Abdurrahman Dilipak
Apo’yu İstanbul’a kim getirdi?
Biz ne PKK’yı biliyoruz ne Apo’yu tanıyoruz ne de Apo’nun Türkiye’ye kim tarafından niçin teslim edildiğini biliyoruz. Bildiklerimiz sağdan soldan duyduklarımızdan ibaret. Ve sonuçta bu işler gün geliyor, herkesin bildiği bir sırra dönüşüyor. Bilinler de konuşmuyor, konuşanlar da bir şekilde susturuluyor.
Bu işler rejimin tabusu oldu. Çağdaş bir rejim, büyük bir taassubla bu tabularını koruma konusunda ısrarcı olmaya devam etmektedir. Mesela, Devletçilik 1. Cumhuriyet’in bir şartıdır. 6 Ok’dan biridir. Değiştirilemez, değiştirilmesi de teklif edilemez. Daha sonra karma ekonomiye geçtik, ardından serbest piyasa ekonomisine geçildi, bugün global ekonomiye ve bu anlamda uluslararası sisteme entegre ediliyoruz, ama yine de “İnadına Devletçi”yiz. Çünkü bu duvardan bir tuğla çekerseniz, duvar çöker. Yakında devlet diye bir şey kalmayacak ama CHP’nin 6 oku, laik rejimin kutsal ikonu olarak orada duracak. Komik ama gerçek! Ecevit’e bir zafer armağan edilmesi gerekiyordu. Edildi. Sadece Ecevit’e bir zafer armağan edilmedi, Apo’da böylece PKK’nın başından kopartıldı? Yeni bir PKK için kapı aralandı. Artık bu anahtar, bu kilidi açmaz! Bize bu işin bir MİT başarısı olduğu anlatıldı. Ama kimse işin içinde MOSSAD’ın rolü hiç sorgulanmadı. Bu süreçte Ecevit ile Netenyahu arasındaki işbirliğinden kimse söz etmedi. Bu konuda Ecevit Netenyahu’yu aradığında, Netenyahu kendisine “aramanızı bekliyordum” dedi. Sahi bu bilgiyi ona kim verdi ve Ecevit’e Netenyahu’yu aramasını kim söyledi?
Devlet Bahçeli, o gün kürsüden ip atarken, nasıl oldu da idam cezası kaldırıldı. Ve bugün Bahçeli, TBMM çatısı altında konuşmaya davet ederken kime ne mesaj veriliyor dersiniz!.
Biliyorsunuz, Apo Cavid Çağlar’ın kiralanan özel uçağı ile getirildi. Cavid Çağlar uçağının kiralandığını biliyordu ama, niçin kiralandığını bilmiyordu. Yabancı bir iş adamının kiraladığı söylenmişti kendine. O operasyon tamamlandıktan sonra parasını almış. Apo Rusya’dan Yunanistan’a, oradan İtalya’ya gidiyor, oradan Hollanda’ya gitmek istiyor ama kabul etmiyorlar. Yunanistan’a gitmek istiyor, ama Yunanistan Kenya’daki diplomatik merkezine gitmesini istiyor. Bütün bu süreçte MOSSAD bir iş adamı kılıklı ajanı üzerinden süreci takip ediyor. Apo’yla konuşan bu adam, onu Irak’a Kandile yakın bir bölgeye gitmeye ikna ediyor. Orası kendisi için daha güvenli olacaktır. O aslında Irak’a gittiğini düşünüyordu.
Bahçeli, Erdoğan ile 2007 yılında yaşadığı Öcalan tartışmasında, bir seçim mitinginde kürsüden ip fırlatarak, "Alın şu ipi asın" çağrısı yapmıştı. Ama İdam cezası 3 Ağustos 2002'de AB Uyum Yasaları çerçevesinde kaldırıldı ve ondan sonrada kimsenin sesi çıkmadı. Çünkü mesaj alınmıştı.
