Abdullah Dai
Allah"tan Başkasına Kulluk Yapanlar
Yegâne Rabbimiz Allah Azze ve Celle, asla şirk koşmadan,(1) yalnız ve yalnız O"na kulluk, yani ibadet edelim diye yaratmış olduğu biz insan kulları, (2) O"ndan başka rab ve ilâh edinmemeye emrolunmuşuz. O, biz insan kullarının yegâne Rabbi ve İlâhıdır.
"Senden önce hiçbir Rasul göndermedik ki, ona şunu vahyetmiş olmayalım: "Benden başka ilâh yoktur, öyleyse Bana ibadet (kulluk)edin." (3)
İnsanın yaratılış gayesi ve vazifesi, Allah"a şirk koşmadan ibadet yani kulluk etmek iken, dosdoğru yoldan sapıtanlar, Allah"dan başkalarını rabler ve ilâhlar edinmektedirler" (4)
Yegâne önderimiz Rasulullah(sav)"den Adiyy b. Hatim(ra)"ın rivayet ettiği hadiste buyrulduğu gibi, Allah"dan başka rabler:
"Herhangi bir şeyi onlara helâl kıldıkları vakit onu, helâl kabul ediyorlar ve herhangi bir şeyi de onlara haram kıldıkları vakit onu, haram kabul ediyorlardı." (5)
Allah"ın helâl kıldığını haram, haram kıldığını helâl eden, yani Allah"ın serbest ettiğini yasaklayan, yasakladığını serbest yapan kişilere, makamlara, meclislere ve kitlelere itaat edenler, onları, Allah"tan başka rabler edinmiş ve ilâhlaştırmışlardır. Onlara, rab ve ilah ismini vermeleri veya vermemeleri bunu değiştirmez. Hangi isim ve hangi vasıflarla anarlarsa ansınlar, netice itibariyle fark eden bir şey yoktur. Onlar, onları rab ve ilâh konumuna getirmişlerdir.
Meşhur müfessir Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır (ra)"in beyanıyla:
"Herhangi birini rab edinmiş olmak için behemahal ona, "rab" adını vermiş olmak şart değildir. Allah"ın emrine uygun olup olmadığını hesaba katmayarak, onun emrine uymak ve özellikle de dinin hükümlerine aid olan hususlarda onu kural koymaya yetkili sanıp ne söylerse, ne emrederse doğru farzetmek, ona uyduğu zaman Allah"ın emrine ters düşecegini düşünmeden hareket etmek, onun emirlerini taparcasına yerine getirmek, onu rab edinmek ve ona tapmak demektir." (6)
İşte apaçık hakikat budur! Birilerinin iyi niyetleri, maslahatlara dayalı te"villeri ve şerr işlerken hayır murad etmeleri hakikatı değiştirmez"
Âlemlerin Rabbi Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor:
"Allah, O"ndan başka ilâh yoktur. En güzel isimler O"nundur." (7)
"Gerçekten Ben, Ben Allahım. Benden başka ilâh yoktur. Şu hâlde Bana ibadet (kulluk) et ve Beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl." (8)
İnsanların, ortağı olmayan Rabbi, Meliki ve İlâhı Allah Teâlâ,(9) Kendisinden başka rab ve ilâh olmadığını beyan etmekte, sadece kendisine ibadet, yani kulluk edilmesini ve kendisinden başka rablaştırılan, ilâhlaştırılan şeylere ibadet yani kulluk edilmemesini emretmektedir.
Hidayete sırt çeviren, imanı reddeden ve İslâm"dan iradeleriyle uzaklaşanlar, yani müşrikler, kâfirler ve tağutîler, Allah"dan başka rabler- ilâhlar edinmiş, onlara ibadet, yani kulluk etmektedirler. Onlar, Allah"tan başka rab ve ilâhlara kulluk yaparken, diğer insanları da etkilemekte, hele hele toplumda yetki sahibi yöneticiler ise, yönetilenleri de Allah"tan başka rab ve ilâhlara yönlendirmektedirler.
Şu da apaçık bir hakikattır ki, "yönetilenler, yönetenlerin dini üzeredir!"
Allah"ı bırakarak veya Allah"a inanmakla beraber Allah"dan başka rab ve ilâhlara ibadet, yani kulluk edenleri, şöyle sıralayabiliriz.
1- Şeytana İbadet (Kulluk) Edenler
Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"Ey Âdemoğulları, ben size, ahd vermedim mi ki, şeytana ibadet (kulluk) etmeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.
