Ankara'da 124. Başörtüsü Eylemi (FOTO)

Ankara'da 124. Başörtüsü Eylemi (FOTO)

Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu İnanca saygı ve başörtüsüne özgürlük için gerçekleştirdiği eylemlerin 124. haftasını geride bıraktı.

ANKARA: VAN'A SELAM DİRENİŞE DEVAM

Bu haftaki açıklamada Anayasa mahkemesinin verdiği karar sonrası medyanın takındığı tavır ve başörtülü bayanlara yönelik linç girişimleri ele alındı.
Van Hak ve Özgürlükler Platformu üyelerinin hukuksuz bir şekilde gzöatına alınması kınadı ve Van'daki direnişe destek verildi.
Direnişin önemi ve sivil itaatsizliğe vurgu yapılan eylemde bu haftaki basın açıklamasını Memursen Ankara İl Başkanı Mustafa Kır Okudu.

Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu 124. hafta basın açıklaması:

Değerli Basın Mensupları
Asıl gündemimiz olan İşsizlik, gelir dağılımındaki adaletsizlik, eğitim öğretimdeki fırsat eşitsizliği, hayat pahalılığı, can ve mal güvenliği gibi temel konular bir tarafa bırakılarak 3 Çeyrek asrı aşan süreden beri kısır bir döngü içerisinde hep aynı şeyler konuşuluyor ve hep aynı şeyler tartışılıyor. Her 10 yılda bir yapılan açık ve post modern darbelerle, Parti kapatmalarla, kamusal alan,irtica, başörtüsü tartışmalarıyla Özgürlük alalarını kısıtlamalarla ülkemiz; adım, adım kriz, korku ve kaos ortamına sürüklenirken. Maddi ve manevi kalkınma, insan hakları, özgürlükler ve hukukun üstünlüğü gibi temel konularda bir arpa boyu yol alınamıyor.
Halkın sivil siyasete verdiği desteği kırmak isteyen bazı oligarşik ve bürokratik güç odakları tarafından tanımı tarifi yapılmamış, hukuk literatüründe yeri olmayan "kamusal alan ve irtica gibi kavramlar işe gelmeyen hükümetleri düşürmenin mazereti, vakıfları dernekleri siyasi partileri kapatmanın gerekçesi, inanan ve inandığını yaşamak isteyenleri kendisi gibi düşünmeyenleri bertaraf etmenin mazereti olarak kullanılıyor.
Halkın dini eğitim ve öğretim talepleri, üniversitelerde başörtüsü yasağının kaldırılması ve Meslek Liselerinin Üniversiteye girişlerinde ki katsayı adaletsizliğinin giderilmesi yönündeki arzuları, Kuran öğrenimine yaş sınırlaması getiren çağdışı kanunun yürürlükten kaldırılması talepleri, Üniversiteleri ele geçirme, devlete sızma, laik ve demokratik rejime karşı başkaldırı harekâtı olarak değerlendiriliyor.
Değerli Basın Mensupları;
İnanma ve inandığı gibi yaşama özgürlüğü Çağların ve yönetenlerin lütfettiği değil, kişiye yaratıcı tarafından doğuştan verilen vazgeçilmez, vazgeçilemez, devredilmez ve devredilemez bir haktır. Ve en az yaşama hakkı kadar kutsaldır. İnanma ve inandığını yaşama özgürlüğü bütün özgürlüklerin anasıdır. Bu özgürlüğün olmadığı bir ülkede adaletten söz edilemez. Serbest bırakıldığında Üniversitelerde ve Devlet Kurumlarında kutuplaşmalara ve çatışmalara sebep olur. Siyasi bir simgedir, semboldür gibi ideolojik mülahazalara kurban edilemez. İnanan insanları temel hak ve özgürlüklerinden mahrum bırakılmasının gerekçesi sayılamaz.
Başörtüsü Allahın emridir. İslam'ın bir hükmüdür. Allahın emri olduğu kitap, sünnet, icma ile TC Devletinin Bir Kurumu Olan Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulunun Kararı ile sabittir. İnanma inandığını yaşama hürriyetinin inançların yaşanmasını garanti eden laikliğin gereğidir.
Ülkemizde uygulanan Başörtüsü yasağı ise hukuki hiçbir dayanağı olmayan fiili bir durumdur. Ve bu yasak sebebiyle kadınlarımızın ve kızlarımızın eğitim ve öğretimlerinin engellenmesi, çalışma ve sosyal güvence haklarından mahrum bırakılması hukuk ve insanlık ayıbıdır. Ve Kamu vicdanında kanayan bir yaradır.
Değerli Basın Mensupları;
İşte bu fiili durumu ortadan kaldırmak kanayan yarayı durdurmak için TBMM de Halkın kahir ekseriyetinin arzu ve istekleri doğrultusunda Özgürlük alanlarını genişletmek Başörtüsü yasağını Üniversitelerde serbest bırakmak, bilimin önündeki engelleri kaldırmak amacıyla yapılan Anayasanın 10. ve 42. Maddelerindeki değişiklik bilindiği üzere 9 Şubat 2008 günü Tarihinde 411 M vekilinin evet oyuyla kabul edilmiştir. C. Başkanının onayıyla kanun yasalaşmıştır. Daha sonra CHP ve DSP' nin Kanunun iptali ve yürürlüğünün durdurulması isteğiyle Anayasa Mahkemesine müracaatta bulunmuştur. Yargıtay Başsavcısı tarafından 14 Mart 2008 tarihinde İktidar Partisi Hakkında üniversitelerde kılık kıyafet serbestliği getiren yasayı TBMM' sine taşıdığı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine kapatma davasının açılmasıyla, Türkiye Yeni bir karanlık döneme girmiştir. Ne yazık ki Yüksek Mahkeme Mezkûr Kanun hakkındaki iptal kararını açıklamadan Yargıtay ve Danıştay yargıçları, yargı bağımsızlığımız elden gidiyor, bahanesiyle hukuku ayaklar altına alan siyasi muhtıra mahiyetindeki bildirileri yargının bağımsızlığına değil tarafsızlığına gölge düşürmüştür. Anayasa mahkemesi üyelerini baskı altına tutarak adalet terazisinin ayarını bozmuşlardır. Daha sonra Anayasa Mahkemesinin davayı gerekçeli kararını açıklamadan Anayasa nın 148. maddesine göre sadece şekil yönünden inceleme yetki varken yetki alanının dışına taşarak, esastan ele alması TBMM' nin aldığı kararı yok sayması ülkemizin sosyal ekonomik ve siyasal sıkıntıya girmesine ve dünya kamuoyunda küçük düşürülmesine sebep olmuştur.
Değerli Basın Mensupları;
Anayasa mahkemesi üyelerinin önce kararını açıklayıp sonra karara uygun gerekçe hazırlaması Sanığın idamına kararın bilahire verilmesine" mantığından farksızdır.
Demokratik Ülkelerde Hiçbir Kurum hiçbir şahıs ne kutsaldır ne dokunulmazdır. Denetim mekanizmasının dışında tutulamaz. Şiddete bulaşan ve şiddeti teşvik eden partiler ister iktidar, ister muhalefet olsun kapatılmaları ve müsebbiplerinin cezalandırıl maları doğaldır. Doğal olmayan şey yasalarda şuç sayılmayan bir konuda Halkın inanma ve inandığını yaşama hürriyetinin önündeki engelleri kısmen kaldırılmasına yönelik bir kanun değişikliğinin parti kapatmanın gerekçesi sayılmasıdır.
Doğal olmayan şey; Yargıtay ve Sayıştay başkanlar kurulunun Parti kapatma ve mezkûr anayasa değişikliğinin iptali yönündeki davaların görüşülmesi devam ederken yargı bağımsızlığı elden gidiyor yaygaraları ile tarafsızlık ilkelerini çiğneyerek Yüksek mahkeme üyelerini etki altına alınmasıdır.
Doğal olmayan şey Anayasayı korumak ve kollamakla mükellef olan bir kurumun görevini kötüye kullanarak. Yetkisini aşarak anayasayı çiğnemesidir.
Doğal olmayan şey halkın istek ve arzuları doğrultusunda hareket ederek, tamamen hukuk zemini içerisinde kalarak üniversitelerde eğitim-öğretimi engelleyen kılık kıyafet yasağını kaldırmak, özgürlük alanlarını genişletmek amacıyla ve içinde muhalefet partilerinin de bulunduğu 411 Milletvekilinin evet oyuyla kabul edilen anayasanın 10. ve 42 maddelerindeki yapılan anaya değişikliğin anayasada değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen maddeler içerisinde mütalaa ederek suç sayılmasıdır.
Değerli Basın Mensupları;
Hukukun amacı adaletin bütün bireylere eşit olarak dağıtılmasıdır. Taraflar arasında adaleti tartan yargıçlardır. Hukuk devletinde bireylerin yargıçlardan adalet talep etme hakları vardır. Yargının ve yargıçların en önemli görevi ise adaleti sağlamak, haksızlığı ortadan kaldırmak ve haksızlığa sebep olmamaktır. Adalet terazisini tutanların bağımsızlığı kadar tarafsızlığı da önemlidir. Çünkü Adalet terazisi bakkal terazisi değildir. Adalet terazisinin dengeleri çok hassastır. Adalet denilen dengeyi kuran terazinin kefesine müdahale ederseniz. Verilen karar adalet değil, Zulüm getirir. İşte yargıçlar adalet terazisinin kefesine müdahale ederek haksız bir kararın çıkmasına sebep olmuşlardır.
Değerli Basın Mensupları;
Yüksek Yargıçlar yaptıkları hukuk darbesiyle halkın seçtiklerini, rehin "Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir" sözünü askıya almışlardır. Yasama yetkisine fiilen el koyarak Millet iradesinin tecelligahı olan TBMM sini yok saymışlardır.
Yüksek yargıçlar verdikleri kararla kendilerini resmi ideolojinin ve din karşıtlarının yegâne sözcüsü sayarak Resmi ideoloji ile Müslümanlar arasına derin bir uçurum açmışlardır. Daha doğrusu Laikliği her türlü inanç özgürlüğünün karşısına dikerek dini inancı gereği başörtüsü takanları laiklik karşıtı potanın içine sokmuşlardır.
Değerli Basın Mensupları;
Yasakçıların ve yargıçların başörtüsü yasağı konusunda en büyük dayanağı AİHM nin Müslüman kadınların inancı gereği örttüğü başörtüsünü bir insan hakkı ve inanma hakkı olmaktan çıkarması kararıdır. Bu kararlar Avrupa AİHM tarihinin en karanlık ve en kirli kararlarıdır. Mahkeme verdiği talihsiz yanlı taraflı tutumu ile Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin 9. Ek 1 No'lu Protokolünün 2. ve BMİHB nin 18 ve 26. Maddelerinde ifadesini bulan ilkeleri çiğnemiş ve evrensel hukuk kurallarına ters düşmüştür. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu haliyle Müslümanların aleyhine alınan kararların odağı haline gelmiştir. Biz artık Müslüman'ı insan, Müslümanların haklarını da insan hakkı olarak görmeyen AİHM' ni tarafsız bir mahkeme olarak görmüyoruz ve tanımıyoruz.
Değerli Basın Mensupları;
Bu karar yargıçların hukuk tanımazlıklarının ve kendilerini hukukun ve adaletin üstünde gördüklerinin bir işaretidir. 'Yasa, anayasa ne derse o olur; düşüncesinden ziyade hangi parti hangi oranda seçimi kazanırsa kazansın yargıçlar ne derse o olur 'görüşünün ispatıdır.
Bu karar ideolojiktir. Bu karar siyasidir Bu kararı hukuka ve vicdanlara sığdırmak mümkün değildir Onun için Yüksek Mahkeme üyelerinin "Türk milleti adına" verdikleri karar ne halkının % 99 u Müslüman olan Yüce Türk milletinin Ne de sağduyu sahibi dünya kamu oyununun vicdanının da yer bulamamıştır. Millet adına karar verenlerin milleti ve milletin tercihlerini yok sayma hakları yoktur. Toplum vicdanı bu karara saygı duymayacaktır.
Değerli Basın mensupları;
İçerde ve dışarıda Yargının siyasallaştığı yargıçların tarafsızlığını yitirdiği parlamento iradesinin yok sayıldığı bir ortamda artık ister istemez insanın aklına şu soru geliyor. Bir şeyin kokmasını önlemek için tuzlarsınız. Tuz kokarsa ne yaparsınız. Haksızlığa uğrarsanız yargıçlara başvurusunuz. Ya yargıçlar haksızlık yaparsa kime başvuracaksınız. Kısaca tuz kokmuştur.
Değerli Basın Mensupları
İnananıyla inanmayanıyla başı açık olanıyla kapalı olanıyla azınlığı ile çoğunluğu ile birbirini anlayan dinleyen birbirinin haklarına ve inançlarına farklı dünya görüşlerine saygı duyarak yaşamak istiyoruz.
Yargıda halkın özgürlük alanına müdahale eden darbeci yargıçları, üniversitelerde kız öğrencilerin eğitim öğretimini engelleyen, gardiyan rektör, gardiyan dekan istemiyoruz. Millet olarak bu ardı arkası bitmez ayak oyunlarına, Her 10 yılda nakarat gibi tekrarlanan açık ve post modern, postallı ve cüppeli darbelere isyan ediyoruz. Ülkemizin krizler ve kaoslar ülkesi, kapatılan siyasi partilerin mezarlığı olarak anılmasından utanç duyuyoruz.
İrtica ve kamusal alan gibi hukuk literatüründe yeri olmayan kavramların inananlara karşı ideolojik ve siyasi baskı olarak kullanılması yönündeki alışkanlıkların terk edilmesini istiyoruz.
Mahkeme kararlarıyla Allahın hükmünün Müslümanların haklarının yok sayılmasını, Allah'ın emri veya dinin bir hükmü olan konularda Müslümanların taleplerini anayasada değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen maddeler arasında mütalaa ederek Müslümanları, Allah'ın emri ile mahkemenin kararı arasına sıkıştırılmasını istemiyoruz.

Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu Adına
Memur-Sen Ankara İl Başkanı Mustafa KIR