Ahmet Taşgetiren
Amerika ile zor ilişki
Amerika’da yeni bir yönetim var. Belli ki Trump’tan farklı bir yönetim. Bir kere geldikleri siyasi çizgi farklı. İkinci olarak Trump’ın Cumhuriyetçi çizgiye yüklediği çarpık imaj sebebiyle de farklı. Biden Demokrat ve sakin tabiatlı bir siyasetçi. Kişisel ataklar yerine kurumlar üzerinden iş yürütme eğiliminde. Trump’ın en son çılgınlığı yeni yönetime Amerika’nın imajını da düzeltme gibi bir sorumluluk yüklemiş gözüküyor.
Biden Amerika’sı belli ki dünya ile ilişkileri yeniden kodlayacak. Müttefikleri var. Mesela AB ile ilişkileri güçlendireceği anlaşılıyor. AB de bunu istiyor. Çin’e karşı çevreleme devam edecek, belki artacak. Rusya hep denklemin bir yerindedir.
Tabii ki bizi ilgilendiren en sıcak konu, Biden yönetiminin Türkiye ile ilişkileri.
Bizde birileri “Kim takar Amerika’yı, Trump olsa ne yazar Biden olsa ne yazar, bak işte Ay’a yolculuk başlıyor, Türkiye uçuyor” üslubunda yazıp konuşsa da belli ki Yukarısı öyle bakmıyor. Amerika ile de Avrupa Birliği ile de ilişkileri yumuşatma, düzeltme girişimleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmalarına yansıdı. Diğer seviyelerde ise gerek Hulusi Akar’ın “S-400’e Girit formülü” arayışları ile gerek İbrahim Kalın’ın çerçeve çizme çabalarıyla ortada.
Kimsenin reel-politiği kim takar dediği yok. Ekonominin reel-politiğinde de, dış politikanın reel-politiğinde de Amerika ve Batı var. Rusya da var, Çin de var. “Dostları artıracağız” yaklaşımı var her şeyden önce. “Yalnızlaşma” kaygısı sadece muhalefetin dilindeki itiraz konusu değil ki, ülkeyi yönetenler de pekala bunun farkında.
Onun için Amerika’ya gelen yeni yönetim kadrosu ile ilişkiler Ankara’yı ilgilendiriyor. “Trump’la ilişkiler iyiydi, Biden’la o kadar rahat değiliz” demek de en azından Trump tarafı bakımından çok doğru değil. Trump’tan yenen zılgıtlar maalesef diplomasi kayıtlarına girdi. Papaz’ı da Trump’ın zılgıtlarının ardından gönderdik Amerika’ya.
Bakıldığında Ankara’nın biraz kaygılı olduğu hissediliyor.
Baştan Türkiye’den “Sözde müttefik” diye bahsedilmesi çok kötü. Açıklamalar diyelim ABD Dışişleri Sözcüsü Ned Price tarafından “S-400 konusunda ABD’nin tutumunun değişmediği” hem de “Türkiye ile hem ortak çıkarlarımız hem de ihtilaflarımız var” şerhiyle dile getiriliyor. Hem de CAATSA yaptırımlarını hatırlatarak.
Bunu yine Ned Price’ın Osman Kavala davası ile ilgili bir çağrısı takip ediyor. “AİHM’in kararına uyun” diyor açıkçası. “Devam eden tutukluluk, davanın görülmesindeki gecikmeler ve hakkındaki davaların birleştirilmesi hukukun üstünlüğü ile demokrasiye zarar veriyor” diyor. Şu ifadeler o açıklamada yer alıyor: “Türkiye’ye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği karara uyması, iç hukuku ve uluslararası hukukun yüklediği sorumluluk dahilinde davaya adil, şeffaf ve hızlı bir çözüm bulunması konusunda ısrar ediyoruz”
Aynı açıklamada Henri Barkey hakkındaki suçlamaların da ‘dayanaksız’ olduğu, davanın hızlı bir şekilde sonuca ulaştırılması gerektiği ifade ediliyor.
İster canımız sıkılsın, ister sıkılmasın, yeni ABD yönetimi bu. Şu ana kadar Biden ile Erdoğan arasında bir temas olmadı. Bunun Ankara’nın canını sıktığı da tahmin edilebilir. Çünkü Trump’la telefon irtibatı Ankara’nın tercih ettiği bir diplomatik ilişki tarzıydı.
Tabii Türkiye’nin ABD’nin -yeni yönetim dahil- diyelim Suriye’de PKK uzantısı yapı ile ilişkisi sebebiyle rahatsızlıkları da var. Başka, başka başka sorunlar da var.
Manzara bu. Ankara’da kimi demeçlere – ya da duruşlara yansıdığı gibi ilişkilerin iyileşmesi gibi bir yöneliş söz konusu ise, manzara bu.
“Kim takar Amerika’yı” dediğinizde de bir yön geliştirmeniz lazım bu dünyada. Yalnız yaşanmıyor, yalnızlık sıkıntılı. Öteki tercihlerin de bagajları var. Doğu Türkistan acısına gözleri kapamak kolay mı? Suriye’de Rusya’nın duruşundan memnun muyuz? Kırım’dan memnun muyuz?
Dış politika bu, keşke her şeyi belirleyebilecek güçte olsaydık.
İNCE’Yİ YAZMAK
Muharrem İnce nihayet partileşme yoluna girdi. CHP’den ayrıldı, ittifaklar düzeninde Cumhur İttifakı’na muhalefet edecek, karşısındaki ittifakın içinde CHP var, ayrıldı, onun için CHP ile ayrışacağı konuların altını çizmesi gerekecek, ama, muhalefetinin omurgasını da Cumhur İttifakı’nın politikaları oluşturacak. Neyi anlatıyor bu manzara? Bir paradoksu.
Belli ki bu paradoksun ortaya çıkaracağı sorunları ilerledikçe görecek. CHP ‘yi “hep ana muhalefet kalmak” ve “Az Atatürkçülük”ten cezalandıma yoluna yatırım yapacak gibi gözüküyor. Sorun şu: Bu yaklaşım “daldaki kuş”u “çantada keklik” haline getirebilir mi?