Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta-FOTO
Konya'da 188., Antalya'da, Sakarya'da 293.,Ankara'da 272., Akyazı'da 219., Kocaeli'de 313.
Konya İnanç Özgürlükleri Platformu 188. kez toplandı. Açıklamayı platfrom adına Bayram VANLI okudu
Açıklamanın Tam Metni:
Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla
Bize yollarımızı gösteren Allah'a niçin güvenmeyelim? Bize ettiğiniz eziyete elbette sabredeceğiz" Güvenenler ancak Allah'a güvensinler. (İbrahim Suresi 12. Ayet)
Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;
İç siyasetin harcı Avrupa'da karılıyor. Ülke insanına etkili mesaj vermek isteyenler Avrupa'da konuşuyor. Halkımızın horozum yumurtlamazsa yumurtlamasın sesi güzel olsun yeter demesini bekliyorlar. Ülkenin içerisinde inançlarımıza yönelik baskılarda herhangi bir gevşeme, yasaklarda azalma görülmezken aynı baskıyı yapan Avrupa ülkelerine fırça kayarak oy devşirmeye çalışanlara, önce kendi evinize, kendi eylemlerinize bakın diyoruz.
Onyıllardır, hayatın pek çok alanında devam eden başörtüsü yasağının fiili uygulayıcısı durumunda olanların Avrupa'daki peçe yasağına tepki göstermesinin mantıklı bir izahı yapılamamaktadır. Mademki siz peçe yasağına dahi tahammülü olmayan bir özgürlükçüsünüz, o zaman ne diye ülkedeki yasağı uygulamaya devam ediyorsunuz?
Türkiye'yi tanımayanları Türkiye'ye Fransız olmakla nitelendiriyorsunuz. Peki halkın inanç ve değerleri üzerinde bu kadar baskı yasak ve dayatma varken, bunların giderilmesi hususunda etkili ve ciddi adımlar atmayanları neyle nitelendireceksiniz?
Sesinizin gür çıkması fiillerinizin de doğru olmasını gerektirmez mi? Hem yasağın uygulayıcısı olacaksınız hem de yüksek sesle bu yasağın bir benzerini uygulayanları tenkit edeceksiniz. Ara sıra lütfen aynaya bakın. Karşınızda yasakların uygulayıcılarını göreceksiniz. Bizden yağmasa da gürlüyor tepkisini bekliyorsanız, bizler gürlemenizi değil yağmanızı talep ediyoruz.
Suriye rejiminin dış siyasette halkının sesi olan bir tutum izlemesine rağmen kendi içinde halkının sesine kulak tıkaması ve onların özgürlük taleplerine şiddetle cevap vermesi, doğu halkları üzerindeki diktatörlerin tabi bir uygulaması mıdır? Ne zaman bu liderler halklarıyla barışacak ve onların inanç değerlerine, özgürlük taleplerine olumlu cevaplar verecekler? Suriye halkının özgürlük taleplerini sonuna kadar destekliyor, mücadelelerinde yanlarında olduğumuzu bir kez daha ilan ediyoruz.
Modernleşmiş batılı zihniyetin ülkemizdeki uzantıları, kendilerini ülkenin hâkimi halkı ise zavallı aydınlatılmaya muhtaç gerici bir azınlık olarak görmekteler. Kendilerini ilerici sayan bu güruh, kendilerinde hakaret etme ve aşağılama yetkisini de görmekteler. Batılı anlamda sanat olarak kabul edilen gösteri oyunları uygulayıcıları, dine ve dinî olana saygısızlıklarında sınır tanımamaktadırlar. Onların bu tutumlarını şiddetli bir şekilde kınıyor, kendilerini yüce yaratıcının sıfatlarından mülhem, sanatçı ifadesiyle anmaktan imtina ediyoruz.
Sanat ancak sanî-i şerif'in yüce yaratmasına uygun olduğu müddetçe sanattır. Onun yüce sanatına uyanları tahkir edenlerin adları sanatçı, yaptıkları da sanat olarak nitelendirilemez.
