Nureddin Şirin
Amerika’nın IŞİD’le Savaşı, Afganistan ve Irak İşgallerinden...
Amerika’nın IŞİD’le Savaşı, Afganistan ve Irak İşgallerinden Daha da Alçakçadır
Amerika 11 Eylül eylemlerinin ardından “terörle mücadele” adı altında küresel bir savaş başlatmış ve bu savaşın adını da dönemin başkanı Bush’un diliyle “yeni haçlı savaşı” olarak koymuştu.
Amerika’nın önce Afganistan, sonra da Irak işgalleriyle devam eden, aynı zamanda Pakistan, Somali ve Yemen’de de sürmekte olan bu savaşında kullandığı temel argüman “teröristlerle savaş” şeklinde oluyor.
Şimdi o kadar çok yaygın bir hale geldi ki, “bir kişiye kırk kere deli derseniz deli olur” misali, “Amerika’nın terörle mücadelesi” deyimi neredeyse dünyanın büyük bir kısmında kabul gören bir deyim halini aldı.
Oluşturulan intibaya göre; Amerika tüm dünyanın barışı ve güvenliğini, İslam ülkelerinin de esenliğini düşünerek medeni ve vicdani sorumluluğunu yerine getirmek için tam bir fedakarlıkla yeniden harekete geçmiş durumda (!)
Bu durumda bu iyiliksever, merhamet ve insanlık dolu Amerika’ya ne kadar teşekkür etsek, ne kadar hayır ve övgüyle ansak azdır.
Dünyanın büyük devletleri ve bölge ülkeleri de bu hayırlı işe (!) destek olmak için sıraya girmiş durumda. Her vicdan ve merhamet abidesi ülke “kaolisyon”da yer alma noktasında taahhütnamelerini sunuyorlar.
Öyle ki neredeyse, biz de “bu savaşta bize bir görev düşerse başım gözüm üste amadeyim” deme noktasına geleceğiz…
Her şeyden önce “Amerika’nın terörle mücadelesi” deyimini duyunca öfke patlamasına girmeyen herkesin insanlığından şüphe ederim.
“Amerika” demek “dünyanın gelmiş geçmiş en büyük terörist ülkesi” demektir öncelikle. “Terör” kelimesi ile tanımlanan her ne varsa, “terörist” denilince akla ne geliyorsa, öncelikle bunların hepsi Amerika için geçerlidir.
“Terörist eylem” “terör suçu” “terör şiddeti” “terör şebekesi” artık ne diyeceksek, Amerika’nın kimliğini tanımlamak için kullanacağımız nitelemelerdir.
Amerika’nın yanına İngiltere’yi, onun yanına Fransa’yı, onun yanına İsrail’i koyacaksınız, NATO adlı bir yapıdan söz edeceksiniz ve sonra da bu isimlerin insanlık tarihinin en azgın ve kan içici “terör” çeteleri olduğunu dile getirmeyeceksiniz!
Amerika denen bu ülkenin 11 Eylül’den sonra Afganistan’ı, ardından da Irak’ı işgal edince tarih kayıtlarına düşenler kan, ölüm, katliam, işkence, tecavüz, talan, yağma, yıkım, vahşet ve fesat değilse eğer, gelin hepimiz hep birlikte, Amerika’nın terörle mücadelesine (!) gönüllü asker olarak yazılalım!
Yok eğer tarihin yeni sayfalarında duran tüm bu gerçekliğe rağmen, Amerika’yı yine de “teröre karşı” diye tanımlayan birisi çıkacaksa, her kim ise o, insanlık adına suratına tükürmek gerekir.
Demek işgal, kan, ölüm, katliam, işkence, tecavüz, talan, yağma, yıkım, vahşet ve fesat “terör” değil; demek tüm bu insanlık suçlarını işleyenler “terörist” değil, yuh olsun böyle bir dünyanın, böyle bir algının, böyle bir politikanın kara yüzüne!
Amerika şimdi de o parlak medeniyetini, engin insaniyetini ve derin vicdanını harekete geçiriyor; hedef ise “teröristler”..!