Bana ibadet (kulluk) edin, doğru yol budur.
Andolsun o, sizden birçok insan neslini saptırmıştı. Yine de aklınızı kullanmıyor muydunuz?" (10)
İmam Kurtubî (ra), meşhur tefsirinde şu açıklamayı yapar:
"Ey Âdemoğulları, şeytana tapmayın (ibadet etmeyin)" Masiyeti gerektiren hususlarda ona itaat etmeyin "diye size emrimi açıklamadım mı?"
Buradaki "ahd (emir)" vasiyet anlamındadır. Ben, Rasullerim vasıtasıyla size tebliğ edip tavsiye etmedim mi? Demektir."(11)
İmam Fahruddin er-Râzî (ra) şöyle diyor:
"Ayetteki "Şeytana tapmayın (ibadet etmeyin)" ifadesinin mânâsı, ona itaat etmeyin şeklindedir. Bunun delili şudur: Yasaklanan şey, sadece şeytana secde etmemek değildir. Aksinin onun emirlerini kabul edip tutmak da yasaktır. Çünkü boyun eğmek de bir ibadettir.
Biz, emirlere (başkanlara) ibadetle emrolunduk. Çünkü Hakk Teâlâ"nın: "Allah"a itaat edin, Rasule itaat edin ve sizden olan ulu"l-emre de (itaat edin)." (4/Nisa, 59) fermanı ile, onlara itaat ile emrolunduk denilmesin.
Çünkü onlara itaat etmek, Allah emrettiği için olunca bu, yine Allah"a ibadet ve itaat sayılır. Nasıl böyle olmasın ki, bizzât başkasına yapılan secde ve rükû bile Allah"ın emriyle olunca, ancak Allah için bir ibadet olur. Baksana, Melekler, Hz. Âdem(as)"a secde ettiler. Bu, ancak Allah"a ibadettir. Başkanlara ibadet etmek, onlara, Allah"ın emretmediği konularda itaat etmek demektir."(12)
Şeytana ibadet etmek, onun emrettiği şeylere itaat edip boyun eğmektir" Allah"ın hükümlerine aykırı olan emir ve isteklerde herhangi birisine itaat, ona ibadet etmek demektir" Bundan dolayı, İslâm Milleti"nin atası, Allah"ın dostu, tek başına bir ümmet olan ve put kıran İbrahim (as), Allah"ın kendisine verdiği Nübüvvet ve Risâlet görevine hakkıyla yaparken, tağut Nemrud"un diyanet işleri başkanı ya da dinden sorumlu devlet başkanı olan babası Âzer"e (13) şöyle diyordu:
"Babacığım, şeytana ibadet (kulluk) etme, kuşkusuz şeytan, Rahmân (olan Allah) a başkaldırandır."(14)
İmam Kurtubî (ra)"in beyanıyla, bu ayette şöyle denilmek istenmiştir:
"Onun (şeytanın), sana emrettiği küfür ve inkârda ona uyma! Çünkü masiyet hususunda herhangi bir şeye veya kimseye itaat eden, ona ibadet etmiş olur."(15)
Rabbimiz Allah Teâlâ, katıksız iman eden muvahhid mü"min kullarını uyarmakta ve emretmekte:
"Gerçek şu ki şeytan, sizin düşmanınızdır. Öyleyse siz de o nu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmaya çağırır."(16)
Allah Azze ve Celle"nin, insan kullarını irşâd etsin, onlara hidayet yolunu göstersin diye vazifeli kıldığı ilk insan ve ilk Nebî Âdem (sav)"a düşman olan şeytan, Âdemoğullarının da düşmanı olmaya ahdetmiştir:
"(Şeytan) dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar (ı, insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım.
Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulamayacaksın."
(Allah) dedi: "Kınanıp alçalmış ve kovulmuş olarak ordan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım." (17)
Şeytan, insanlardan aldatıp Allah"ın dosdoğru yolundan uzaklaştırıp sapık yollara yönlendirdiği taraftarlarını çılgınca yanan ateşe, yani cehenneme çağırmaktadır. Mü"min müslüman kullar, bu çağrıyı reddetmiş, kendilerine düşman olan şeytanı, düşman görmüş ve ona göre tavırlarını almışlardır. Şeytanın çağrısına uyanlar, ona itaat edenler, şeytana kul olmuş ve ona ibadet eder bir hâle gelmişlerdir.
