Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)
Kocaeli'nde 260., Akyazı'da 166., Konya'da 135., Kütahya'da 27., Ankara'da 220., Sakarya'da 239., Bursa'da 5. Başörtüsü eylemi düzenlendi.
Kocaeli'de 260. Başörtüsü Eylemi
Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri Platformu 260.hafta basın açıklaması İzmit İnsan Hakları Parkı, Özgürlük Meydanında yapıldı. Basın açıklamasını Platform birleşenlerinden MAZLUMDER Kocaeli şubesi başkanı Çetin TAHTACI yaptı. Çetin Tahtacı 17 Nisanda yapılacak yürüyüşe tüm Türkiye'yi davet etti.
Basın açıklamasının tam metni:
Hükümet demokratik açılım ile herkesin kendisini eşit ve özgür vatandaş hissetmesini sağlamak amacıyla yola çıkmıştı. Hükümetin yıllardır üzeri örtülen, görmezden gelinen ve çözümü sürekli ertelenen meselelerin üzerine azim cesaret ve kararlılıkla gitmek istemesi önemlidir. Demokratik açılım süreci sekteye uğramadan devam etmelidir. Açılımın içi mutlaka doldurulmalı, gerekli düzenlemeler bir an önce hayat geçirilmelidir.
Bu açılım sürecinde ülkemizde en çok mağdur edilen dindar kesim üzerine baskılar devam etmektedir. İnanç özgürlüğü adına da bir şeyler yapılması gerekmektedir. Sorunları halının altına süpürmeye çalışarak, sürekli topu taca atma anlayışına son verilmelidir. Çözümü ertelenen anlayışı halkımız çok iyi değerlendirmektedir. Başörtülü kadınlarına yapılan ayrımcılık can yakıcı bir şekilde devam etmektedir. Bu ülkede halkın %62'sini oluşturan başörtülü kadınlara seçimlerde sandık gözetmeni olarak bile görev verilemezken, 1934 yılında kadınlara verilen seçilme hakkından söz etmekte bir o kadar anlamsız kalmıştır. Yükseköğrenim hakları elinden alınanlar bu ülkenin kaçıncı sınıf vatandaşları ki, onların sorunları görmezden gelinmektedir.
Hükümet anayasa değişikliği paketini açıklamıştır. Bu paketin ülkemiz açısından faydalı olacağı kanaatindeyiz. Siyasi partilerin kapatılmasının zorlaştırılması, memura toplu sözleşme hakkının getirilmesi, Anayasa Mahkemesi ve HSYK'nın yapısının değişmesi, 12 Eylül'e yargı yolunun açılması, askere sivil yargı yolunun açılması düzenlemeleri demokratikleşme sürecinde yapılan önemli değişimlerdir. Fakat yüksek yargıda yapılması düşünülen değişikliklerin yargı reformu ile birlikte yapılmasında fayda olacağını düşünmekteyiz.
Yapılması düşünülen değişiklikler 1982 Anayasasına yeni bir yama getirmiştir. Bu yamalardan sıyrılıp yeni bir sivil anayasa mutlak surette hazırlanmalıdır. Bu yeni anayasa toplumsal mutabakatı sağlamalıdır. Kişilerin hak ve özgürlüklerini genişleten, demokratikleşmenin önündeki engelleri kaldıran bir anayasa olmalıdır.
17 Nisan Cumartesi günü Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformu olarak İzmit Merkez Bankası önünden saat 13:30 da başlayacak olan başörtüsüne özgürlük yürüyüşümüze tüm halkımızı bekliyoruz.
Akyazı'da 166. Başörtüsü Eylemi
Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu'nun düzenlemiş olduğu başörtüsüne özgürlük eylemi 166. haftasına girdi. Basın açıklamasını platform adına Mahmut Alemdar okudu.
Basın açıklamasının tam metni:
Bu Pazar günü yarın üniversite sınavının ilk aşması yapılacak. Sınava girecek olan kız öğrencilerin psikolojik baskılarla eğitim haklarını engellemek hukuksuzluğa tevasul etmek hiç kimsenin hakkı değildir. Kız öğrenciler sınava başörtüleri ile rahatça girip arkadaşları gibi özgürce sınav salonunda yerlerini almalıdırlar. Eğitim sistemindeki bu ideolojik baskılar tek tip eğitim anlayışı ve dayatmacı eğitim mantığının bittiğini görmek istiyoruz.