Diğer yandan Siyonist rejim de avuçlarını ovuşturup “şimdi bizi daha iyi anlıyorsunuz değil mi?” diye soruyor “Biz de yıllardır bu terörle mücadele ediyoruz; biz de teröristlerin saldırılarını durdurmak, demokrasiyi ve batı uygarlığını kurtarmak için bir savaştan çıkıp diğer bir savaşa giriyoruz” diyor.
Amerika “teröre karşı” olduğuna göre, elbette ki bu Siyonist rejim de “teröre karşı”, hem de bütün gücüyle; bütün sermayesi, bütün istihbaratı ve bütün ordusuyla…
Siyonist rejim de yetmiş yıl öncesinden insanlık, barış ve adalet adına, “terörle mücadele eden “adalet örgütleri”ni kullanmıştı; bu adalet savaşçılarının barış ve insanlık için kurulmuş örgütlerine “İrgun” “Stern” diyorlardı.
Moşe Dayan’ların, Menahem Begin’lerin başlarında olduğu bu “adalet savaşçıları” “teröristler”leri bulundukları her yerde etkisizleştirmek için olağanüstü bir çaba sergiliyordu…
Der Yasin’ler örneği bunun küçük bir kanıtıydı..
Siyonist rejimin “terörle mücadesi” bir an olsun bile durmadı. Sabra Şatila’daki “teröristlerin cezalandırılması”ndan son Gazze savaşında çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere 2.000’in üzerinde “terörist”in etkisizleştirmesine kadar…
Bu Siyonist rejimin insanlık, barış ve güvenlik adına “terörizmle mücadele” konusunda ne kadar ısrarlı ve kararlı olduğunu biliyoruz…
Belki, “bahis Amerika’dan açılmışken, niçin İsrail’e geçildi?” diye sorulabilir.
O zaman hemen cevaplayayım.
Amerikan Senatosu büyük bir çoğunlukla 20 Eylül 2014 tarihi itibarıyla Siyonist İsrail rejiminin “Amerika’nın en büyük stratejik ortağı” olduğu kararını verdi…
Amerikan Senatosu açısından bu karar, sadece bir tanımlama değildi elbet. Bunun pratikte de bir karşılığı olacaktı ve onu da onayladı: Amerika ile srail arasındaki savunma işbirliği noktasında Amerika’nın İsrail’e silah desteği en ileri düzeye çıkacak…!
Senato’nun kararına göre, Amerika’nın İsrail’e göndereceği yeni gelişmiş silahlar, acil durumlarda kullanılacak.
Öyle ya, Senato’nun deyimiyle “Amerika’nın büyük stratejik” ortağının “terörle mücadele”sini sürdürebilmesi için Amerika’nın bu büyük inayetine ihtiyacı var; birbirleriyle her alanda omuz omuza olacaklar, askeri, istihbari, ekonomik ve politik işbirliğini en üst düzeye çıkaracaklar…
Şimdi tekrar gelelim; “Amerika’nın terörle mücadele” için uluslararası koalisyon kurmasına….
Biz bu “koalisyon”ların ne olduğunu, ne anlama geldiğini ve ne yaptığını çok iyi biliyoruz; her ne kadar “hafıza-i beşer nisyanla malül” olsa da, hafızalarımızın bir kenarında duran unutulmayan gerçekler, Amerika’nın bu yeni koalisyonunun neler yapabileceğini bilmemize katkı sağlıyor…
Şunu belirtmek gerekir ki; Amerika’nın IŞİD’le mücadele ajandası, uzun yıllar hazırlanmış, kurgulanmış ve zemini hazırlanmış, Afganistan ve Irak işgallerinden daha da alçakça, çok daha büyük şeytanlık, çok daha büyük düşmanlık demektir…
Bir sonraki yazımızda inşallah, Amerika’nın IŞİD’le mücadele ajandasının arkasında yatan hesapların üzerinde durmaya çalışacağız.
velfecr