Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta (FOTO)
Ankara'da 598., Sakarya'da 624.,
"Bir taraftan ABD-İsrail öncülüğündeki PKK-PYD çeteleri diğer taraftan Rusya-İran öncülüğündeki Eset-Şii çeteleri mazlum Suriye halkına işkence, tecavüz, ölüm yada sürgün edilmek arasında tercihler sunmaktadırlar."
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu tarafından düzenlenen 598. hafta basın açıklamasına hoş geldiniz.
Kudüs, işgalin başladığı 1947’den bu yana sistematik olarak Müslüman halktan arındırılmaya çalışılmaktadır. Filistin toprakları peyderpey ve cebren Filistin halkının elinden alınarak Yahudileştirilmiş, gerek Yahudi yerleşimciler gerekse İsrail askeri tarafından uygulanan şiddet, baskı ve hatta katliamlar sonucu Müslüman halk soykırıma tabi tutulmuştur.
Filistin halkı işgale karşı yıllardır onurlu bir direniş göstermiş ancak sözde İslam ülkelerinin uluslararası desteğini göremedikleri için bu direniş güçlenememiş Filistin halkı adeta yetim bırakılmıştır.
Son olarak Siyonist İsrail Müslüman Filistin halkına kutsalları üzerinden savaş açmış, yıllardır altı oyulmakta olan Mescid-i Aksa’ya Müslümanların girişi zorlaştırılmaya hatta imkânsız hale getirilmeye çalışılmaktadır. Mescide girenlere yaş sınırlaması getirilmesi, metal dedektör kapılar gibi zorlamalarla Filistin halkının sabrı sınanmış ve Siyonistler halkın büyük direnişi ve tepkisi karşısında geri adım atmak durumunda kalmıştır. Bu olayda da sözde İslam ülkeleri, toplulukları, teşkilatları, cemaatleri, vakıf ve dernekleri gereken tepkiyi ortaya koyamadığı gibi cılız tepkiler dışında ilk kıblemiz olan Mescid-i Aksa’ya sahip çıkan gür bir sada duyulamamıştır.
Yusuf el-Karadavi’nin de söylediği gibi Kudüs tüm İslam ümmetini ilgilendiren bir davadır. Bugün Siyonist İsrail geri adım atmış gibi görünse de yarın çok daha cüretkâr bir biçimde Mescid-i Aksa kapılarına dayanacak ve her zaman yaptığı gibi amacına ulaşmak için kan dökmekten çekinmeyecektir. Bu ise uluslararası arenada karşısında ciddi ve dirayetli bir biçimde duracak bir muhatap görememenin verdiği rahatlıkla olacaktır.
Suriye’de 7.yılına giren ve 1 milyon insanın katledildiği, milyonlarcasının sakat bırakıldığı, 12 milyon insanın yerlerinden edildiği ve pek çoğunun mülteci olmaya zorlandığı, şehirlerin harab edildiği, tarihin ve doğanın talan edildiği, kimyasal, biyolojik, konvansiyonel her türden silahın fütursuzca denendiği savaşta işgal, katliam ve sürgün hız kesmeksizin devam ediyor.
Bir taraftan ABD-İsrail öncülüğündeki PKK-PYD çeteleri diğer taraftan Rusya-#İran öncülüğündeki Eset-Şii çeteleri mazlum #Suriye halkına işkence, tecavüz, ölüm yada sürgün edilmek arasında tercihler sunmaktadırlar.
Emperyalist ABD-Rusya ikilisi öncülüğünde gerçekleştirilen işgal ve katliamlar küresel medya tekelleri ve yerli işbirlikçileri tarafından karartmaya tabi tutuluyor ve tıpkı Çeçenistan, Bosna, Somali, Arakan, Doğu Türkistan, Keşmir, Afganistan, Irak’ta olduğu gibi Suriye’deki tehcir ve ölümlerde sessiz ve sedasız bir şekilde devam ettirilmektedir.