28 Şubat 1997 post modern darbesinin ardından 55. Hükümet 20.6.1997’de ANAP Gen. Başk. ve Rize Milletvekili Mesut Yılmaz tarafından kuruldu. Hükûmet ANAP, DSP ve DTP tarafından oluşturulan azınlık koalisyonu olarak kurulurken CHP de hükûmeti dışarıdan destekledi.
1 yıl sonra 56. Cumhuriyet Hükûmeti DSP genel başbakanı tarafından kurulan 4. Ecevit Hükûmeti, olarak 11 Ocak 1999’da kuruldu ve bu hükümet 28 Mayıs 1999 tarihleri arasında görev yaptı. ANASOL-M Hükûmeti olarak da bilinen 57. Türkiye Hükûmeti, DSP, MHP, ANAP’tan oluşan 5. Ecevit Hükûmeti 28 Mayıs 1999 - 18 Kasım 2002 tarihleri arasında görev yaptı. İşte tam da bu sırada (11 Ocak 1999’da kurulan 56. Hükümet), bu hükümetin kurulmasından 35 gün sonra, bir bakıyorsunuz Apo bize “Asmayacaksınız” diye paketlenip teslim edilmiş. Başbakan Ecevit’e, bir dost ülkenin (!?) istihbaratından birileri, “Netenyahu ile görüşün o bu konuda size yardım edecek” demiş. Ecevit Netenyahu’yu aramış, Netenyahu da “zaten ben de sizden telefon bekliyordum” demiş. MOSSAD devreye girmiş, bütün işler ayarlanmış. “Irak’la ve İsrail’le iş yapan bir Arap İşadamı” (!?) Öcalan’a “sizi Irak’a götüreceğiz, orası daha güvenli” demiş. O da “Tamam” demiş. Sonra da onu alıp uçağa bindirince MOSSAD Öcalan’ı bizimkilere teslim etmiş. O İsrail şimdi PKK/PYD’yi bize karşı kullanmaktan, Davud Koridoru üzerinden Kürdistan’ın sınırlarını Akdeniz’e uzatmaktan söz ediyor.
Bu işi yapanlar NATO’cuların “bizim iyi çocuklar”ı.. Bizimkiler de “Kurşunu sıkanlar da, yiyenlerden bizden” diyor ama sözün ucunun nereye gittiğini bile düşünmüyorlar. Sonunda Türk’ün de Kürd’ün de anasını ağlatıyorlar, bu “Şeytani oyun”la ve bizim çocuklarımızı kullanarak! İşe bakın, bu olay 56. Hükümet zamanında oluyor, Bu olayın hemen ardından 57. Ecevit hükümetine MHP de dahil ediliyor.
AA konuyla ilgili bu olayın üzerinden 21 yıl geçtikten sonra 14.02.2020’de şu haberi yayınlamıştı: “Terörist başının Kenya'da paketlenip Türkiye'ye getirilmesinin üzerinden 21 yıl geçti. 15 Şubat 1999'da, üst düzey Yunan yetkililerin baskısı sonucu konsolosluktan çıkartıldı ve götürüldüğü Nairobi Havalimanı'na operasyon düzenleyen Türk güvenlik güçlerince yakalanıp, Türkiye'ye getirildi”.
Haberin devamında bu bilgiler veriliyordu: “Dünyanın en kanlı terör örgütlerinden PKK'nın kurucusu terörist elebaşı Abdullah Öcalan, 21 yıl önce 15 Şubat 1999'da siyasi sığınma talebinde bulunduğu Hollanda'ya gitmek üzere geldiği Nairobi Havalimanı'nda bordo bereliler tarafından düzenlenen operasyonla yakalanıp Türkiye'ye getirildi. AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, İmralı Cezaevi'nde çarptırıldığı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını çeken terörist elebaşı Öcalan, 21 yıl önce filmleri aratmayacak bir operasyonla yakalandı. Terörist Öcalan'a hamilik yapan Hafız Esed'in başta olduğu Şam yönetiminin, "Süleyman Şah Türbesi", "Hatay" ve "PKK" konularında Türkiye'ye yönelik eylem ve söylemleri 1998'de iki ülke arasındaki krizi ileri bir boyuta taşıdı.
Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş'in 16 Eylül 1998'de "Bazı komşularımız bizim iyi niyetimizi, gösterdiğimiz yakınlığı yanlış değerlendirmişlerdir. Apo denilen eşkıyayı kendi ülkelerinde barındırıp, onu destekleyerek, Türkiye'yi terör belasına bulaştırmışlardır. Türk milleti artık bu konuda göstereceği iyi niyetin sonuna gelmiştir. Sabrımız tükenmek üzeredir. Sabrımızı taşırmasınlar" diyordu. Demirel de TBMM’de "Tüm uyarılarımıza ve barışçı açılımlarımıza rağmen hasmane tutumundan vazgeçmeyen Suriye'ye karşı mukabelede bulunma hakkımızı saklı tuttuğumuzu ve sabrımızın taşmak üzere olduğunu bir kere daha dünyaya ilan ediyorum." sözleri üzerine Hafız Esed, Öcalan'ın sınır dışı etme kararı aldı. Bu işler böyle olur. Birileri Tavşana kaç, tazıya tut diyecektir. Şeytan bu işte herkese rollerini dağıtır. Bu oyun böyle oynanır. Süreç böyle başladı. Yunanistan, Rusya, İtalya, tekrar Rusya, tekrar Yunanistan; Hollanda ve Belarus’a gitmek istedi ama, o yollar kapatılmıştı. Atina'dan 2 Şubat'ta Kenya'ya hareket etti. AA’nın haberine göre “Cavit Çağlar'ın uçağı kiralandı. Bu Uçak daha sonra Yunanistan'ın Öcalan için ayarladığı uçağa bire bir benzemesi için boyanıp, kuyruk işareti konuldu. İki pilot ve 4-5 MİT personeli dışında kimsenin bulunmadığını uçağa, Türkmenistan uçağı gibi işlem yapıldı. Yolcu bilgileri için de "muz tüccarları" ifadesi kullanıldı. Hollanda'dan da aynı tip, aynı renk uçak gideceği için "dikkat çeker" düşüncesiyle Uganda'ya iniş yapıldı. Operasyonu yapacak ekip, 10 gün Uganda'da bekledi ve bu süre zarfında da muz tüccarı gibi davrandı. Hollanda'ya gidecek uçaktan 2 saat önce meydana inildi. MİT personeli, operasyon yapılmadan birkaç saat öncesi Kenya'ya gitti. Hollanda'dan Öcalan'ı kaçırmak için gelen uçak havadayken Türk uçağı ondan iki saat önce Nairobi'ye indi.
Kenya'daki Yunanistan Büyükelçiliğinde saklanan ve Lazaros Mavros adına düzenlenmiş bir Kıbrıs Rum kesimi pasaportu taşıyan terörist elebaşı Öcalan, Hollanda'dan gelmesi planlanan uçağa binmek üzere korumaların yer aldığı bir konvoyla yola çıktı. Operasyon sonrası Ecevit, o sabah Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Rasim Betir, Genelkurmay Harekât Başkanı, Başbakanlık Askeri Danışmanı Korgeneral Yaşar Büyükanıt ve MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun ile bir araya geldi. Sonra Ecevit ''Dünyanın neresinde olsa devletimizin onu ele geçireceğini söylemiştik. Bu devlet sözü yerine getirildi. Şehit analarına verilen söz yerine getirildi. Bütün dünyadan dışlanan Abdullah Öcalan, sonunda kendini Türkiye'nin kucağında buldu. Yaptıklarının ve yaptırdıklarının hesabını, bağımsız Türk adaletine verecektir. Bölücü terörle Türkiye'de bir yere varılamayacağını, devletimizle baş edilemeyeceğini artık herkes anlamalıdır" dedi. Ecevit, Öcalan’ın yakalanma süreci ile ilgili daha önce yazılan senaryoyu gerçekmiş gibi aktardı. Öcalan”, 1999'dan bu yana İmralı Adası'ndaki cezaevinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını çekiyor.
Devlet Bahçeli’ye gelince, son çıkışı ile “Pandorosa kutusu”nun kapağını açtı ve kutudaki şişedeki cin şişeden çıktı. Bu işi Bahçeli’nin kulağına kim, niçin fısıldadı, Erdoğan nasıl bu işin içine çekildi, peki bundan sonra ne olacak?. Bahçeli, Bahçeli’nin şahsında MHP derin bir vadiye yuvarlandı. Buradan geri dönüşleri de pek kolay olmayacak ve bu şekilde varacakları bir yer de yok. Öcalan beklenen açıklama için, “tamam siz yazın ben imzalayacağım, ya da yazın kürsüden okuyacağım” dese de, bunun gerçek bir karşılığı olmayacak. Eşref Bitlis’nin gördüğü gerçek neydi, Uğur Mumcu neyi gördü de başına o işler geldi. Ayhan Çarkın ne demeye çalışıyordu, Cem Ersever neyi biliyordu? Derin bir sessizlik söz konusu!
Yahu artık ne Kandil eski Kandil, ne DEM eski HDP. O günler geride kaldı.. SDG’in içindeki PYD’de PKK’nın devamı değil. Bunlar birbirinin ne gayrı, ne de aynı! Peki bu bilinmiyor muydu?.
Kürt sorunu tek başına bir Türk sorunu da değildir. Bu işin Türkiye’yi aşan boyutları var. Tek sorun terör sorunu değil, uyuşturucu sorunu da var, işin Mafia boyutu var. PKK da tek başına bir “Kürt meselesi” değil artık. PKK’nın içinde ABD, İngiltere, Fransa, Yunanistan, İtalya, Vatikan, İsrail, NATO var. Rusya var. Teşhis yanlış olunca tedavi çare olmaz Ya da sadece terör algısı üzerinden Semptom tedavisi de bizi doğru sonuca götürmez. Hani “adil şahidler” olacaktık!. Hani gerçek herkes için en iyi olandı.. Yalan söyleyen yerli-yabancı siyasetçiler, bürokratlar utansın!
Sahi 1978’den bu yana, 47 yıl’dır, NATO’nun 2. Büyük ordusu, jandarması, polisi, korucusu, istihbarat örgütü on binlerce şehid veriyor, bir terör örgütü ile baş edemiyoruz? Hala sınırımızın sıfır noktasındalar. Ayn el Arab’a yeni bir üs kuruyorlar. Bu kamplar fırtına toplarının menzili içinde, İHA’mız, SİHA’mız var, ama baş edemiyoruz(!?) Yoksa asıl gerçeği görmek mi istemiyoruz? Gözümüze Esed’i çok yaklaştırınca arkasında daha büyük başka gerçekleri görmüyorduk. Artık Esed de yok. Peki, ne bekliyoruz? Sorun müttefiklerimizle ilgili, stratejik ortaklarımız, dostlarımızla ilgili olmasın sakın! Bir de biz biraz kendimize baksak, “nerede yanlış yaptık” diye sorsak!? Çözüm için “HAK nazarı ile “Allah’ın rızası”nı esas alan bir yol tutsak! Biz kendimizi değiştirmeden Allah bizim hükmümüzü değiştirmez. Değişim şartı buna bağlı çünkü!. Selam ve dua ile.
NOT: Yapay zeka sorduğumda, oradaki verilere göre; PKK terör örgütünün 15 Ağustos 1984'den bu yana gerçekleştirdiği saldırılar ve güvenlik güçleriyle yaşanan çatışmalar sonucunda, PKK saldırıları sonucunda toplamda 14.902 güvenlik görevlisi (asker, polis ve korucu) şehit olmuştur. Aynı dönemde, PKK'nın saldırıları nedeniyle 6.021 sivil vatandaş hayatını kaybetmiştir. Bu sayısının kat kat fazlası yaralanma gerçekleşmiştir. 15 Ağustos 1984'ten bu yana, güvenlik güçlerinin operasyonları sonucunda toplamda 46.276 PKK'lı terörist etkisiz hale getirilmiştir. Bazı kaynaklarda bu rakam 60.000 olarak veriliyor.