Almanya'nın Fuad Sezgin Rahatsızlığı
Prof. Dr. Fuat Sezgin: Yaşayan en büyük İslam bilimleri akademisyenlerinden biri. Verdiği onlarca ciltlik eser, yetiştirdiği yüzlerce öğrenciyle Sezgin, Türk-Alman krizinin yeni yansıma alanlarından biri mi?
O, ülke ülke gezip, 300.000 yazma eseri yerinde inceleyen bir ilim adamı. Dünyanın nimetlerinden, uykudan, yemekten, iyi bir maaştan feragat ederek yalnızca ilim ve kitap peşinde koşmuş bir ömür geçirdi. Prof. Dr. Fuat Sezgin, “İslam Bilim Tarihi” denildiğinde dünya çapında akla gelen ilk isimlerden. Bilim tarihine Müslüman âlimlerin yaptığı katkıların peşine düşmüş, makale ve kitaplarıyla bu alanda öncü olmuş ve sayısız öğrenci yetiştirmiş bu ilim adamı, Almanya’da mayıs ayından beri oldukça olumsuz bir tartışmanın merkezinde yer alıyor. Kendisine yönelik iddiaları ve şu an hâlâ Frankfurt Havalimanında alıkonulmuş olan kitaplarıyla kapısına mühür vurulmuş çalışma odasını anlayabilmek için meselenin arka planına bakmakta fayda var.
Frankfurt’ta Bir Enstitü ve Vakıf
Prof. Dr. Fuat Sezgin, 10 Şubat 1981 tarihinde, 14 Arap ülkesinin ve Arap-İslam dünyasından çeşitli organizasyonların desteğiyle Frankfurt’ta “Arap-İslam Bilimlerinin Tarihi Enstitüsü” isimli bir vakıf kurar. O dönemin parasıyla yaklaşık 20 milyon Mark gibi bir finansmanla kurulan vakfın ardından, Frankfurt Goethe Üniversitesinde 18 Mayıs 1982 tarihinde aynı isimde bir enstitü kurulur. Enstitünün maddi çerçevesi bütünüyle vakıftan karşılanmaktadır. Sezgin’in başkanlığını yaptığı vakıf, bir kamu vakfı değil, özel bir vakıftır. Bu vakıf, üniversite bünyesindeki enstitü ile yaptığı anlaşma sonucunda yüksek lisans ve doktora öğrencileri yetiştirmektedir. Vakfın mütevelli heyetinde Arap ülkelerinden temsilciler, Fuat Sezgin ve Goethe-Üniversitesinden bir temsilci bulunmaktadır. Vakfın bulunduğu devasa bina, Kuveyt devleti tarafından alınıp –vakıf kapandığı gün tekrar Kuveyt devletine iade edilmesi şartıyla- vakfa bağışlanır.
Enstitü kuruluşunun ardından İslam bilim tarihi alanında tüm baskıları ortadan kalkmaya yüz tutan temel kaynakları, bu kaynakların Avrupa dillerine tercümelerini ve bu konular hakkındaki çalışmalarla makaleleri kronolojik bir sıralama ve sistematik bir düzenleme ile kopyalamaya başlar. Enstitü İslam felsefe tarihiyle ilgili içinde sayısız eserin bulunduğu 1400 ciltlik katalog yayınlar. Bu yönüyle enstitü, Almanya’da İslam tarihi çalışmak isteyen herkese temel bir yönelim sunacak ana kaynakları bir araya toplamış olur.
Enstitüde Sezgin’in himayesinde binlerce değerli yazma eser bulunan şahsi bir kütüphanesi de bulunmaktadır.
Kütüphaneyi İstanbul’a Taşıma Fikri
Enstitü öncü çalışmalarını arttırırken, kuruluşundan 30 sene sonra Almanya’da İslam bilim tarihine genel bir ilgisizlik de başlar. Ülke genelinde bilim tarihi fakülteleri kapanır. Arap-İslam Bilimlerinin Tarihi Enstitüsü de bir süre “bölümsüz” kalır. Enstitünün fizik ya da matematik bölümüne bağlanması çabaları ilgisizlik neticesinde sonuçsuz kalır. Enstitü uzun yıllar boyunca öğrenci yetiştirmemeye başlar. Tam bir özel vakıf olarak çalışmalarına devam eder.
