AK Parti"yi kurtaracak örnek…

AK Parti"yi kurtaracak örnek…

10. Cumhurbaşkanı Necdet Sezer AK Parti Hükümetine tek başına muhalefet ediyor bir bakıma supap vazifesi görüyordu...

Osman Özsoy/Haber7

AK Parti'yi kurtaracak örnek"

10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer AK Parti Hükümetine tek başına muhalefet ediyor ve AKP'nin diğer devlet organlarıyla karşı karşıya gelmesinin önünde bir bakıma supap vazifesi görüyordu.

Sayın Sezer'in bu tutumuyla AK Parti'nin iktidardaki ömrünü uzattığını geçtiğimiz 5 yıl içinde çok sayıda yazımıza konu ettik. Ne zamanki Sayın Sezer Çankaya'dan indi ve AKP'li bir isim Çankaya'ya çıktı, AK Parti'nin diğer kurumlarla örtülü çatışması da iyice gün yüzüne çıktı. Son günlerde tanık olduğumuz yargı kurumlarıyla hükümet arasındaki gerginliğin alenileşmesinin bir nedeni de bu"

Şimdi gelelim asıl kritik konuya"

Asker kökenli Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Yargıtay üyesi Ahmet Necdet Sezer'i Yargıtay Genel Kurulu'nca belirlenen üç aday arasından 27 Eylül 1988'de Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçti. Anayasa Mahkemesi'nin medyatik başkanı Yekta Güngör Özden'in yaş haddinden emekli olmasından sonra da, 6 Ocak 1998'de başkan seçildi. Gün geldi, Sayın Sezer Türkiye'nin onuncu cumhurbaşkanı oldu.

AKP bu örneğe iyi baksın"

Sayın Sezer Anayasa Mahkemesi başkanlık görevine başladığı ilk günlerde kendisine hayırlı olsun ziyaretine gidenler arasında, o zamanlar program yaptığım televizyon kanalının genel müdürü de vardı. Sayın Sezer o gün ziyaretçilerine, mahkemenin aldığı kararların kimi zaman kamuoyunda tartışıldığını, ama neticede mahkemenin, yürürlükteki yasalara göre karar verdiğini anlatır.

Hatta konuyla ilgili bir örnek verir. "Eğer yasalar hapşıran bir kişinin cezasının idam olduğunu yazıyorsa, yargıya düşen bunu tartışmak değil, hapşırdığı iddiasıyla önüne gelen zanlı hakkında yasanın öngördüğü cezayı vermektir. Eğer böyle olması istenmiyorsa, yapılması gereken yargıyı eleştirmek değil, yasalarda gerekli düzenlemeyi yapmaktır. O görev de yargıya değil, yasama organına aittir" der.

İşte kapatma davası açıldığından bu yana AK Parti'nin en ihmal ettiği konu bu oldu. Gerek iç kamuoyu, gerek dünya kamuoyu kapatma davasına bir anlam verememişken ve şartlar uygunken, parti kapatmayı zorlaştıracak demokratik adımlar muhakkak atılmalıydı. Bu inanılmaz bir şekilde ihmal edildi. Nedense gerek görülmedi.

Sayın Sezer'in mahkeme başkanıyken söylediği sözler bu açıdan anlamlıdır. Ne diyor Sayın Sezer, mahkeme kararlarından şikâyetçi olacağınıza, adam gibi yasalar çıkarın da, onu uygulayalım.

Yargının görevi Meclis'in çıkardığı yasalara uygun kararlar vermektir. Yargıçlara tanınan inisiyatifin sınırları bellidir. Örneğin yasalarda işlenmiş bir suçla ilgili 2 yıldan 4 yıla kadar ceza verilmesi öngörülüyorsa, zanlının durumuna ve suçun niteliğine göre yargıç 2 yılla 4 yıl arasında bir ceza takdir edebilir demektir. Ama asla 2 yılın altında ve 4 yılın üstünde veremez.

Bu ne tevekkül böyle"

Hâlbuki AK Parti, daha önce selefi sayılacak partileri kapatan iradenin ve uygulayacakları mevzuatın önüne, kendi boynunu da aynı şartlarda uzatmakta beis görmedi. Bize kalırsa yanlış yaptı.

