Başörtüsü Eylemlerin'de Bu Hafta(FOTO)
Ankara'da 208., Akyazı'da 153., Kütahya'da 13., Konya'da 122.,Sakarya'da 226. eylem...
Ankara İnanç Özgürlükleri Platformu, 208. eyleminde Gazze Konvoyu'na dönük saldırıları kınarken, Fransa'da çarşaflı kadınlara para ceza kesileceğine dair haberlere dikkat çekerek, yasakçı zihniyetin küreselleşmesine dikkat çekti. Açıklamayı platform adına İHH Ankara ekibi yaptı.
Basın açıklamasının tam metni:
5 Aralık 2009 günü Londra'dan yola çıkan Filistin'e Özgürlük Konvoyu'nun izlediği yol tarihte haçlı seferlerinin kullandığı bir yoldu.Haçlı seferlerinin amacı Kudüs'ün yakılıp yıkılması ve işgal edilmesi idi.Şimdi ise haçlı seferlerini yapanların torunlarıyla birlikte aynı yoldan fakat bu kez Gazze'ye özgürlük için yürüyor. Bu bir bakıma tarihin aslına rücu edişidir.
Gazze, yaklaşık 400 km2 alanda 1.5 milyon dan fazla insanın yaşadığı Gazze dünyanın en yoğun ve uygulanan ambargo ile en sağlıksız bölgelerinden biri. Bunun yanı sıra hemen hemen her gün taciz , bombalama ve tutuklamalara maruz kalan en güvensiz bölgesi.
Bu şartlar altındaki bir topluma insani yardım yapmak yeryüzünün en önemli görevi olsa gerek.
Gerçekten bu kutlu yolculukta insani değerlerin hakim kılınması için ittifak edenlerin bir işbirliği ve dayanışması var.Kafilede17 ülkeden bulunanlar birer örnek unsur. Ama her biri arkasındaki milyonlarca yığınları temsilen oraya gönderildi. Dolayısıyla bu kafilede yer alanları birer fert olarak görmemek gerekir.Siyonist iş birlikçi Mısır rejiminin tamamen insani amaçlı yardım getiren bu kafileye uyguladığı yıldırma,usandırma ve baskı çabaları aynen Ankara ve İstanbul'da 2 saat gibi kısa sürede on binlerce insanın tepkisiyle karşılaşması buna en güzel bir örnektir. Bu bağlamda katkı sağlayan tüm kurum ve kuruluşlara teşekkür ederiz.
Siyonist işgalci devletin son derece telaşlanması ve infak edilen araçları götürecek geminin yola çıkacağı günlerde tatbikat başlatarak konvoya gözdağı verecek tarzdaki davranışları aslında, işgal devletinin son demlerinin bir başlangıcıdır. Ama israilin telaşı hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Artık insanlığın vicdanı harekete geçmiştir.
Bir sözümüzde ' Firavun' Mısır yöneticilerine! Hz. Yakup (a.s), nefsine zulüm eden çocuklarını hatırlatırım sizlere.En kısa sürede Bir YUSUF gelip Mısır'a sultan olacak,Nasıl Mısır firavunları Musa'ya haksızlık yaptı ise bugünde günümüz firavunu hüsnü kendi kardeşlerine, ırkdaşına, dindaşına aynı zulmü yapmakta.
Bu bir başka zulüm haberi de sözde çağdaş diye herkese caka satan, mazlum milletlerin kanına giren sömürgeci Fransa'dan geldi. Aldığımız haberlere göre çarşafla gezen Müslüman kadınlara 750 euro para cezası verilmesi yönünde yasa tasarısı hazırlığı içindeymiş. Fransa'nın bu tavrı tarihten gelen sömürgeci zihniyetinin açık bir histerisidir.Umarız bu sadece tasarı olarak kalır,gerçekleşmez.Fransa'yı doğru bulmaya davet ediyoruz.Bu zulüm bir gün onları da bulur; yine biz onları savunmak zorunda kalırız.
Açıklamamızı şu dua ile bitirmek istiyorum. Allah'ım bize zulüm yapma fırsatı verme, zulüm yapanlarla ortak etme, hele hele zulme sessiz kalan topluluk eyleme. Bize akıl ve izan ver.
İHH ANKARA
İNSAN HAKLARI VE HİZMET DERNEĞİ
Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu'nun düzenlemiş olduğu 153. eylemde başörtüsü yasağı bir kez daha protesto edilirken, Adıyaman Üniversitesi'ndeki başörtüsü ve poşu yasağı eleştirildi. Basın açıklamasını Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu adına Anadolu Gençlik Derneği Akyazı Bşk. Mahmut ALEMDAR
okudu. Açıklamada Kemalist zorbalara da "Başörtüsünü duyunca çılgına dönüp laikliğe kemalizme sarılanlara soruyoruz? Düşünün bir kere kendi kızlarınız kıyafetlerinden dolayı okullara alınmasa neler yapmazdınız. Hatırlatırız zulüm ile abad olunmaz." denildi. Açıklamada Enver Aydemir'e yapılanlar da kınandı.
Basın açıklamasının tam metni:
'Müslüman kadının kimliğidir başörtüsü'
Başörtülü kızlarımızın Türkiye'deki okullarda başörtüsü ile okumalarına karşı çıkanlara, yasak koyanlara zulmedenlere ithaf olunur.
Kendi ülkemizde sadece başları örtülü diye okullara alınmayan kızlarımızdan Karabük İ-H-L mezunu Kübra ÇANKAYA, Rize İ-H-L mezunu Zübeyde GÜR ve Eyüp İ-H-L mezunu Şare KARAPINAR viyana teknik üniversitesi bilgisayar mühendisliği bölümünü başarı ile bitirip bilgisayar mühendisi oldular.
'Duydunuz mu militarist ürünler'
Adıyaman üniversitesi rektörünün görevi öğrencilerin üzerlerine ne tür kıyafet giyip giymeyeceğini belirlemek mi? yoksa Rektör, başında bulunduğu üniversitenin ilim ve irfan sahibi gençler yetiştirmek mi? Rektör efendiler! İnsan hak ve hürriyetlerine saygılı olanlar varsa tenzih ederiz. Ama cuntacı zihniyetli oligarşik düzenin bekçiliğini yapıyorsanız sizleri psikolojik tedavi öneriyoruz.
Başörtüsünü duyunca çılgına dönüp laikliğe kemalizme sarılanlara soruyoruz? Düşünün bir kere kendi kızlarınız kıyafetlerinden dolayı okullara alınmasa neler yapmazdınız. Hatırlatırız zulüm ile abad olunmaz. Allah c.c. zalimlerin değil mazlumların duasını kabul edeceğini buyuruyor.
Vicdanı red kararı alan Enver AYDEMİR isimli vatandaşa Maltepe askeri cezaevinde yapılan işkenceyi ve işkencecileri kınıyoruz. Yine Enver AYDEMİR'in annesi başörtülü olduğu için oğluyla görüştürülmemiş olmasını bir anneye yapılacak olan en büyük kötülük olarak görüyoruz. Hiç kimse kendi kişisel fantezileri uğruna yasak koymak ve zulmetme hakkına sahip değildir. Her hangi bir kurumdaki idareci ve görevli kozmikliği bahane ederek hukuksuzluk hakkına sahip değildir. Suikast iddialarının ardından tehdit ve kargolu mermilerin kimler tarafından işleme koyulduğu mutlaka bulunmalı hatta açıklanmalı suçlular gerekli şekilde cezalandırılmalıdır.
Gelecek hafta cumartesi günü saat 12:30′da buluşmak üzere Allah'a emanet olunuz.
Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu Adına
Anadolu Gençlik Derneği Akyazı Bşk.
Mahmut ALEMDAR
Kütahya'daki başörtüsüne özgürlük eylemlerinde 13. hafta geride kaldı. Basın açıklamasını Mazlumder Kütahya Şubesi'nden Sosyolog Aliye Özkul okurken, gündeme ilişkin şu çarpıcı yaklaşım ifade edildi: "Fener Rum Patriği Bartelemeos'un "Türkiye'de kendimi çarmıha gerilmiş gibi hissediyorum" demesiyle bir tartışma ortaya çıkmıştı. Pek çoğumuz Türkiye'nin prestijini dünya kamuoyu üzerinde olumsuzlaması yönüyle yaklaştık bu sözlere" Hâlbuki Patrik'in bu sıkıntısı, bizlerin yaşadığı başörtüsü, din eğitimi gibi sistemin tutumundan yaşadığımız mağduriyetle aynı kökten geliyor."
Basın açıklamasının tam metni:
BİLMEKTEN KORKMAMALIYIZ"
Kıymetli Kütahyalılar ve değerli basın mensupları,
Çok hızlı akan ve birbirinden çok farklı gündemlerle iç içeyiz. Hakkı haykırmak için her hafta toplandığımız bu meydanda bazen kendi ülkemizdeki bazen de dünyada ki hak ihlallerine değinmeye devam edeceğiz.
Üzerinde tartışa durduğumuz temel insani problemlerin başında, kısıtlı dünya nimetlerini paylaşmama sorunu vardır. Dünya'nın bize sunduğu imkânlar insanlara yetebilecekken gelir dünya insanları arasında eşit bir biçimde dağıtılamamaktadır. Modern Dünya'nın, adaletsizliği en aza indirebilmek için ürettiği ortak sözleşmeler insanlık suçu ileyenlere yaptırım uygulayamamaktadır.
Paylaşma sorununu devletlerin ortak olarak kabul ettiği evrensel yasaların tek başına çözemediği açıktır. Bu noktada bireylerde sadece kendi menfaatlerini düşündüğü anlayıştan başkalarını ve doğayı da düşünebileceği vicdanı yeniden uyandırmak gelecek için alabileceğimiz önlemlerden birdir. Vicdan anlayışını ise bireylere öğretebilecek en önemli kurumlar din ve aile kurumlarıdır.
21. yy.ın 10 yılını devirdiğimiz şu dönemde din öğrenimine ilişkin yaklaşımlarımızı gözden geçirme zamanımız gelmiştir. Ülkemizde Milli Eğitim hala, 1930lu yıllarda bütün dünyaya o dönemde hâkim olmuş pozitivist bilim anlayışına dayanan bir yapıya sahiptir. Pozitivizm genel olarak, modern bilimi temel alan ve batı inançları, metafizik ve dini, insanlığın ilerlemesini engelleyen unsurlar olarak gören dünya görüşüdür. Bu anlayışın hâkim olduğu dönemlerde tüm dinler, bütün kadim kültürlerin birikimleri, ölçülemeyen her şey karşısında bilim insanlık için yegâne kurtarıcı değer olarak görülmüştür. Ancak yüzyılın yarısına gelindiğinde dünya ne yazık ki, insanlığa dehşet saçan devasa silahlarla tanışmıştır. Ne yazık ki dünyamızı cehenneme çeviren silahlar modern bilimin verileriyle hazırlanmıştır. Öyleyse kuru bilim tek başına insanlığı vicdansızlıktan alıkoyamamaktadır.
Geçtiğimiz ay ABD'de bir televizyon kanalına konuşan Fener Rum Patriği Bartelemeos'un "Türkiye'de kendimi çarmıha gerilmiş gibi hissediyorum" demesiyle bir tartışma ortaya çıkmıştı. Pek çoğumuz Türkiye'nin prestijini dünya kamuoyu üzerinde olumsuzlaması yönüyle yaklaştık bu sözlere" Hâlbuki Patrik'in bu sıkıntısı, bizlerin yaşadığı başörtüsü, din eğitimi gibi sistemin tutumundan yaşadığımız mağduriyetle aynı kökten geliyor.
Eğitimimizin pozitivist bir temele dayanması, ölçülebilir olan bilginin dışında kalan kadim kültürlere ait birikimlerin öğretilmesini tehlike olarak kabul edilmesine yol açmıştır. Eğitim sistemimiz için rejim tarafından müsaade edilen miktardan daha fazla dini bilgi verilmesi her zaman problem olmuştur. Topraklarımızda var olan kültürlerden, İslam, Hıristiyanlığın ve Musevilik içinde gelişmiş olan farklı ekoller, mezhepler ve tarikatlarla ilgili temel bilgiler pozitivist eğitim sistemimiz içinde 0 - 15 yaş arası çocuklar için ulaşılmaz hale getirilmiştir. Getirilmeye çalışılmıştır.
Eğitim sistemimizde geleneksel kültürlere ait birikimlerle birlikte, Modernizm karşısında eleştirel olarak ortaya çıkmış ekollerde tehlikeli bulunmuştur. Komünizm, nihilizm ve pek çok ekole ait bilgilerde ulaşılmaz hale getirilmeye çalışılmıştır.