İşgalci ABD-Rusya ikilisi son olarak muhaliflerin ellerindeki son kale olan İdlib’e göz dikmiş durumdalar. İdlib’e saldırı öncesi işgal ettikleri her yerde yaptıkları gibi ellerinde bulundurdukları küresel medya ağı ile şehirde bulunan muhalif gurupları terörizimle suçlamakta ve halkı teröristlere yardım eden unsurlar olarak nitelemektedirler.
PKK-PYD teröristlerini ancak üçkâğıtçıların sergileyebilecekleri çeviklikle Suriye Demokratik Güçlerine çevirenlerin muhalif yapıları teröristlikle suçlamaları trajikomik bir olaydır.
Suriye ve Irakta #ABD işgaline, #Filistin ve Mescid-i #Aksa’da yaşanan #İsrail azgınlığına karşın şer cephesine karşı direniş ekseni adı altında Müslümanları katledenlerin kıllarının kıpırdamaması ve hatta bu yaşananlara karşın ABD, #Rusya ve İsrail’le iş birliği yapmaları esas şer cephesinin taraflarını ve hedeflerini netleştirmektedir.
Çin komünist partisi yetkilileri, Doğu Türkistan’da Uygur dilinin eğitim alanında tamamen yasaklanması maksadıyla bir yönetmelik yayınladı. Bu yönetmelikle Doğu Türkistan Türkleri kendi dillerinde eğitim görme olanağını kaybedecek ve beraberinde dilde asimilasyon gelecektir.
Yıllardır baskı ve zulüm ile dini inançlarını yaşamaları engellenen halk şimdi de milli kimliğin sembolü olan dilinden edilme tehlikesi ile karşı karşıyadır.
Namaz kılması, oruç tutması, Kur’an okuması ve hatta hacca gitmesi engellenen Uygur Türklerinin dinlerinden sonra dillerinden de edilmeye çalışılması en büyük hak ihlalidir. Kendi dilinde eğitim görmek doğu Türkistan halkının en tabii hakkıdır.
Bugün tarih yazılmaktadır. Maalesef çocuklarımız ve torunlarımız yaşanan bu olayları hüzün, acı, öfke ve fakat ibretle okuyacaklar.
Katledilen insanlar, kirletilen namuslar, yıkılan şehirler, yağmalanan tarih ve ayaklar altına alınan kutsallar bizimdir. Tarihe şahitliğimizin sorumluluğu içerisinde #Filistin’e, #Suriye’ye, Doğu #Türkistan’a, #Irak’a, #Lübnan’a, #Afganistan’a, #Katar’a, #Mısır’a, #Balkanlara, #Afrika’ya, #Asya’ya, #Arakan'a #OrtaDoğu'ya sessiz kalamayız, göz yumamayız.
Tüm coğrafyada yaşanan karmaşa ve kaosun bize dokunmayacağı, dokunamayacağı düşüncesi en hafif tabirle safça bir düşüncedir.
Bu açıdan ülkemiz yöneticilerinin kısır iç çekişmeleri bir yana bırakarak adalet, güven ve toplumsal barış ortamını tesis etmeleri oldukça önemlidir.
Dışarıda kurulan ittifaklar, yapılan işbirlikleri ve stratejik ortaklıklarımız yeniden gözden geçirilmeli.
Özellikle İslam coğrafyasında bulunan ve yaşanan bu olumsuzlukları kendine dert edinen siyasi yapılar ve sivil toplum teşkilatları güçlü bir şekilde desteklenmeli ve ortak hedef birlikteliği sağlanmalıdır.
Parti, vakıf, derneklerimiz, cemaatlerimiz, kanaat önderlerimiz ve öncülerimiz kullandıkları dile dikkat etmeli, taali ihtilafları bir kenara bırakıp ayrışmayı, kavgayı değil vahdeti ve kardeşliği önceleyen bir düşünceyi inşaa etmelidirler.
Aksi halde yanan bu ateş tüm coğrafyamızı küle çevirecek, toplum, tarih ve Allah huzurunda bizleri mes’ul kılacaktır.
Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU
Sakarya 624. Hafta: Halkın ekonomisi iyi gitmiyor!
Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu, 624. hafta açıklamasında “Türkiye, bugün tüketim ekonomisinin çarkları arasında geleceğini tüketiyor. El parasıyla büyüdüğümüze, kalkındığımıza inanmak isteyenler var. Ekonominin gerçek haliyse; sokağın, esnafın, tarlanın, pazarın rakamlarına bakıldığında görülebilir.” dedi.
Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu, 624. hafta basın açıklamasında toplu görüşmeleri, çiftçilerin zararlarını ve kanun hükmündeki kararnamelerdeki haksız uygulamaları gündeme aldı. Platform adına yapılan açıklamada “acı olduğu dönemlerde, insanlar yalan hayallere, içi boş söylemlere kanmak ister… Bizi kurtaracak olan gerçeklerse, ancak rahatımızı bozmayı göze almakla görülebilir. Türkiye, bugün tüketim ekonomisinin çarkları arasında geleceğini tüketiyor. Elde avuçta hazır olanı satarak yüzülen denizin sonu yaklaşıyor. Diğer taraftan yüksek faiz oranları, az zamanda çok kazanmak isteyen küresel fırsatçıları akbaba gibi üzerimize çekiyor. El parasıyla büyüdüğümüz, kalkındığımız masalına inanmak isteyenler var. Ekonominin gerçek haliyse; sokağın, esnafın, tarlanın, pazarın rakamlarına bakıldığında görülebilir. Eğer ekonomide işler gerçekten iyi gitseydi; o zaman kamu çalışanlarına ve emeklilere yapılan zam oranı daha yüksek olurdu. Milyonlarca kamu çalışanı ve emeklisi, bir kez daha yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkûm edildi.” ifadelerine yer verildi.
Açıklamanın devamında “Faizin, kredinin, hibelerin ve suni desteklerin beslediği bir ekonomi elbette tüketimden ibaret kalacaktır. Kötüsü, gerçek üreticilerin de bu ekonominin kurbanı olmasıdır.” denilerek “Fındık üreticilerinin hali ortada. Hallerine itiraz etmek istediklerinde ise sesleri Kocaali’de olduğu gibi anında kısılıyor. Pamukova ve Geyve’de çiftçiler, para etmeyen ürünlerini hayvanlara yem etti.” ifadeleriyle kötü gidişata dikkat çekildi. Her alanda sorun olduğu belirtilen açıklamada “Tükeniş sadece ekonomide, tarımda değil. Siyaset de epeydir çözüm üretmek yerine günü kurtarmaya dönük hamlelere sahne oluyor. Gücün tek merkezde toplandığı dar bir alana sıkışan yönetim, Meclis’in devre dışı kaldığı kararnamelerle idare ediliyor. Her kararname, bu anlayışa dönük yeni bir uygulama ortaya koyuyor. Darbeyle, darbeci yapıyla adalet ve hukuk içinde hesaplaşma çağrıları çoktandır havada kalıyor. İhraçlar, haklarında ne idari ne de hukuki hiçbir işlem bulunmayan insanları da haksızlığa uğratıyor.” denildi.
Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu, 624. Hafta Basın Açıklaması
Değerli platform dostları, Sakarya’nın duyarlı insanları,
İnsan inanmaya hazır olduğunda, kendisine söylenmeyecek yalan yoktur. İnsan, kendisini inandırmak isterse; inanmayacağı yalan yoktur. Gerçeklerin acı olduğu dönemlerde, insanlar yalan hayallere, içi boş söylemlere kanmak ister. Kanmak, aldanmayı seçmek; rahatı bozmaktan kolaydır. Sorgulamak, eleştirmek, sorundan yahut krizden bahsetmek ise rahatsız edicidir. Bizi kurtaracak olan gerçeklerse, ancak rahatımızı bozmayı göze almakla görülebilir.
