Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)
Ankara'da 559., Sakarya'da 587., Konya'da 483.,
"10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü. Kutlamıyoruz."
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu tarafından düzenlenen 559. hafta basın açıklamasına hoş geldiniz.
10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü. Kutlamıyoruz.
Filistin’in işgali ve vahşi Gazze ambargosuna dikkat çekmek amacı ile yola çıkan ancak uluslararası sularda Siyonist İsrail çetelerince saldırıya uğrayan ve 10 gönüllünün şehit edildiği Mavi Marmara bir kez daha saldırıya uğradı. Furkan DOĞAN, Çetin TOPÇUOĞLU, Cengiz SONGÜR, Cevdet KILIÇLAR, İbrahim BİLGEN, Necdet YILDIRIM, Ali Haydar BENGİ, Fahri YALDIZ, Cengiz AKYÜZ, Uğur Süleyman SÖYLEMEZ uluslararası dengeler ve karşılıklı çıkar ilişkisi adına hukuk eli ile yeniden şehit edildiler. Verilen bu karar ile terörizm meşrulaştırıldı, cinayetler normalleştirildi ve katiller aklandı.
#MaviMarmara davası hukuk adına tarihe kara bir leke olarak geçecek şekilde düşürüldü. Dava açılma sürecinde ayak direyen ve davayı engellemek adına her türlü emeği sarf eden politikacıların ve yargı erkinin davanın düşürülmesinde göstermiş olduğu acelecilik tarih sayfalarında ve özelliklede hür vicdanlarda kayıt altına alınmıştır. Hiç şüphe yok ki anlaşma süreci ve sonrasında alınan mahkeme kararı ile zorbalar ve zalimler daha hoyrat davranmaları hususunda teşvik edilmişlerken buna karşın mazlumlar, güce ve güçlüye karşı kendilerini savunabilecekleri yegâne araçları olan hukuki mücadele ellerinden alınarak en ağır şekilde cezalandırılmışlardır.
Bizler uluslararası sistemin nasıl işlediğine yakinen şahitleriz. Bu sistem eli ile Filistin’de, Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da, Çeçenistan’da, Bosna’da, Doğu Türkistan’da, Vietnam’da, Kamboçya’da, Ruanda’da ve dünyanın her bir bölgesinde katliamlar, soykırımlar işlenmekte ve buna karşın hiç kimseden hesap sorulmamaktadır.
Son olarak Suriye’de hemen yanı başımızda kadim İslam ve insanlık şehri olan Halep’te yüzbinlerce insan küresel sistemin ağababaları ABD, Rusya, Çin ve bunların kuklaları olan yerli işbirlikçileri tarafından katliamlara tabii tutulmaktadırlar. Bu duruma karşın dünya güvenliğini sağlama amacı ile kurulma iddiasından olan BM başta olmak üzere daha pek çok kurum sessiz kalmakla yetinmeyip vicdanları köreltme adına sahte barış görüşmeleri tertip etmektedirler.
Altıncı yılına devreden ve en az altıyüz bin kişinin en vahşi yöntemlerle katledildiği, hastanelerin, okulların, ibadethanelerin vurulduğu olaylarla ilgili mikroskop altında savaş suçu teşkil edecek deliller aramak ve bir türlü bulamamak bu kurumların mahir olduğu başlıklardan biri olarak görülmektedir.
Hür vicdanlı bireyler olarak soykırımcılar, katliamcılar, savaş suçluları kim biliyoruz. İktidar hırsları ve dünyevi çıkarları adına küresel sistemin uşaklığına soyunmuş yerli işbirlikçi sözde yöneticileri de gayet net bir şekilde tanıyoruz.
10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü. Kutlamıyoruz. Mevcut dünya sistemi eli ile:
İnsana dair ne varsa ucuzlaştırılan akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlanmadığı bir dünyada insan hakları gününden bahsetmenin anlamsız olduğunu biliyoruz. Küresel emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerinin işlemiş oldukları cinayetlere karşın hiçbir şekilde yargılanmayacaklarını biliyoruz. Hukukun suçu ört bas etmek için paravan olarak kullanıldığını ve ayaklar altında olduğunu biliyoruz. Furkan DOĞAN’ın Aylan KÜRDİ’nin, Ümran bebeğin, Arakan’da Budist çetelerce elektrik verilen isimsiz bebeğin, Haleb’in, Kahire’nin, Bağdat’ın, Groznin’nin, Saray Bosna’nın, Kudüs ve Gazze’nin, Mavi Marmara’nın hesabı sorulmayacak biliyoruz. Öldürülen canların, yıkılan şehirlerin, kesilen ağaçların, tarumar edilen ülkelerin hesabı sorulmayacak biliyoruz. 10 Aralığı Dünya İnsan Hakları günü olarak dayatanların eli ile insanlığın, vicdanların ve hukukun öldürüldüğünü biliyoruz. Ve kutlamıyoruz.
Ve şu hususunda bilinmesini istiyoruz; Furkan DOĞAN, Aylan KÜRDİ, Ümran bebek, Mavi Marmara, Kudüs, Gazze, Halep sahipsiz değildir. Hesapların üstünde bir hesap var. Yapılan her iş hesabı sorulmak üzere kayıt altına alınıyor. Bizler gücümüz nisbetinde elimizle, dilimizle ve kalbimizle zalime karşı mazlumun yanında yer almaya devam edeceğiz.
Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU ADINA
587. Hafta Basın Açıklaması
MAVİ MARMARA DAVASININ DÜŞMESİ TÜRKİYE ADINA KARA BİR LEKEDİR!
Mavi Marmara davası dün itibarıyla düştü. Bu sonuç; Ak Parti iktidarı için uzun yıllar sorgulanacak kara bir lekedir.
Bu sonuç; Müslüman halkların bir kez daha küresel güçler karşısında mağdur edilmesidir.
Bu sonuç; İsrail'in küstahlığını ve zulmünü daha üst seviyeye taşımasına teşvik edilmesidir.
Bu sonuç; Gazze'deki ablukanın daha da yoğunlaşmasının sağlanmasıdır.
Bu sonuç; Filistin mücadelesini sadece lafla ve insani yardımla destekleyip bu mücadeleyi içselleştiremeyenlerin zora geldiklerinde nasıl önemli tavizler vererek Filistin davasına zarar verebileceklerinin göstergesidir.
Bu vesile ile Siyonistlere karşı yiğitçe direnen Filistinli mücahidleri bu meydandan selamlıyoruz. Her daim canımızla ve malımızla yanlarında olduğumuzu bir kez daha deklare ediyoruz.
Halep'teki dram her geçen gün derinleşiyor. Başta çocuklar ve kadınlar olmak üzere tüm siviller ölümle ve açlıkla yüz yüze gelmiş durumdalar.
Halep halkının mağduriyetini gidermek için çeşitli yardım kuruluşları tarafından gerçekleştirilen kampanyalara halkımızı duyarlı olmaya davet ediyoruz.
Suriye iç savaşı bize bir gerçeği tekrar gösterdi: Emperyal güçlerin desteği ile herhangi bir ülkede ya da bölgede gerçekleştirilen kalkışma sadece iç savaşı ve kaosu tetikler. "Suriye Devrimi" yalanı ile ortaya çıkan vahim tablo hepimize ders olmalıdır.
Halkların kendi dinamikleri ile dikta yönetimleri yıkmaları halinde devrimden söz edebiliriz. Emperyal destek ile devam eden kalkışmalar emperyalizmin işbirlikçisi olmaktan ya da bu yönde kullanılmaktan kurtulamazlar.
Türkiye Rusya ile yapılan zımni anlaşma gereği Halep'teki son siyasi ve askeri gelişmelere sessiz kaldı. İktidara yakın medya bu dönemde Rusya'ya toz kondurmamak için elinden geleni yapıyor. Ancak aynı hassasiyetin bölgedeki mezhepsel fay hatları için gösterilmediğine şahit oluyoruz. Suriye'de ölenlerin sadece Sünniler olduğu bu medya organları tarafından sık sık ifade ediliyor. Halbuki, Suriye'de Sünnisi, Alevisi, Şiisi, Hıristiyanıyla bütün bir halk ölüyor.
İktidara yakın duran medya ve sivil toplum kuruluşlarının adil olmayan ve emperyalizmin ekmeğine yağ süren bu duruşlarını gözden geçirmelerini tavsiye ediyoruz.
İslam coğrafyasında kaosu sonlandırmak ve akan kanı durdurmak için akl-ı selimi devreye sokmak zorundayız. İhtilafları bir kenara bırakarak müzakere ve barış dilini hakim kılmalıyız.
Coğrafyamızdaki mezhebi ve etnik ayrışmaya çanak tutacak her tür dil ve davranıştan kaçınmak mecburiyetindeyiz. Ümmet bilincini yeniden inşa etmeli ve bu bilinci uygulamaya geçirmeliyiz.
Türkiye ekonomisi zor bir süreçten geçiyor. Küresel bazda doların değer kazanması ve Türkiye ekonomisinin kırılgan pozisyonu ülkemizde doların TL karşısında aşırı yükselmesine sebep oldu.
Cumhurbaşkanı'nın ülkeler arasındaki ticaretin dolar ile değil, kendi para birimleri ile yapılmasını önermesi doların dünya hakimiyetine karşı psikolojik bir duruşu temsil ettiği için önemlidir.
Ancak Türkiye'nin ekonomik kırılganlığı giderecek yapısal değişikliklere öncelikle ihtiyacı olduğu da açıktır.
Dış borcu 700 milyar doları bulmuş, cari açık problemini çözemeyen, uluslararası sermayenin tüm para hareketlerine açık bir ekonomiden söz ediyoruz.
Teknoloji üretemediği için teknoloji üreten ülkelerin mamul üretim üssü olarak tercih ettiği bir ülke durumundayız. Bu durum bizi 150 milyarlık bir ihracatın ötesine taşımıyor.
Uluslararası sermaye ülkemizde borsa, banka ve tahvil üzerinden para hareketleri ile büyük paralar kazanıyor. Uluslararası sermayenin ülkemizde istihdam ve üretim sağlayan yatırımları ise çok düşük seviyede...
Halkımız sürekli tüketime özendiriliyor. Türkiye'nin büyümesi bile büyük ölçüde tüketime endeksli...
Ürettiğinden fazla tüketen ve tasarrufu unutan bir halk tablosu ile yüzleşiyoruz.
Üretenlerin yani reel sektörün değil, inşaat sektörünün desteklendiği; küçük ve orta ölçekli esnafın canına okuyan tüketim mabedleri AVM'lerin açılışlarına devletin en üst yöneticilerinin katıldığı; tüketim kredilerinin teşvik edildiği bir ekonomik süreç ile karşı karşıyayız.
Ekonomimizde yapısal reformlar yaparak yeni bir dönem başlatmak zorundayız. Liberal ekonominin bütün koşullarına teslim olarak ve uluslararası sermayeye kapılarımızı sonuna kadar açarak çıkmazımızı aşamayız.
Kendi değerlerimizi dikkate alan, faizin işlevsizleştiği, adaletin temelini oluşturduğu, teknoloji ve üretim üzerinden yürütülen verimli politikalar ile sağlam bir ekonomik düzen inşa edilebilir.
Adalet ve Özgürlükler Platformu Adına Diriliş Saati Dergisi
İsrail i Tanımak Zulümdür!
Konya İnanç Özgürlükleri Platformu 483. haftada Kayalıpark Meydanı'nda toplandı. Platfrom adına basın açıklamasını Ersoy Kağnıcıoğlu yaptı. Mavi Marmara davasının düşürülmesine ilişkin konuşan Kağnıcıoğlu '' Biz İsrailli yetkilileri ve İsrail hükümetini tüzel bir kişilik olarak tanımadığımızdan dolayı tüzel kimlikleriyle mahkemeye verilmesine zaten karşıydık. Bunun zımnen de olsa İsrail’i tanımak manasına geleceği endişesini taşıyorduk. Bunu müteaddit defalar ilan ettik. Fakat herkesin bizim gibi düşünmesini beklemiyoruz.'' dedi ve ekledi''İsrail i bir devlet olarak tanıyan devletlerin mahkemelerinin mescidi aksanın mevzu bahis olduğu durumlarda vereceği hiçbir kararın önem ve ehemmiyeti yoktur. İsrail bir devlet olarak tanınarak zaten büyük bir zulüm işlenmiş demektir. İsrail yönetimi bir devlet olarak kabul edilerek haksız bir yargılamaya girilmiş, yargılama usulde batıl olmuştur. ''
Açıklamanın Tam Metni:
Rahman, Rahim, Allah’ın adıyla; Dediler ki: Ey Musa! Ya sen at veya önce atan biz olalım. Hayır, siz atın, dedi. Bir de baktı ki, büyüleri sayesinde ipleri ve sopaları, kendisine gerçekten koşuyor gibi görünüyor. Musa, birden içinde bir korku duydu. «Korkma! dedik, üstün gelecek olan kesinlikle sensin.» «Sağ elindekini at da, onların yaptıklarını yutsun. Yaptıkları, sadece bir büyücü hilesidir. Büyücü ise, nereye varsa (ne yapsa) iflah olmaz.» Bunun üzerine sihirbazlar secdeye kapandılar; «Harun'un ve Musa'nın Rabbine iman ettik» dediler. (Taha 65-69)
Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;
Siyonist terör örgütü İsrail ile Türkiye’ nin ilişkilerinde mavi Marmara gemisine yapılan saldırı önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bu gemi Gazze ambargosunun kaldırılması iddiasıyla hareket etmiş, İsrail böyle bir iddiayı ve girişimi dahi hoş görmeyip gemiye saldırmış on kardeşimizi şehit etmiştir.