Modernleşmenin baskıcı uygulayıcılarından Azerbaycan diktatörü İlham Aliyev'in başta başörtüsü olmak üzere İslami değerlere düşmanca tavırlar takınmasına rağmen ve inanan halkına her türlü zulmü reva görüyorken, yapılmış camileri yıkıp yeni camilerin yapılmasına müsaade etmezken, sinagog açılışı yapması arkasındaki güçlerin kimler olduğunu İslam'a ve Müslümanlara yapmış olduğu saldırılarda kimin maşası olduğunu deşifre etmektedir. Azerbaycan'ın, kafkasların İsrail'i olmasından endişe etmekteyiz"
Yöneticilerin halklarının inanç değerlerine Fransız kalmadığı, yönetenlerle yönetilenlerin tevhid ve adalet üzere kurulu bir dünyada barış içerisinde yaşamaları umudu ile hepinizi 189. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU
16 / 04 / 2011
Özgür-Der Antalya Temsilciliği Antalya kapalı yolda basın açıklaması yaptı. 17 Nisan Pazar günü 13:30'da gerçekleştirilen basın açıklaması Orhan Sincar tarafından okundu. Basın açıklamasında AK Parti Milletvekili aday listesinde Antalya'dan 13. sırada aday gösterilen Gülderen Gültekin adlı bayanın sözlerine, AKP'nin Siirt'ten 2. Sıra Milletvekili adayı OSMAN ÖREN'in başörtüsü düşmanlığına ve İsrail'in Gazze'ye yönelik arttırdığı katliamlara yer verildi.
ANTALYA ÖZGÜR-DER TEMSİLCİLİĞİ BASIN AÇIKLAMASI METNİ
Hak'tan, Adalet'ten, Tevhid ve Özgürlükten yana olan değerli dostlarımız, basın mensupları ve değerli Antalyalılar, Antalya Özgür-Der adına hepinize hoşgeldiniz diyor, selamlarımızı sunuyoruz.
Emperyalist ve Siyonist dünyanın sözcüsü terörist İsrail'in işgali altında olan Filistin İslam toprakları, İsraillilerin kirli çizmeleriyle çiğnenmeye devam edilmektedir. Siyonist İsrail çetesinin özellikle Gazze ve seçilmiş Hamas hükümetine karşı başvurduğu baskı ve zulüm stratejisi gün geçtikçe artmakta ve her gün yeni bir katliam haberi gelmektedir. İsrail eşkiyası'nın artarak devam eden katliamları, ne yazık ki Ortadoğu'daki halk ayaklanmalarının hızlı bir şekilde gündemde yer almasıyla bir anlamda unutulmaya başlanmıştır. Siyonist İsrail'in sadık destekçileri, Müslüman halkların yıllardır kanlarını emen lider paçavraları birer birer devriliyorlar. İslam topraklarının zenginliklerini, emperyalist batıya peşkeş çeken Siyonist İsrail'in sadık destekçileri yıkılırken, İsrail'in kudurması ve katliamlarına yeniden hız vermesi, onun da yıkılışının başlangıcı olacaktır.
Birleşmiş Milletlerin, Nato'nun çifte standart tavrını lanetliyoruz. Birleşmiş Milletler ve Nato; Afganistan, Irak, Libya'ya müdahale sözkonusu olduğunda ivedilikle karar alabiliyorken, eşkiya İsrail acımasızca katliamlarını sürdürürken, bu zulüm kuruluşları görmezden geliniyor, sessizliğe bürünülüyor. Bu tavır; çifte standart, iki yüzlülük, ahlaksızlık ve alçaklıktır. Katil İsrail çetesi son günlerde Filistin'de, Gazze'de insanlık dışı katliamlarına, dünyaya meydan okuyacak şekilde yeniden hız vermiştir. Bugüne kadar hiçbir BM kararına uymamış bulunan terörist İsrail, insani yardım kuruluşlarını, insani yardım için çaba gösterenleri , kural tanımadan engelleyerek Birleşmiş Milletler ve bütün dünyaya meydan okurcasına zulmüne devam etmektedir. ABD'nin emriyle Libya'ya yaptırım ve müdahale kararını kolayca veren BM ve diğer kuruluşlar, terörist İsrail'in yaptıkları soykırıma seyirci kalarak siyonizme uşak olduklarını açıkça göstermişlerdir.
Terörist İsrail, Uluslararası hukuk kurallarını çiğneyerek dünyaya meydan okumuş, Mavi Marmara'ya saldırarak yaptığı katliamla gerçek yüzünü ortaya koymuştur. Mavi Marmara ile İsrail'in; katil, vahşi, kana susamış, acımasız, gözü dönmüş bir eşkiya çetesi olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Mavi Marmara katliamından sonra Gazze'ye gitmek üzere "ÖZGÜRLÜK FİLOSU 2" hazırlıklarına başlanmış ve Haziran ayı sonunda Gazzeye gitmek üzere yola çıkmaya karar verilmiştir. İsrail'in yanlışlıkla dahi olsa "Özgürlük Filosi 2" ye zarar vermesi durumunda bunun bedelinin ağır olacağını şimdiden ilan ediyoruz.
Bizler müslümanlar olarak bugün bu zulmü, zalimleri ve işbirlikçi alçakları protesto ediyor, onurlu Gazze halkının ve Hamas'ın, Müslüman kardeşlerimizin yanında yer aldığımızı haykırıyor siyonist devletle yapılan bütün anlaşmalar iptal edilmedikçe, İsrail'le olan bütün ilişkiler kesilmedikçe, habis İsrail elçiliği kapatılmadıkça, Filistinli müslüman halkın derdiyle dertlenildiğine asla inanmayacağız.
Yıllara dayanan insanlık dışı baskı ve zulümle ayakta kalmaya çalışan totaliter, baskıcı düzenler tek tek yıkılıyor. Halklarına; işkence, eziyet ve acı çektirmekten zevk duyan, toprak zenginliklerini ABD ve batı emperyalizmine peşkeş çeken liderlerin akıbetleri insanlık için ibret vericidir. Ortadoğu'daki halk devrimleri; zulümle ayakta kalmaya çalışan, halkının insani taleplerini dikkate almayan, haksızlık ve adaletsizlikte sınır tanımayan Tunus ve Mısır diktatörleri gibi; Libya, Yemen, Suriye ve Bahreyn liderleri de yıkılmaya mahkumdur. Tunus'ta ve Mısır'da yıllardır insanlıktan nasibini almamış, acımasızca zulüm ve baskı uygulayanların halklarının direnmesi sonucu çözümü kaçmakta bulmaları, direnmenin gerekliliğini bir kez daha mazlumlara göstermiştir.
İslami değerlerle 40 yılı aşkındır mücadele eden Kaddafi'nin silahsız sivil halkı katletmesini lanetliyoruz. Halkın direnişiyle hiçbir güç ayakta kalamaz. Libya lideri Kaddafi de libya Halkı'nın sesine kulak vererek daha fazla rezil olmadan çekilmelidir. Çekilmediği ve katliama devam ettiği müddetçe ahireti kaybettiği gibi dünyada da alçalacak, Mısır firavunu gibi rezil-rüsva olacaktır.
Ortadoğu'da bu zulüm ve katliamlar yaşanırken Türkiye'de de müslümanlara yapılan zulüm ve baskılar, Müslümanım diyen insanlar eliyle devam ettiriliyor. Seçim sathına girildiği bugünlerde, milleti temsil etmek için, meclise gönderilmek üzere belirlenen adaylar arasında asla kabul edilemez niteliklere sahip olan onlarca aday mevcut. Hapishane kaçkınından, Ergenekon sanığına, Balyoz darbecisinden Başörtüsü düşmanlığı yapana dek birçok aday, ön seçim yoklamaları dikkate alınmadan, tabanın sesine kulak verilmeden, seçmenle alay edilircesine, tepeden belirlemeyle dayatılmıştır. Halkı aşağılayarak, hor görerek, yok farzederek kurdukları gayri meşru yollarla yönetimi ele geçiren cunta zihniyetlilerin aday gösterilmesi çirkinliğin ve iğrençliğin boyutunu gösterir.
AKP'YE KINAMA!
AK Parti Milletvekili kesin aday listesinde Antalya'dan 13. sırada aday gösterilen Gülderen Gültekin adlı bayan, kamuoyunda "Başörtülü Aday" olarak tartışılmıştır. Oysa bu bayan; öğretmen olduğunu, başını derslerde açtığını ve milletvekili olduğu takdirde başını açacağını beyan etmiştir. İslam'da başörtüsü Allah'ın emridir ve Müslüman hanımın en belirgin kimliğidir. Başörtüsü bazen takılan bazen çıkarılan, zaman zemin, makam mevki gibi basit gerekçelerle çıkarılıp takılan bir aksesuar değildir. Başörtüsü, Müslüman kadının onuru, haysiyeti, şerefi ve namusudur. Gülderen Gültekin adlı milletvekili adayı, başını mecliste açabileceği söylemiyle sadece kendisini temsil edebilir. Tıpkı MHP'den aday olup başörtülülerden oy alarak meclise giren ve seçmenlerine ihanet ederek hiç sıkılmadan başını açan NESRİN ÜNAL gibi. Başörtüsü ve Müslüman hanımların örtüsüyle alay eden, zaman ve zemine göre örtünüp açılmayı deklare eden bu bayanı aday gösterdikleri için AKP'yi kınıyoruz. Bizler, başörtüsü yasağı ve her türlü dayatmaya son verilmesini beklerken Allah'ın bir farzı olan başörtüsünün niçin takıldığını anlayamayan bu bayanın, aday yapılma gerekçesi nedir diye AKP'ye soruyoruz. 28 Şubat'ta üniversitelerde açılan ikna odalarına yeni iknacılar artık AKP'nin eliyle mi yetiştirilip karşımıza çıkacaktır?
Müdürlüğünü yaptığı okulda hiçbir yasal gerekçesi olmadığı halde keyfi bir şekilde polis zoruyla başörtülü açıköğretim lisesi öğrencilerini dışarı attıran ve üstüne üstlük ağır hakaretlerde bulunan AKP'nin Siirt'ten 2. Sıra Milletvekili adayı OSMAN ÖREN'nin aday gösterilmesi başörtülülere hakarettir. Halkın inançlarıyla dalga geçen, aşağılayan ve yasaklayan bu tiplerin başörtüsü sorununu çözeceğini söyleyen AKP'den aday gösterilmesi tam anlamıyla rezalettir. İslam ve değerlerine karşı her çeşit zülmü meşru gören bu tiplerin derhal istifa ettirilmeleri gerekmektedir. Aday seçiminde, kılı kırk yardıklarını söyleyen Başbakanın bu konuda samimi olmadığını veya yanlış bilgilendirilerek kandırıldığını düşünüyoruz.
Halkı temsil edecek kişilerin halktan olmaları; halkın inancına, tarihine, kültürüne, saygılı olmalarını beklemek her seçmenin en doğal hakkıdır. Bu kıstasları gözönüne almadan, küçümseyici, aşşağılayıcı, tepeden belirleme, ''seçmen bana mahkumdur'' anlayışıyla aday dayatmayı hiçbir aklı selim insan kabul edemez. Bütün siyasi partilere sesleniyoruz; hapishane kaçkınlarının, ergenekoncuların, çete mensuplarının, kirli işlere bulaşanların, Başörtüsüyle alay edenlerin, darbe heveslilerinin adaylıktan el çektirilmelerini acilen bekliyoruz.
Zülme ve zalime karşı dik duran, direnen, Tevhid, adalet ve Özgürlükten yana olanlara selam olsun. Allaha emanet olun.
Antalya Özgür-Der Temsilciliği
Adalet ve Özgürlükler Platformu nun Sakarya bileşeni olan SAGİR Başörtüsü Platformu 293. kez bir araya gelerek gündemi değerlendirdi. SAGİR adına Sakarya Dayanışma Derneği'nden Kadrican Mendi'nin okuduğu basın açıklamasında şunlar söylendi:
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu 293. basın açıklaması
Partilerin adaylarını açıklamaları ile birlikte yeni bir genel seçimin daha startı verilmiş oldu.
Demokratik sistemlerde Halkın iradesinin devlet yönetimine dahil olmasını hedefleyen seçimler, cumhuriyet tecrübesinde önceleri Kemalist ideolojiye meşruiyet kazandırmak, 50'li yıllardan itibaren ise Ankara denetimindeki devlet rantının paylaşımına ilişkin seçkinler arası iktidar kavgasının vitrini şeklinde devam edegelmişir.
Önceleri resmi ideolojinin kalıpları dışındaki görüşlerin partileşmesi yasaklanmış, yasaklamanın faydasız olduğunun anlaşıldığı 12 eylül sonrası dönemde ise seçim barajı ile halkın farklı kesimlerinin iradeleri ve taleplerinin meclise taşınması engellenmiştir.
Bu yüzden seçimlere ilişkin yapılacak tartışmaların başında önce şunu söylemeliyiz ki, %10 barajının olduğu bir seçimde halkın iradesinin meclise yansımasından bahsedilemez.
Seçimlerle ilgili diğer tüm tartışma başlıklarını bu gerçeği aklımızda tutarak değerlendirmeliyiz.
Adayların hangi kriterlere göre seçildiği ve iktidar partisinin "tek adam partisi" olmaya dönük bir aday profilini tercih etmesi, bu seçim için özellikle üzerinde durulması gereken tartışma başlıklarındandır.
Bu aşamada, başörtülü ve açık bir grup bayanın başlattığı "Başörtülü aday yoksa oyda yok" kampanyası ve beraberinde ortaya çıkan tartışmalar boyunca hükümetin ve hükümet ile menfaat birliği içindeki "ev aydınları"nın yaklaşımları ilginç bir o kadar da ibret vericiydi.
Bu tartışma; Başörtülü veya açık AKP'de siyaset yapmanın mahiyetini bir yana bırakırsak, Başörtüsünün dindar camianın oy attığı Akp nezdinde dahi nasıl bir sorun olarak algılandığını göstermiş oldu.
Başbakan bu kampanyanın bizatihi kendisini dahi "yakışıksız" olarak değerlendirerek, Başörtüsünü siyasal bir gündem olarak görmediğini izhar etmiş oldu.