Türkiye, bugün tüketim ekonomisinin çarkları arasında geleceğini tüketiyor. Elde avuçta hazır olanı satarak yüzülen denizin sonu yaklaşıyor. Diğer taraftan yüksek faiz oranları, az zamanda çok kazanmak isteyen küresel fırsatçıları akbaba gibi üzerimize çekiyor.
El parasıyla büyüdüğümüz, kalkındığımız masalına inanmak isteyenler var. Ekonominin gerçek haliyse; sokağın, esnafın, tarlanın, pazarın rakamlarına bakıldığında görülebilir.
Eğer ekonomide işler gerçekten iyi gitseydi; o zaman kamu çalışanlarına ve emeklilere yapılan zam oranı daha yüksek olurdu. Toplu görüşmeler, tiyatrodan ibaret de kalsa, sergilenen oyun, herkesin alkışladığı bir perdeyle kapanırdı. Lakin milyonlarca kamu çalışanı ve emeklisi, bir kez daha yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkûm edildi. Yetkili sendika, kamunun, toplumun tüm kesimlerinin hakkını savunmak yerine; makam ve mevki istikbalini seçti.
Faizin, kredinin, hibelerin ve suni desteklerin beslediği bir ekonomi elbette tüketimden ibaret kalacaktır. Kötüsü, gerçek üreticilerin de bu ekonominin kurbanı olmasıdır.
Fındık üreticilerinin hali ortada. Hallerine itiraz etmek istediklerinde ise sesleri Kocaali’de olduğu gibi anında kısılıyor. Pamukova ve Geyve’de çiftçiler, para etmeyen ürünlerini hayvanlara yem etti. Markette 1 liradan satılan ürünlerinin, tarlada 10 kuruştan alıcı bulamamasına anlam veremediler. Yerli diye satılan markaların, en temel tarım ürünlerini dahi ithal ettiği bu dönemde, tarımın ve hayvancılığın tüketilmesinin acı sonuçları önümüzdeki dönemde daha iyi anlaşılacaktır.
Tükeniş sadece ekonomide, tarımda değil. Siyaset de epeydir çözüm üretmek yerine günü kurtarmaya dönük hamlelere sahne oluyor. Gücün tek merkezde toplandığı dar bir alana sıkışan yönetim, Meclis’in devre dışı kaldığı kararnamelerle idare ediliyor. Her kararname, bu anlayışa dönük yeni bir uygulama ortaya koyuyor.
Darbeyle, darbeci yapıyla adalet ve hukuk içinde hesaplaşma çağrıları çoktandır havada kalıyor. İhraçlar, haklarında ne idari ne de hukuki hiçbir işlem bulunmayan insanları da haksızlığa uğratıyor. İdari kararlarla, bir gecede insanların hayatları mahvoluyor. Artık bu gidişata son verilmelidir.
Değerli dostlar,
Bir mübarek bayramın daha eşiğine geldik. Bayramlarımızı gerçekten bayram kılmak içinse daha çok çabaya ihtiyacımız var. Gerek ülkemizde, gerekse bölgemizde, barışın, esenliğin, adaletin, huzurun hüküm sürdüğü günler için, öncelikle kendi rahatımızı bozmamız şart.
Gerçeklerle yüzleşmediğimiz her gün, kayıp olacak. Yaşadığımız her bayram, içimizde buruk bir acı da kalacak. Bu hali değiştirmek için, gelin bu bayramı, geleceğimizi kurban eden her şeyden arınmanın, kurtulmanın vesilesi kılalım. Özümüzdeki değiştirmeden, Rabb’imizin de halimizi değiştirmeyeceğini unutmayalım.
Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu