Hakan Albayrak
Balonlu, trenli, pandalı, arabalı, koyunlu gazete
Bir okuyucumuz "Bazen sayfaları çok şişiriyorsunuz. Tek yazıyla sayfa kapatıyorsunuz" diye şikayette bulundu. Aslında tek yazıyla sayfa kapatmayı 'malzeme' yetersizliğinden veya tembellikten yapmıyoruz; aslında şişirmiyoruz sayfayı; kendimizce güzelleştiriyoruz veya -ne derler?- 'farkındalık' oluşturuyoruz.
Mesela; Ayşe Beyza'nın İETT ve Beyaz Masa ile twitter muhabbetini "İnadına iyi haber" sayfamızda boydan boya değerlendirmek yerine kıyıda köşede minnacık bir yere koyup o sayfaya sekiz haber daha sıkıştırabilirdik, ama meselemiz 'mümkün olduğu kadar çok haber vermek' olmadı hiç.
Meselemiz o olmayınca, Venezuela'nın Filistinlilere vizeyi kaldırmasıyla ilgili haberi kocaman bir sayfanın ortasına koyup etrafını tamamen boş bırakmak gibi iyice 'tuhaf' işler de yapabiliyoruz.
Kendimizce bir sürü şey söylemiş oluyoruz bunu yaparak. Tekrar: Malzeme yetersizliğinden muzdarip değiliz.
Gazeteye her gün haber ve makale akıyor, ama biz kendimizce 'niteliği' niceliğe tercih ediyoruz.
İnsanların internetle yetinmeyip matbu gazete almalarını, değişik şekil-şemal atraksiyonlarıyla kendimizce anlamlı kılmaya çalışıyoruz.
Yazının muhtevasına ve dolayısıyla kullanabileceğimiz resimlere göre şu gibi şeyler de geçiyor aklımızdan:
"Okura biraz nefes aldıralım yahu."
"Biraz neşelendirelim milleti."
"Yazı o kadar önemli değil, bu müthiş resmi kocaman kullanmamıza vesile sadece."
"Gazetenin gittiği evin çocukları da sevinsin."
Son madde üzerinde duralım biraz:
Hani balonlu bir baş sayfamız vardı ya, onu hazırlarken "Çocuklar mutlu olsun, 'Aaaa, balon' desinler, 'Annemizin babamızın balonlu gazetesi' diye ansınlar Diriliş Postası'nı, gazeteyi ne zaman görseler sevinsinler" gibi şeyler konuşmuştuk aramızda. Hatta "İslami hareketle aralarında böyle sevimli bir bağ da kurulsun" demiştik.
Hamdolsun, gönlümüze göre veriyor Rabbimiz.
Farklı kaynaklardan gelen bilgilere göre çocuklar gazetemizi çok seviyorlar.
Okuma yazma bilmeyen, daha okuma yazma diye bir şeyin olduğunu bile bilmeyen çocuklar arasında bile mutebermiş Diriliş Postası. (Bazen ters teptiğimiz de oluyor ama. En azından bir kere olduğunu biliyoruz. Baş sayfanın yarısını kara pantere ayırdığımızda şöyle bir mesaj almıştık bir babadan: "Sabahleyin panteri görünce çocuğun ödü koptu. Yapacağınız işin içine tüküreyim, korkudan ağlattınız çocuğu." Ups!
Bizim Adem Özköse'nin iki minik oğlu (Biri altı yaşında, öbürü üçbuçuk-dört) kaç zamandır "Baba, bizi Diriliş Postası'na götür" deyip duracak kadar meraklımızmış mesela.
-Ne yapacaksınız yavrum Diriliş Postası'nda?
-Orada panda var.
Tabii ki var. Balon da var. Geldiler, balonlarını ve pandalarını alıp gittiler.
Böyle şeyler hoşumuza gidiyor.