İmam Kurtubî (ra) ve İmam Fahruddin Râzî(ra) ile diğer İslâm âlimlerin de beyan ettikleri gibi, Allah"ın hükümleriyle hükmetmeyenlere yapılan itaat, onlara ibadet etmek, yani kullukta bulunmaktır. Böylece Allah"dan başkasına kul olmuş olur.
2-Tağuta İbadet (Kulluk) Edenler
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
"De ki: "Allah katında, kesinleşmiş biz ceza olarak bundan daha kötüsünü haber vereyim mi? Allah"ın kendisine lânet ettiği, ona karşı gazablandığı ve onlardan maymunlar ve domuzlar kıldığı ile tağutu ibadet (kulluk) yapanlar, işte bunlar, yerleri daha kötü ve dümdüz yoldan daha çok sapmışlardır." (18)
Şeyhu"l-İslâm Ebu"s-Suûd Efendi(ra)"ın beyanıyla, "tağuttan murad: Kâhinler ve Allah Teâlâ"ya isyan yolunda itaat ettikleri herkestir." (19)
İmam Teberî (ra)"ın İslâm Milleti"nce kabul görmüş "tağut" kavramının izahı şöyledir:
"Tağut: Allah"ın karşısına dikilen, ayaklanan, O"nun emirlerine zıt yeni hükümler icad eden her varlık, Allah"dan başka itaat edilmesi istenen herhangi bir şey, kendisine ister bilerek, isteyerek uysunlar, isterse zorla, tehdidle boyun eğdirilsin, her iki hâlde de bu uyulan, itaat edilen tağuttur. Şeytan olmasının, put olmasının yahud da bunlardan başka herhangi bir şey olmasının önemi yoktur." (20)
İslâm ulemasınca kabul görmüş bu tarihe göre, işgal edilmiş İslâm topraklarındaki egemen düzenlerin tümü tağutturlar. Çünkü bu düzenler ve taraftarları, Allah"ın hükümlerinin hakim olmasını istemedikleri ve bu hükümlere düşman oldukları yetmiyormuş gibi, Allah"ın hükümlerini yasaklamış ve o hükümlerle hüküm edilmesini isteyenleri suçlu kabul ederek, en korkunç işgencelere tabi tutmuş, onları yıllarca hapsederek cezalandırmış ya da idam ederek şehid etmişlerdir.
Bu egemen zalim tağutlara itaat etmek ve onlara destek vermek, onlara ibadet yani kulluk yapmak demektir.
Bundan dolayı Rabbimiz Allah Teâlâ, Muvahhid mü"min kullarının vasıflarını beyan ederken, "Onların tağuta ibadet etmekten kaçındıklarını" beyan buyurmuştur:
"Tağuta ibadet (kulluk) etmekten kaçınan ve Allah"a içten yönelenler ise, onlar için bir müjde vardır. Öyleyse kullarıma müjde ver.
Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah"ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahibleridir."(21)
Tağutu, inancıyla, ideolojisiyle, felsefesiyle, kurum ve kuruluşlarıyla reddedip itaat etmeyenler için şöyle buyrulmuştur:
"Artık kim tağutu tanımayıp (onu reddedip) Allah"a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır, bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir."(22)
3-Hevâya İbadet (Kulluk) Edenler
Rabbimiz Allah Teâlâ, hevâsını ilâhlaştırıp ona ibadet eden ve hevâ kulu olan için şöyle buyurur:
"Kendi hevâsını (istek ve tutkularını) ilâh edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?
Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler, hayır, onlar, yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar." (23)
İbnu"l-Cevzî (ra), "Zadü"l-Mesir" adlı eserinde bu ayeti tefsir ederken şunları kaydeder:
"Allah Teâlâ, sonra arzularının (hevâlarının) davet ettiği şeye ibadet etmekle Peygamberlerinin dikkatini çekerek şöyle buyurdu:
"Kendi hevâsını (istek ve tutkularını) İlâh edineni gördün mü?"
İbn Abbas (ra) şöyle demiştir:
-Onlardan kimisi taşa tapardı. Onlardan daha güzelini görünce, onu atar, ötekisine tapardı.
Katâde de şöyle demiştir:
-O kâfir, aklına ne eserse onu yapardı.
