![Abdurrahman Dilipak](https://www.tevhidhaber.com/d/author/24_b.jpg)
Abdurrahman Dilipak
Şirk@okrasi
“Eskiden yoğ idi, iş bu rivayet yeni çıktı!” Şirk@okrasi diye yazılır “Şirketokrasi” diye okunur. Bunu ister “Şirk”le ilişkilendirin, ister “Şirket”, sonuçta “Krasi”de artık İNSAN 2 sonrası yönetim ve piyasanın kontrolü yapay zeka’ya verilince, “NESNEleştirilen İnsan”a bir şey kalmıyor. İnsan “Tanrı” olacak ya, herkes her şeyin sahibi olunca kimsenin özel mülkiyeti olmayacak. Bu durumda vergi de yok. Ama işte insan tanrı olunca bu kollektif ŞİRK’e dönüşmüş olmuyor mu? Anlayacağınız “Biyolojik insan” yok ise “Demos”da yok artık. GENOM diye tanımlanan NESNE BİREY’ler var. İşçisi patronu fark etmiyor, kimi ekmek, kimi pasta peşinde koşuyor. En büyük parti “Ekmek partisi”. Bu partide ekmek oltaya takılan yemdir aslında. Sloganları da belli: “bastır parayı, ne istersen o olsun”. Bu piyasada para konuşunca herkes susar. İnsanları paraları kadar konuşurlar.
Medya onların elinde sonunda. Arkada birileri bekler, bir elinde havuç, öteki elinde sopayla, “hangisini yersen” diye. Sonuçta “Parayı veren düdüğü çalıyor”. Aslında o çalma ustasıdır. Kaval da çalar, davulda. Parada çalar, umud da, hayal de çalar. İşler yolundaysa, “al gülüm-ver gülüm” Alan memnun veren memnun. İşte o zaman “selam verirsin de, rüşvet değildir deyu almazlar” tenezzül edip.
Hırsızlara çok yüklenmeyelim. “Bir hırsız bir bağdan bir bostan çalar da, rüşvet alan biri bir bostan karşılığı bir bağı satar” derler. Bunun siyasetçisi, bürokratı, iş adamı yok. Şeytan üçgeni kurulmuşsa bir yerde, o alanda din, ahlak, namus, adaletten söz edilmez. Bu üçgenin içindeki kara delik herşeyi yutar ve Şeytan o delikte bekler insan oğullarını oradan çekip cehenneme fırlatmak için. Bu işler olurken bu Şeytan üçgeninin önündeki ekranda, artırılmış sanal gerçeklik görselleri ile liderler, şeytanlar size yeryüzünde bir cennet ve ebedi bir hayat için çağrıda bulunurlar. Siz cennet hayali peşinde koşarken aslında kaçtığınız şeye doğru koşmuş olursunuz. Zaten bugün ŞİRK yerine ŞİRKET deyin değişen fazla bir şey yok.. Şirk toplumu sonuçta adaleti gözetmeyen, akılsız bir çıkar topluluğudur.
Bu geçiş döneminde zaten bugün devletler şirketleri değil, şirketler devletleri yönetiyor. Devletlerden daha zengin şirketler var ve bunların bazıları kendi paralarını kendileri üretmeye başladı. Aslında bu kirli pazarda herkes birbirini kullanıyor, birbirini kazıklıyor. Ama asıl kazıklanan halk olduğu için bütün kayıplar sonuçta onların hesabına yazılıyor. Kazanımlar için bu iki vurguncu taife arasında paylaşılıyor.
WinWin.. Kazan kazan. Şirketler siyaseti fonluyor, Siyaset de şirketleri. Ne güzel geçinip gidiyor. Yönetenler ve zenginler Sadist, onu biliyoruz, biri paranın değeri ile oynuyor, karşılıksız para basıyor, vergileri ve faizi artırıyor, kendi adamına vergi affı getiriyor, düşük faizli kredi veriyor, bir yerde, bir şekilde anlaşıyorlar. Ama halk bu Mazoşist olmayla ilgili rolüne alışamadı.(!?) Onlar biraz Mazoşist olsalar, mutlu olacaklar ama beceremiyorlar işte. Bu Hedonist Mütrefinler takımı “Dertleri zevk edindim bende neşe ne arar” diyemiyorlar. Aslında onlar, ötekilere özeniyor, imreniyor, onların rolünü çalmak istiyorlar. Onlar da vermiyor, ortak da kabul etmiyor, o zaman kriz çıkıyor. “Toplumsal barış” için az sayıda Sadist’ten çok sayıda Mazoşist’e ihtiyaç var. VIP ve CIP’ler Sadist olacak, o Demos dediğini ahali de Mazoşist olacak.. Bu toplumsal denge kurulamayınca, toplumsal barış da olmuyor sonuçta. Hani bu kadar eğitim filan diyorlar ya, bu eğitim dedikleri aslında afyondur, insanları düşünemez hale getirmek için. Boşuna dememişler, “cehaletin bu kadarı ancak eğitimle mümkündür” diye. Onlar “cehaletin babaları” tarafından Eğitilip donatıyorlar, sertifikalandırılıyorlar. Onlara boşuna “kitap yüklü eşek” demiyor kitab!
Bu “Şeytan üçgeni”ni parçalamadan kimseye rahat yok. Demokrasi dedikleri aslında bir illüzyondur. Modern toplumlarda kalabalıklar için uydurulan politik bir Mesih gibidir. Jüristokrasi, yargının yürütmenin ve yasamanın üzerinde olduğu durumu ifade eder. Monarşi: kırallık, padişahlık rejimidir. Oligarşi: BİR GRUB’un her şeye hakim olması, Teokrasi: Din ya da tanrı adına iktidara sahip olmak, Aristokrasi: Soylu ya da seçkinlerin, VIP ve CIP’ın yönetimi, Plütokrasi: Zenginlerin, sermaye sahiplerinin yönetimi. Teknokrasi: Teknotrat’ların yönetimi, Otokrasi: Tüm yetkilerin tek bir kişide toplandığı TEK ADAM rejimi, Bürokrasi: Yönetimin Bürokrasi üzerinden her şeyi katı kurallar ve bürokratik prosedürlerle yürütüldüğü sistem. Meritokrasi: Liyakat esas alan yönetim biçimi, Anarşi: Herhangi bir merkezi otoritenin olmadığı, kaotik bir yönetim biçimi. Kleptokrasi: Yöneticilerin, halkın kaynaklarını kendi çıkarları için sömürdüğü, hırsızlık üzerine kurulu, yöneticilerin halkın servetini zimmetine geçirdiği sistem. Kakistokrasi: Yeteneksiz ya da ahlaki açıdan düşük niteliklere sahip kişilerin yönetime geldiği sistem. Partikrasi: Siyasi partilerin her şeye hakim olduğu sistem. Kriptokrasi: Gerçek yönetimin perde arkasında gizli olduğu, derin devlet rejimi. Ahlak ve akıl olmadıktan sonra, Tanrı adına Şeytani bir düzen kurmak da mümkün. Şekli demokrasilerin arkasında askeri bir rejim de olabilir. Zaten darbeler bizde hep “Demokrasi’yi rayına oturtmak için” yapılmadı mı?
Artık Partiler de, Tarikatlar da Şirketleşti. Ya da şirketlerin partisi de, tarikatı da var artık. Bu yapılar YingYang gibi birbirini tamamlıyor. Birbirini doğuruyor, birbirini yiyor ve birbirini tüketiyor. STK’ların, Meslek odalarının , Baroların Partisi, Tarikatı; Partilerin de STK’ları, odaları, baroları var artık. “Politik cinsiyet” karmaşası, toplumsal ve “Biyolojik cinsiyet karmaşası”ndan daha vahim bir hal aldı aslında. Siyaset STKları arka bahçesine konumlandırıp, onları örgütleyerek, kendi iradesini, onların istekleriymiş gibi sloganlaştırıp, onlara söyleterek “Milli İrade”nin içini boşaltıyor aslında. Ya da birileri STK denen yapıları siyasete sıçramak için trampen tahtası gibi kullanıyor. Bu Sivil toplum konusunu ayrıca yazmamız gerekiyor. Bu siyasetle sivil toplum arasındaki ilişki gayrimeşru, ahlak dışı bir ilişkidir. Siyaset ve sivil toplumu kimliksizleştiren bir operasyon söz konusu burada.
Bir yerde, “siyasetçi, bürokrat, İş adamı” bir “Şeytan üçgeni” oluşturmuşsa oradan uzak duracaksın. Bu canavar, Şeyhi de yutar, kanaat önderini de, bir kara delik gibi her şeyi içine çeker. Bu üçgenin bir de ters üçgeni vardır. Derin devlet yani siyaset ve bürokrasinin yozlaşmış şekli, Sermayenin yozlaşmış şekli olan Mafia ve STK ile media da diğer köşede durur ve birlikte Davud Yıldızı gibi gözüken 6 köşeli yıldız, “Şeytani bir yapı”ya dönüştürülmüş olur. Şeytan bizi Davud Yıldızı ile de aldatmasın. Bu Şeytani sembolleri Dolar’ın üzerinde de görürsünüz. Şeytan o Pramid’in tepesinden insanlara göz kırpar.
Süleyman Mabedinin koruyucularını Şeytan nasıl peşine takıp “Tapınak şövalyeleri”ne dönüştürdü. Nasıl Masonların selbolü haline getirdiler Hiram Usta’yı.
Bugün gelinen noktada şirketler ve siyaset arasında örtülü bir iktidar savaşı veriliyor. Her ikisi de birbirine muhtaç ve her ikisi de birbirini kullanıyor. Bu hastalık iktidar ve muhalefet fark etmiyor, her kesime bulaşmış vaziyette. Şirketler, partiler, dernekler içinde de böyle kendi içlerinde bir iktidar savaşı veriyorlar.
Son bir tarikatın içindeki rekabet, şirket rekabeti mi idi yoksa dini bir görüş ayrılığı temeline dayalı bir rekabet mi? Para konuşunca sonuçta herkes susuyor.
Şirketokrasi, siyaseti manipüle ettiği gibi dini de manipüle ediyor. Sadece tarikatları değil. NAS olan RİBA konusu, FAİZ perdesi arkasında tartışılmaya devam ediyor. ZİNA konusu desen, zaten o artık suç değil. KUMAR desen, “Milli Piyango” ve “Milli Piyango üzerinden sertifikalandırılan Şirketler” üzerinden meşrulaştırılıyor. O iş adamları, o paralarla İlahiyat Fakültesine kampus yapıyor, cami yapıyor, kimseden de bir itiraz gelmiyor. Sonuçta “Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” değil mi? Özal zamanında Maliye böyle bir slogan üretti, son ucu biliyorsunuz, Matilt hanım yıllarca vergi rekortmeni oldu). İcabında vergi ağır gelirse, affedersiniz gider, hatta bir de kur garantili, düşük faizli kredi verir, ağır gelen yükü hafifletirsiniz!.. Yatırımları teşvik ve yatırımcının önünü açmak için, Hukuku by-Pass eder, yatırım için ne lazımsa yaparsanız, hazine arazilerini, ormanları de yağmalarlar, Turizm maskeli Sexy Showlar, Karnavallarla sahilleri çıplaklar kampına döndürürler. AGARTHAnın en gözde ülkelerinden biri olursunuz. Yarın Yahudi Hahambaşılığı, şu kadar döviz getirene vatandaşlık verirseniz, CHABAT’ın eline geçer. Sonra da gider 2025’i AİLE YILI ilan edersiniz. Dostlarınız da sizi alışverişte görmüş olur böylece.. Ama kimliklerinizde hala “toplumsal cinsiyet tercihi”ni ifade eden GENDER yazar. İstanbul Sözleşmesi, Lanzarote aynen devam eder, UN WOMAN’a yargı ve vergi muafiyeti, imtiyazlı statü, diplomatik muafiyet getirirsiniz. Sahi nasıl …KRASİ! HALK’sız ve HAK’sız bir KRASİ’yi, TEK PARTİ’nin, TEK ADAM rejiminden biliyoruz da, şimdi bu olan ne oluyor! DİNSİZ, AHLAKSIZ, İNSANSIZ bir KRASİ!
Birileri işini nasıl böyle rahat ve kolay yapıyor da, bizler, mesela Chemistrail, 5G, Starlik, NeuraLink konusunda sesimizi nasıl oluyor da, Ankara’ya duyuramıyoruz. Yoksa duymak mı istemiyorlar. CHABAT, AGARTHA konusundaki endişelerimiz giderek artarken, kimse bu konularda lütuf buyurup bir açıklama yapma gereği bile duymuyor? İktidar ya da muhalefet mRNA, CoVID konusunda şikayetlerle ilgili bir açıklama yaptı mı? İKLİM, 5G, KARBON AYAK izi konusunda gözleri var görmüyorlar, kulakları var duymuyorlar, kalpleri var hissetmiyorlar.
Bakın, her şeyi para zanneden, Ateşkes kalıcı olsa da İsrail’le ticaretimizi sürdürsek telaşındaki akılla bir hiçbir sorunu çözemeyiz. Parasız ve Mülkiyetsiz bir toplumda, siyasete de sermaye sahiplerine de, Mediaya da, gerek olmayacak. TransHumanlar din, ahlak, gelenek, biyolojik cinsiyetten bağımsız BİREY’lere dönüştürülecek. Hangi tarikat bu konuda ne diyor? Bu sorun LGBT’den daha ciddi bir konu. Bu kalabalıkları bir şekilde tasfiye etmeye çalışıyorlar. Robotlar işinizi elinizden alacak. Sahi Sendikacıların ücret pazarlığından öte akılları bir şeye ermiyor mu? Neyse. Derdim çoktur, hangisine yanayım. Daha fazlasını, ne siz sorun, ne ben söyleyeyim. Selam ve dua ile..