Bu vesile ile "haddimizi" aşarak Başbakan'a sormak istiyoruz, yakın geçmişte eşlerinizin ve kızlarınızın cumhurbaşkanlığı köşkünden meclis lojmanlarına kadar devletin iktidar mekanlarında görülmelerini içlerine sindiremeyen ve "yakışıksız" gören zihniyet ile aranızdaki farkı artık ne üzerinden izah ediyorsunuz.
Toplumsal gelişmenin ve tüm yok saymalara rağmen kesintisiz şekilde sürdürülen Başörtüsü mücadelesinin kazanımlarını hiç utanmadan kendi hanesine yazan, Başörtülü bayanların yaşadıkları ile ise sadece kendi kızları, hanımları üzerinden ilgilenen bu tutumu bir kez daha deşifre etmek istiyoruz.
Seçim tartışmalarının ana gündem olacağı önümüzdeki günlerde, halkın gerçek gündemi olan işsizlik ve yoksulluğu, asgari ücret köleliğini, sermaye lehine yapılan sendikasızlaştırma ve taşeronlaştırma düzenlemelerini, HES'ler, 2B'ler ve nükleer santraller üzerinden sürdürülen çevre ve toplumun geleceğine yönelik talanı ve ilgili düzenlemelerini, ve yine sivil bir anayasaya ilişkin vaadleri mercek altına yatıracağız.
Adalet ve Özgürlükler Platformu'nun bir bileşeni olarak, çirkin pazarlıkların, küçük menfaatlerin ortasında değil, halk için Adalet ve Özgürlük mücadelesinin ön saflarında durmaya devam edeceğiz.
YGS sınavına ilişkin tartışmalar ve ortaya çıkan toplumsal tepkinin devam ediyor olması da haftanın önemli gündemlerinden biriydi.
Böyle bir şifrenin birilerine verilip verilmemesinden öte kamuoyunda böyle bir tepkinin ortaya çıkması üzerinde durulmayı gerektiriyor.
Bu tepki halkın kaderleri ile ilgili olarak devletin ve hükümetin inisiyatifinde gerçekleşen düzenlemelerde, "hükümetin ve devlet kademelerindeki "fetullahçı" yapılanmanın" bir takım şaibeli işler çevirdiğine ilişkin oluşmuş bir algılamadır.
Böylesi bir algılamayı görmezden gelmek, hükümete ilişkin komplo teşebbüsleri ile izah etmek ya da "biz tatmin olduk" diyerek işin içinden sıyrılmak mümkün değildir.
Ortada çok açık bir şey var ki, bu algılamayı doğuran bir iktidar tarzı süratle yaygınlaşmakta ve halk arasında doğal olarak infiale yol açmaktadır.
Özellikle dindar camianın önde gelenlerinin ve kanaat önderlerinin bu noktada müslümana yakışır şekilde ahlaki ve adil bir tutum takınmaları, bu algılamayı doğuran her türlü uygulama ya da yaklaşıma karşı net bir tavır takınmaları gerekmektedir.
Ortadoğu kaynamaya devam ediyor.
Tunus ve mısırda devrilen diktatörlüklerin yerini neyin alacağı meselesi tartışılırken, Libya ,
Bahreyn,Yemen ve Suriye'de karışıklıklar devam etmekte.
Hükümetin Libya da olduğu gibi Suriye'de de net bir tutum takınmayıp her iki tarafı da idare etmeye dönük "tüccar" mantığıyla yürüttüğü dış siyaset tüm "derinlik" iddialarına rağmen iflas etmiştir.
Libya'da resmen ABD menfaatlerini savunan bir ülke konumundaki Türkiye Nato müdahalesinin de sorumluluğunu paylaşmaktadır.
Suriye ile yakınlaşma politikasının ise tamamen Esad yönetimi ile karşılıklı menfaatler üzerine kurulduğu anlaşılmıştır.
Ortadoğu'daki Kürt meselesi halklar ve diktatörler denklemindeki yerini korumakta, devletlerarası anlaşmalarla sürekli by pas edilmeye, görmezden gelinmeye çalışıldığı sürece ise meseleyi içinden çıkılmaz hale getirmektedir.
Kendi içindeki Kürt meselesini çözemeyen bir Türkiye'nin bölge halklarına özgürlük yolunda model veya ilham olması mümkün değildir.
Adil olmak biz Müslümanlar açısından bugün her zamankinden daha önemlidir.
Allah Adiller ve Salihlerle beraberdir.
