Babanın Mezarınıda Kapatacak mısın?

Babanın Mezarınıda Kapatacak mısın?

Yeni Şafak'tan Fikri Akyüz'ün yazısı...

Fikri Akyüz / Yenişafak

Başsavcı, babasının mezarını da kapatacak mı?!

Ellerinizi ovuşturuyor musunuz Sayın Başsavcı?

Attığınız bir imza ile bugün annesinin karnında olan çocukların bile istikbalini karartmaya ne hakkınız var?

Siz kimsiniz? Hayır hakaret etmiyorum, sadece soruyorum: Siz kimsiniz?

“Ben Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısıyım” demeyiniz, çünkü siz yargıyı da bilmiyorsunuz, Cumhuriyet'i de bilmiyorsunuz ve üstelik siz “sav”ın ne olduğunu da bilmiyorsunuz.

Yok hayır, elbette bunların ne olduğunu biliyorsunuz; biliyorsunuz ama iyi bilmiyorsunuz.

Çünkü siz yargıyı da Cumhuriyet'i de “müddeiumumi”liği de suiistimal ediyorsunuz; suiistimal etmekle kalmayıp bir de istismar ediyorsunuz.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı makamı, falanca belde belediyesi başkanının anlattığı bir fıkradan dolayı bir partiyi kapattırmak isteyecek kadar ve üstelik “bir fıkra kadar” komiklik yapılan bir makam mıdır?

Siz Sayın Abdurrahman Yalçınkaya, babanız yaşıyorsa Allah selamet versin; vefat etmişse Allah rahmet eylesin.

Babanız vefat etmişse babanızın mezarını da kapatmayı düşünüyor musunuz?

Öyle ya, babanız size “Abdurrahman” yani “Allah'ın kulu” adını vermiş olmakla laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline gelmiş olmuyor mu?!

Adınızı değiştirmek için başvuracağınız “Allah'ın kulu” bir tane bile hakim yok muydu?!

Evet yazdığınız iddianameyi okumadıysanız bu çok “dramatik”tir.

İddianameyi bilerek yazdıysanız bu çok “trajiktir”.

Yok eğer bunları “ciddi ciddi” yazdıysanız bu çok “komiktir”.

Neden komiktir; şundan dolayı komiktir.

Örneğin; iddianamenizde şu meşhur “ulema” sözcüğü etrafında yapılan o pis ve iğrenç yorumlara da iltifat etmişsiniz.

Bu sözcük etrafında koparılan fırtınaya mı yanayım yoksa bu fırtınadan dolayı “tusunamik kapatma davasına” mı yanayım, bilmiyorum.

Başbakan Erdoğan ne demişti, bakalım:

“Başörtüsünün yasaklanıp yasaklanmamasına dair karar verecek olan bir mahkeme şayet yasak koyarsa buna tabii ki uymak gerekir. Ama bir mahkeme 'Başörtüsü dinin emri değildir' diyemez. Başörtüsünün dini bir emir olup olmadığına ancak ulema karar verir..”

Ama gerizekalılar bile bilir ki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı makamına oturan birinin zekasında bir problem olamaz.. Demek ki bu şık olamaz.

O zaman şu şıkka bakalım: Siz “ulema”nın “alimler”in çoğulu olduğunu bilmiyorsanız sizin Türkçenizde bir sıkıntı var demektir.

Ama bu şık da doğru olamaz; çünkü yüksek dereceli bir kanun adamı bir iddianameye bir sözcük yazarken anlamını bilmiyorsa en azından “Kamus-i Türki”ye müracaat eder.

(“Kamus-i Türki de ne demek?” diyenlere cevabım “Bir kamus al” demek olacaktır.. “Kamus”un anlamını bilmeyenlere ise kamusal alanda da satılan bir “Sözlük”e bakmalarını tavsiye etmek olacaktır!)

O zaman geriye tek bir nokta kalıyor; o da şudur: Siz Başbakan Erdoğan'ın ulemaya ilişkin sözlerini “bilerek” evet iddia ediyorum bilerek çarpıttınız.

Çarpıttınız; çünkü Başbakan Erdoğan için hiç kimse iddia edemez ki o makamda oturan bir insan kalkıp da “Başörtüsünün yasaklanıp yasaklanmayacağına mahkemeler değil din alimleri karar verir..” demez.

Bu, Tayyip Erdoğan'a “aptal” demekle eş anlamlıdır; eh bir partiyi bir yıl sonra % 34, üç yıl sonra % 42, beş yıl sonra % 47'ye çıkaran bir adam şayet aptalsa ben de “manyak” bir adamım!

Hadi “ulema” siyasal literatüre daha yeni girdi.

Ama şu “laiklik” kavramını en azından 70 yıldır tartışmıyor muyuz?

Bir genç kızın üniversiteye başörtüsüyle girmesi mi laikliğe aykırıdır yoksa girmesinin engellenmesi mi?

O zaman Avrupa'da bütün partilerin kapatılması gerekmiyor mu?

Siz Ak Parti'yi kapatmakla Cumhuriyet'i korumuş olmuyorsunuz; siz sadece ve sadece sırtınıza giydiğiniz cüppenin verdiği o “sanal kudretle” egonuzu şişiriyorsunuz.

Ak Parti bugün kapatılır; yarın bir başka ad altında yeniden açılır.

Ya da başörtülü genç kızları üniversiteye almamakla belki İlhan Selçukların, Ertuğrul Özköklerin yaptığı haysiyet cellatlığına yağlı urgan taşıyarak sıcak yorganlarınızda yatmanın keyfini yaşayacaksınız..

Ama şu kapatma davasıyla başı açıkların da, içkisini içenlerin de, CHP'ye oy verenlerin de geleceğini bir imzayla kararttığınızı neden göremiyorsunuz?

Gözlerinizdeki perdeyi kaldırmak çok mu zordur?

Benim “aydınlanmacı” kardeşlerim, perdeyi kaldırmadığınıza göre geriye tek bir şık kalıyor.

Demek ki siz “karanlığı çok seviyorsunuz?”!