Babacan'dan Avrupa Birliği yorumu

Babacan'dan Avrupa Birliği yorumu

Dışişleri Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, genişleyen bir Avrupa'nın hiçbir şekilde güçlü bir Avrupa mefhumuna tehdit oluşturmadığını...

Dışişleri Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, genişleyen bir Avrupa'nın hiçbir şekilde güçlü bir Avrupa mefhumuna tehdit oluşturmadığını, aksine bunun AB'yi gerçekten küresel bir oyuncu yapmak için de bir anahtar olduğunu söyledi.

Babacan, Slovenya'nın başkenti Ljubljana'da düzenlenen 11. WDR Avrupa
Forumunda ''Avrupa'nın İttifakları - Zor Dönemler İçin Stratejiler''
konulu bir konuşma yaptı. Alman radyosu WDR (Westdeutsher Rundfunk)
tarafından düzenlenen toplantıda bulunmaktan duyduğu memnuniyeti dile
getiren Babacan, WDR forumunun konusu olan 'Avrupa'nın Yeni Başlangıcı:
Avrupa Nereye Gidiyor'un son derece yerinde olduğunu belirtti.
Avrupa'nın dünyanın derin tarihe sahip bir bölümü olduğunu ve Avrupa
tarihinin ortaya çıkardığı dinamiklerin son 4-5 yüzyılda dünyayı birçok
açıdan etkilediğini kaydeden Babacan, Avrupa'nın aynı zamanda,
milletlerin acılı bir geçmişin haksızlıklarını aşabildiği, rekabet ve
savaşlarla dolu bir tarihin akışını başarıyla değiştirebildiği, ortak
değerlere dayanan refah ve istikrar içinde bir birlik yaratabildiği bir
bölge olduğunu ifade etti.
Babacan, Avrupa'nın çevresindeki pek çok oyuncu ile ilişkilerini
düzenleme ihtiyacından birçok karışık terim, kavram, strateji, gündem,
anlaşma ve çerçevenin türediğini, bu çerçevede birçok düşünce
geliştirildiğini ve bu düşünceler içinde en iyisinin, 'Avrupa'yı
parçalarının toplamından daha fazlasına dönüştürme potansiyelini
kanıtlayan bir süreç' olduğunu belirti.
Buradaki düşüncenin elbette 'genişleme' olduğunu kaydeden Babacan, genişlemenin
başarısına da işaret ederek, bu çerçevede Slovenya'nın gelecek için iyi
bir örnek olduğunu, bu ülkenin on yıl gibi belki de daha az bir zamanda
her açıdan Avrupa standartlarını yakalamakla kalmayıp, bunları aştığını
ifade etti.
Babacan, genişlemenin sadece küresel bir çare olmadığını, aynı zamanda
Avrasya bölgesini etkileyen tüm sorunlar için de 'her derde deva bir
nitelik' taşıdığını belirterek, 'Kaldı ki, Avrupa'nın sonsuza kadar
genişlemeye devam etmesi gerçekçi olarak beklenemez' diye konuştu.
Daha fazla genişlemeye şüpheyle bakanların Berlin Duvarının
yıkılmasından yaklaşık 20 yıl sonra yeni bölünme çizgilerine ihtiyaç
duyulduğuna inandıklarına emin olduğunu vurgulayan Babacan, AB'nin
siyasi manzarayı birleştirecek, uygun bir ölçüde genişlemesi gerektiğine
ve genişleyebileceğine inandığını kaydetti.
Genişlemenin hem Avrupa, hem de AB'ye katılan ülkeler için birçok yararı
olduğunu kaydeden Babacan, 'İlerledikçe bu süreci daha verimli hale
getirebilmeli ve durulaştırabilmeliyiz de' diye konuştu. Çoğu kişinin
daha fazla genişlemenin AB'yi zayıflatacağını savunduğunu kaydeden
Babacan, 'Genişleyen bir Avrupa'nın hiçbir şekilde güçlü bir Avrupa
mefhumuna tehdit oluşturduğunu düşünmüyorum. Aksine bu, AB'yi gerçekten
küresel bir oyuncu yapmak için de bir anahtar' dedi.