Kat sayı eşitsizliğinde olduğu gibi Danıştay verdiği kararla pek çok kararında halkı nasıl bir hukuk zihniyetinin tahakkümü altında tuttuklarının açık göstergesidir. İnsanların üzerine balyoz indirmeyi planlayanları sorgulama görevlerini yerine getiren savcıları açığa alarak meslekten ihraç gibi icraatlara imza atan HSYK'nın da yargıda nasıl bir kast sistemi temsil ettiği ortadadır.
Açıkça bilinmelidir ki bu topraklar üzerinde yaşayan insanlar köle değildir. Toplumsal hayatı felç etmeye kimsenin haddine değildir. On yıllardır topluma ağır baskılar altında tutarak ülke ekonomisini iç edip gençliği uçuruma sürükleyenlerden hesap sorulmasın mı?
Bir avuç azınlık bütün nimetleri kendi aralarında paylaşsın. 75 milyon vatan evladı siyasal ve ekonomik eşitsizlik sebebiyle inim inim inlesin. Bu mu demokrasi, bu mu laiklik anlayışı, bu mu Kemalizm anlayışı. Hayır!
Bu hukuksuzluğu be vicdansızlığı kınıyoruz.
Herkes için özgürlük herkes için adalet diyoruz.
Tüm bu hastalıklı yapının değişmesi için biran önce anayasa değişikliğinin yapılmasını ülke ve insanlarını seven herkes katkıda bulunmaya davet ediyoruz. Mevcut iktidar muktedir olduğunu artık ortaya koymalı hak ve özgürlüklerin önündeki engelleri tamamen ortadan kaldıracak sömürü düzenini tamamen bitirecek değişiklik yapmalıdır.
Konya'da 135. Başörtüsü Eylemi
Konya İnanç Özgürlükleri Platformu tarafından gerçekleştirilen başörtüsüne özgürlük eylemi 135. Haftasına girdi. Basın açıklamasını platform adına Mevlüt DOĞAN'ın okudu.
Basın açıklamasının tam metni:
Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla
Onlara ''Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın!'' dendiği zaman, ''Biz sadece ıslah edicileriz'' derler. (Bakara Suresi 11. Ayet)
Dünya, büyük bir saha ve güç sahipleri, bu sahayı parsellemeye çalışan oyuncular gibi duruyorlar. Güç dengelerini kendilerinin lehine çevirmek için, bu sahanın üzerinde, büyük bir savaş veriyorlar. Güçlülerin, arka bahçe elde etme ve etki alanlarını genişletip hegemonyalarını güçlendirme çabalarının bir yenisine Kırgızistan'da şahit olmaktayız. Asya'nın hâkimiyeti üzerine, Rusya ile Amerika'nın kapışması bugün Kırgızistan üzerinden gerçekleştiriliyor. Değişik bölgelerde, değişik oyucular tarafından oynanan, bu siyasal satrancın yeni piyonları, bugün Kırgızistan halkı olmakta. Yapılan her hamlenin, kendi fiilleri olduğunu zanneden piyonlar, oyunun sonunda, kazananın oyuncular olduğunu, tahta üzerinde bulunan bütün elemanların, bu kavganın birer figürü olduğunu ne zaman fark edecekler? Birer birer oyun dışına itilen her eleman, oyun yenilendikçe, yeniden oyuna dâhil oluyor. Fakat hangi şah, mat olursa olsun kaybeden yine halklar, yine mazlumlar oluyor.
Amerikan emperyalizminin, Afganistan işgalini sağlama almak ve bu işgalin lojistiğini devam ettirebilmek için hararetli bir şekilde Kırgızistan'a ihtiyacı var" Rusya ise bu bölgeleri evinin balkonu saymakta... Tüm kargaşa, bu iki gücün şeytanî isteklerini gerçekleştirebilmek için ortaya koyduğu planlardan kaynaklanmakta. Bir tarafta Afganistan işgalcisi Amerika, diğer tarafta Çeçenistan'ın işgalcisi Rusya" Her ikisi de işgalci, her ikisi de katliamcı, her ikisi de emperyalist" Kırgız halkının bu gerçeği görmedikleri ve bu emperyalist işgalcilerin isteklerine muhalefet edip, kendi hür iradeleriyle, kendi yararlarına olanı tercih etmedikleri müddetçe, bu devler savaşında ezilenler olmaya aynı durumda olan diğer halklar gibi- mahkûm olacaklardır.