AK Parti'nin bu konudaki yaklaşımını belirleyen faktör, içerideki muhalif çevreler acaba ne derler tereddüdü oldu. Hâlbuki AK Parti ne kadar alttan alırsa alsın, tavırlarında bir değişiklik olması beklenmiyordu. İşte yapmadı da ne oldu? Sanki yapmış gibi posta konulmaya çalışıldı. AK Parti'nin karşı bildirisi, olsa olsa öfkelerini artırır, mukadder sonucu değiştirmeye yetmez. Köklü değişiklik, demokrasiyi ve siyasal partilerin sistem içindeki durumunu güçlendirmekle olur.

İsmet Berkan dünkü yazısında, "Bu kez darbeyi Meclis yapsın" demiş. Yani herkesin muhtıra heveslisi olarak birbirine posta koymaya çalıştığı ortamda milletin gerçek temsilcisi olan Meclis'in büyük bir irade yansıtmaması ve aynı sorunların defaatle yaşanmasını engelleyecek adımlar atmaması kabul edilebilir bir şey değildir.

AK Parti kapatma davasına karşı izlediği stratejiyi sadece AKP'nin değil, başka hiçbir partinin kapatılmaması üzerine kurmalı ve buna uygun bir takdim yapılmalıydı. Hâlbuki AKP yetkilileri, nasılsa Başbakan Erdoğan bağımsız olarak da seçilebiliyor diye ağırdan aldılar.

Mahkeme kapatma sürecinde iki kalem hareketiyle öyle bir karar alır ki, bu da nerden çıktı diye herkes şaşırır kalır. Kapatma davasından amaç AKP'yi kapatmak değil, Sayın Erdoğan'ı siyasi aktör olmaktan çıkarmaktır. Eğer hala bunu anlamamışlarsa söylenecek söz yok demektir.

Kaldı ki, Sayın Sezer kendisinden sonra da işi şansa bırakmaya niyetli olmadığından, mahkeme üyelerine kendi düşüncesindeki isimlerle takviye etti Anayasa Mahkemesi'ni ve AKP'yi onlara emanet etti. Hatta CHP üyesi bir ismi de mahkemeye üye yapıyordu ki, ilgili zat gayet nazik bir davranışla, "ama ben CHP üyesiyim, olmaz ki, yakışık kalmaz ki" diye reddetti. Bu örnek, üye atmada egemen olan anlayışın ne olduğu konusunda sanırım fikir verir.

Tabi arada kurye işi de CHP'ye düştü. Yargıtay Başkanlar Kurulu'nun açıklamasını eleştirenler CHP bildirisi gibi benzetmesi yapıyorlar" Dört başı mamur tam uyumlu bir senfoni bıraktı geriye Sayın Sezer" Çıkan melodinin sesini de bugünlerde zaten hep birlikte dinliyoruz.

Doğru tespit"

Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu'nun Yargıtay Başkanlar Kurulu'nu bildirisiyle ilgili olarak yaptığı yazılı açıklamadaki şu ifadeler bence önemli" Şöyle diyor Sayın Mumcu;

Hâkimlerin "bildirilerle değil, kararlarıyla konuşacaklarını" belirterek şunları kaydetmiş; Sistem bu arızalarıyla bugüne gelirken ses çıkarmayanlar; bu arızalar şimdi başka bir kadronun lehine işlemeye başladı diye paniğe kapılıyorlar. Ama sistemin değiştirilmesini, adil, demokratik bir düzeni mümkün kılan bir değişimi hiç kimse göze almak istemiyor. Türkiye'ye yazık oluyor ve ele güne karşı çok ayıp oluyor. Oysa bu kısır tartışmalardan çıkışın yolu belli: Özgürlükleri güvence altına alan 'ama'sız 'fakat'sız bir anayasa... Dokunulmazlıkları sınırlandıran, yürütmenin yargı üzerindeki yetkilerini kaldıran ve yargı bağımsızlığını güvence altına alan bir anayasa... Temsilde adaleti getiren, seçmeni, sistemi ve partileri kadro hegemonyasına teslim etmeyen bir Siyasi Partiler Kanunu..."

Dün bir okuyucumuz (Ahmet K.) gönderdiği e-malinde; "Her işte bir hayır vardır. AKP davası çok iyi oldu bu yüzden" Hukukta reform için kıpırdanmaya vesile oldu çok şükür. Ama bu iş kaplumbağa hızıyla yapılırsa bunlar daha kaç yıl gündemimiz olur bilemeyiz" demiş.

Herkesin gördüğünü AKP yetkilileri neden göremedi acaba?

Bizim bilmediğimiz, onların bildiği muhakkak bir şeyler olmalı"