BALKANLAR

Babacan, gelecekteki genişlemelerden ve AB projesinin
sağlamlaştırılmasından bahsedildiğinde, yakın tarihin en sorunlu
bölgelerinden biri olan Balkanlar'a da öncelik verilmesi gerektiğine
işaret etti.
Balkanlar'ın bir bütün olarak hem Türkiye, hem Avrupa için stratejik
önemi bulunduğunu ifade eden Babacan, diğer taraftan Balkan halkının son
20 yıldır çatışma ortamı içinde olduğuna dikkati çekti. Babacan,
Avrupa'nın bu kırılgan kesiminin yeniden inşası ve bu bölgeye istikrar
ve refahın getirilmesi için çok şey yapılıyor olsa da henüz sıkıntıların
aşılamadığını belirtti.
Bölgesel ve uluslararası aktörler olarak, Balkanlar'da barış ve uzlaşıyı
güçlendirmek için hep beraber çok çalıştıklarını ifade eden Babacan,
liberal demokrasilere ve serbest pazar ekonomilerine nispeten pürüzsüz
biçimde geçişin sağlanması için yatırımlarda bulunduklarını söyledi.
'Ancak gerçek olan şu ki, hala bazı fırtınalar çıkabilir' diyen Babacan,
Kosova ile ilgili mevcut durumun, bağımsızlık ilanından önce, bölgeye
istikrarsızlık getirme potansiyeline sahip 'iltihaplı bir yara' olduğunu
kaydetti. Babacan, dolayısıyla bu mevcut durumun devamının 'olanaksız'
ve 'savunulamaz' olduğunu, bu yöndeki anlayışın uluslararası toplumca da
yavaş yavaş benimsendiğini söyledi.
Kosova'nın bağımsızlığının, uzun ve kendine özgü bir sürecin neticesi
olarak 'kaçınılmaz' olduğunu belirten Babacan, şimdi bölgede istikrarı
daha da pekiştirmek amacıyla Avrupa'nın Kosova'ya, Avrupa ailesinin
sorumlu bir üyesi olması, evrensel değerleri kucaklaması ve sınırları
içindeki tüm toplumların esenliği için gerekli adımları atması için
yardım etmesini istedi.
Babacan, Bosna-Hersek'teki gelişmeleri de yakından takip ettiklerini
belirterek, uzun süredir beklenen polis reformunun nihayet hayata
geçirildiğini, bunun, AB ile imzalanacak olan 'İstikrar ve Ortaklık
Anlaşması'nın yolunu açtığını bildirdi.
Sırbistan'ın da istikrarın pekiştirilmesi için kritik öneme sahip bir
ülke olduğunu ifade eden Babacan, Sırbistan'ın kendini Avrupa'dan izole
etmemesi gerektiğini kaydetti. Babacan, uluslararası toplumun, NATO ve
AB'ye katılım sürecinde Sırbistan'ı, daha dostça bir yaklaşımla teşvik
edici olmasını istedi ve bu kapsamda AB ile Sırbistan arasında
İstikrar ve Ortaklık Anlaşması imzalanmasından memnuniyet duyduğunu
ifade etti.
Makedonya'nın NATO'ya üyeliğiyle ilgili son gelişmelerden endişe
duyduklarını belirten Babacan, Makedonya'yı NATO'nun genişleme sürecinin
dışında bırakmanın Balkanlar'da güvenlik ve istikrarın geliştirilmesine
hizmet etmeyeceğini kaydetti.
Babacan, Avrupa'nın çevresinde, AB'nin uzun süreli stratejiler
geliştirebilmesi gereken birçok alanın bulunduğuna işaret ederek,
öncelikler arasında Kuzey Afrika, Karadeniz havzası, Akdeniz, Kafkaslar
ve Orta Doğu'yu saydı.
Orta Doğu ve Kafkaslar ile ilgili konularda önemli aktör haline gelen
Avrupa'nın orta ve uzun vadede hayati rol oynayacağını belirten Babacan,
bu bağlamdaki başarının, sadece Balkanlar'a istikrar ve refah getirmeye
değil, aynı zamanda AB'nin Filistin, Irak'ın geleceği, Arap-İsrail
anlaşmazlığı, İran'ın nükleer dosyası, Güney Kafkaslar'daki sorunlar ve
özellikle Dağlık Karabağ gibi zorlu konularda nasıl bir değişiklik
getirebileceğine bağlı olduğunu bildirdi.

