Hakan Albayrak
Arjantin Müslümanları
2002 Kurban Bayramı'nı Buenos Aires'te, "Los Turcos" (Türkler) diye anılan Suriye ve Lübnan kökenli Arjantin Müslümanları arasında geçirmiştim.
Ölüleri dahil.
Buenos Aires Müslüman Mezarlığı'ndaki ay-yıldızlı mezar taşları hiç aklımdan çıkmaz.
Bana o mezarlığı gezdiren Arjantin İslam Merkezi yetkililerinin şikâyetleri de.
Şöyle diyorlardı:
"Osmanlı ahfadı olduğumuz halde Türkiye bizimle hiç ilgilenmiyor. Biz Türkiye'yi kendi ülkemiz gibi görüyoruz ve burada Türkiye'nin lobisi olmaya hevesliyiz, ama Türkiye hiç oralı değil. Büyükelçiliğiniz bizi hiçbir etkinliğine davet etmiyor ve ısrarlı davetlerimize rağmen bizim hiçbir etkinliğimize katılmıyor. Latin Amerika'nın en büyük camisi olan Buenos Aires Kral Fahd Camii'nin açılışına bile katılmadı Türkiye Büyükelçisi."
Adını hatırlamadığım o büyükelçiyle de görüştüm.
"Los Turcos'la aranız nasıl?" diye sordum.
Kulağıma eğilip "Bunlara Türk diyorlar ama bunlar Arap, Arap!" dedi.
Neyse ki görev süresi dolunca yerine "Şükrü Baba" (savaş yıllarında Bosna-Hersek'te görev yapmış olan, Boşnakların ve Bosna-Hersek dostlarının hasretle andığı efsanevi büyükelçi Şükrü Tufan) geldi de Arjantin Müslümanları doğru dürüst bir muhataba kavuştular.
Şükrü Tufan, "Los Turcos"la iyi ilişkiler kurdu.
Ne var ki o dönemin hariciye siyasetinde Arjantin ve genel olarak Latin Amerika'ya pek yer verilmediği için bu iyi ilişkiler 'kurumsal bir hüviyet' kazanamadı.
Son zamanlarda şahit olduğumuz Latin Amerika açılımı ve bu çerçevedeki Türkiye-Arjantin yakınlaşması sadra şifa olur inşaallah.
Bu vesile ile, Arjantin İslam Merkezi yöneticilerinden Shamsudin (bildiğimiz Şemseddin) Ricardo Horacio Elia ile 2002'de yaptığım mülakatı dikkatinize sunmak isterim.
***
- Arjantin ve genel olarak Amerika kıtası Müslümanlarla ilk ne zaman tanıştı?
- Gırnata'nın 1492'de İspanyollar tarafından işgal edilmesi üzerine binlerce Müslüman Endülüs'ten kaçarak Kuzey Afrika ve Osmanlı İmparatorluğu'na sığındı. Endülüs'te kalan Müslümanların birçoğu da ilk fırsatta Amerika kıtasına göç ettiler. Bunlar iki gruptan oluşuyordu. Birinci grupta seçkin kimseler, yani mimarlar, sanatkârlar, entelektüeller vardı. Bunlar işgalcilerin şerrinden korunmak için onlarla işbirliği yapmayı seçtiler. Fakat işgalcilere verdikleri hizmetler kendi medeniyetlerinin tezahürleriydi. Mesela Amerika kıtasında uygulanan ve "İspanyol kolonyal sanatı" denilen mimari tarzı, aslında Endülüs mimarisinden başka bir şey değildir. Amerika'ya yerleşen İspanyolların önemli bir kısmı, Müslümanlıktan dönmüş gibi görünen Endülüslülerdi. O dönemde, Meksika'dan Arjantin'e kadar, kiliselerin ve resmi binaların kahir ekseriyetini bu Müslümanlar inşa etti. Hiçbir ilim adamının reddedemeyeceği bir gerçeği söylüyorum: Endülüs'ün ruhu Amerika kıtasına taşınmış ve Latin Amerika halkları, Latin Amerika cumhuriyetleri, teşkilatlanmalarında Endülüs örneğini esas almışlardı. Kurulan şehirler adeta Gırnata'nın, Sevil'in, Kurtuba'nın kopyalarıydı. Endülüs kökenlilerin belki de en büyük tesiri, dilde olmuştur. İspanyolca'nın yüzde 35'i Arapça kökenlidir.
- Endülüs'te kalan ve bilahare Amerika kıtasına göç eden Müslümanlar iki gruptan oluşuyordu dediniz...
- Evet; ikinci grupta savaşçılar, sığır çobanları, at yetiştiricileri yer alıyordu. Bunlar İspanyollarla işbirliği yapmaya yanaşmadılar. Dağlarda, kırlarda, başlarına buyruk yaşamayı seçtiler. Bunlara "Gaucho" (Gauço) diyoruz. Bu kelime Arapça kökenlidir ve yabani, başına buyruk anlamına gelmektedir. Gaucholar daha ziyade Arjantin, Şili, Uruguay ve Brezilya'ya yerleştiler. 18'inci yüzyılda, bağımsızlık hareketleriyle sıkı bir işbirliği halinde İspanyollara karşı savaştılar. Güney ve Orta Amerika'da verilen bağımsızlık mücadelelerinin çoğunda aktif olarak yer aldılar. Bu mücadelelere verdikleri katkı o kadar büyük ve önemliydi ki, bağımsızlığın çoğu yerde Gaucholar sayesinde kazanıldığı kabul edilir.
- Endülüs kökenli Müslümanların izi kaldıysa da kendileri maalesef tükenip gittiler. Arjantin'deki mevcut İslam cemiyetinden bahsedelim...
- 19'uncu yüzyılın sonuna doğru pek çok Ortadoğulu Arap ve Müslüman, Amerika kıtasına göç etti. Bunlar Güney ve Orta Amerika'nın hemen hemen her tarafını, özellikle de Arjantin'i yurt edindiler. Daha ziyade Suriye ve Lübnan'dan gelen bu Müslümanlar genellikle yoksul insanlardı. Buldukları her işte çalıştılar. Fakat zamanla kendilerini geliştirdiler ve yüksek tabakası da olan yeni bir cemiyet oluşturdular. 20'nci yüzyılın ilk çeyreğinde yeni bir göç dalgası geldi. Birinci Cihan Harbi'nin yol açtığı sıkıntılardan kurtulmak ümidiyle, binlerce Ortadoğulu daha Arjantin'e göç etti. 1920'li ve 30'lu yıllarda Müslümanların Arjantin toplumundaki konumları iyice güçlenmişti. Artık geniş arazileri, ticarethaneleri, okulları, dergileri vardı. Günümüze kadar gelen ve inşaallah bundan sonra da devam edecek olan Arap-Müslüman varlığının önemini anlamak için, 1989 yılında devlet başkanı seçilen Dr. Carlos Saol Menem'in kökenine bakmak yeterli. Menem, Suriye kökenli Müslüman bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Tabii ki bu, Arjantin Müslümanları için fevkalade önemli bir şey.
(Yerimiz doldu. Mülakatın devamı yarın inşaallah.)
yenişafak