Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

“Alevi açılımı” mı dediniz!

Bilindiği gibi, 30 Kasım 1925’te kabul edilen bir yasayla tekke, zaviye ve türbeler kapatılarak; türbedarlıklar ile şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyyidlik, çelebilik vb. birtakım unvanlar kaldırıldı.

Kaldırıldı ama varlar.

Şapka giymek mecburi ama giyen yok. Türbe yok ama Anıtkabir türbe oldu.

Din ve devlet ayrı olacaktı güya, resmi ideoloji olarak Kemalizm dinleştirildi. Birileri de çıkıp, “Türkün dini Kemalizm” diye kitap da yazdı. Laiklik, “dine karşı bir din” gibi uygulanmaya çalışıldı laikçiler tarafından.

Anlaşılan hükümet bir “Alevi açılımı”na hazırlanıyor. Kürt açılımının sonucu ortada. Erdoğan’ın cemevi ziyareti de anlaşılan böyle bir açılım öncesi PR çalışması idi ama korkarım bu iş Konya’daki “İslami oyun”lara dönecek. Birileri “iyi niyetli” olabilir, ama birileri de bu işi başka zeminlere kaydırabilir.

Bu işler biraz da “mayınlı tarlada top oynamak” gibidir. Toplumsal kabuller, beklentiler, korkular iyi okunmaz ise bu tür girişimler faydadan çok zarar verir. Tosya’ya pirince giderken evdeki bulgurdan olursunuz.

Tek bir Alevi tipi yok. Şii, Kızılbaş, Bektaşi, Caferi, Nuseyri, İmamiye, Zeydiye, İran Şiası, Arap Şiası, Hizbullah, Alisiz Alevilik peşindeki sosyalist grublar gibi bir düzine topluluk var. Hepsinin de ülkemizde uzantıları var.

Cemevinin bizdeki karşılığı Dergah, İran’daki karşılığı “Hüseyniye”, “Zeynebiye”ler var. Cin şişeden çıkarsa görürsünüz. Pandora’nın kutusunun kapağı açıldığında ne olacağını kestiremezsiniz.

Ben bu konularla biraz ilgilendim. Türkiye’de 90’lı yılların başında ilk defa Alevi dedelerini bir tv programında bir araya getirdim. Hâlâ YouTube kanalında var o yayın. Kızılbaş Ali’nin çıkardığı PİR dergisinde yazarlık da yaptım. Hâlâ yakın tanıdığım arkadaşlarım var.

Cumhurbaşkanı’nın Hacı Bektaş Veli Dergahı ve bazı cemevlerini de ziyaret etmesi ile başlayan tartışma devam ediyor. Aslında bu ziyaretlerin çok daha önceden yapılması gerekirdi. Yani bir açılıma gerek yok.

Balkanlarda İslam’ın yayılmasında Bektaşi dergahlarının rolü çok büyük. Hacı Bektaş-ı Veli bir İslam alimi. Hepimiz için de bir değer. Onun “Makalat”ını herkes okumalı. Nehcul Belagayı da okumalıyız mesela.

İmam-ı Caferi Sadık, İmam-ı Azam’ın hocası değil mi? Bilmem biliyor musunuz, Esad Coşan’ın doktora tezi Hacı Bektaş-ı Veli’nin eserleri üzerine idi. Ben Hacı Bektaş-ı Veli’nin hayatı, eserleri, fikri ve İslam hizmetlerini ilk onun bu eserinden okudum. Yine Esad Coşan, Nehcul Belaga’dan, Hz. Ali’nin, Malik b. Eşter’e mektubunu yayınladı ki, İslam idare sisteminin valilerle ilgili bölümü için bu risale temel bir belgedir.