'DIŞA DÖNÜK AVRUPA'

Babacan, bugünün dünyasında ağırlık merkezinin hızla değiştiğini, bu
geçiş, belirsizlik ve fırsat döneminde AB'nin, günü yakalamak ve daha
iddialı liderlik rolüne başlamak için mükemmel bir şansı olduğunu
kaydetti.
Türkiye'de AB'nin NATO gibi küresel barış ve refah arayışında daha
etkili bir rol oynamasına izin verecek sinerji yaratma potansiyeline
sahip olduğuna inanıldığını bildiren Babacan, iç reformlarını hızlı
şekilde tamamlamış ve etrafındaki dünyayla ilgilenen bir AB'den
bahsettiğini ve buna 'dışa dönük Avrupa' demeyi tercih ettiğini söyledi.
Babacan, Türkiye'nin AB'ye katılımının bu perspektifteki bir AB'de
gerçek anlamına kavuşacağını kaydetti.
Avrupa'daki çoğunluğun Türkiye'nin üyelik görevlerini yakında yerine
getireceği düşüncesinde olduğunu, gerçekten de Türkiye'deki reformların
devrim niteliğinde olduğunu ifade eden Babacan, bununla birlikte daha
yapılacak şeyler olduğunu, reform yolunda devam ettiklerini söyledi.
TCK'nın 301. maddesinde değişikliğe gidildiğini ve bu konudaki
tartışmaların son bulduğunu belirten Babacan, ayrıca Vakıflar
Yasası'ndaki gelişmeleri hatırlattı, bunların küçük başarılar olmadığına
dikkati çekti.
Türk kamuoyunun bazen Avrupa'daki belli çevrelerden sistemli bir şekilde
doğan olumsuz açıklamalardan etkilendiğini belirten Babacan, oy
verenlerin ve meclisteki temsilcilerinin reform sürecinin kendi
menfaatlerine hizmet ettiğini iyi bildiklerini kaydetti. Babacan,
Türkiye'de her alana AB standardı getirecek reformların popülaritesinin
ise dinmediğini ifade etti.
Babacan, Avrupa'nın Balkanlar'a ve dünyanın diğer kritik öneme sahip
bölgelerine yönelik açık stratejik vizyon sergilemesi gerektiği gibi,
Türkiye'nin tam üyeliğini gerçekleştirirken de stratejik öngörü
sergilemesi gerektiğini belirtti. Avrupa'nın Türkiye aleyhtarı
söylemlerden kaçınması ve kargaşayı sonlandırması gereğine işaret eden
Babacan, AB içindeki baş aktörlerin marjinal sesleri bastırmasının ve
Avrupa'nın geleceğini Türkiye ile birlikte inşa etmenin önemini
açıklıkla dile getirmesinin önemine işaret etti.
Türkiye'nin bölgesine barış ve istikrar getirmede net bir katılımcı
olduğunu söyleyen Babacan, Türkiye'nin AB'nin ortak dış ve güvenlik
politikasına başka ülkelerin yapamadığı şekilde somut katkılarda
bulunduğunu hatırlatarak, Türkiye'nin AB üyeliğinin 'dışa dönük bir AB'
için stratejik açıdan kritik öneme sahip olduğunu belirtti.
Babacan, Türkiye'nin bu anlamda AB'den özel bir muamele beklemediğini,
AB'den beklentinin ayrımcılık yapılmaması olduğunu söyledi. AB'nin
Türkiye'ye karşı güçlü ve saf bir vizyon sergilemesi durumunda,
Türkiye'nin adaylığının beklenenden çok daha erken gerçekleşeceğini
ifade eden Babacan, Türkiye ile AB'nin pek çok ortak çıkarı olduğunu,
Türkiye ile AB arasında paylaşılan perspektiflerin bu ilişkinin
ayrılamayacağını gösterdiğini kaydetti.

'TÜRKİYE VE AB AYRI OLAMAZ'