En korkunç silahların sahipleri, birer ölüm makinesi olan ve bu gücünü kitleler üzerinde kullanmaktan çekinmeyen, emperyalist güçler, yine rol kesiyorlar silahsızlanma toplantıları yapıyorlar. Onlar, halkların gerçeği görmesini, böylelikle engelleyeceklerini zannediyorlar. Hiroşimaları, Nagazakileri, Vietnam'ı, Irak'ı, Afganistan'ı, Atom bombalarını, napalm bombalarını, misket bombalarını, biyolojik ve kimyasal silahları hatırlamayacağımızı, onlar silahsızlanma dedikçe kendilerini alkışlayacağımızı zannediyorlar. Onlar istiyorlar ki; Silah onların, çiçek bizim elimizde olsun. Ve yine istiyorlar ki: Onlar öldürdükçe biz onlara çiçekler sunalım.
Silahsızlanmanın konuşulduğu bugünlerde, yeryüzünün şahit olduğu büyük katliamlardan Deir Yasin katliamını anmaktayız. Katliamların nicelerinin adlarını, kime yapıldığını, ne zaman yapıldığını hatırlamasak da onları yapanların kimler olduğunu iyi bilmekteyiz.
Bir sözümüz de bu katliamcılara çiçek sunmanın vazifemiz olduğuna inananlara" Evet! Bunu onlar istiyorlar. Böylelikle, daha rahat katletsinler" Alkışlayıcıları ve övgü düzücüleri zaten var. Muhalefet edip karşı çıkacak olanlar da gül sunmakla uğraşınca, emperyalistler oyunlarını daha rahat bir şekilde oynamaktalar. Müslüman halklar ne zaman gül sunma zilletinden ve onlara gereken cevabı verenleri tenkit edip aşağılama gafletinden kurtulurlarsa, o zaman bilin ki işgaller, daha zor olacak, akan kan daha çabuk duracaktır.
Ülkemizde devlet kurumlarının ve STK'ların çokça rağbet ettiği, kimin tarafından, ne zaman ihdas edildiği bilinen ''Kutlu Doğum Haftası'' kutlanmaktadır. Ümmetin diğer halklarınca bilinmeyen bu kutlamaların ulusal din üretme çabalarının bir parçası olduğu endişesi taşıyoruz. Müslüman halkımızı bu hususta düşünmeye davet ediyoruz.
Ha sahi" Biz Muhammed (a.s)'ın mübarek doğum günlerini, Rebiülevvel ayının 12. gecesinde, yani mevlit kandilinde kutlamamış mıydık? Yoksa Türkler için efendimiz ikinci bir defa daha mı dünyaya geldi??? Biz sadece merak ettik" Yine de bu vesile ile insanlığı karanlıktan çıkarıp, aydınlığa ulaştıran, kullara kulluktan Allah'a kulluğa çağıran, özgürlük ve diriliş peygamberine salat ve selam ederiz. İnsanlığın kurtuluşunun onun kutlu ayak izine ve pak yoluna bağlı olduğuna da bir kez daha ilan ederiz.
Hakkın yanında olanların uyanık, seslerinin gür, ülkelerinin hür, inançlarının özgür olduğu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 136. Haftada, direnişimizin kalbi Kayalıpark'ta, saat 12:30'da buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.
Kütahya'da 27. Başörtüsü Eylemi
Mazlumder Kütahya Şubesi tarafından düzenlenen başörtüsüne özgürlük eylemi 27. Haftasına girdi. Basın açıklamasını platform adına Esra Efe okudu.
Basın açıklamasının tam metni:
Yasa dışı örgüt kadrolarının tasfiyesiyle adeta mühimmatların, lav silahlarının,c3 ve c4'lerin çimen gibi dört bir yandan bittiği, ABD'den sonra milli gelirine oranla silahlanmaya en fazla para harcayan ülkeler arasında yer alan,Televizyonlarda yayınlanan ve yüksek reytinglerle seyredilen mafya dizileriyle ve çoğunlukla internet kafelerde oynatılan şiddet içerikli "ateş et" komutunu taze beyinlere yerleştiren bilgisayar oyunlarıyla, silah taşıma ve kullanmaya duyulan özentinin giderek arttığı ülkemizde özellikle düğünlerde ve futbol müsabakalarının yoğunlaştığı dönemlerde, basında "Maganda Kurşun" adıyla nam salan usulsüz silah kullanımının yol açtığı kazalar, basın ve medya kuruluşlarının haber ve yorumlarına yansıyarak kamuoyunu artan şekilde meşgul etmektedir
silah kullanımının artması ve yaygınlaşması, devlete, kamu düzenine ve kolluk kuvvetlerine duyulan güveni zedelemekle beraber;Toplum,devlet organlarının üzerine düşeni yapamadığı ve aciz kaldığı hususunda güvensizlik psikolojisine itilmektedir. Bu güvensizlik psikolojisinin bizzat kendisi de bireysel silahlanmayı körüklemektedir.
