Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

‘Barut yok’ gibi bir şey...

Bir savaş, bir büyük yangın, sel felaketi, bir deprem sonrası hazırlanan raporda başarısızlığı izah etmek için “Koordinasyon sağlayamadık” demek, “Savaşı neden kaybettik?”e verilen “Barut yoktu” cevabı gibi bir şeydir.

Çünkü koordinasyon her şeydir. “İnsan farkı”dır.

Dün Karar yayınladı: 23 Kasım 2022’de Düzce’de meydana gelen 5,9 büyüklüğündeki depremin ardından AFAD tarafından hazırlanan Etki Analiz Raporu’nda şunlar kaydedilmiş: “Koordinasyon sağlayamadık’, ‘Toplanma alanı yanlış seçildi’, ‘Yardımlar geç geldi’, ‘Çadır takibini yapamadık’, ‘Görevli personelin takip ve koordinesini sağlayacak birim yoktu’, ‘Koordinasyon birimi oluşturulamadı’, ‘Yemek dağıtımında sorunlar yaşadık’, ‘Nakliye personeli ancak 2 gün sonra Düzce’ye ulaşabildi’, ‘Deprem sonrasında zarar tespit sürecinde bile yetersiz kaldık’, ‘Düzgün bir zarar tespit ekibi kuramadık.’

Günlerdir deprem bölgesinden yayın yapan haberciler, “Organizasyonsuzluk – Koordinasyonsuzluk”tan bahsediyorlar.

Habercilerin nerede ise bütün şehirlerden bildirdikleri 6’ıncı gün raporunda “tuvalet bulunmadığı ve insanların büyük sıkıntı çektiği” anlatılıyordu. Soğukla mücadele, çadır, enkazdan canlı çıkarmak, içinde canlı ümidi kalmayan enkazın kaldırılması, cenazelerin defni…. Sağ kurtulanlardan kimin nerede olduğu… Sahipsiz kalan evler… Yağmalar…

Bölgeye ülkenin her yanından on binlerce insan gelmişti, her türden yardımlar yağmıştı, devlet de oradaydı, ama bütün bu varlığı insanı kurtarmak için seferber edecek bir “organizasyon becerisi” yoktu. Belli ki tuvalet ihtiyacını düşünmek sonun sonuna kalmıştı.

Söylenecek söz belli: Devlet bu değil.

Devlet, insanoğlunun geliştirdiği en önemli organizasyondur. Ve devlet insanı yaşatmak içindir.

Yarın son deprem için AFAD’ın hazırlayacağı rapor Düzce depremi için hazırlanandan farklı mı olacak?

Tabii ki tek sorumlu AFAD değil. AFAD da bir sonuç.

Genel bir sistemsizlik – organizasyonsuzluktan söz etmek lazım.

Kimi yorumlarda bunun “Tek Adam yönetimi”nden kaynaklandığı, kimi yorumlarda “Kurumların çökmesi”nin sebep olarak gösterildiği görülüyor.

“Tek Adam” bile başarılı olmak için bir sistem kurar. Sistem oluşmadığında asla başarılı olamayacağını bilir. Her işin kendisinde çözüldüğü bir yapının asla yürümeyeceğini bilir.

Sistem, ülkenin insan kaynağı dahil tüm varlıklarının ahenkli bir biçimde “Ân”ı kurgulamak ve “Geleceği inşa” etmek için nasıl seferber edileceğini belirlemek demektir.

Diyelim önümüzdeki yüzyılın “Türkiye yüzyılı” olmasını hedefliyorsunuz. “Hangi insan kaynağı ve organizasyonla” diye sorulur. Şu deprem savrulması içinden gerçekten de “Türkiye yüzyılı” çıkar mı?

Allah korusun bir savaş olsaydı böyle mi yönetecektik biz süreci?

Türkiye, son yirmi yıl içinde, aynı siyasi kadronun yönetiminde “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” diye ifade edilen bir yapıya geldi. “Ortak akıl” süreci geride bırakıldı. Yeni sistemde, işlerin daha sür’atli bitirilmesi amacıyla – gerekçesiyle en tepe noktanın her şeyi belirlemesi öngörüldü. Uzun zamandır da sistem bünyesinde en çok “Talimatıyla…” ifadesi tedavül ediyor. Belli ki “Tek tek iradeler” “O’nun talimatıyla…” devreye giriyor.

Yani birimlerin bir görev tanımı yok mu, onlar “Ân”a müdahale edebilme yetkisine – becerisine sahip değil mi?

Ya “Tek irade” her şeyi bilmiyorsa… Ya da “Tek irade”den ferman gelinceye kadar deredeki kurbağanın gözü pürtleyecekse…

Sistem demek, “ülkenin insan kaynağının en doğru biçimde yönlendirilmesi” demek, diyorum ya, kaç gündür, tv’lerde depremler üzerine çalışan bilim insanlarının değerlendirmelerini dinliyorum. Mesela birisi “İstanbul depreminin provası yaşandı 10 ilde” diyor. “Eli kulağında İstanbul depreminin” diye çığlık atıyor öbürleri… “50 bin bina çöker İstanbul’da bir depremde” diyor bir başkası… 10 ilde 11 bin binanın yıkılması ile ne hale geldiğimiz ortada değil mi?

Mesela “Tek İrade” yarın çıkıp hala “Kanal İstanbul”dan bahsediyor olabilir mi? Tek irade’nin Kanal İstanbul ısrarı ile, bilim camiasının “Bu İstanbul’un intiharı olur” yaklaşımı bir ülke için hangi sistem bütünlüğü içine girer?

Başkomutan aynı zamanda ülkeyi yöneten irade ise, askeri nereye koyar bir büyük felaket anında, sivili nereye koyar? Sistem bütünlüğü nasıl bir organizasyonu gerektirir? Nasıl bir siyasi dil üretir farklı siyasi eğilimdeki insanlara – yapılara karşı, dış ilişkileri nasıl yönetir, kendisini hem İç İşleri, hem Dış İşleri, hem devlet başkanı rolünde gören bakanlarının diline nasıl hakim olur?

Felaket büyük, doğru, organizasyon gücümüz de onunla baş edecek ölçüde büyük mü, asıl soru bu.

Bu yazı toplam 353 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar