İbrahim Karagül
Almanya ve İsrail Kıbrıs'tan vuruyor!
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde (KKTC) Türkiye'yi hedef alan tepkilerin gerçek sebebi ne? "Türkiye defol", "Seni istemiyoruz" söylemi öyle kolay geçiştirilecek, ani gelişen münferit bir olay gibi algılanacak türden bir şeye hiç benzemiyor. Türkiye'nin KKTC'deki iş tutuş tarzı, KKTC içi politik tartışmalar, Kıbrıslı-Türkiye'yi ayrışmasına yönelik biriken stres gibi, bir sürü sebep sayılabilir ve bunlar uzun uzun tartışılabilir.
Ancak, Başbakan Tayyip Erdoğan'ı bu kadar kızdıran, Türkiye'yi bu kadar rahatsız eden ve endişelendiren olayın arkasında yukarıdakilerden başka sebepler, gerekçeler de aramak mümkün. Mümkünün ötesinde bu yönde bir sorgulama bir zorunluluk gibi duruyor.
Başbakan tarafından "provokatif" olarak nitelenen, "Güney'le birlikte yapılıyor" şeklinde ağır bir suçlama ile karşılanan, bu "manidar" protestolarda; "Türkiye ne seni ne paranı ne memurunu istiyoruz" diyenleri kim konuşturuyor olabilir?
Kıbrıs Rum Yönetimi mi? Yunanistan mı? Fransa ya da Almanya mı? Veya İsrail uzantıları mı? Ya da Avrupa Birliği mi? Bölgede yeni ve uzun sürecek bir Türkiye karşıtlığı; bu ülkeler ya da Türkiye'nin tam üyeliği defterini kapatmak isteyen AB, özellikle de Almanya ve Fransa, Kıbrıs'ı da içine alan yeni Akdeniz operasyonu çerçevesinde Türkiye'nin elini zayıflatmak, başını ağrıtmak istiyor olabilir mi?
Olabilir.. Şu an uzak ihtimal gibi görünse de, pek yakında bu ihtimali güçlendirecek başka somut bulguların bize yansıyacağını söyleyebiliriz. Organizatörlerin, gösterilerden önce Rum Kesimi ziyaretleri ne kadar önemliyse, bazı ülkelerle bağlantıları da o kadar önemli.
Bir süre önce "Ege adalarında İsrail füzeleri" başlığı altında, aslında Türkiye'yi çevrelemeye, Türkiye karşıtı cephe oluşturmaya, Türkiye'nin Avrupa ile arasına duvarlar örmeye daha doğrusu Pakistan'dan Orta Afrika'ya uzanan yeni Türkiye eğiliminin önünü kesmeye yönelik bir kümelenmeden, ortaklıktan, dayanışmadan söz etmiştik.
İsrail ve bazı Avrupa ülkeleri, Akdeniz'den Karadeniz'e, Macaristan'dan Gürcistan'a uzanan geniş bir alanda Türkiye'yi çevreleme görüntüsü vermeye başlamışlardı. Derin bir jeopolitik kapışma yaşanıyordu. İsrail ile Gürcistan arasındaki askeri ortaklıktan, Azerbaycan arasındaki yakınlıktan, Balkan ülkeleri arasında son iki yılda imzalanan askeri anlaşmalardan sonra başka ülkeler de bu dayanışmaya katıldı.
İsrail ile Yunanistan arasındaki askeri ortaklık anlaşmaları yapıldı. Yunan hava kuvvetlerinin ihtiyaçlarını artık İsrail savunma sanayisi karşılayacak, F-16 silah sistemleri dahil, geniş bir alanda askeri tedarik sağlanacaktı. Benjamin Netanyahu'nun 15 Ağustos 2010 tarihli Atina ziyareti, Yunanistan Başbakanı ve heyetlerinin İsrail ziyaretleri, Yunan hava sahasının irsali uçaklarına açılması gibi yakınlık son derece dikkat çekiciydi... Hava tatbikatları yapılıyor, Girit açıklarında S-300 füzeleri test ediliyordu.
İsrail, aynı dönemde Kıbrıs Rum Kesimi'yle de askeri anlaşmalar yapıyordu. Benzer anlaşmalar; savunma, hava sahası, istihbarat, askeri teknoloji gibi daha bir çok ülkeyle yapıldı. Bu ülkelerin Akdeniz ve Balkan ülkeleri olması dikkat çekiciydi. İtalya ile tatbikatlar, Romanya ile on gün süren tatbikatlar dikkat çekiydi. Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Sırbistan'la derinlikli askeri anlaşmalar imzalanıyordu. Bütün bu ülkelerin hava sahaları İsrail savaş uçaklarına açılıyor şimdi.
