Ahmet Taşgetiren
BAE ile 15 Temmuz şehitleri konuşuldu mu?
Siyasette “iç – dış düşman söylemi” işe yarıyor mu?
Belli ki yarıyor.
Bunu bugüne kadar iktidar “beka söylemi” ile birleştirerek kullandı, halen de kullanıyor.
İnsan psikolojisi “düşman - tehdit” karşısında savunma psikolojisine giriyor ve gardını alıyor. Bir süredir whatsapp gruplarında dolaşan “Dolar nasıl düşer?” başlıklı metin, “Şu şu iddialarımızdan vazgeçtiğimiz takdirde Dolar’ın 1 tl’ye kadar düşeceğini, yani aslında Dolar’ın bir düşman operasyonu ile bu derece yükseldiğini, düşmanlara boyun eğersek işlerin düzeleceğini” iddia ediyor. Dolaştırıldığına göre belli ki inananlar da bulunuyor. İktidar da zaten meseleyi “Ekonomik kurtuluş savaşı” zeminine oturttu, “içerdeki iktisatçıları da mandacılık” kategorisine soktu.
Düşman söylemini muhalefet de kullanıyor. Muhalefetin “Erdoğan karşıtlığı”ndan bir hayli yararlandığını herkes görüyor.
Ancak “düşman söylemi” de ilelebet sürdürülemiyor. Keskin düşmanlık kategorisi içinde sayılanlar bir de bakmışsınız kırmızı halılarla ağırlanır olmuş.
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile yaşanan ilişki türünden bahsettiğimiz açık.
Bir ara 15 Temmuz’dan, FETÖ destekçiliğinden, Mısır darbesine, oradan Libya’ya, Suriye’ye uzanan salınımda her türlü kötülüğün organize ve finanse edildiğine inandırılmıştık BAE denince. “Bu küçük ülke nasıl böyle fesatları başarabiliyor?” tarzında soru sormak bile abesti. Abesten öte “düşmanı görmemek” gibi bir kabahatti.
Hepsi 10 milyar dolarlık bir yatırım – kredi, ne derseniz artık, paketi açıncaya kadarmış, mı demeliyiz?
Rivayet o ki, önce istihbarat birimleri görüşmüş, ardından Dışişleri mensupları teması geliştirmiş ve….
Sonunda Veliaht Prens Şeyh Muhammed bin Zayed Al Nahyan Ankara’ya gelişi sağlanmış. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü, ağırlandı, bazı anlaşmalar yapıldı ve uğurlandı.
Nasıl bir durum? Onlar erdi muradına biz çıkalım kerevetine mi demeliyiz?
Burada iki şeyin açıklığa kavuşması lazım:
Bir: Ya BAE’nin 15 Temmuz’la ilişkisine dair iktidar çevrelerinin medya üzerinden pompaladığı iltisaklı haberler yanlıştı, daha açıkçası yalandı, sadece 15 Temmuz’un dış kaynağına yönelik bir kampanya idi.
İki: Ya da, 15 Temmuz’da gerçekten BAE’nin parmağı var idiyse, iktidar, 10 milyar dolar hatırına, Kılıçdaroğlu’nun son söylemi olan “Helalleşme”yi tercih edip, bu konuda “hesaplaşmak”tan vaz geçti.
Birinci konuyu, “Canım siyasette böyle çarpıtmalar olur, bu işi yapmaya gönüllü medya da varsa ya da oluşturulmuşsa, gerisini dikkate almayacaksınız, yalan – malan gibi ahlaki sorunları görmezden geleceksiniz” diye geçiştirebilirsiniz. Türkiye siyasetinin geldiği ahlaki kriterler bu yaklaşımı yadırgamaz.
Peki ikincisinin ne demek olduğunu hatırlatmak gerekiyor mu? Yani 15 Temmuz’dan vazgeçmenin ne demek olduğunu? 250 şehidi unutmak yani, binlerce yaralıyı, 15 Temmuz’dan sonra ülkenin içine sürüklendiği iklimi unutmayı kastediyorum.
Kim bilir belki de ilk temasları kuran istihbaratçılarımız, masaya 15 Temmuz’da BAE’nin günah defterini koymuşlar, ortaya çıkan gerçeğe göre bir hesap çıkarmışlardır. Belki FETÖ de konuşulmuştur, Sedat Peker de…
Belki 15 Temmuz dahil her şey hiç olmamış gibi değerlendirilip, bizim “yalnızlaşma”yı aşma, “İhvan ile mesafelenme”, Mısır’la yeniden buluşma, hatta İsrail’e yakınlaşma arayışımıza denk gelmiştir.
Çamlıca kulesinden Cumhurbaşkanı’nın Kısıklı’daki evinin fotoğrafını çekerek casusluk yaptıkları gerekçesiyle tutuklanan iki İsraillinin kısa sürede örtülü temaslarla serbest bırakılıp ülkelerine dönmeleri, ardından İsrail’den Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gelen teşekkür mesajları ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail cumhurbaşkanı İsaac Herzog ile telefon görüşmesi... AA’nın bu konu ile ilgili verdiği haberde şunlar yer aldı mesela:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan, görüşmede, Türkiye-İsrail ilişkilerinin Orta Doğu’nun güvenlik ve istikrarı bakımından da önem taşıdığını belirterek, gerek ikili, gerek bölgesel konularda karşılıklı anlayış içerisinde hareket edildiği takdirde görüş ayrılıklarının da asgariye inebileceğini ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye ile İsrail arasındaki temas ve diyaloğun sürdürülmesinin ortak menfaat olduğunu kaydetti.”
Evet, böyle oluyor demek ki… İç siyasette işe yaradığında üstelik 15 Temmuz’u da harmanlayarak keskin “düşmanlık temaları”, sonra da başka işe yaradığında her şeyin üzerinde sünger çekme…
Bizde gidiyor bütün bunlar… Her şeyi kabullenmeye hazır zihin dünyamız oldukça…