Silahlarla ilgili uygulamaların, AB mevzuatı ile TCK' ya uyumlu hale getirilmesi ve mevzuatın tek yasada toplanması amacıyla hazırlanan "Silah Kanun Tasarısı",bu hafta TBMM İçişleri Komisyonunda görüşmeye açılmıştır.
Kamuoyunda, havaya ateş eden kimseler ile ruhsatsız silah taşıyan kimselerin adliyeye intikal ettirilmesi halinde, öngörülen cezaları alt limitten aldığına ve bunun da para cezasına çevrildiğine dair yaygın kanaat bulunmaktadır. Bu sebeple, yeni tasarıya göre de cezai müeyyidenin toplum üzerinde caydırıcılığı yetersizdir.
Vatandaşlar tarafından edinilen silah sayısındaki artışın en önemli etkeni, silah fiyatlarının her geçen gün düşmesidir. 1990 yılı öncesi, orta değerdeki bir ruhsatlı hafif silah ortalama bir lüks daire veya araba değerinde fiyatla alıcı buluyorken, bugün, ruhsat masrafları hariç 100 YTL' ye kadar inen fiyatlarda hafif silah satın alınabilmektedir. Özellikle yerli silah sanayisinin de devreye girmesinden sonra, silah fiyatlarının bireysel silahlanmayı sınırlandırıcı etkisi tamamen ortadan kalkmıştır.
Gençleri şiddete yönlendirmekten başka hiçbir faydası olmayan ve ateşli silahların usulsüz kullanımını kışkırtan kuru-sıkı tabancaların ithali, üretilmesi, satışı, bulundurulması ve taşınması yasaklanmalı,silah satışı cazip bir ekonomik alan olmaktan çıkartılmalıdır.
Son olarak;Geçtiğimiz hafta Kütahya' da iki grup arasında çıkan silahlı kavgada ağır yaralanarak tedavi altına alınan ancak yapılan müdahalelere rağmen hayatını kaybeden polis memuru Melih Çimen'e Allah'tan rahmet ,acılı ailesine sabır diliyoruz..
SİLAHLARI BIRAKIN!! Çağrısı Silah sesleri arasında kaybolmasın"
Ankara'da 220. Başörtüsü Eylemi
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu tarafından gerçekleştirilen başörtüsüne özgürlük eylemi 220. haftasına girdi.
Basın açıklamasının tam metni:
Geçtiğimiz günlerde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı, aldığı bir kararla 0rta Öğretim ve Üniversite eğitimi alan başörtülü öğrencilere "başı açık" fotoğraf getirmedikleri takdirde paso verilmeyeceğini açıkladı.
Ankarada bir ana okulu Ankara Üniversitesi, Eğitim Fakültesi bünyesinde faaliyet gösteren Oyuncak Müzesi'ne gezi düzenledi. Çocukların daha rahat hareket edebilmeleri için annelerinin de davet edildiği gezide çocuklarının gözleri önünde başörtülü oldukları gerekçe gösterilerek anneleri içeri alınmadı.
Yine Ankara'da özel bir dershanede vatandaşlık derslerine giren bir görevli ders konularını bir kenara bırakarak güncel siyasete ve siyasetin aktörlerine hakarete varan sözler sarf ettikten sonra öğrencilerin siyaseti bırakarak ders konularına dönülmesi taleplerine "Siz lanet insanlarsınız, örümcek kafalısınız. Çıkın dersimden. Ben size ders anlatmam" diyerek kendi familyasından öğrenciler ile başka bir sınıfa giderek derse devam ettiği haberleri yayınlandı.
Hafta sonu yapılacak olan öğrenci seçme sınavının ilk adımında ÖSYM'nin baş örtülü öğrencileri sınava almayacağı açıklandı.
Bu haberler ilkel bir üçüncü dünya ülkesinde yayımlanmıyor. Etnik ve kültürel alanda demokratikleşme ve açılım söylemlerinin en çok prim yaptığı bir zamanda ve ayrımcılık yasa tasarısının meclisin gündemini yoğun şekilde meşgul ettiği bir dönemde oluyor.