SAGİR adına Sakarya Dayanışma Derneği
Türkiye gündemi oldukça yoğun ve hızla değişiyor. Bu gündem içerisinde başörtülü kadının yine yeri yok. Evde rutin işleri, günlük meşgaleleri içinde etliye sütlüye karışmadığında baş tacı edilen başörtülü kadın ne yazık ki kamuda yok, eğitimde yok, seçme hakkı var ama seçilme hakkı yok. Milletin Meclisi'nde nüfusun %65'ini oluşturan başörtülü kadınların kendilerini temsil etme hakkı yok.
Ülkemizdeki siyasiler nüfusun yarısından fazlasını oluşturan kadınlar için, özellikle de inancını her alanda özgürce yaşamak isteyen kadınlar için çok önemli bir konu olan başörtüsü sorunu ve başörtülü aday meselesini bir başka bahara! bıraktılar.
Bu haksız yasak maalesef giderek dünyanın farklı yerlerinde emsal teşkil etmeye başladı. Bunun son örneğini de Fransa'da gördük. Demokrasinin beşiği olduğunu iddia eden Avrupa'nın ortasındaki Fransa bile buna cüret edebiliyor. Avrupa'da gittikçe yaygınlaşan İslamofobi'nin de etkisiyle Müslüman kadının inanç özgürlüğü elinden alınmaya çalışılıyor. Müslüman kadınlara karşı yapılan bu ayrımcı, dışlayıcı ve dayatmacı uygulamalarından dolayı Fransa'yı kınıyor, insan hakları ve demokrasi adına bu tutumlarından bir an önce vazgeçmelerini bekliyoruz.
Her gün yazılı ve görsel medyada, kadınlara ve çocuklara yönelik cinsel istismar ve cinayet haberleri okuyor/duyuyoruz. Bu kadın cinayetlerini işleyenler, daha çok karısının üzerinde öldürmek de dâhil olmak üzere her türlü hakka sahip olduğunu zanneden eşleridir. Yaşanan olaylara baktığımızda, bu cinayetlerin sonu gelmeyecekmiş gibi görünüyor. Bu durum da biz kadınları karamsarlığa itiyor ve haklı olarak da kaygılandırıyor. Konuya duyarlı kesimlerin (ki her kesimin duyarlı olması gerekiyor;) STK'ları, insan hakları örgütlerini ve karar alma mekanizmalarında yer alan herkesi; çözüm üretme noktasında harekete geçmeye davet ediyoruz.
Kuzey Afrika ve Ortadoğu'nun siyasi haritası yeniden oluşturuluyor. Yıllarca diktatörce hükmeden baskı rejimleri yıkılıyor. Halka ayaklanmalarıyla daha özgürlükçü, daha adil bir düzen kurulması amaçlanıyor. Başlangıçta bu amaçla yapılan ve iyi niyetli olduğu izlemini veren bu ayaklanmaların altında, emperyalist güçlerin parmağının olduğu da gün yüzüne çıkmış durumda.
Mısır'da, Tunus'ta, Libya'da ve diğer Kuzey Afrika Ülkelerinde yaşanan bu karışıklık ve iç savaşın faturası yine kadın ve çocuklara çıkıyor. Bu olayların farklı mecralara doğru gittiğini üzüntüyle görüyor ve sırada hangi ülke var acaba diye de endişeleniyoruz. Nitekim Mısır da tutuklanan kadınlara karşı arama yapıyoruz diye üstlerinin soyulması ve bekâret kontrolü gibi yüz kızartıcı insanlık dışı muamelelerin yapıldığını da duyuyor esefle kınıyoruz.
Türkiye'de acil olarak çözülmesi gereken pek çok sorundan biri olan sivil anayasa çalışmaları, seçim sonrasına bırakıldı. Görünen o ki yeni meclis başarabilirse Türkiye'nin ilk sivil anayasasını yapacak. Umuyoruz ki STK'ların ve insan hakları örgütlerinin de bu konuda öneri ve görüşleri dikkate alınır.
Partilerin gösterdikleri kadın aday sayısına baktığımızda, bir önceki döneme göre sayı artmış gibi görünse de bunun da bir aldatmaca ve göz boyama olduğunu görebilmek için; kadınların aday gösterildiği yerlere ve sıralamalarına bakmamız yeterli olacaktır. Erkek milletvekili adayları seçilirken halka yakınlıkları, hizmetleri, liyakatleri göz önünde bulundurulmadan hatta seçim bölgelerinde dahi tanınmamalarına rağmen ilk sıralardan aday gösterilebilmekteler. Seçildikten sonra da çoğu bu bölgelere bir daha uğramadıkları halde birkaç dönem üst üste vekil seçilebiliyorlar. Fakat cesur ve duyarlı bir avuç kadının "başörtülü aday" isteklerine karşı bir karalama furyası başlatılabiliyor.
Meclisimizde gerçekten bizleri temsil eden, halkın sorunlarını bilen, dokunulmazlık zırhına bürünmeden elini taşın altına koyabilecek vekiller istiyoruz. Ama yargılama süreci devam eden kişilerin bile aday gösterildiği bu tabloda başörtülü kadın adayların sadece göstermelik olarak listelere konulmuş olmasını kabullenemiyoruz.
Biz başörtülü kadınların da bu ülke siyasetinde söz hakkı olması gerektiğini göz ardı etmeden, bu haklı talebi kınamak yerine anlamaya çalışmalarını beklerdik.
Kınanmadan haklarımızı savunabileceğimiz, birbirimizi anlayabileceğimiz günlerin yakın olması dileği ile"
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu Adına
İlke İlim Kültür ve Dayanışma Derneği Hadiye KILIÇ
Adalet ve özgürlüklerin temsilcisi İslam dininin önderi dünya ve kainatın efendisi peygamberimiz önderimiz Muhammed Resulullah'ın kutlu doğumu münasebetiyle dünya Müslümanların kutlu doğumunu tebrik ediyoruz.
Ülkemizde İslami tesettüre riayet edenler cezalandırılmaya devam ediyor. Duyuyormusunuz?
İstanbul Yeşilköy'de bulunan havacılık müzesini ziyarete giden Berna DUYAR ile Sümeyye KIRKAN başörtülü oldukları gerekçesiyle güvenlik görevlileri tarafından içeriye alınmadılar. Bu ayrımcılık hangi hakla yapılmaktadır. Hava Harb okulu komutanlığı bu ayıbı telafi etmeli ve başörtülü bayanlardan özür dilemelidir.
Yine İstanbul'da EKG çektirmek için hastaneye giden çarşaflı bayana hastane görevlilerinin çirkin hakaretini nefretle kınıyoruz.
Ege üniversitesi fen fakültesindeki yasağa dur diyen dekanı tebrik ediyoruz. Bu yapmış olduğu davranış insani ve vicdani olarak kabul görmüştür.
Suriye'de yaşanan olaylar yönetim tarafından katliama dönüştürüldü. Suriye devlet başkanı Beşer ESAD'a sesleniyoruz. İnsanlarınızı öldürmekten hemen vazgeçin, özgürlüklerin önündeki engelleri tamamen kaldırın. Firavunların kategorisinden uzaklaşın.
Filistin Gazze'de kaçırılan İtalyan asıllı Filistin özgürlükçüsü Arrigoni önceki gün kaçırılıp Gazze'de katledildi. Arrigoni'yi hunharca öldüren Siyonist yanlısı bu kişileri kınıyoruz. Arrigoni ve özgürlükçü tüm insanları saygı ile anmaya devam edeceğiz. Özgür bir dünya için çalışan tüm kardeşlerimizi tebrik ediyoruz.
Ülkemizde yaklaşmakta olan seçimlere siyasi partilerin 1. sıralardan başörtülü adayları koymamalarını esefle karşılıyoruz. Bazı partilerin ise başörtülü adaylar için gösterdikleri hassasiyetleri olumlu buluyoruz.
Özgürlükler için var gücüyle çalışan tüm aktivistlere yılmamalarını ve hedeflerinden sapmamalarını temenni ediyoruz. Gelecek hafta cumartesi saat 12:30'da buluşmak üzere Allah'a emanet olunuz.
Akyazı Adalet ve Özgürlük Platformu Adına
Mazlumder Akyazı şubesi
Burhan ÇİMŞİT
Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri platformu 313.hafta basın açıklamasını, 16 Nisan 2011 Cumartesi günü saat 12.30'da yapıldı. Platform birleşenlerinden MAZLUMDER Kocaeli Şubesi adına, yönetim kurulu üyesi Behlül Metin yaptı. Basın açıklamasının konusu, TSK'nın internet sitesinde yer alan ve basında "Balyoz davasına TSK'dan müdahale" olarak nitelendirilen, TSK'nın balyoz davasından tutuklularla ilgili olarak genelkurmay internet sitesinde yapılan basın açıklamasıydı.Ayrıca, 6 ve 27 Nisan bildirilerinin Genelkurmay internet sitesinden çıkartılmasını isteyen bir pankart açıldı.
BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ:
KOCAELİ GÖNÜLLÜ KÜLTÜR TEŞEKÜLLERİ 313.HAFTA BASIN AÇIKLAMASI
Değerli halkımız ve basın mensupları, 313.hafta basın açıklamamıza hoş geldiniz.
