet edenin vefası olmaz. Masiyette itaat olmadığı gibi, masiyet üzerinde ittifak ve verilen söze bağlılık da olmaz. Karşıt topluluklarla karşıt fikirler ve işler üzerine ahitleşme münafıklık alametidir. Var gibi gözüken birlik, geçici bir çıkar birliğinden başka bir şey değildir. Allah kitabında buyurdu: Söz verdiğinizde sözünüzde durun! “Malımız, canımız, sevdiklerimiz, Allah, Resul ve kitap, yani Allah’ın bize söylediği söz ve bizim “amenna ve saddakna” diyerek o söze cevabımıza sadık kalacağız. Allah’ın emri, Peygamberin gavli olacak her işimiz. Allah’a verdiği söze sadık kalmayanların, sözüne güvenmeyin.

Hz. Ömer ne diyordu: Ben yanlış yaparsam ve bunu gören biri beni uyarmazsa o kişi benden uzak dursun, çünkü onda hayır yoktur. O kişi beni uyarır da, ben o uyarıyı dikkate almazsam, o kişi yine benden uzak dursun, çünkü bende hayır yoktur.

Ahd ve vefa gibi kavramlar, seçim için bir PR çalışması gibi algılanılmamalı. Bu kavramların içi boşaltılmamalı. Güzel bir niyet ve iş, ucuz bir siyasi malzemeye dönüştürülmemeli.

Gelenler, taleplerini, uyarılarını, eleştirilerini dile getirecek mi, ya da bunu yaptıklarında bu uyarılar dikkate alınacak mı?

Bırakın insanlar söyleyeceklerini söylesinler. Vefa toplantısına davet etmeye değer gördüğünüz insanların uyarı ve eleştirilerine, tavsiye, nasihat ve tekliflerini de ciddiye almak bir nezaket gereğidir.

Bakın ille de sizi her söylediğinizi destekleyen, alkışlayan birilerini arıyorsanız, böyle bir toplantı sadece “dostlar alışverişte görsün” kabilinden bir PR çalışması olur. Sizin tam tersinizi söyleyeyim, en az sizin kadar doğru şeyler söylüyor olmaları da mümkün bu sözlerin.

İmam-ı Azam’ın, hocası İmam-ı Caferi Sadık ile ve talebeleri İmam-ı Yusuf ve İmam-ı Muhammed ile ilişkisini, Hanife’nin şehadeti ile sonuçlanan Halife ile ilişkisi üzerinde biraz düşünmek gerek.

Cuma Hutbesinde Çanakkale şehidlerine dua mümkün de, Çanakkale savaşının kurgulanmış siyasi hikayesini hutbe diye okutma mantığı ile vefa konusu yorumlanmaya kalkarsa, o işten hayır murat etmek hayal olur.

Ben Meta Verse, Starlink, Neura Link, Trans Humanizm, 5G, 6G konularındaki resmi açıklamalara, başından beri karşıyım.

Buyurun siz yapın, siz hükümetsiniz, büyük imkanlarınız var.

Ben tek kişiyim. CoVID konusunda da ben başından beri, bu konuyu kimsenin gündem yapmadığı günlerden beri hep uyardım, karşı çıktım, iktidar sahipleri de inatla savundular. Yine öyle olsun. Allah bu dünyada yaptığımız şeylerin hakikatini gün gelecek bize soracak. Kim neyi, niçin yaptıysa ortaya çıkacak.

İyi ya, imtihan oluyoruz işte. Sizin işleriniz size, benim işlerim bana. Hepimiz yapıp yapmadıklarımızdan, söyleyip söylemediklerimizden imtihan olacağız. Sonunda herkes, kimin peşine takıldı ise onlarla birlikte haşrolunacak.

Şeytan ağuyu altın tas içre, bala katıp sunar.

Dikkat edelim, Şeytan bizi Allah’la, ya da iyi niyetlerimizle aldatmasın. Din ve devlet büyüklerini İlah ve Rab edinmeyelim.

Dinimizi; liderlerimize ve örgütlerimize göre değil, lider ve örgütlerimizi, Allah, Resul ve kitaptan ibaret dinimize göre değerlendirelim.

Birbirimize sadakattan önce hepimiz Allah’ın ipine tutunalım, O’na verdiğimiz söze sadık kalalım, gerisi usul içinde hallolur.

Müteşabihleri muhkem yerine koyacak değiliz. İttifak ettiğimizde birlikte hareket eder, ihtilaf ettiğimizde birbirimizi mazur görür, mutlak karar noktasında ise, istişare ve şûra ile çözüm bulamıyorsak hakeme gideriz.

Onlar ihtilaf konusunda maslahatı gözeterek tarafları sulhederler. Çünkü, taraflara göre hayır gibi görünende şer, şer gibi görünen bir olayda Allah hayır murat etmiş olabilir.

Biz bilmeyiz, Allah bilir.

Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 479 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar