İbrahim Karagül
'Alman Ergenekonu' ve can alıcı sorular..
Viyana'da, Türklerin oturduğu binanın ilk katı, içinde aile olmasına rağmen, içeri giren kimliği belirsiz kişiler tarafından ateşe verildi. Facia önlendi, içeri girip evi yakanların hırsızlık amaçlı olduğu belirtildi. Binada oturan 11 aileden dokuzunun Türk olması yeterince dikkat çekiciydi.
2 Şubat 2008: Ludwigshafen'da, Solingen faciasını geride bırakan bir trajedi yaşadık. Dokuz kişi feci bir şekilde can verdi. Türk ve Alman kamuoyu derin bir üzüntü yaşadı.
Beşi çocuk dokuz kişinin can verdiği trajik olayla ilgili elli uzman dört hafta çalıştı. Ama ulaşabildikleri tek bir sonuç vardı o da yangının kundaklama olduğu. Yangın, bodrumdaki merdivenlerin ikinci basamağında çıkmış, orada herhangi bir elektrik tesisatı yokmuş, müdahale sonucu çıktığı kesinmiş.. Hepsi bu kadar.
Daha sonra Alman makamları "kundaklama" ihtimalini de devredışı bıraktı. Ludwigshafen'daki saldırıyı çözemedikleri gibi, ondan sonra seri şekilde devam eden saldırıların hiç birisi hakkında kamuoyunu ve bizleri rahatlatacak bir ilerleme sağlayamadı.
O yangından hemen sonra, olaya şahit olan iki kız çocuğunun birbirini teyid eden açıklamaları dikkat çekiciydi: "Dışarıda bir adam vardı. Genç gibiydi. Saçı siyahtı. Değnek, kağıt ve çakmak vardı. Kağıdı yakıp bebek arabasının yanına attı. Biz de korktuk yukarı gittik. Bedriye dedesine 'aşağı yanıyor' dedi. Dedesi yangını söndürmeye çalıştı başaramadı. Sonra itfaiyeciler geldi" Ancak daha sonra çocuklar nedense ifadelerini değiştirdi. O gün bugündür olayın çözülmesini bekliyoruz.
"Umarım bu seri saldırılar zincirinin ilk halkası olmaz" demiştim o zaman. Maalesef öyle oldu. 2 Şubat'tan bu yana Almanya'nın bir çok bölgesinde benzer saldırılar yaşanıyor. Avusturya'da da saldırılar oluyor:
4 Şubat'ta, Türklerin oturduğu binada çıkan yangında 16 kişi yaralandı. Aynı gece bir başka yerdeki yangında ise beş kişi yaralandı. Baden-Württemberg'de bir Türk ailenin evinde yangın çıktı. Ölen, yaralanan olmadı. 16 Şubat'ta, Kuzey Ren Vestfalye'nin Gelsenkirchen kentinde çıkan yangında yedi Türk vatandaşı yaralandı. Pforzheim kentinde altı katlı bina kundaklandı. Yirmi dört gün içerisinde Türklerin oturduğu on yedi ayrı bölgede yangınlar çıktı. Devam ediyor"
Yangınların listesini verecek değilim. Buna gerek de yok. Ancak Ludwigshafen'daki trajediden sonra hemen her gün bir başka bölgede evler kundaklanıyor, insanlar yaralanıyor, maddi hasar meydana geliyor. Yabancılara yönelik sistematik bir saldırı süreci işliyor ve dehşet rüzgarını planlı biçimde güçlendiriyor.
Ne tuhaftır, Ludwigshafen saldırısı unutuldu, unutturuldu. Ardından gelen saldırılar kimsenin dikkatini çekmedi. Küçücük haberler olarak yansıdı bizlere. Ne gariptir, Türkiye'de benzer olaylar için kıyameti koparanlardan ses seda yok. Ne Alman sivil toplum kuruluşları ne de Türkiye'deki sivil toplum kuruluşları bir şey söylüyor. Bu aymazlık beni fena halde şaşırtıyor ve kuşkulandırıyor.
Diyelim Alman çevreler, kendi ülkelerinin yanlış anlaşılmaması için olayların üstünü örtmeye çalışıyor. Türkiye'deki STK'lar, gazeteciler, aydınlar, kanaat önderleri, siyasiler neden susuyor? Başka gelişmeler için kıyameti koparanlar, insanlık için, yaşam hakkı için, özgürlükler için harekete geçenler, Avrupa Birliği'ni tek adres görenler, AB'nin merkezinde yaşananlara ne diyor? Hiçbir şey. Hiçbir şey söylemediler bugüne kadar. Dikkatle izliyoruz.
Türkiye'de yer yerinden oynuyor. Suç örgütleri, çeteler, cinayetler uluslararası boyutta tartışmalara konu oluyor. Almanya'daki saldırılar için kimsenin ağzını bıçak açmıyor. Dostuz, müttefikiz, ortaklıklarımız, iyi ilişkilerimiz var, insanlarımızın önemli bir bölümü orada yaşıyor. Belki bazı olayların açığa çıkması, iki ülke arasında, toplumlar arasında hiç de istemediğimiz olumsuz sonuçlara yol açabilir endişesi var. Ancak ortada çok ciddi bir sorun var. Sorunun üstüne iki ülkenin de yararına iken bu duyarsızlık ne oluyor? Ludvigshafen'daki saldırı Malatya'daki cinayetten daha mı az barbarcaydı?
Bence duyarsızlık değil. Başka bir şey bu. Şimdilik söylemeyelim. Şu kadarı hariç:
Alman devleti ya da AB, Türkiye'deki STK'ları da mı susturdu? Türkiye kamuoyunun tepkisi satın mı alındı?
Yıllardır suskun kalan Alman aşırı sağı, çeteleri, neden Ergenekon operasyonu başladıktan sonra harekete geçti?
Kontrolden çıkmış ırkçı tahrikler sokaklarda hissedilmezken, saldırılar devlet içinde bir yerlerden mi yönetiliyor?
Saldırılar Türkiye'nin AB üyeliğini dolaylı yönden engellemeye mi yönelik?
Avrupa'da yabancı düşmanlığı eskiden halk kesimindeydi. Şimdi yönetimler bunu yapıyor. O zaman devlet böyle tehditlerle bu "sorun"dan kurtulma yolunu mu tercih ediyor.
Ve can alıcı sorular: Türkiye'deki saldırılarla, operasyonlarla Almanya'daki saldırılar arasında bir bağ var mı?
Belli çevreler, çeteler, Ergenekonvari yapılar bu saldırılar üzerinden bir biriyle mi hesaplaşıyor?
Türkiye üzerindeki ABD-Avrupa çekişmesinin bedelini mi ödüyoruz?
Birileri Türkiye'de Alman derin devletine yakın unsurları tasfiye etmeye girişti de, bunun intikamı mı alınıyor?
Yeni Şafak