Hasan Karakaya
Amerika, Afganistan ve Irak gibi Filipinler’i de mahvetmiş!
Biliyorum, “Ekrem Dumanlı’nın, muhabirimiz Mehmet Özmen’e saldırısı”ile ilgili bir yazı bekliyorsunuz... Ben de o yazıyı yazmaya can atıyorum...
Ama, bugün de “Avustralya-Filipinler gezisi”nin ikinci durağı olanFilipinler’den söz etmek istiyorum...
Filipinler denilince, ilk akla gelen, elbette Mindanao Adası ve orada“özgürlük” mücadelesi veren Moro İslâmi Kurtuluş Cephesi’dir... O“mücadele ve sonuçları”na biraz sonra değineceğim... Şimdi, Filipinler’le ilgili kısa bir malumat ve “gözlem”lerimi aktarmak istiyorum...
FİLİPİNLER VE MANİLA
l Filipinler’de “insani yerleşim”in “30 bin yıl öncesine” dayandığı söyleniyor... 14. yüzyılda Borneo’da yerleşik “Arap tacirler” vasıtasıyla ülkenin Güney adalarında İslâmiyet hızla yayılmış ve Luzon Adası’nın kuzey kesimlerine kadar etkili olmuş...
l 1500’lü yıllarda, ülke “İspanyol hakimiyeti”ne girmiş... 1542 yılında; daha sonra “2. Philip” ünvanını alarak “İspanya tahtı”na geçmiş olan veliaht Philip onuruna, ülke “Philippines” olarak adlandırılmış!.. Anlayacağınız, “Filipinler”in adı, “Kral Philip”ten gelmektedir!..
l Yeri gelmişken, şunu da söyleyelim: Ülkenin başkenti Manila’dır... Manilaismi de, “Allah’a emanet ol” anlamındaki “Fi Emanillah”tan gelmektedir.
l Nisan 1898’de, İspanyollarla savaşa girişen Amerikalılar, Manila’yı ele geçirmişler ve 10 Aralık 1898’de imzalanan Paris Anlaşması ile Filipinler,ABD’ye bağlanmış... O günden beri de, “Amerikan nüfuzu” devam ediyor!..
l 4 Temmuz 1946 tarihinde “tam bağımsızlık” kazanan Filipinler’in ilk Devlet Başkanı Manuel Acuna Roxas olmuş... 1965 yılında da, Devlet Başkanı seçilen Ferdinand Marcos ve eşi İmelda Marcos, ülkeyi “20 yıl”boyunca “dikta rejimi” ile yönetmişler ama 1986’daki “halk devrimi” ile ülkeyi terk etmeye mecbur kalmışlar!.. Ardından da, halihazırdaki Devlet Başkanı’nın annesi olan Corazan C. Aquino Devlet Başkanlığı’na seçilmiş!..
l Türkiye ile Filipinler arasındaki diplomatik ilişkiler 13 Haziran 1949tarihinde imzalanan Dostluk Anlaşması ile tesis edilmiş... Manila Büyükelçiliğimiz ise 17 Ekim 1990’da açılmış...
Halen “Manila’nın en güzel binalarından birinde” faaliyetlerine devam eden Büyükelçiliğimiz, “kiracı” olduğu bu binadan yakında çıkmak zorunda kalacak!.. Zira, “binanın sahipleri arasında anlaşmazlık” çıkmış!.. Sahiplerden biri; “Orada ben oturacağım” diye ısrar edince, Büyükelçiliğimiz için “yeni bir bina” aranmaya başlanmış!.. Yemek esnasında tanıştığımız Büyükelçimizin hanımı, binayı terketmek zorunda kalacakları için son derece üzgündü.
İLK TÜRK BAŞBAKANI
l Dönemin Cumhurbaşkanı Fidel Ramos, Mart 1995’te Türkiye’yi ziyaret etmiş, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de, Şubat 1999’da iade-i ziyarette bulunmuş... 16 Eylül 2009’da da, dönemin Filipinler Devlet Başkanı Gloria Macapagal, Türkiye’yi ziyaret etmiş...
l Başbakan Ahmet Davutoğlu da; bu ziyarete karşılık, “iade-i ziyaret”te bulundu ve böylece “Filipinler’i ziyaret eden ilk Türk Başbakanı” oldu.
l “300 bin kilometrekare”lik bir yüzölçümüne sahip Filipinler, toplam “7 bin 107 ada ve adacık”tan oluşuyor... Nüfusu da, “97-98 milyon”civarında!..
l Filipinler’de yaklaşık 300 Türk yaşıyor... Türkiye’deki Filipinli sayısı da “5 bin” civarında... Filipinler’de; resmi rakamlara göre, “Müslüman”ların oranıyüzde 5 civarında ama, bunun “yüzde 13” olduğuna dair veriler de var.