Ulaşım hakkı vazgeçilmez bir insan hakkıdır. Hangi gerekçe ile olursa olsun bu haktan vazgeçilemez. Bütün öğrencilerin faydalandığı bir indirimin sadece başörtülü oldukları için bir kısım öğrencilerden esirgenmesi sosyal belediyecilik anlayışına aykırı olduğu gibi ilkelliğin ulaştığı noktayı göstermesi açısından manidardır.
Ankara üniversitesi oyuncak müzesine çocuklarıyla birlikte ziyaret etmek isteyen başörtülü velilerin önceden randevu alınmasına rağmen geri çevrilmesi ise bilimsel aklın merkezi olduğu iddia edilen üniversitelerin gericiliğin ve çağdışılığın yuvası olabildiğini göstermektedir.
Üniversite sınavlarına hala başı örtülü öğrencilerin alınmıyor olması, üniversitelerde baş örtüsü yasağının hala sürdürülüyor olması bu yasağın savunucuları açısından utanç vericidir.
İzmirde baş örtülü öğrencilere paso vermeyen beladiye başkanı, Ankara üniversitesi rektörü başta olmak üzere eğitim fakültesi dekanı ve oyuncak müzesi müdürü ile birlikte baş örtüsü yasağını uygulayan bütün rektörleri, kamu veya özel sektörde hukuksuz şekilde yasak ihdas eden tüm sorumluları nesli tükenen canlılar olarak sergilemek üzere kültür bakanını göreve davet ediyoruz.
Özel dershanelerde ders verecek eğitmenlerin testten geçirilmesini, akli melekeleri yerinde olmayan, psikolojik sorunları olan ve duygularını kontrol edemeyen çalışanların tedavi altına alınmasını istiyor, milli eğitim bakanını göreve davet ediyoruz.
Ve bununla birlikte başörtüsü nedeniyle ayrımcılığa tabi tutulan bütün bireyleri durumu bir tutanakla tespit ederek herhangi bir yasak bulunmadığı halde keyfi yasak ihdas eden kişi veya kişiler hakkında savcılıklara suç duyurusunda bulunmaya çağırıyoruz.
Haksöz Haber
Sakarya'da 239. başörtüsü eylemi düzenlendi
Burası Türkiye" Haklarında çok ağır iddialar sebebiyle soruşturma açılan Albay Dursun Çiçek, hakkında kovuşturma yürütülen 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk, tutuklu bulunan Kayseri, Balıkesir, Konya, Eskişehir İl Jandarma Alay Komutanları ve diğer 40′a yakın TSK mensubu kamu görevlisi bugüne kadar görevlerinde tutulmaktadır. Bu durum hukukla ve hukukun üstünlüğü ile bağdaşmamaktadır. Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner'in tutuklu olmasına rağmen hâlen görevine devam ediyor olmasının HSYK tarafından korunduğu izlenimini doğurarak yargıya olan güveni sarsmaktadır. Balyoz soruşturmasında özel yetkili savcıların dosyalardan el çektirilmesi de soruşturmaya açıkça müdahale niteliğindedir.
TSK'nin üst düzey yöneticilerinin en sık şikâyet ettiği konu: Yıpratılma" Gerçekten de bir yıpranma var. Bu problem her geçen gün küçülmüyor, büyüyor. En can alıcı soru ise; "TSK'ni kim yıpratıyor?" Hiç kuşkusuz birinci sırada kendisi, bilhassa komuta kademesi vardır. Ergenekon, Kafes, Balyoz, Dursun Çiçek Belgeleri gibi konularda takınılan korumacı tavır, yapılan ve sonra yalanlanan aceleci açıklamalar, zaten tartışılıyor
Terör örgütünün mayınlı saldırısı sonucu şehit olduğu açıklanan 7 askerimizin aslında TSK'nin kendi mayınlarına kurban gittiği ileri sürülüyor. Söz konusu iddia daha önce internete düşen iki generalin ses kaydıyla birlikte gündeme gelmişti. Şehit ailelerinin savcılığa yaptığı müracaat sonucunda kayıtta söylenenlerin doğru olma ihtimâli yükseldi.
Elazığ'da yaşanan "Eğitim Zayiatı"; dört askerimizin şehit olduğu olayın el bombasının kazayla patlaması sonucu yaşandığı bildirilmişti. Nöbette uyuyan askere "ders vermek" isteyen teğmen, el bombasının pimini çekip eline tutuşturmuştu. Teğmenin "Fırsat Eğitimi" faturası dört şehit ve yerle bir olan itibardı. Gerçeğin ailelerden ve kamuoyundan saklanması da TSK'nin güvenilirliğine bir darbe daha vurdu.