Konjoktür gereği Türkiye İsrail ilişkileri gerginleşmiş ama hiçbir şekilde zarar görmemiştir. İç siyasete yönelik uygulamalarla hükümet Siyonist İsrail aleyhine açıklamalarda bulunsa da ekonomik, siyasi ve kültürel alanda hiçbir yaptırıma ve ilişkilerin askıya alınmasına veya iptaline gidilmemiştir. Bizim zaten böyle bir beklentimiz yoktu. Türkiye İsrail ilişkilerinin zeminin buna müsaade etmeyeceğini biliyorduk. Fakat kamuoyunun böyle bir beklentisi vardı. Ve bu beklenti birileri tarafından iç siyaset malzemesi olarak uzun süre kullanıldı.
Biz İsrailli yetkilileri ve İsrail hükümetini tüzel bir kişilik olarak tanımadığımızdan dolayı tüzel kimlikleriyle mahkemeye verilmesine zaten karşıydık. Bunun zımnen de olsa İsrail’i tanımak manasına geleceği endişesini taşıyorduk. Bunu müteaddit defalar ilan ettik. Fakat herkesin bizim gibi düşünmesini beklemiyoruz. Bir takım maslahatlar ve bazı mücadele anlayışlarıyla bu mücadeleyi mahkemeye taşıyanlara da çabalarının beyhude olacağını ifade etmekle birlikte beklenti ve umutlarının boşa gideceğini ifade etmiştik. Hatta büyük bir tehlike olarak bu mahkemeler de olayın İsrail açısından bir galibiyete ve meşruiyet sebebine dönüştürüleceğinden de endişe etmiştik. Bu mahkemelerin eliyle İsrail’e karşı mücadele zemininde kısıtlamaların meydana geleceğini öngörmüştük. Üzülerek ifade ediyoruz haklı çıktık.
Kudüs ve mescidi aksa davasının salt manada bir siyaset malzemesine dönüştürülmesini hiçbir zaman doğru bulmuyoruz. Gazze ambargosunun Kudüs ve mescidi aksa davasının önüne geçirilmesini de doğru bulmuyoruz. Akidemizin bir parçası olan mescidi aksa hiçbir pazarlığa ve mahkemeye konu edilebilecek mesele değildir. Alınmış hiçbir karar verilmiş hiçbir yargı mescidi aksa davamızın aleyhine hukuki olamaz.
İsrail i bir devlet olarak tanıyan devletlerin mahkemelerinin mescidi aksanın mevzu bahis olduğu durumlarda vereceği hiçbir kararın önem ve ehemmiyeti yoktur. İsrail bir devlet olarak tanınarak zaten büyük bir zulüm işlenmiş demektir. İsrail yönetimi bir devlet olarak kabul edilerek haksız bir yargılamaya girilmiş, yargılama usulde batıl olmuştur.
Mavi Marmara davasının son mahkemesinde mahkemenin düşürülmesi umutlarını ve mücadelelerini bu mahkemelerin kararlarına bağlayanlar açısından bir yenilgidir. Onlar açısından bir kayıp olabilir. Ama mescidi aksayı ve Kudüs’ü akidelerinin bir parçası sayanlar için her hangi bir mahkeme kararının hiçbir önemi yoktur.
Yaşasın Kudüs mücadelemiz. Yaşasın mescidi aksa mücadelemiz.
Tarihin bir ibret levhası olduğu sonu kan ve zulümle bitecek heyecanların bulunmadığı tevhit ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 484. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah’a emanet ederiz.
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 10 rabiü-levvel 1438 (10.12.2016)