Öyle görünmektedir ki eğitim sistemimizi 80 yıldır yönlendirenler, özelliklede darbeci zihniyet, kendilerinin bilmeye gerek duymadıkları tüm bilgileri Muhtemel tehlikelerin kaynağı olarak görmüş, önlem olarak da bu bilgilerin kendilerinin onayladıkları miktarda sınırlı olarak öğretilmesi yönünde düzenlemeler yapmışlardır.
Bu orandaki dini bilgi dindar olmak isteyen veya sadece din hakkında malumat sahibi olmak isteyenler için yetersiz, hiç öğrenmek istemeyenler içinde bir dayatma halini almıştır. Gençler üzerindeki (!) mahalle baskısını engellemek isteyen eğitim sistemimiz, farkında olmadan baskı yapmaktadır.
Bu nedenle eğitim sistemimiz üzerinde köklü yapısal değişimlere gidilmeli, özellikle din eğitimindeki tekeli sona erdirmelidir. Binlerce yıldır bu topraklar üzerinde manevi rehberlik yapmış kadim kültürlerin, cemaatleri üzerinde oynadıkları manevi terbiye mekanizması yasadışı olmaktan çıkarılmalıdır. Milli eğitim sistemimiz tehlikeleri engellemek için bilme yollarını tıkamak yerine, kültürler hakkında uzmanlaşmış bilim insanlarının çoğalması için çaba harcamalıdır.
Birincil eğitim kurumlarında din eğitimi seçmeli olmalı, sınırını konunun uzmanları belirlemelidir. Dini eğitimi daha fazla isteyenler Sivil toplum kuruluşları tarafından oluşturulmuş ikincil eğitim kurumlarında alternatifler sunulmalıdır.
Buradan İnsan hakları Evrensel Beyannamesinde bütün insanlar çocuklarını istedikleri dini terbiye verme hakkına sahiptir maddesinin var olduğu hatırlatmak istiyoruz. Unutmamalıdır ki ait olduğu kültür hakkında yarım yamalak bilgiye sahip olan insanların kof bir holigana dönüşme ihtimali daha yüksektir. Bu nedenle BİLMEKTEN VE BİLGİ VERMEKTEN KORKMAMALIYIZ. Geldiğiniz için teşekkür ederiz.
Sosyolog Aliye ÖZKUL
MAZLUMDER KÜTAHYA Şubesi
Konya'da 122. haftasına giren özgürlük sevdalılarının basın açıklamaları bu hafta da Kayalıpark'da yapıldı. Konya İnanç Özgürlükleri Platformu adına açıklamayı platform üyesi Ali ERÖZ yaptı.
Basın açıklamasının tam metni:
Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla
Onlar ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek isterler. Kafirle istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.
(Saff suresi 7. Ayet)
Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;
Dünyayı parselleyenler, işgali, sömürüyü devlet poliştikası ve varlık sebebi sayanlar, kendi iktidarlarının, kendi güç alanlarının devamı için yeni av sahaları aramaktalar. Dünyayı bir av alanı, diğer insanları av, kendilerini de avcı görenler, gözlerini Yemen'e dikmektedirler. Yemen üzerinden, ortadoğu sömürüsünü sağlama alacaklar, İran'ı sıkıştıracaklar ve Afrika'ya yerleşmek için, yeni yollar üretecekler. Dökülen yine müslüman kanı olacak, işgal edilen yine müslümanların toprakları" Afganistan'da, Irak'ta, Somali'de, oynanan oyunlar, şimdi Yemen üzerinden oynanmakta.
Senaryo hazırlanmış, kurgular belirlenmiş, yönetmen ve set, herşey hazır hale getirilmiş. Oyun sahneye konulacak, seyircilerin rahatı ve zihin konforu için de şartlar olgunlaştırılacak. Yine bir uçak kaçırma, ve uçağı yolcularıyla beraber havaya uçurma haberleri gırla gitmekte. Amerika, yine terör senaryoları yazmakta ve kendisini korunmaya muhtaç birisi gibi göstermekte. Klasik cow-boy numarası çekmekte dünyaya.
Vücuttaki çinko eksikliğinden dolayı toprak yeme, yedikçe de toprak yeme hastalığına tutulmaya pika adı verilir. Bu hastalık, tedavi ararken, hastalığı da arttırmak şeklinde tezahür eder. Bir tür siyasal pikadır Amerika'nın tutulduğu hastalık. Kendi emperyalist arzularını gidermek için işgaller yapıyor, sonra işgallerin sonucunda direnişle karşılaşınca, direnişi gidermek için işgaller yapıyor. İşgaller-direniş, direniş-işgaller" Amerikan emperyalizminin siyasal pikasını arttırmaktadır. Yediği her toprak hastalığını arttırmakta, hastalığı artııkça da işgal arzusu çoğalmaktadır. Bu hastalık iç dokuyu bozmakta ağır ağır ölüme götürmektedir. Yeni işgaller Amerikan emperyalizminin siyasal ölümünün yakınlaştığını göstermektedir.
Emperyalizm herzaman karşısında bir direniş görecektir. Suskun toplulukların ses vermesiyle karşılaşacaktır. Evlerinde sakin sakin oturan insanları, direnişin safına zorlayacaktır. Sade vatandaşları, direnişçiler kılacaktır. Talibanları, El Kaideleri, Eşşebapları, Hizbullahları, emperyalizm varlomaya zorlamıştır. Ve her gittiği yerde, bunlardan yenileriyle karşılaşacaktır. Amerika Yemen'de bilmelidirki, çiçeklerle karşılanmayacaktır. ''Burası Huş'tur / Yolu yokuştur / Giden gelmiyor / Acep ne iştir. Adı Yemendir / Gülü çemendir / Giden gelmiyor / Acep nedendir?" türküsünü Amerikan halkı ezberlemelidir.
Bir bataklığa saplanmaktır işgal. Ve her zaman büyük zayiatlar vermeyi göze almaktır. Bir Humam Halil El-Belavi çıkar karşısına" Ve bedeniyle sarsar CIA'in putlaştırılmış gücünü. Dokunulmaz, yenilmez zannedilen, öylece tezgahlanan bir efsaneyi yok eder. El-Zeydi'nin ffırlattığı ayakkabıyla saltanatını yıktığı gibi Bush'un"
Yenilmez ordular yoktur. Yoktur yıkılmaz kaleler. İşgaller ebediyyen davam etmez. Ambargolar sürekli olmaz. Bir boykot kırıcı, bir ambargo delici çıkıverir ortalık yere" İngiliz parlementer George Galloway'in öncülüğünde başlatılan, Türkiye'den İHH'nın organize ettiği Filistin'e Yolaçık konvoyu büyük bir zaferle gazzeye girmiş, mel'un ambargoyu delmiştir. İnsanlık izzet ve onurunun yüceltildiği bu eylem, katılanların değerini yükseltmekle birlikte, insanlığın da haysiyetini kurtarmıştır. Fitneyi, nifakı, Firavunluğu deşifre etmiş ve direnişin zaferler getireceğini birkez daha ortaya koymuştur. Bu yolculuk insanlık vicdanının uyanışıdır. Yenilerinin organize edilmesiyle Mel'un ambargonun sona erdirilmesinde büyük bir katkı sağlayacaktır. Yola çıkışları bir umut, dönüşleri bir zafer olanların yeni zaferlerin başlangıcı olacakları unutulmamalıdır.
Ülkemizde, ismi başörtüsü direnişleriyle anılan, onyıllar süren direnişin bir parçası olan, son yıllarda çeçen mültecilere verdiği destekle gündeme gelen İMKAN-DER genel başkanı Nuray Canan Bezirgan ve eşi Ömer Bezirgan'ın yabancılar şubesi memurlarınca darp edilmesi, Mazlumların yanında oldukları için cezalandırılmaya çalışılması, özgürlük sevdalılarının yüreğine acı katmıştır. Direnişlerinin zafere giden yolun üzerinde olduğunu belirtir, onurlu mücadelelerinde yanlarında olduğumuzu ifade ederiz. Suçlular bir an önce yargılanmalı ve cezalandırılmalıdır.
Başörtüsü özgürlük mücadelesinin küçük sembolü, mücadelesiyle büyüyen Ece Nur'a da kıyamında desteğimizi tekrar ifade eder zaferlerin direnişle geleceğini müjdeleriz.
Bugün mısır'dan gelen son haberlere göre Türkiye'ye dönmek üzere olan Filistin'e yolaçık konvoyu gönüllülerinden, ikisi Türkiye vatandaşı 6 gönüllünün pasaportlarına el konulması suretiyle, mısırda gözaltında tutulmak istenmesi sebebiyle Mısır havaalanında bir eylem başlatılmıştır. Bu kardeşlerimiz de gözaltına alınan kardeşlerimiz bırakılmadan ülkelerine dönmeyeceklerini ilan etmişlerdir. Firavun Mısır hükümetini bu davranışından dolayı Şiddetle tel'in ediyoruz. Kardeşlerimizin bir an önce özgür bırakılarak ülkelerine dönmelerini temenni ediyoruz.
Son olarak özgürlük konvoyuna katılan kardeşlerimiz için bir karşılama merasimi düzenlenecektir. Fakat Mısır'ın bu baskıcı ve zalim tutumuna karşı gösterdikleri direnişten dolayı dönüş gün ve saatleri net belli olmadığı için basınımıza ve halkımıza program hakkında bir bilgi verilememektedir. Kardeşlerimizin direnişini tebrik ederiz. Dönüş saatleri belli olunca halkımıza ve medyaya bu konuda bilgi verileceğini bildiririz. Halkımızın karşılama hususunda göstereceği hassasiyetlerden dolayı şimdiden teşekkür ederiz.
İşgallerin, baskıların, zulümlerin olmadığı; tüm emeğin iyilik ve güzellik için olduğu, adil ve izzetli bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 123. Haftada direnişimizin kalbi Kayalıpark'ta saat 12:30′da
buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu 226. Basın Açıklaması Adapazarı Akm önünde gerçekleştirildi. Ribat Eğitim Vakfı Sakarya şubesi adına Sahir Akça'nın okuduğu açıklama da İsviçre'de aşırı sağcıların, başörtüsünü okullarda yasaklamak isteyen yasa teklifinin reddedilmesi ve tartışmalı öneriyi kaleme alan milletvekilinin başörtüsü yasağını savunurken Türkiye'yi örnek vermesine dikkat çekildi. Eylemde Nuray Canan Bezirgan ve eşine yönelik polis şiddeti, Enver Aydemir'e yönelik işkenceler de protesto edildi. Basın açıklamasında "Direne direne kazanacağız", "Tevhit, Adalat Özgürlük", "uyan diren özgürleş" sloganları atılarak "Başörtüsü İslamın emri Müslüman kadının kimliğidir", "Başörtüsüz Asla", "Direniş Bir Mekteptir Biz de Sakaryalıyız" pankart ve dövizleri taşındı.
Açıklamanın tam metni :
SAKARYA ADÂLET GİRİŞİMİ (SAGİR) Başörtüsü Platformu 226. Basın Açıklaması
İnsanlık tarihi tâ Adem (as) döneminden beri hak ve zulüm kavramlarıyla tanışmaktadır. Hakkına razı olmama, başkasına hükmetme, ona ait olana göz dikme, olmazsa öldürmeye kadar varan insanlık dışı uygulamalar. Bunun örneklerine ülkemizde ve dünyada bolca rastlanılmaktadır ve hâlâ da devam etmektedir. Ülkemizde 1920′li, 30′lu ve 40′lı yıllarda oldukça fazla örnekleri vardır. Dünyada ise insanoğlunun varlığından beri vardır. Bugün başkalarının kan, göz yaşı ve terlerini sömürerek dünya jandarmalığına oynayan ABD, ülkemizde de geçmişte çok kan akmasına sebep oldu. Ancak başka oyunlar tezgahladığından şimdi başka ülkelerde bunu yapıyor. İran'da da dersini aldıktan sonra Irak'a, oradan Afganistan'a ve şimdi de Pakistan ve Yemen üzerinde işgaller için tezgâhlar hazırlamaktadır. ABD'nin ağa babası AB'nin ise sicili hepten bozuk. Bütün dünyanın kaç kere baştan başa yanmasına, insanların köleleştirilmesine sebep oldu. Bugün de o eskinin hayâliyle, insanlık dışı uygulamalarını yapabilmek için yanıp tutuşmakta ve bütün dünyanın gözü önünde orada misafir olarak bulunan yabancılara yapmadığı zulüm, hakâret hatta katliam bırakmıyor. Her ay onlarca olaya, insanlık dışı uygulamalara şâhit oluyoruz ve Sakarya Adâlet Girişimi olarak nefretle kınıyor ve müsebbipleri lânetliyoruz.
Tabi bu arada Avrupa'dan iyi haberlerde gelmiyor değil! İsviçre'de aşırı sağcıların, başörtüsünü okullarda yasaklamak isteyen yasa teklifi reddedildi. "Minâre Yasağı Referandumu"nun ardından İslâm dünyasının tepkisini çeken İsviçre'de, şimdi de okullarda başörtüsü yasağı teklifi vardı. Nihâyet bu teklif 104′e karşı 65 oyla reddedildi. Aynı zamanda Müslüman öğrencilerin Ramazan ayında jimnastik dersine katılmasını da mecbûri kılmak isteyen yasa önerisi, iktidar ve muhalefet partileri tarafından reddedildi. İsviçre'de alınan bu karara göre yaş sınırlaması olmadan ailelerin çocuklarını okula başörtülü olarak gönderebileceği belirtildi. Tartışmalı öneriyi kaleme alan milletvekili başörtüsü yasağını savunurken Türkiye'yi örnek vermesi dikkat çekti; "Türkiye bile okullarda başörtüsünü yasakladı. İsviçrelileri bu şekilde görmek üzücü" ifadelerini kullandı. İslâm dünyasından kabul edilen Türkiye, bu çeşit zulümlerle başkalarına örnek gösterilmektedir.
Peki, ya canım ülkemde durum değişti mi? İslâmî inancı gereği silah altına girmek istemediğini söyleyerek, vicdâni red kararı alan ve "Müslümanların en temel inançlarını bile bu kadar açık bir şekilde tahkir eden bir kurumda benim yer almam söz konusu olamaz" diyen Enver Aydemir'e yönelik militarist baskı sürüyor. Mazlum-Der Ankara Şubesi'nden Üstün Bol tarafından yapılan açıklamada Enver Aydemir'e Maltepe Askeri Cezaevinde yapılan işkencenin kameralar tarafından kaydedildiği, cezaevi hücresinde dört gün boyunca kelepçeli olarak tutulduğu ve ayrıca cezaevi müdürü Albay'ın odasında iki erin ellerini ve kollarını tuttuğu halde Albay tarafından defalarca yumruklandığı ve henüz hiçbir savcılığın işlem başlatmadığına dikkat çekildi. Şimdi ise Eskişehir Askeri Cezaevine nakledilen Enver Aydemir'le eşi, annesi ve babası görüşmek istemiş ancak cezaevi personeli Enver Aydemir'in eşinin ve annesinin görüşme talebini "başörtülerini kelebek modeli bağlamadıkları" gerekçesiyle geri çevirmiş ve bu uygulamaya ilişkin herhangi bir yasal mevzuat sunulmamakla beraber "emir kulu" olmaktan başka mazerete sığınılamamıştır.
Yine İstanbul Yabancılar Şûbe Müdürlüğü Misafirhânesi'nden bir tebligat için gelen telefon üzerine oraya giden "İnsanı Müdafaa ve Kardeşlik Derneği" Genel Başkanı Nuray Canan ile eşi Ömer Bezirgan polislerin saldırısına uğrar. Çeçenistan uyruklu 4 çocuk annesi bir kadın çocukları ile misafirhanede tutuluyordu ve astım hastası 10 yaşındaki oğlu rahatsızlanmıştı. Nuray Canan Bezirgan eşini yanına alarak çocuğu hastaneye götürmek için misafirhaneye gelir. Sorumlu komiser çocuğu hastaneye götürmesine izin verir. Ancak ne olduysa hastahâneden geri döndükten sonra olur. Sorumlu amir "Bu kadınla ilgili bilgileri neden basına veriyorsun." diye kendisine çıkışır. Nuray Canan ise "Ben basınla hiç görüşmedim, sanırım benim yazı yazdığım internet sitesinden yararlanarak haber yapmışlar demeye çalışırken, amir "hemen bu kadını dışarı çıkarın" der. Bunun üzerine yanımda bulunan sivil memur kolumdan tutmak istedi. Bu sırada tartışma başladı. Eşim çantasındaki kamerayı çıkararak dövülmemi görüntülemek istedi. Bunu fark eden amir, eşimin boğazını sıktı. Görüntü alınmasını engellemeye çalıştı. Amir eşime ve bana çok sert davrandı. Polis merkezinin