6 Nisan günü Genelkurmay Başkanlığının internet sitesinde, 28 Şubat dönemini ve 27 Nisan e-muhtırasını hatırlatan bir basın açıklaması yer almıştır. Bu açıklamada, "Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevli ve emekli 163 personelinin tutukluluk halinin devamını anlamakta güçlük çekilmektedir." ifadesine yer verilmiş, bu suretle yargı erkinin tasarrufundaki bir hususta, yargıyı etkileme ihtimali olabilecek bir şekilde görüş izhar edilmiştir.
Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan tüm personelin yetkileri, görevleri ve sorumlulukları başta Anayasa olmak üzere, kanun, tüzük ve yönetmeliklerle belirlenmiştir. Bu konudaki sınırlamalar emredici mahiyette olup bunlara riayetsizlik vergi mükelleflerinin ödemeleri ile yürütülen kamu hizmetlerinin gerçek hedefinden uzak, keyfiliğe müsait bir hale gelmesine yol açar. Hâlbuki hukuk devleti, keyfiliğe kapalılık ve öngörülebilirlik ilkeleri temelinde bina edilmiştir.
1982 Anayasası kuvvetler ayrılığı prensibini getirmiş ve millet adına gücü kullanan 3 yetkili merci tanımıştır. Bunlar; 1- Kanunların yapıldığı Meclis, 2-kanunların yürütüldüğü ve başında, tarafsız Cumhurbaşkanının olduğu İdare ve 3-kanunların ihlali ile doğan ihtilafın hallini sağlayan, bağımsız ve tarafsız olarak konumlandırılan Yargı'dır.
Genelkurmay Başkanlığının bu tablodaki yeri başlı başına bir erk olmak değil, bir ana erkin içinde bulunmaktır. O, sınırları kanunlarca belirlenen görevini bu sınırları ihlal etmeksizin yapmakla mükelleftir. Durum böyle olunca Genelkurmay, başka bir erkin yetki ve görev alanına giren konularda açıklama yapmamalı, bu tür açıklamaların her şeyden evvel bir yetki aşımı oluşturacağını fark etmelidir.
Genelkurmay açıklaması adli bir konuya ilişkin ise burada daha hassas bir durumun oluşacağı bilinmelidir. Zira adli konular, nitelikleri gereği çok daha ayrıntılı bilgi sahibi olunması ve bu alanın uzmanlarına bırakılması gereken konulardır. Bir konuda adli hata olduğu düşünülse dahi belirlenen usuller içinde ve yetkili kişilerce, itiraz hakları kullanılmalı, ancak adli sistemi zan ve baskı altında bırakma ihtimali bulunan beyanlardan şiddetle sakınılmalıdır. Yetki aşımı sebebiyle hasıl olacak toplumsal zararın, varsa adli hatanın oluşturacağı zarardan çok daha ağır sonuçları barındırdığı unutulmamalıdır!.
Bir konuda kişisel kanaate ulaşmış olmak mümkün olsa da, konumları itibariyle bir kısım insanın kanaatlerini açıklarken bahsettiğimiz sınırlandırmalara tabi olduklarını fark ve kabul etmeleri !,toplumsal barışın sağlanması için elzemdir. Ülkemizde askeri alanda olduğu gibi, hukuk alanında da eğitim veren kurumlar mevcuttur ve hukuki bir tartışmanın yürütüleceği zemin, Genelkurmay sitesi değil, görülmekte olan dava dosyasıdır. Bunu yapacak olan da elbette hukukçulardır.
Genelkurmay Başkanlığı yapmış olduğu bu tür açıklamalar ile kurumsal kimliğine zarar vermektedir. Halkın, kuvvetler ayrılığı prensibine sadakat istediği bir dönemde, tüm kurumların bu sadakate bağlı olduklarını ortaya koyacak bir tutum sergilemeleri onların ilk görevi olarak kabul edilmelidir. Bu cümleden olmak üzere, Genelkurmay Başkanlığının görev alanında olmayan, sivil yaşama ve bağımsız yargıya müdahale sayılabilecek 6 Nisan ve 27 Nisan tarihli iki bildiri Genelkurmay Başkanlığının internet sitesinden çıkartılmalıdır. Bu bildirilerin varlığı ülkemizi dünya halklarının gözünde askeri vesayet ile yönetilen bir ülke konumuna indirmekte ve halkın yönetimini şaibeli hale getirmektedir. Halkın isteği, vergileriyle ayakta duran her kurumun, görev sınırları içinde hareket ettiğini görmekten ibarettir. Katılımınız için hepinize teşekkür ediyoruz.
MAZLUMDER Kocaeli Şubesi Yönetim Kurulu üyesi
Behlül Metin