Sezgin ise gidişattan memnun değildir. Hayatını bu alandaki çalışmaların yaygınlaşmasına adayan, iğneyle kuyu kazar gibi en ufak bir harfin, bilginin, kitabın peşinde haftalar geçiren büyük bir ilim adamı için bu alana ilgisizlik korkunç bir durumdur.
Bu gelişmelere paralel olarak, İstanbul’da Gülhane Parkı Merkez binasında “Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı” kurulur. Almanya’da Sezgin öncülüğünde kurulan vakıf ve enstitüye ilgi azalırken, İstanbul’da “bilimler tarihi konulu ulusal ve uluslararası akademik toplantılar, konferanslar düzenlemek” amacıyla kurulan yeni vakıf, Sezgin için bir mutluluk kaynağıdır. Yine Gülhane Parkı içinde ve yine Sezgin’in olağanüstü gayretleriyle İstanbul Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi de tesis edilir. Müzede 700’den fazla eserle Müslüman bilim adamlarının yüzyıllar boyu insanlığa armağan ettiği icat ve keşifler sergilenmektedir. Bunlara ek olarak Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi bünyesinde Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Enstitüsü ve Bilim Tarihi Bölümü kurulur. Enstitünün ana hedefi, “Fuat Sezgin Ekolü’nü devam ettirip geliştirecek, dünya çapında bilim tarihçilerinin yetişmesi”dir. Mevcut durumda ise Gülhane Parkı kompleksinde muazzam bir kütüphane inşa edilmektedir.
Bütün bu gelişmeler öncesinde Sezgin’e öğrencileri, Frankfurt’taki kitapların İstanbul’a taşınmasını teklif etmişlerdir. Sezgin bu teklifi başta reddeder. Fakat İstanbul’da İslam bilim tarihine yönelik bu tarz kurumlar tesis edilip, somut bir ilgi olduktan sonra Sezgin, kitaplarını Gülhane’de kurulacak yeni kütüphaneye getirme teklifini artık kabul eder. Nitekim hoca, Frankfurt’taki enstitüde bir gelecek görmemektedir. Almanya’da bu alanda çalışan, heyecanlı öğrenciler kalmamıştır. Böylece kendi şahsi kütüphanesini İstanbul’a taşımaya karar verir. Hocanın öğrencileri, 40.000 kitaplık kütüphaneyi taşıma işlemine girişirler.
40.000 Kitap Kimin: Enstitünün Mü? Fuat Sezgin’in Mi?
Burada şu bilgiyi vermekte fayda var: Fuat Sezgin satın aldığı, kopyaladığı, biriktirdiği bütün kitaplarını 1980’den beri çok titiz bir şekilde -kitapların faturalarını muhafaza ederek- sarı ve beyaz etiketlerle işaretlemiştir. Sarı etiketler, enstitünün parasıyla alınan kitaplar, beyaz etiket de kendi parasıyla alınan kitaplardır. Hocanın kendi kütüphanesinde, beyaz etiketli, yani kendi parasıyla alınan kitapların sayısı 40.000 civarındadır. Sarı etiketli kitaplar, yani enstitüye ait olan kitaplar ise 15-20 bin civarındadır. Hoca, 40.000 civarındaki kendi kitaplarını Gülhane’deki kütüphaneye taşıyacaktır.
Bu muazzam kütüphaneye ek olarak Sezgin’in tamamen kendi parasıyla, 60’tan fazla ülke gezerek, dünya kütüphanelerinde nadir bulunan eserleri özel makinalarla çekip kaydettiği, yaklaşık 30.000 eserin bulunduğu 1.500-2.000 civarında da mikrofilmi vardır.
10 kişilik bir öğrenci grubunun çabalarıyla, bütün bu arşiv ve ilk 20.000 kitap, normal gümrük işlemleri yapılarak kargo ile Türkiye’ye gönderilir. Sonraki hafta Sezgin, enstitüdeki çalışanlarına artık Almanya’dan gideceğini, kitaplarını da Türkiye’ye götüreceğini tebliğ eder.
Bu konuşmanın ardından Frankfurt’taki enstitünün çalışanlarından ikisi hocayı üniversiteye “şikayet edip”, hocanın enstitünün kitaplarını “kaçırdığı” iddiasında bulunurlar.
Sezgin’e Açılan Soruşturma: Zimmete Geçirme
Mayıs 2017’de, ikinci postada Sezgin’in geri kalan 14.000 civarında kitabı kargo için paketlenip bir kısmı havaalanına götürülür. Geri kalan kitaplar paketlenirken havaalanından bir telefon gelir: Gümrük yetkilileri havaalanını basmış, kitaplara el koymuştur. Hocanın öğrencileri havaalanına doğru yola çıkarken vakfın kapısında güvenlik görevlileriyle karşılaşırlar.
Ellerindeki soruşturma belgesinde, Fuat Sezgin’in “Kültürel Eser Koruma Kanunu’na karşı geldiği” ve “kitapları zimmete geçirdiği” iddia edilmektedir. Üniversite, Hessen Bilim Bakanlığı ile birlikte “Sezgin’in enstitünün kitaplarını kaçırdığını” iddia etmekte ve bunlar üzerine tedbir koydurmaktadır. Havaalanındaki 350 koli, yani takriben 14 bin kitaba da bu şekilde el konulmuş olur. Böylece savcılık tarafından “Kültürel Eser Kanunu’na aykırı davranış ve zimmete geçirip yurt dışına götürme iddialarıyla” soruşturma başlar.
Soruşturmada Siyasi Motif: Türk-Alman Krizinin Etkileri
Soruşturma metni oldukça politiktir. İlk cümle şu şekildedir: “Tayyip Erdoğan’ın yakın arkadaşı olan Fuat Sezgin…” Aynı sayfada Sezgin’in T.C. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la bir fotoğrafı da yer almaktadır. Tarih, Türkiye ile Almanya arasındaki krizin zirve yaptığı Mayıs 2017’dir.
Soruşturma süreci başlar. Sezgin ve öğrencileri savcılığa bütün kolaylığı sunar, zira ortada bir yanlış anlaşılma olduğu kesindir. Kitaplar enstitünün değil, Sezgin’indir. Bununla ilgili deliller de mevcuttur.
Soruşturma esnasında Sezgin’in çalışma odası mühürlenir ve kendisine sekreterin odası tahsis edilir. Fakat Sezgin’in hâlihazırda üzerinde çalıştığı İslam Bilimler Tarihi’nin 18. cildinin manuskripti, kilitlenen odasındadır. Bugün de bu manuskripte Sezgin’in ulaşmasının mümkün olmadığını, bu nedenle çalışmasının hâlâ yarım kaldığını belirtmiş olalım.
Savcı, Sezgin’in ve vakfın mali müşavirleriyle yaptığı araştırmalar sonucu kitapların Sezgin’e ait olduğunu nihayet görür. Soruşturma kapatılır. Fakat soruşturmanın kapatılmasına gerekçe olarak, “Kültürel Eser Kanunu’na aykırı bir durum olmadığı, çünkü söz konusu kitapların Ulusal Kültürel Arşiv endeksinde kayıtlı olmadığı” söylenir. İkinci olarak da, -2016 aralık tarihli- Kültürel Eser Kanunu’nun yeni bir kanun olduğu ve Sezgin’in bu kanunu bilmiş olmasının beklenemeyeceği belirtilir. Soruşturma kapatılırken taşınan kitapların zaten Kültürel Eser Kanunu kapsamına girmediği ifade edilir.
