Arınç'dan Dindarlığa Destek
''Milli ve manevi değerlerin bir dünya görüşü olarak yaşanması isteniyorsa...''
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Sayın Başbakanımızın dindar kelimesini kullanması aslında çok doğru, çok uygun. Dindarlık vasfını ben muhafazakarlık vasfının içerisinde bir unsur olarak görüyorum ve bunu söylemekle Sayın Başbakanın çok iyi bir şey yaptığını düşünüyorum'' dedi.
Arınç, CNN Türk televizyonunda yayınlanan ''Neler Oluyor?'' programına katılarak, soruları yanıtladı. Programın başlangıcında herkesin 'Mevlit Kandili'ni kutlayan Arınç, ''Sayın Başbakan 'Biz dindar bir nesil yetiştirmek istiyoruz' dedi. Bundan ne anlamalıyız?'' sorusu üzerine, Başbakan Erdoğan'ın İl Başkanları Toplantısı'nın açılışında o konuşmayı yaptığını söyledi.
2007'nin Nisan ayında cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinin başladığını hatırlatan Arınç, o dönemde CHP'nin ''AK Parti'nin içinden biri cumhurbaşkanı olamaz'' şeklinde şikayetleri ve bazı itirazları olduğunu anlattı. Aynı günlerde eski cumhurbaşkanlarından Turgut Özal'ın ölüm yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen etkinlikte konuşma yaptığını ifade eden Arınç, cenazede açılan ''sivil, dindar, demokrat'' yazılı pankarttan bahsettiğini dile getirdi.
O günkü konuşmasında, ''Özal için bunu uygun gören halkımızın, bu özellikleri benimsediğini bildiğimize göre, herhalde Türkiye'nin bu vasıfta bir cumhurbaşkanı seçilmesine engel olmak için sayın Baykal ve arkadaşları sürekli bir maraza çıkartıyorlar'' dediğine işaret eden Arınç, ''Konuşmamın ardından bir vaveyla koptu. 'Vay, bu dindar, dedi. Dindar demek Müslüman demektir. Demek ki biz Müslüman cumhurbaşkanı seçeceğiz. Demek ki bugüne kadar gelenler Müslüman değilmiş' gibi, abuk subuk, hiçbir tutar tarafı olmayan, köşelerde orada burada yazılar çiziler okumaya başladık. Bunu halkımız söylemişti. Halkımız, bu vasıfları birine vermişti. Onu ben yazmadım'' diye konuştu.
O güne kadar gelen cumhurbaşkanlarının çoğunun sivil olmadığını belirten Arınç, ama Özal'ın yaşantısı ile değil özellikleriyle sivil bir cumhurbaşkanı olduğunu söyledi. Arınç, ''Ben, Müslüman dememiştim, dindar demiştim ama Müslüman olarak ortalığa salıveren, bunun aleyhine propaganda yapanlar aslında çok yanlış bir şey yaptılar ama neticesi yüzde 47 olarak göründü. Onlar aslında vatandaşın çok hoşlandığı bir konuyu tersinden gündeme getirdiler. Benim sözlerimde dindarlık vardı'' dedi.
''Sayın Başbakanımızın dindar kelimesini kullanması aslında çok doğru, çok uygun'' diyen Arınç, AK Parti'nin muhafazakar, demokrat bir siyasi kimliğe sahip olduğuna işaret etti. Parti olarak toplumun ortak değerlerine saygılı ve bağlı olmak gibi bir kavramı taşıdıklarını anlatan Arınç, ''Bu kültürün unsurlarının içinde din var şüphesiz. Nüfusun şu kadarının Müslüman olduğunu bildiğimiz bir ülkede yaşıyoruz. Din, bizim için çok önemli bir unsur. Dolayısıyla muhafazakarlığın içinde aile değerleri, dini değerler, kültürümüze ait değerler girdiğine göre bunu dindarlık olarak vasıflandırmak suç değil'' diye konuştu.
-''Milli ve manevi değerlerin bir dünya görüşü olarak yaşanması isteniyorsa...''
Dindar olmanın karşılığının, ateist olmak değil, dindar olmamak olduğunu ifade eden Arınç, dindarlığın inancına daha çok bağlı olan anlamında kullanıldığını söyledi.
Müslüman olmanın dindar olmak ile eşdeğer olmadığını dile getiren Arınç, şöyle devam etti:
''Dindarlık vasfını ben muhafazakarlık vasfının içerisinde bir unsur olarak görüyorum ve şunu söylemekle Sayın Başbakanın çok iyi bir şey yaptığını düşünüyorum. Bugün, hepimiz geleceğimizi gençlerimize bağlıyoruz. Gençlerimizin iyi yetişmesi, nitelikli bir eğitim alması hedefidir ama biz aynı zamanda milli ve manevi değerler diye bir değerler manzumesine de inanırız. Milliyetçi olmalı -menfi milliyetçilik, ırkçılık anlamında değil- milletini sevmeli, tarihini sevmeli, kültürüne bağlı olmalı, manevi değerlerini bilmeli ve mümkün oldukça yaşamalı. Bu, eskiden pek çok siyasi partinin de olmazsa olmalıydı. Şimdi onların bir kısmının belki sesi çıkmıyor ama milli ve manevi değerlerin bir dünya görüşü olarak, eğer bu ülkede bir atmosfer olarak yaşanması isteniyorsa bu gericilik değildir. Bir başkası da başka türlü eğitim sistemi içerisinde çocuklarımızın gençlerimizin yetişmesini isteyebilir.''
''Ateistlere nasıl bir güvence veriyorsunuz?'' sorusunu yanıtlarken, kimsenin dini inancını açıklamak zorunda olmadığına ve bunun sorulamayacağına işaret eden Arınç, bunun Anayasa'nın temel ilkelerinden olduğunu söyledi.
Fransa'da kilisenin okullarının ve laik okullarının olduğunu belirten Arınç, şunları kaydetti:
''Laik okullarda, lise seviyesinde baş örtme yasaksa kilise okullarına gidenler için böyle bir yasak yok. Oradaki hayat tarzı farklı. Oysa bizde tevhid-i tedrisat var. Ta 1920'li yıllardan bu yana milli eğitimde bir birlik var. İmam Hatip Liseleri de Tevhidi Tedrisat içerisinde Milli Eğitim bakanlığına bağlı, onun müfredat programına bağlı, kitapları denetimden geçiyor, Milli Eğitim'in öğretmenleri orada ders verdiği gibi aynısı lisede de ders verebiliyor. Bizde, ikili üçlü dualist sistem yok. Dolayısıyla hiç kimse endişe etmesin, milli eğitimin temel ilkeleri zaten yazılı. Anayasa'nın bu konudaki kuralları da belli. Ama ben, çocuklarımı kendi özel hayatımda, eşimle birlikte daha dindar nesil olarak yetiştirmek istesem, herhalde bunun suç olacak tarafı yok. O da kendi evinde, kendine uygun bir eğitim verir. Bazen çocuğunu alır, karşı karşıya kadehleri tokuştururlar. Bazen çocuklarına daha farklı şeyler de anlatabilirler. Biz, ona engel olacak bir noktada değiliz. Zaten Milli Eğitimde teklik sistemi var. Bundan emin olsunlar, hiç endişe yok.''
Kimsenin endişe etmemesini isteyen Arınç, ''Milli Eğitim, kendi ilkeleriyle bugüne kadar kabul edilmiş bütün anayasal ve kanundaki güvencelerle eğitimine devam edecek'' diye konuştu.
-Malatya'daki Ermeni mezarlığı-
Başbakan Yardımcısı Arınç, ''Malatya'daki Ermeni mezarlığındaki yıkıma'' ilişkin bir soru üzerine, konudan haberi olmadığını ama endişe edecek bir şey olmadığını söyledi.
Buna benzer münferit olayların zaman zaman yaşanabildiğini ifade eden Arınç, ''Hükümet olarak azınlıklar ve cemaat vakıfları konusunda böyle düşünmüyoruz'' dedi. Cemaat vakıflarının mallarını iade ettiklerini, 7 kiliseyi tamir ederek ibadete açtıklarını anlatan Arınç, azınlıkların bütün haklarının alabildiğince korunduğunu dile getirdi.
Arınç, ''Bir yanlış habere dayanarak 3-5 kişinin sevk etmesiyle böyle bir yanlışlık meydana geldiyse emin olun o cemaatler bundan dolayı bize kızmazlar, bunu yapanların maksatlı olduklarını, yanıltılmış olduklarını bilirler'' dedi.
''Diyanet, yeni bir strateji planı hazırlıyor'' şeklindeki haberlerin hatırlatılması üzerine, Diyanet İşleri Başkanlığının anayasal bir kuruluş olduğunu belirten Arınç, Başkanlığın Atatürk'ün cumhuriyeti ilan ettikten sonra ilk kurduğu teşkilatlardan olduğunu söyledi. Başkanlığın eskiden protokolde ilk 4'ün içinde olduğunu dile getiren Arınç, ''Bizim dönemlerde neredeyse 50. sıraya atıldı. Aslında şimdi Diyanet İşleri Başkanlığının protokoldeki yerini de Atatürk zamanındaki gibi belirlemek lazım'' dedi.
Arınç, aileleri veya öğretmenleriyle çocukların 8-9 günlüğüne umreye gitmesine ilişkin şöyle konuştu:
''Bunu, bir seyahat özgürlüğü gibi görmek lazım. Çünkü bazı ailelerde çocuklarını 15 tatilde alıp Maldivlere, ispanya'ya, İtalya'ya gidebiliyorlar, Uludağ'a geliyorlar. Bunda bir fevkaladelik yok. Bakın Türkiye'de bir tehlike var. O da şudur, uyuşturucuya başlama yaşı çok küçüldü, sigaraya başlama yaşı çok küçüldü. Daha kötü şeylerde yaş iyice geriledi. Gençlerde suç işlemeye yönelim daha da çok arttı. Her gün gazetelerin 2-3 sayfasında tüyler ürperten bir takım haberler, fotoğraflar görebiliyorsunuz. ya kadına karşı şiddet, ya sevgilisini bıçaklamak, veyahut da eşini, sevgilisini, bir başkasını pazarlamak. Bunlar ahlakın da reddettiği şeyler. Toplumda olmaması gereken şeyler. Yani bir fırtınanın yaklaşmakta olduğunu da görüyoruz. Daha çok bu değerlere sahip çıkacak gençlerimiz yetişse herhalde suç işlemekten daha uzak kalırlar. Herhalde bu konularda işleyecek noktada olmazlar diye düşünebiliriz.''