Arap Rejimlerinin Ümmete ve Kudüs'e İhaneti
el Arabi gazetesinin Yayın Yönetleni Abdulvari Atvan, Arap rejimlerinin nasıl bir ihanet ve zillet içinde olduğunu gözler önüne serdi
Siyonist israil güçlerinin Sudan'ı bombalamasının ardından düzenlenen Arap Zirvesi üzerine bir değerlendirmede bulunan El Kuds el Arabi gazetesinin Yayın Yönetleni Abdulvari Atvan, Arap rejimlerinin nasıl bir ihanet ve zillet içinde olduğunu gözler önüne serdi.
Atvan'ın "İki Paralık Olan Arap Ulusal Güvenliği" başlıklı yazısını Gülşen Topçu İsra Haber için çevirdi
"İki Paralık Olan Arap Ulusal Güvenliği
İsrail'in doğrudan ya da dolaylı olarak Arap liderlerini sürekli aşağılaması karşısında Arapların resmi düzeydeki bu sessizliğinin daha ne zamana kadar süreceğini bilmiyoruz.
Biz burada, İsrail güçlerinin Gazze çocukları ve kadınlarına yaptığı katliamlardan, daha önceden de Lübnan'ın yarısını yok etmesinden bahsetmiyoruz. Bunlar çoğu Arap liderine göre aşağılamaya konu değildir. Ama biz burada kendi evlerinde cereyan eden ve neredeyse saraylarına ulaşacak olan saldırılardan bahsediyoruz.
Yaklaşık 1 yıl önce İsrail uçakları Suriye'nin kuzey doğusunda bulunan Deyr-i Zor bölgesine saldırıp nükleer tesis olduğu zannedilen bir yeri imha etti ve geldiği yere de hiçbir engelle karşılaşmadan ya da kimsenin ruhu duymadan geri döndü. Resmi kanallardan kıt kanaat da olsa bu konuyla ilgili bilgi edinmek için bir haftadan daha fazla beklememiz gerekti.
Geçen Ocak ayında İsrail savaş uçakları direniş hareketlerine özellikle de Gazze'deki Hamas'a silah kaçırma amacıyla, menzilinin Tel Aviv'e ulaşabileceği İran yapımı füze ve silahların nakliyesini yaptığı söylenen kamyon konvoyuna saldırmaya yeltendi. Konvoy Mısır-Sudan sınırına yaklaşırken saldırgan İsrail uçakları Arap hava sahasını deldi ve İsrail raporlarına göre Eylat Limanından hareket ederek Kızıldeniz üzerinde uçtu. Peki nasıl oldu da bu denize kıyısı olan hiçbir ülkenin (Mısır, Sudan, Arabistan, Ürdün ve Yemen) radarları bu ihlali görmedi. Hiç kimse, bilmediği ya da utandığı için bize ne cevap veriyor ne de bir açıklama yapıyor.
İsrail Başbakanı Ehud Olmert tehditkar bir ifadeyle "İsrail düşmanlarını vurmak için çalışır ve onun bu anlamda saldırmayacağı hiçbir yer de yoktur" dedi. Bu, bütün Arap ülkeleri ve topraklarının gelecekte olabilecek İsrail saldırılarının meşru hedefleri olduğu anlamına geliyor.
Suriye tesisini hedef alan İsrail saldırısına Arapların resmi düzeyde verdikleri tepki neydi? Hiçbir şey" Sudan topraklarını hedef alan İsrail saldırısına verecekleri tepki ne olacak? Yine hiçbir şey"
Sudan hükümeti yapılacak herhangi bir ihlale karşı egemenliğini ve onurunu müdafaa etme ve topraklarını koruma sorumluluğunu yükleniyor. Fakat biz özür diliyoruz. Sudan Uluslar arası Ceza mahkemesi ve onun Başsavcısı Ocampo bir yana kuzeyde ve güneyde bir çok cephede savaşıyor.
Kızıldeniz'in güvenliğini sağlamak için birçok toplantı yapıldığını duyduk. Kahire, Aden Körfeziyle Babü'l Mendep Boğazındaki ticari gemileri hedef alan korsan operasyonlarını görüşmek, bu operasyonları durdurmak ve uluslar arası denizciliğin güvenliğini sağlamak için düzenlenen bir konferansa ev sahipliği yaptı. Fakat egemen olan bir devleti hedef alan ve yaklaşık 30 kişinin ölümüne sebep olan İsrail'in bu saldırıları korsanlık ve haydutluk çeşitlerinin en çirkinlerinden biri değil mi? Yoksa Arap toprakları, İsrail'in ve onun uçaklarının hiçbir karşılık ya da tepki verilmeyeceğinden emin bir şekilde istediği zaman bombalayacağı ortak malı mı?
Sudan'a, öncesinde ise Suriye'ye yapılan saldırıya sessiz kalmak, Amerikan güçlerinin Pakistan Afganistan sınırındaki kabilelerin yaşadığı bölgelere yaptığı gibi İbrani devletini, ona karşı "terörist" saldırılar planlayan el-Kaide unsurlarının varlığı bahanesiyle Arabistan ve Yemen'i vurmaya teşvik edebilir.
İsrail, kaçak silahların İran'dan geldiğini bilmesine rağmen oraya saldırmaya yeltenmiyor. İran ise Lübnan'daki Hizbullah ve Hamas'ı finanse ediyor ve silahlandırıyor. İsrail Arap topraklarındaki hedefleri bombalamasına karşılık almazken, İran'ın ona vereceği tepkinin sarsıcı olacağını biliyor. İsrail, Arap teslimiyetine güveniyor. İşte bu, güvenliğini koruyup saldırganlara haddini bildiren devletler ile bunun tam zıddını yapanlar arasındaki farktır.
İsrail saldırısına verilen tek tepki; ülkesinin Mısır Sudan sınırında kaçakçılığı önlemek için gözetlemeyi artıracağını vurgulayan Mısır hükümet sözcüsü tarafından geldi. Bu da demek oluyor ki; bu hükümet böyle bir adımı ulusal güvenliğini ve iç istikrarı için değil İsrail'in ulusal güvenliğini koruyup işgal ettikleri, servetlerini çaldıkları, halkını aşağıladıkları, çocuklarını öldürdükleri ve evlerini yıktıkları toprakların tadını çıkarmalarına mani olacak füze saldırılarını durdurarak Yahudi yerleşimcilerin huzurunu sağlamak için atıyor.
İsrail'in şuan Araplara kabul ettirdiği yeni güvenlik dengesi sadece ona komşu olan (eskiden düşman olan devletler) devletlerin sınırlarını gözetlemeye çalışması ve sivil ya da askeri herhangi bir ihlali önlemesiyle sınırlı kalmayıp komşu ülkelerin komşularına (eskiden destek veren devletler) kadar uzanır. Bu devletlerin, topraklarını gözetlemesi ve Filistin direniş hareketlerine silah kaçırma faaliyetlerinin önlenmesi için kara ve deniz devriyelerini harekete geçirmeleri gerekmektedir. Şayet bu silah kaçırma operasyonlarının hedefi Darfur, güney Sudan, güney Yemen ya da kuzey Irak'taki ayrılıkçı hareketlere destek sağlamak olsaydı buna engel olunmazdı. Zira kargaşa ve tedirginlik çıkarmak hatta devleti parçalamak İsrail'in ulusan güvenliğine hizmet eden iyi bir iştir. Ve biz Arap ülkelerinin bu hedefin gerçekleşmesinde büyük rolü vardır dersek abartmış olmayız.
Şimdi Alman, Franzsız ve Amerikalı uzmanlar silah kaçırma operasyonlarıyla mücadele etmek ve ittifakı ortaya çıkarmak için Mısır'ın Gazze sınırı boyunca konuşlanmış durumdalar. Eğer Mısır-Sudan, Mısır-Libya, Mısır-Arabistan, Suriye-Ürdün, Suriye-Lübnan sınırında da aynı gerekçeyle başka uzmanlar görürsek yadırgamayacağız.
Biz şuan, İsrail'in hedeflerini gerçekleştiremeden Gazze'den tek taraflı olarak çekilmesinin ardından İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni ile Amerika Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın imzaladığı güvenlik anlaşmasının semeresini müşahede ediyoruz. Bu anlaşmanın metninde direniş hareketlerine silah kaçırmayla mücadele etme, Amerika'nın güvenlik ve askeri bütün deneyimlerini bu amaç uğrunda seferber etme maddeleri yer almaktadır.
Arapların yapacağı bir "zenci devrimine" ihtiyaç duyuyoruz. Hezimet sınırını aştı. İsrail'in bu aşağılamalarına verilecek birçok cevap var. Biz burada, delilikle değilse bile realist olmamakla suçlanırız kaygısıyla askeri çözümleri düşünmediğimizi ve buna çağrıda bulunmadığımızı belki de yüzüncü defa tekrarlıyoruz. İsrail bu rejimlerin ulusal onuruyla oynadığı ve onları sıkıştırmaya çalıştığı müddetçe neden buna kaçakçılık operasyonlarına ve hatta bunlara olanak sağlayarak cevap verilmiyor ve İsrail yardım isteyerek acıdan feryat ederken dosyalar açılıp anlaşmalar imzalanıyor?
İsrail saldırısına maruz kaldıkları her defasında Suriyeli yetkililerin yineledikleri gibi, İsrail'in başka saldırılarından korkulduğu ya da uygun zaman ve mekanda cevap hakkının muhafaza edilmesi için sınır üzerindeki gözetlemelerin artırıldığının ilan edilmesi utanç verici ve aşağılayıcı olmasının yanı sıra faydasızdır da.
Sınırlardaki kontrolleri artırıyoruz, tünelleri patlatıyor, silahların direnişçilere ulaşmasını engelliyor, barış girişiminde bulunuyor, elçiler gönderiyor, dinler arası diyaloga dahil oluyor, direniş gruplarını boykot ediyor, Gazze ve güney Lübnan'a yapılan saldırılara onay veriyoruz. Bütün bunlar karşılığında hiçbir şey elde edilmeden yapılıyor. Bundan daha kötüsü, İsrail'i ulusal güvenliğimizi çiğneyip toraklarımızın göbeğinde binalarımızı ve kamyonlarımızı bombalamasına izin vererek mükafatlandırıyoruz. Gazze'nin şerefli insanları İsrail bombardımanına, beyaz fosfor ve karadan, havadan, denizden yapılan saldırılara 3 haftadan fazla bir süre meydan okurken onlardan önce de güney Lübnan'daki kardeşleri 1 aydan fazla bir süre direnirken bu rejimlerin ordularının, onların toprak bütünlüğünü çiğneyen uçaklara tek bir kurşun bile sıkmamış olması hatta saldırıları meydana gelmesinden günler belki de haftalar sonra öğrenmesi utanç vericidir.
Bizi bu derece düşüren, aşağılanmamıza sebep olan, bütün dünyada en az saygı duyulan millet yapan ve güçler dengesindeki değerimizi sıfırlar toplamı haline getiren; devekuşu gibi başları toprağa gömme, İsrail'in sağ yanağımıza tokat attığı her defasında sol yanağımızı çevirme ve daha fazlasını isteme siyasetidir.