Gümrükte Bekleyen Kitaplar, Mühürlü Çalışma Odası
Soruşturma kapatılmasına kapatılır, fakat Sezgin’e ait olan, havaalanındaki 350 koli ve binlerce kitap – bu yazının yazıldığı tarihte- hâlâ gümrüktedir.
Öte yandan aşılması gereken başka sorunlar da vardır: Darmstadt Hükümet Başkanlığı (Alm. “Regierungspräsidium Darmstadt”) Sezgin’in Vakıf’taki direktörlüğünü iptal etmiş ve vakfa bir kayyum atamıştır. Bu kayyum, Sezgin’e enstitüye “giriş yasağı” verir. Soruşturma kapatılmıştır, fakat kayyuma göre kitaplar hâlâ enstitünündür; üniversite ise asılsız çıkan bunca olayın ardından sessizliğe bürünmüştür. Sezgin, her şeye rağmen, “süreç suhuletle çözülsün” şeklinde bir tutuma sahiptir.
Soruşturma esnasında garip şeyler de gün yüzüne çıkar. Örneğin Goethe Üniversitesi’nin, Sezgin’in kütüphanesini referans göstererek Federal Bilim Bakanlığı’ndan teşvik fonları aldığı ortaya çıkar. Yani üniversite, Sezgin’in şahsi kütüphanesini, üniversitenin kütüphanesi olarak takdim etmiştir.
Sezgin’e Yapılan Hürmetsizliğin Nedeni Ne?
Sezgin, 36 senelik vakıf direktörlüğü esnasında emeklilik maaşı dışında vakıftan maaş almayı reddetmiş, enstitünün arabasına benzini bile vakfın bütçesinden karşılamamış, vakfın tabiri caizse tek bir kuruşunu bile almama konusunda gayretli bir tutuma sahip büyük bir ilim adamı. Zaten bu tutum, kuruluşu esnasında takriben 10 milyon Euroluk bütçesi olan vakfın bütçesinin bugün 33 milyona çıkmasından da anlaşılıyor.
Bütün bu yaşananlara rağmen Sezgin, Goethe Üniversitesine, Türkiye’ye götürdüğü “kendi” kitaplarını dijitalleştirip, üniversiteye sunmayı bile teklif eder. Çünkü Sezgin için mühim olan bu kitaplardan istifade edilmesidir. Goethe Üniversitesi, “kitapların zaten üniversitenin olduğu gerekçesiyle” teklifi reddetmiştir.
Yaşanan bu yıpratıcı süreçte ortaya çıkan belki de en önemli soru, bu yaşananların gerekçesi. Vakıf kurulduğundan beri üniversitede birçok rektör değişimi yaşanmış. Sezgin’e yönelik tavrın, Goethe Üniversitesinde zaman içerisinde vakfın ve Sezgin’in konumuyla ilgili “hafızanın yitirilmesi”yle alakalı olduğu ihtimallerden biri. Bugüne dek üniversiteden tek bir kuruş almamış bir vakfın direktörünün, vakıftan haricen kendi şahsi kütüphanesindeki kitaplarını taşımak istemesinin bu denli sorunsallaştırılmasının başka “mantıklı” bir açıklaması yok gibi görünüyor.
Bugüne dek bütün eserlerini Almanca yazmış, Almanca’yı İslam bilim tarihi konusunda bir “kaynak dil” hâline dönüştürmüş, Almanya’yı “İslam bilimleri” alanında bir referans ülke olarak prestij sahibi yapan bir ilim adamının bu denli hırpalanması ve yarıda kalan eserine ulaşmasının engellenerek hâlâ da ciddi bir hürmetsizliğe maruz kalması anlaşılır değil. Büyük bir yalana dayanan bu kriz Sezgin’in ne akademideki saygın yerine, ne de çalışmalarıyla doldurduğu boşluğa elbette etki etmiyor. Frankfurt’ta Sezgin’in çalışma odasının kapısında bugün de hâlâ asılı olan mühür, Almanya’da bu krizi doğuran zihniyetin iflasını ilan ediyor, başka bir şeyi değil.
Kaynak : Perspektif