içinde bulunan kameraların görmediği kör noktaya eşimi götürdüler. Polis memurlarının eşimi dövdüklerini gördüm. Kurtarmak istedim ancak beni tuttular. Daha sonra beni de yerde sürükleye sürükleye götürerek dövmeye başladılar. Amir eşimi odasına çıkardı, kafasını masaya vurdu. O amir daha sonra benim yanıma geldi. Başörtümden tutarak beni sürüklemeye başladı. Ben de o sırada yere düştüm. Kötü davranışlara maruz kaldık. Bize devamlı "Şikayetçi olmayın, yoksa buradan çıkamazsınız" dediler. Bizim şikayetçi olacağımızı anlayınca da kendilerine darp raporu alarak bizden şikayetçi oldular. Polisler tarafından daha sonra hastahâneye götürüldük. Bize raporlarımızı vermediler. Eşimin kafasında ve boynunda morluklar oluştu. Benim de vücudumda darp izleri vardı. Buna rağmen polisler darp raporu aldı. Olayın ardından savcılık polis merkezindeki kamera görüntülerine el koydu. Görüntülerde her şey kamera kayıtlarında var. Dayak yiyen biziz ancak, rapora göre biz sapasağlamız." Şimdi şu mantığı görüyor musunuz? Aynı Yahûdi taktiği, hem döveceksin hem de dayak yedi raporu alacaksın. Birde onlara rapor veren Hipokrat yeminli doktorları bir düşünün, nasıl bir kişiliğe sahipler.
Kurumların saygınlıklarını ve güvenilirliklerini daha fazla yitirmemeleri, insan hakları ihlâlleri ve işkence iddiaları karşısında takınacakları tavra doğrudan bağlıdır. Bizde "Sakarya Adâlet Girişimi" olarak; bütün ilgilileri, saygınlığını ve güvenilirliğini kaybetmekten korkan bütün kurumları; işkence, haksızlık, gasp, vs. yapıldığı iddiaları karşısında sorumluluk almaya, savcılıkları işkence iddialarını soruşturmaya ve ilkel zamanlardan kalma kılık-kıyafet dayatmalarından vazgeçmeye davet ediyoruz.
Dünya da ise bu haftaya damgasını vuran olay; "Filistin'e Yolaçık" Özgürlük Konvoyu ile Filistin-Gazze halkına insânî yardım konvoyunun Mısır'da başına gelenler. Ne kadar ibretlik bir hadîse. Mısır ki, eskilerin Firavunlar yurdu (Aslında bugün orası imanlı kardeşlerimizle dolu, orasının da bilmem yüzde kaçı Müslüman ve bugünün Mısır yöneticileri eski ataları olan o Firavunlara özeniyorlar), o Yahûdiler ki Firavun zulmüne uğramış İsrâiloğulları. Öyle bir zulüm ki, bebekleri katledilmiş, köleleştirilmiş, sindirilmiş ve sömürülmeye alıştırılmış bir toplum. Allah onlara Peygamberler göndermiş, iman eri olmuşlar ve Allah'ın izni ile Firavunu ve Firavunî sistemi alaşağı etmişler. Ne garip hal ki bugün o günün ihtişamlı Firavunu, sömürdüğü ve katlettiği o günün iman eri, ancak bugünün Siyonist Yahûdi'sinin emri altında ve günümüzün iman ve cihad abidesi Filistinli-Gazzeli kardeşlerimize yapmadığı zulmü, ayak oyunlarını bırakmıyor. Tâ İngiltere'den kalkıp, buralardan geçen ve Filistin'e kadar uzanan İnsânî Yardım Konvoyunu türlü bahâne ve oyunlarla engellemeye çalıştı, ağababalarının gönlünü hoş etme adına. Allâhu Ekber! Ne gam, kim durabilir iman-sabır ve cihad erlerinin karşısında. İşte o kapıda açıldı sonunda. İnşâallah bütün duvarlar birer birer yıkılacak ve bütün dünya mazlum ve mustadafları hürriyetlerine, iman ve inançları gereği olan kılık-kıyafet özgürlüklerine, herkesin hakkını aldığı sömürüsüz bir dünyaya kavuşacaklar.
Sakarya Adâlet Girişimi Başörtüsü Platformu Adına
Ribat Eğitim Vakfı Sakarya Şûbesi ( Sâhir AKÇA )