İbn Kuteybe de şöyle demiştir:
-Keyfine uyar ve hakkı terk eder, böylece o şey ilâhı gibi olur."(24)
Allâme Râğıb el- Isfehânî (ra), hevâ konusunda şunu söyler:
"İnsanın gönülden şehvete meyletmesine hevâ denildiği gibi, şehvete meyleden gönle de bu isim verilmiştir.
Deniyor ki:
-Bu ismi almasının nedeni, dünyada peşine takılanı her tür felâkete, ahirette ise Hâviye"ye (101/Kâria, 9) sürüklemesidir."(25)
Hevâsını ilâh ve rab edinerek, onun her arzusunu yerine getirip itaat eden, hevâya kul olmuş olup yaptığı da hevâya ibadet etmektir.
Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"Şimdi sen, kendi hevâsını ilâh edinen ve Allah"ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı kulağı ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah"dan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz, yine de öğüt alıp düşünmüyor musunuz?" (26)
Hasan (ra), bu konu hakkında şöyle diyor:
_Hevâsına tabi olan kimse, öyle bir kimsedir ki, sadece kendi arzuladığı şeyleri yapar?
Katâde(ra) ise, bu konuda şöyle diyor:
-Nefsini ilâh edinen kişi, öyle bir kimsedir ki, sadece kendisinin arzuladığını yapar ve her şeyin sahibi olmak ister. Allah"a karşı onu, bundan engelleyecek hiçbir korkusu yoktur!(27)
Hevâlarını ilâhlaştırıp ona ibadet edenlerin sapıklar olduğunu beyan eden Rabbimiz Allah şöyle beyan buyurur:
"Bil ki onlar, kendi hevâ (istek ve tutku)larına uymaktadırlar. Oysa Allah"dan bir kılavuz (doğru yol gösterici) olmaksızın kendi hevâsına (istek ve tutkularına) uyandan daha sapık kimdir? Şübhesiz Allah, zulmeden bir kavme hidayet vermez."(28)
4-Atalarının İlkelerine İbadet(Kulluk) Edenler
Şirk ve küfür üzere olan atalarının ilkelerine itaat eden, böylece onlara ibadette yani kullukta bulunanlar hakkında şöyle buyurur Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ:
"İnsanlardan öyleleri vardır ki, hiçbir ilme dayanmadan, bir yol gösterici ve aydınlatıcı bir kitab olmadan Allah hakkında mücadele edip durur.
Onlara: "Allah"ın indirdiklerine uyun denildiğinde, derler ki: "Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulunduğumuz şeye uyarız." Şayet şeytan, onları çılgınca yanan ateşin azabına çağırmışsa da mı (buna uyacaklar)?" (29)
"Ne zaman onlara: "Allah"ın indirdiklerine uyun" denilse, onlar: "Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulunduğumuz şeye uyarız" derler. (Peki,) ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu bulmamış idiyseler?" (30)
"Hayır, dediler ki: " Gerçekten atalarımızı bir ümmet (din/ geleneksel bir davranış biçimi) üzerinde bulduk ve doğrusu biz, onların izleri üstünde doğru olana yönelmişleriz." (31)
5-Dünya Malına İbadet (Kulluk) Edenler
Yalnız ve yalnız Allah Teâlâ"ya ibadet etsinler diye yaratılan insanlar, geçici dünya hayatını ebedî ahiret hayatına tercih eder ve dünyanın süslü mallarına sevdalanır, onları elde etmek uğrunda ömürlerini harcar, bunun için Allah"a itaattan geri kalacak olurlarsa, onların bu tavırları, dünya ve dünya mallarına kul olmaktan başka bir şey değildir"
Rabbimiz Allah Azze ve Celle şöyle buyurur:
"Kim dünya hayatını ve onun geçiciliğini isterse, onlara yapıp ettiklerini onlara tastamam öderiz ve onlar, bunda hiçbir noksanlığa uğratılmazlar.
İşte bunların, ahirette kendileri için ateşten başkası yoktur. Onların, onda (dünyada) bütün işledikleri boşa çıkmıştır ve yapmakta oldukları şeyler de geçersiz olmuştur." (32)
"Ey insanlar, hiç şübhesiz Allah"ın va"dı haktır. Öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da sizi Allah ile aldatmasın."(33)
Ebu Hureyre( ra)"ın rivayetiyle Rasulullah (sav) şöyle buyurur:
"Altın kulu, gümüş kulu, dört köşeli ve zencefli kumaş kulu kahrolsun! Böyle kimseye verilirse memnûn olur, verilmezse kızar. Böyle (dünya düşkünü) kişi, sürünsün, zarara yuvarlansın! Vücûduna diken battığında cımbızla çıkaran bulunmasın!"(34)
Allâme İbn Hacer el- Askalânî(ra), "Fethu"l-Bârî" adlı "Sahih-i Buhârî Şerhî" "nde şunları beyan eder:
"Abduddinar: Malı toplamaya hırsla talib olan ve onu muhafaza eden demektir. Kişi, böylece âdeta o malın hizmetkârı, kulu ve kölesi olmaktadır.