Enerji fiyatlarını yükseldiği bir dönemde enerji güvenliği alanında
birlikte çalışmanın hayati öneme sahip olduğunu belirten Babacan, bunun
Türkiye ile AB arasında stratejik işbirliğinin kilidi olacağını söyledi.
İşbirliğinin önemli olduğu diğer alanlara da değinen Babacan, bu
çerçevede deniz ve hava taşımacılığı, iletişim, gıda güvenliği, yasa
dışı uyuşturucu kaçakçılığla mücadele, insan kaçakçılığı ve terörizmle
mücadeleyi örnek gösterdi.
Bütün bu ve diğer alanlarda 'Türkiye ve AB'nin ayrı olamayacağını'
söyleyen Babacan, bu nedenle AB'ye üyelik müzakerelerinin bir tane
sonucu olabileceğini, bunun da Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği olduğunu
vurguladı.
Babacan ayrıca, hem Türkiye, hem de AB için 'alternatif bir üyeliğin' ne
'akla uygun' ne de 'üzerinde müzakere edilebilir' olduğunu bildirdi.
Genişleme sürecinin 'kesinlikle mükemmel' olmadığını yineleyen Babacan,
Kıbrıs konusunu konuyla ilgili örnek gösterdi. Babacan, Kıbrıslı
Türklerin Annan Planını kabul ettiği ve Rumların reddettiği 2004
yılından bu yana, 'Kıbrıs konusunun Avrupa'nın radarından düştüğünü'
söyledi.
Ali Babacan, adanın güneyindeki seçimlerin ardından iyimser bir havanın
oluştuğunu kaydetti. Bu çerçevede, BM Genel Sekreterinin kapsamlı bir
çözüm için girişimde bulunması konusunda doğru şartların oluşmasının
beklendiğini kaydeden Babacan, 2003 ve 2004 yıllarında olduğu gibi
Türkiye'nin BM'nin çözüm önerisine aktif bir şekilde katkıda bulunmaya
hazır olduğunu ifade etti.
'Bölgesel ve küresel bir aktör olarak Avrupa'nın kuvvetlenmesinin ve
daha büyük bir sorumluluk üstlenmesinin zamanı gelmiştir' diyen Babacan,
Avrupa'nın gecikmeksizin iç reform sürecini sonlandırması ve
çevresindeki bölgeler için aktif bir şekilde siyasi yatırım yapması
gerektiğini ve böyle yaparak, AB'nin etrafındaki bölgeler için daha
fazla tutarlı politika üretmesi gerektiğini belirtti. Babacan, 'Ve bu
yeni yöntem Balkanlar'dan başlamalıdır' dedi.
Babacan, genişlemenin 'canlı tutulması gereken temel bir politika'
olduğunu belirterek, genişlemenin kendi problemleri ve eksiklikleri
olması durumunda, Balkanlar için başarılı bir stratejinin
oluşturulamayacağını bildirdi.
AB'nin diğer bölgelerde ve bölgemizde daha aktif olması ve daha fazla
sesini çıkarması gerektiğini kaydeden Babacan, Türkiye'nin AB'ye üye
olmasının Avrupa'ya 'benzersiz bir stratejik derinlik' kazandıracağını,
bunu akılda tutarak Türkiye'nin katılım süreciyle ilgili Avrupa'da
yenilenmiş bir hızın ve aciliyet anlayışının oluşturulması gerektiğini
vurguladı.
Dışişleri Bakanı Babacan, tarihte birçok ittifakın oluşturulduğunu
hatırlatarak, bunların bazılarının önemli olduğunu, bazılarının da fark
edilmeden kaybolduğunu söyledi. Bu ittifakların bazılarının askeri
bazılarının ise siyasi nitelikte olduğunu, ancak çoğunun 'ortak bir
tehdit' sonucu oluşturulduğunu kaydeden Babacan, diğer taraftan
Avrupa'nın iki dünya savaşının küllerinden dikkate değer bir çeviklikle
yükseldiğini söyledi.
AB'nin, korkudan değil, alınan kararlar doğrultusunda, güçlüklere ve
çatışmalara değil, barışa ve işbirliğine dayalı daha iyi bir gelecek
oluşturmak için ülkelerin oluşturduğu siyasi bir ittifak olduğunu
belirten Babacan, 'Bu, 20. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa
entegrasyonunu yönlendiren önleyici, ileriye dönük stratejik düşünmenin
bir çeşididir. Dar fikirli endişeleri aşan ve 'ağaçlar için ormanı
yitirmekten' sakınan benzer bir cesur stratejik görünüm Avrupa'yı 21.
yüzyıla taşıyacak mı, asıl soru budur' dedi.
Türkiye'nin tek başına buna cevap bulamayacağını kaydeden Babacan, eğer
Avrupa stratejik rolünü büyütmeye karar verirse, Türkiye'nin 'yeni dışa
dönük Avrupa'yı' gerçeğe dönüştürmede kendine düşen rolü oynayacağını
sözlerine ekledi.