TEZATLAR ÜLKESİ
l 57 milyar dolar ihracatı, 63 milyar dolar ithalatı olan Filipinler’de, kişi başına milli gelir, “2 bin 700 dolar” civarında!..
Sırası gelmişken, şu “gözlem”imi de aktarayım: Filipinler için, “tezatlar ülkesi” desek, hiç de yanlış olmaz...
Başbakanlık ekibinden Oğuzhan Aydın’ın çektiği ve benim de sayfama aldığım fotoğraf “Filipinler gerçeği”ni olanca dehşetiyle anlatıyor... Bir yanda “gökdelenler”, hemen yanıbaşında “teneke evler” ve “baraka”lar!..
Sadece bu da değil... Filipinler’de öyle bir “sefalet” var ki; gittiğim hiçbir ülkede böylesini görmedim... Hindistan’da bile, insanlar “çadır”larda,“kaldırımlar”da veya “park”larda yatıyordu ama, Filipinler’de yoksul insanlar için “sokaklar ev” olmuş!.. Sokaklarda ve kaldırımlarda yatıp kalkıyorlar, “yemek”lerini de, yine sokaklarda yaktıkları “odun”lar üzerinde pişiriyorlar!..
Arkadaşlardan biri; “Amerika, tıpkı Afganistan ve Irak gibi, Filipinler’i de mahvetmiş” dedi... Gerçekten mahvetmiş!.. Ülkede uzun yıllar açık olan“Amerikan üssü” kapatılmış ama yeniden açma girişimleri devam ediyor!.. Yani, “sömürü” yeniden başlayacak... Sadece “sömürü” de değil, “fuhuş ve AIDS” de patlayacak!..
MICHAEL JACKSON SENDROMU!
Bu “sefalet”te, bu “yoksulluk”ta, “Filipinler halkı”nın sorumluluğu ya da sorumsuzluğu da yok değil!..
Meselâ, Türkiye’de birçok insan “plaj”lara ya da “solaryum”lara gidip,“yanık tenli” görünmeye çalışırken; etrafı “deniz”lerle çevrili Filipinler’de insanlar “esmerleşmeye” değil, tam aksine “beyazlaşmaya” çalışıyor!.. “Güneşte daha da kararmamak” için, sokakta “şemsiye” ile dolaşıyorlar!..
“Beyazlatıcı krem ve şampuan”lara o kadar rağbet ediyorlarmış ki; Batılı ülkeler, buradan da kasasını dolduruyor!..
Ben, bunu görünce; “Michael Jackson Sendromu” dedim... Malûm; Amerikalı ünlü zenci şarkıcı Michael Jackson da, “beyazlamak” için adeta servet harcamış ama kullandığı ilaçlar yüzünden ölmüştü!.. Filipinler halkı da, maalesef “Michael Jackson Sendromu” yaşıyor!..
40 YILLIK SAVAŞ VE ANLAŞMA
Filipinler hakkındaki bu “bilgi” ve “gözlem”lerden sonra, gelelimMindanao Adası ve Moro İslâmi Kurtuluş Cephesi’nin özgürlük mücadelesine...
Moro İslâmi Kurtuluş Cephesi, 1960’lı yıllarda “Jabidah katliamı”na bir“başkaldırı hareketi” olarak kurulmuş...
“40 yıl devam eden kanlı çatışmalar”da toplam “120 bin insan” hayatını kaybetmiş...
“40 yıllık savaş”ın ardından, Malezya’nın, Türkiye’nin ve İHH Başkan Yardımcısı Hüseyin Oruç’un yürüttüğü “arabuluculuk” girişimleri meyvesini vermiş... 27 Mart 2014’te Filipinler Devleti ile Moro İslâmi Kurtuluş Cephesi arasında, Başkent Manila’da, Malacanan Sarayıbahçesine kurulan çadırda “Barış Anlaşması” imzalanmış...
Anlaşmaya, Filipinler Devlet Başkanı Benigno Aquino ile Moro İslâmi Kurtuluş Cephesi Lideri Hacı Murat İbrahim imza atmış...