İsrail heyetleri, gittikleri bütün başkentlerde, özellikle Balkanlar'da "Türk tehlikesi"ne vurgu yapıyor, tarihi önyargı ve korkuları diriltiyor, Türkiye'nin kendileri için nasıl bir tehdit haline gelmek üzere olduğu konusunu işliyordu.
İsrail'in Türkiye karşıtı manevralarının ardından Almanya ve Fransa da aktif biçimde sürece katıldı. Bu iki ülkeyle İsrail, Yunanistan, Rum Kesimi arasında inanılmaz bir diplomatik trafik yaşanıyor, enerji ve askeri anlaşmalar imzalanıyor, ortak tehditler üzerinde harekete geçiliyor, ortak gelecek üzerine kurgular yapılıyor.
Sadece son üç ayda, bu ülkeler arasındaki karşılıklı ziyaretleri alt alta sıralamak "normal olmayan" bir süreç işletildiğinin göstergesi. İsrail-Almanya, İsrail-İtalya, İsrail Yunanistan, İsrail-Bulgaristan arasında Türkiye'nin bölge ülkeleriyle yürüttüğü model taklit ediliyor, yüksek düzeyli stratejik ortaklık anlaşmaları imzalanıyor, ortak bakanlar kurulu toplantıları yapılıyor. Angela Merkel Rum Kesimi'ne gidiyor ardından Nicolas Sarkozy'nin ziyareti planlanıyor, her iki liderin temaslarında da İsrail ve Yunanistan/Rum Kesimi ziyaretleri birbiriyle bağlantılı yapılıyor.
Akdeniz'de bulunan doğalgaz kaynaklarının işletilmesine yönelik ikili ve çoklu anlaşmalar yapılıyor, petrol şirketleri bölgede ofisler açıyor, fabrikalar kuruluyor, enerji nakil hatları belirleniyor, Akdeniz'in zenginliği paylaşılıyor.
Bu ülkeler, Türkiye ve KKTC, Suriye, Lübnan, Filistin gibi ülkeleri bu zenginlik paylaşımında devre dışı bırakmakla kalmıyor, ekonomik ortaklıklarını askeri ve siyasi dayanışmaya dönüştürüp Türkiye karşıtı pozisyon alıyor, Ankara'nın elini zayıflatmak için operasyon üzerine operasyon yürütüyor. Almanya ve Fransa, bir taraftan Türkiye'nin AB sürecini sona erdirmeye çalışırken diğer taraftan Akdeniz'de ve Ortadoğu'da elini kesmeye dönük kararlı bir strateji izliyor. Tabii bu operasyonun merkez ülkeleri İsrail, Rum Yönetimi ve Yunanistan. Olayın bir de Balkanlar ve Kafkaslar boyutu var ama o başka bir yazı konusu.
Fransa'yı Güney Kıbrıs'la askeri işbirliği ve tatbikatlar yaptırtan, Sarkozy ve Merkel'i aynı bölgede Türkiye karşıtı açıklamalara teşvik eden, Yahudi lobi heyetlerini bu başkentlerde dolaştıran bir süreç bu. Bütün temas ve açıklamaların ortak noktasının Türkiye olması yeterince şüphe içermiyor mu?
Peki Kuzey Kıbrıs nerede? Akdeniz'deki doğalgaz paylaşımının tam ortasında. Bu trafiğin düğüm noktası Rum Kesimi. Bütün ülkeler burayla anlaşıyor önce ve alabildiğine destek açıklamaları yapıyor. Rum Yönetimi AB üyesi. Almanya ve Fransa; "Türkiye, Kıbrıs'ı tanımadan AB üyesi olamaz" açıklaması yapıyor.
Sadece doğalgaz paylaşımının değil, Türkiye karşıtı cephe oluşturma stratejisinin de merkezi Akdeniz ve özellikle iki ülke, Rum Kesimi ve İsrail düğüm noktasını oluşturuyor. KKTC nerede? Tam merkezde. Ama yok sayılıyor. Türkiye'nin en güçlü elini buradan zayıflatmak, burada başını ağrıtmak ve çevreyle ilgilenemez hale getirmek hiç de mantıksız gelmiyor.
Yıllarca Türkiye için unsurları bu amaçla kullanmayı başaranlar bunu niye başaramasın. Almanya, Fransa ve İsrail Kıbrıs üzerinden Türkiye'yi dövmeye hazırlanıyor, dövüyor da!
KKTC'deki tepki hiç de masum değil...
YENİŞAFAK