Bir dönem bu işlerle ilgilendiğini bildiğim İsmail Nacar, dün bana bu konu ile ilgili bir mesaj gönderdi. O mesajında diyor ki; “Elbette ki bu ziyaretler, milli birliğimiz açısından siyaseten de doğrudur. Ancak, basına yansıdığı kadarıyla cemevlerine vaad edilenler, hem anayasal eşitlik ve hem de İslam vahdeti açısından önü alınamaz bir tartışmaya yol açar. Mesela Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde “Alevi-Bektaşi ve Cemevi Daire Başkanlığı” gibi bir birim oluşturularak, Aleviliğe yasal bir statü sağlanacakmış. İkincisi ise, başta dedeler olmak üzere cemevindeki görevliye de maaş bağlanacak ve cemevinin elektrik ve su giderlerini de devlet karşılayacakmış.” Dikkat parayı veren düdüğü çalar! Bir defa Diyanetle ilgili işler, Devlet ile özerk olması gereken Diyanet arasında paylaşılmış. O yetmez, din eğitimini devlet tevhid-i tedrisat’la MEB’e bağlamış. Dini Vakıfları devlete bağlı. Din hizmetleri yurt dışında Dışişlerine bağlı, dini yüksek öğrenim YÖK’e bağlı, şimdi bu da yetmiyor, dini cemiyetler idari yönden İçişleri Bakanlığına bağlı, doğrudan Diyanetle bir bağları yok bunların. Cemevleri de Kültür Bakanlığına bağlanmaya çalışılıyor. Dini “meslek” ya da bir “kültürel ve veya etnik kimlik aidiyeti” şeklinde tanımlamak isteyen çevreler var. Biliyorsunuz bir Türk İslam, Arap İslam, Fars İslam, Euro İslam, Amerikano İslam, Liberal İslam, Demokrat İslam, Protestan İslam, Ortodoks İslam, Katolik İslam gibi saçma sapan tanıklarla İslam’ı dejenere etmek isteyenler var. Kim ki, dinin önüne ve sonuna bir ek getirerek yeni bir din tanımı yapıyorsa, bilin ki, din aradan çekilir, kişi eklediği ya da çıkardığı ile baş başa kalır. Zaten Laik İslam kumpası ile birileri dini, ekonomik, sosyal, politik hayattan tecrid ederek, dini BİREY’sel planda vijdanlara, toplumsal planda MABED’lere hapsederek, ritüel, seremoni ve ikonolarla, folklorik anlamda geleneksel, kültürel, geçmişe dair bir yaşam biçimi olarak sunmaya çalışıyor.

AK Parti içindeki AKP’lilerin bu tür planlarına alet olmamak gerek. Bu konuyla ilgili İsmail Nacar gönderdiği mesajda diyor ki: “İşte burada, hepimizi bağlayan temel bir bilgiyi aktarmak istiyorum: İslam tarihinde, hikayesi uzun bir fitneden kaynaklanan Hz. Ali ile Muaviye arasındaki ihtilafla ortaya çıkanŞiâ veya Alevilik, itikadi değil siyasi bir mezheptir. Kur’an ve Sünnet’e bir itirazları yok. Onun içindir ki, başta camide şehit edilen Hz. Ali olmak üzere tüm fıkhî veya siyasi fırka taraftarları, mescid ve camileri ortak ibadet yeri olarak kabul etmişlerdir. Elbette ki devlet, farklı inançta olan vatandaşlarının ibadet yerlerini tanımak zorundadır. Örneğin, Hristiyan, Yahudi veya varsa Budist vb. vatandaşlarının ibadet yerleri bu çerçeve içindedir. Fakat, batı istihbarat örgütlerinin “Ali’siz Alevilik” propagandasına kanmayarak “Müslüman” olduklarını söyleyen Alevileri de bu tasnifin içine korsanız, tarihte hiçbir siyasinin göze alamadığı bir fitneyi kurumsallaştırmış olursunuz. Üstelik bu olay, sadece bundan ibaret de kalmaz. Mesela, Türkiye’deki tüm tarikat dergahı ve şeyhleri, anayasadaki eşitlik ilkesi noktasından hareket ederek, cemevleri statüsünü kendileri için de talep ederlerse, onlara ne diyeceksiniz? Bence devlet, tarikat dergahları ile cemevlerine karşı mesafesini koruyarak, kadim İslam geleneğini daha da güçlendirmek konumunda olmalı. Aksi, felaket olur.”

Bana kalırsa bu girişim, Alevileri kendi içinde birbirine düşürürken, Alevilerle diğer İslami topluluklar da karşı karşıya getirebilir. Bu konuda atılacak bir adım başka topluluklar için de emsal teşkil edebilir. Eğer MABED’den söz ediyorsanız, MABUD’unuz ne, kim. ABİD kime, ne zaman, nasıl İBADET edecek bu mekanda. Bunun ALLAH’ı, (cc) KİTAB’ı, RESUL’ü kim, ŞERİAT’ı ne? Aynı Allah’a, Resulü’ne, Kitab’a iman edenler, tek bir millet, tek bir millet, tek bir cemaattir. CAMİ, CEMAAT’ın CEM olduğu yerdir. “Cem olmak”, Arapça bir kelime, “Cami” de öyle. Hz. Ali (ra) Ehli beyt’tendir. Müslümanların Halifesidir. Bu temel değer üzerinde bir tartışma başlatmak kimseye fayda sağlamaz. Benden söylemesi.

Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 556 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar