Ankara'da 129. Başörtüsü Eylemi
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu üyeleri 129. hafta açıklamasında Sıhhiye Abdi İpekçi Parkında insanlık onuruna vurgu yapıp son günlerdeki hak ihlallerini deşifre etti.
Özerk Diyanet Genel Başkanı Mustafa Altunkaya, yaptığı açıklamada sözde insan hakları savunuculuğunun bir anlam ifade etmediğini insan hak ve onurunu bütün sınıf, etnik ve alt kimlikler için kabullenmek, özümsemek gerektiğini söyledi. Ezana, başörtüsüne ve ifade özgürlüğüne yönelik bu haftanın ihlallerini deşifre eden Altunkaya, Meclisin Kur'an Kursları ile ilgili 22.07.1999 tarihli ek 3. madde ile yaptığı ihlali yine kendisinin kaldırmasını istedi.
129. "İNSAN HAKLARI" HERKESE GEREKLİ, ONSUZ OLMAZ BİR DEĞER
İnsan Hakları bir bütün olarak ortak ve onsuz olmaz bir insanlık değeridir. Ateist, sağcı, Hıristiyan, Müslüman kim olursa olsun insan olduğu için doğuştan sahip olduğu hakların güvencesidir. Ama bu hakları bilmek, bildirgeden haberdar olmak yetmiyor. Bu değerleri özümsemek, aleyhine de olsa içine sindirmek gerekiyor. Radikal Gazetesi'nin 15 Temmuz tarihli nüshasında Perihan Mağden tarafından kaleme alınan Sabah Ezanı başlıklı yazı'da inanç özgürlüğünü ihlal edici ve İslami değerleri aşağılayıcı ifadeler sarf edilmiştir. Muhammedî bir çağrı olan ezan için, hem de "sabah ezanı" gibi derinlikli, insanı aydınlığa uyandıran bir ezan için "bağırtılar" "evin ortasına ses bombası atılmış gibi" şeklindeki ifadeleri; subjektif, ciddiyetsiz ve yakışıksız sözlerdir. Bunu yazarının cahilliğine ve izolasyonu kalkmamış bir Robert'li oluşuna mı saymak lazım bilinmez. Ama şahsı mezbureye bomba etkisi yapan bu ses milyonlarca insan için kutlu bir çağrı, saba makamıyla gelen bir esintidir.
"Bu Arapça'da ne söylediğini anlamadığım"çok çok rahatsız edici" ifadesi ile yazı sahibesi, iletişimde sadece bir araç olan herhangi bir dile yönelik bilinçaltı refleksini, yerleşik bir kompleksini ortalığa dökmüş "Kendi inancının bağırtılarını başkasının hayatına dayamamalı" diyerek bilinçsizce ezan-ı Muhammedi'yi küçümsemiştir. Özetle "hayya alel felah../haydi uyanın aydınlığa, kurtuluşa, özgür olmaya" ifadelerinin yeraldığı kurtuluş çağrısına yapılan bu hakaret son derece çirkin olmuştur.
"Türk Milleti temelde şaman, özünde insan sevgisiyle dolu" derken yazarın bu ifadesindeki; Şamanizm'e evet İslam'a hayır" tavrı; ateistlik falan değil düpedüz bir İslam ve Müslüman fobisi/düşmanlığı değil midir? Her şeye rağmen, önyargı zincirlerinden kurtularak özgür bir zihinle bu çağrıya "eyvallah" deme bilincine erişmesi için yazar adına içtenlikle dua ediyor, Müslüman halkımızdan özür dilemesini bekliyoruz.
BALE KURSU SERBEST KURAN KURSU YASAK. MHP VE DSP KABUL EDİLEMEZ"
İnanç Özgürlüğü ihlalleri bununla da bitmiyor maalesef. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'a 22.07.1999 tarihinde eklenen Ek Madde 3'de "Kur'an-ı Kerim ve mealini öğrenmek isteyenlerde, ilköğretimi bitirme şartı, tatillerde ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın denetim ve gözetiminde yaz Kur'an kursları için ise 5. sınıfı bitirme şartı getirilmiş sözgelimi ilköğretim 2, 3 ve 4 sınıftaki çocuklar her türlü bale, yüzme, spor kurslarına katılabilirken kuran kurslarına katılmaları yasaklanmış olmaktadır. 3. Madde halen geçerli. Dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan bu yasak, nasıl oluyor da bizim ülkemizde uygulanabiliyor? 1999'da bu maddeyi ekleyerek tarihi bir vebali yüklenen MHP ve DSP meclisteler. Konjonktür değişmiş, vebalden kurtulmaları için fırsat ayaklarına gelmiştir. Kur'an Kurslarını Milli Eğitim'in denetiminden kurtarmalı, çocukların önündeki engeli kaldırmalıdırlar. AKP ise bu maddeyi geçersiz kılacak bir düzenleme yapmalı ve insanları din eğitimi konusunda özgür bırakmalıdır.
Yine Antalya Milli Eğitim Müdürlüğü'nün düzenlediği ödül töreninde Antalya 3.sü Zehra Öztürk adlı başörtülü öğrencinin kürsüye çağrılmaması, bu ülkede Müslümanların hala din özgürlüğü sorunu yaşadıklarının yeni bir kanıtıdır. Başörtüsünün bilim, akıl ve İnsan Hakları Sözleşmesi'nde olmadığını söyleyen İlhan Selçuk'a sormak gerek, darbecilik İnsan Hakları Sözleşmelerinin hangisinde var" Toplum mühendisliği yapıp halkı korku ile hizaya getirmek hangi insan hakları sözleşmesinde var?
Ve dahi Anayasa Mahkemesinin Kararlarını Eleştirdiği için bir gazeteciye 14,5 yıla kadar hapis cezası istenmesi, ifade ve basın özgürlüğü ilkelerini hiçe saymaktır. Geçmişten devralınan, çalışan milyonlarca insanımızın emeğinin sömürülmesinden tutun, cezaevi koşullarının salabeti ve etnik temelli sorunlara kadar bütün bir toplumun derin acılar çektiği hak ihlalleri devam ediyor maalesef. Zihniyette ve gerçek hayatta sivilleşinceye, doğaya ve adil olana dönünceye dek, olaylara şahitliğimiz de devam edecektir.
Kamuoyuna saygıyla"
Platform adına
Mustafa Altunkaya
Özerk Diyanet Evkaf Sendikası Başkanı