Anlaşmanın maddeleri şunlar:
l Müslümanlar, Bangsamoro adlı yeni, daha büyük bir özerk bölgeye sahip olacak.
l MILF yönetimi de, aşamalı olarak silahlı güçlerini lağvedecek.
l Demokrasi ve insan hakları garanti edilecek.
l Zengin doğal kaynaklar eşit paylaşılacak.
l Müslümanlar için şeriat mahkemeleri genişletilecek, Hıristiyanlar için Filipinler Hukuku uygulanacak...
Anlaşmanın sonunda, Filipinler Devlet Başkanı Aquino; “Barışın bir defa daha halkımdan çalınmasına izin vermeyeceğim” derken, Moro İslami Kurtuluş Cephesi Lideri Hacı Murat İbrahim de; “Sayısız insanın özgürlük ve özerklik için harcadığı yürekli çabaları ve yaptıkları fedakarlıkları asla unutmayacağız” demiş!..
Anlaşmanın imzalandığı 27 Mart 2014’ten bu yana, ortalık sakin görünüyor...
Başbakan Ahmet Davutoğlu; dönüş yolunda; “Sizleri Mindanao Adası’na da götürmek isterdim ama, Filipinler Hükümeti’nin bu geziyi yanlış yorumlamasından çekindim” dedi...
Keşke gidebilseydik...
Ama, MILF’nin bir temsilcisi, “Büyükelçiliğimizdeki yemeğe” geldi ve Sayın Davutoğlu ile baş başa görüştü...
Ertesi gün de, Filipinler’in en tarihi binası ve aynı zamanda “tarihi anlaşma”nın imzalandığı Malacanan Sarayı’nı gezip, Türkiye’ye dönmek üzere yola çıkıyoruz...
“12 saatlik yolculuk”tan sonra Ankara’ya iniyor, oradan da İstanbul’a dönüyoruz... “Toplam 42 saati uçakta” geçen 7 günlük Avustralya veFilipinler ziyaretlerinden edindiğim bilgi ve izlenimler şimdilik bu kadar.
Yarın da “Dumanlı Vak’ası”nı yazarız...
*******************************************************************
Paralelciler, “üniversitelerdeki hakimiyetleri”ni kaybedince, iyice hırçınlaştı!
Önceki günkü Zaman gazetesinde, “Erdoğan’dan, üniversitelere Sezer usulü atama” başlıklı bir haber vardı... Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan; 17 Kasım Pazartesi günü atadığı “14 rektör”den 6’sını; üniversitelerdeki seçimlerde “en çok oyu” alan adaylardan değil, “daha düşük oy” alan isimler arasından seçmekle itham ediliyordu... Demek oluyor ki, Erdoğan,14 adaydan 8’ini “en çok oy alanlar”dan seçmiş!.. Diğer 6 rektör adayı ise,“daha fazla oy” aldıkları halde, seçilmemiş!..
Bir defa; Erdoğan, “Cumhurbaşkanı” olarak, önüne gelen “YÖK sıralaması”na bakar ve ona göre kararını verir... Meselâ, Manisa Celal Bayar Üniversitesi’nde Rektör olan Mehmet Pakdemirli 204 oy, Prof. Ahmet Kemal Çelebi 108 oy aldığı halde, Prof. Çelebi, “YÖK’ün listesi”nde“1. sırada” gösterilmiş... Yani YÖK, “tercih”ini Prof. Ahmet Kemal Çelebilehinde kullanmış ve Cumhurbaşkanı’na da öyle göndermiş!..
Çünkü, YÖK’ün ya da Sayın Cumhurbaşkanı’nın tek kriteri, “alınan oy”değil!.. Rektör adayının “şaibe”lere ve “yolsuzluk” iddialarına bulaşmaması gerekiyor... Tabiî, bir de “Paralelci” olup olmadığına bakılıyor... Mehmet Pakdemirli hakkında ise “Paralelci” olduğuna dair iddialar ayyuka çıkmış durumdaydı.
Hele söyleyin, “Paralel Yapı ile mücadele”ye hayatını koymuş bir Cumhurbaşkanı, kalkıp da, Pakdemirli’ye yeniden görev verir mi?.. ElbetteProf. Çelebi’yi tercih edecekti!.. İsabetli de olmuş...
Ben, “Zaman’ın kuyruk acısı”nı gayet iyi anlıyorum!.. Emniyet’ten sonra,“Üniversiteler”deki hakimiyetlerini de tek tek kaybediyorlar!.. Aslında, bütün “saldırganlık” ve “agresiflik”leri de buradan kaynaklanıyor!.. Bu kafayla, her yerden dışlanacaklar!..
Kimyaları bozuldu, daha da bozulacak!..
yeniakit