Hadiste kişiyi, çalışma ve hareketten alıkoyacak şeyle bedduâ edildiğine işaret vardır. Söz konusu şahsa bedduâyı câiz hâle getiren, onun bütün çabasını dünyalık biriktirmeye ve bununla meşgul olarak, kendisine emredilen vâcib ve menduplarla meşgul olmayı ihmal etmeye yönelmesidir."(35)
1) Bkz. Kehf, 18/110.
2) Bkz. Zariyat, 51/56.
3) Enbiya, 21/25.
4) Bkz. Tevbe, 9/31,
5) Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru"l-Kur"ân, B.10, Hds.3292.
6) Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur"ân Dili, İst. T.Y.C.4, Sh.361. (Yenda yayınları)
Not: Metin sadeleştirilmiştir. Bkz. Azim Yayınları"nın sadeleşmiş nüshasına, c. 5, sh.318.
7) Taha, 20/8.
8) Taha, 20/14.
9) Bkz. Nas, 114/1-3.
10) Yasin, 36/60-62.
11) İmam Kurtubî, el- Câmiu li Ahkâmi"l-Kur"ân, çev. M.Beşir Eryarsoy, İst. 2002, c.14, Sh. 436.
12) Fahruddin er-Râzî, Tefsîr-î Kebîr- Mefâtihu"l-Gayb, çev. Prf. Dr. Suat Yıldırım, Vdğ. Ank.1994, c. 18, Sh. 533.
13 Bkz. Sahih-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi, Şerh: Kâmil Miras, Ank.1980, C-9, Sh.107.
14) Meryem, 19/44.
15) İmam Kurtubî, A.g.e. C.11, Sh. 208.
16) Fatır, 35/6.
17) A"râf, 7/ 16-18.
18) Mâide, 5/60.
19) Şeyhul İslâm Ebu"s- suûd Efendi, Ebussuûd Tefsiri- İrşâdu"l- Akli"s- Selim, çev. Ali Akın, İst. 2006, C.4,Sh. 1682.
20) Taberî, Câmiu"l- Beyân, Kahire, 1398/1968, c. 3, Sh. 13.
Türkçe Tercemesi: Ebu Cafer MUHAMMED B. Cerîr et- Taberî, Taberî Tefsiri, çev. Hasan Karakaya- Kerim Aytekin, İst. 1996. C.2, Sh. 115.
21) Zümer, 39/17-18.
22) Bakara, 2/256.
23) Furkan, 25/43-44.
24) İmam Ebu"l-Ferec Cemâluddin Abdurrahman Ali İbn Muhammed Cevzî, Zadü"l- Mesir Fi İlmi"t- Tefsir, çev. Doç.Dr. Abdulvehhab Öztürk, İst. 2009, C.4, Sh. 420.
25) Râğıb el- Isfehânî, Müfredât, çev. Doç. Dr. Abdulbaki Güneş- Dr. Mehmet Yolcu, İst. 2007, c.2, Sh. 814.
26) Casiye, 45/23.
27) İmam İbn Receb el- Hanbelî, Kelimetu"l- İhlâs, çev. Bilal Uzun, İst. T.Y. Sh. 35.
28) Kasas, 28/50.
29) Lokman, 31/20-21.
30) Bakara, 2/ 170.
31) Zuhruf, 43/22.
32) Hûd, 11/ 15-16.
33) Fatır, 35/ 5. Lokman, 31/33.
34) Sahih-i Buhârî, Kitabu"l- Cihad ve"s-Siyer, B. 69.Hds. 100.
Kitabu"r-Rîkak, B. 10,Hds.23.
Sünen-i İbn Mace, Kitabü"z- Zühd, B. 8, Hds. 4135-4136.
35) İbn Hacer el- Askalânî, Fethu"l- Bârî- Muhtasar, çev.M.Beşir Eryarsoy, Vdğ. İst. 2008, C.12 Sh. 541.
vuslatdergisi