7 askerin şehit olduğu mayın patlaması daha büyük etkiler doğuracaktır. Çünkü mayın patlaması doğrudan terör örgütüne mal edildi. Türkiye'nin siyâsî ve sosyal ortamının gerilmesine yol açıldı. Başbakan Tayyip Erdoğan bile, DTP'nin o zamanki Genel Başkanı Ahmet Türk'le yapacağı görüşmeyi erteledi. Nedense; bu ülkede ne zaman bir huzur ortamına yaklaşılsa, katliam ortamında kalıyoruz.
Geldiğimiz noktada, bütün şehit yakınlarının içine aynı kurt düşürüldü. Acaba benim eşim, çocuğum, kardeşim de böyle bir beceriksizliğin ya da art niyetli komutanın kurbanı mı oldu? Şimdi bundan sonra gelecek her şehit cenazesinin arkasında saf tutanların zihnini aynı şüphe kemirecektir.
Diğer taraftan İzmir Belediye başkanı, başörtülü fotoğraf getiren öğrencilere "toplu taşıma indirim kartı" vermeyerek; çözüm önerilerini sundu" Nasıl mı? Dışarıdan lise bitirenler, tıpkı içeridekiler gibi başlarını açıp resim çektirirlerse, sorun bitermiş. Demek istiyor ki; "Başınızı açın, başörtüsü sorunu çözülsün." İyi de, mesele başörtüsü değil ki! Bu memleketin en büyük meselesi sizsiniz.
Başörtüsü meselesinin çözülebilmesi, büyük ölçüde sizlerin, sizin gibi düşünenlerin tasfiye edilmesine bağlı" Çünkü sayenizde Başörtüsü onu takanların değil; ona karşı siyâsî, ideolojik pozisyon alanların "sembolü" haline geldi"
Şimdi Anayasa değişikliği ülkenin gündemindedir. Esasında eşitlikçi, özgürlükçü, çoğulcu, sivil, halkı önceleyen anayasa hazırlanmalıdır. Birlikte ve barış içinde yaşayabilmenin bir yolu da 12 Eylül anayasasından tamamıyla kurtulmaktır. Farklılıklarımızla, eşit haklara sahip yurttaşlar olarak yaşayabileceğimiz bir Türkiye için halkın anayasasında her türlü baskı, zulüm, dışlama olmamalı; devlet, milleti için var olmalıdır.
Bu arada Filistin'i ve Filistinlileri de unutmamamız gerekiyor. Çünkü orası Ribat mekânı ve Filistinli kardeşlerimiz de birer şanlı Murabıttırlar. Bizleri ve bütün İslâm âleminin bekçiliğini yapıyorlar. Bizlerin de onlara maddî ve mânevî yardımlarda bulunma mecburiyetimiz vardır. Şimdi bir fırsat daha doğuyor! Ülkemizin dünyadaki medâr-ı iftiharı olan İHH (İnsânî Yardım Vakfı)'nın "Rotamız Filistin, Yükümüz Özgürlük" sloganı ile Mayıs ayı içerisinde Filistin'e, Gazze'ye gemilerle götüreceği insânî yardıma bütün Müslümanları seferber olmaya çağırıyoruz.
Haftalar aylar geçiyor, ancak görüyoruz ki dünyanın her yanındaki zâlimler zulmünden dönmüyor. Sahip oldukları ve kendilerince kutsanmış gücü bırakmak istemiyorlar. Yanan gönüller, ağlayan gözler, tükenen hayatlar, duyulmayan sessiz film gibi yitip gidiyor. Bizler ne yapalım? Okyanusun ortasına şehirler mi kuralım, susuz çöllere mi hapsolalım, yer altı şehirlerine mi inelim? Kendi zorbalıklarının gözlerini bürümesinden dolayı en muhteşem güç olan inancımıza karşı cephe oluşturan, duvarlar ören sizler? Hiç bir zaman elde edemediğiniz başarıyı asla kucaklayamayacaksınız. Çünkü biz inanmaya devam edeceğiz. Örtümüzü, namazımızı terk etmeyeceğiz. Sizler kendi aranızda cebelleşirken, bizler birbirini seven insanlar olarak, kardeşlik gücümüz ile izzetimizi sizlerin göremeyeceği yücelikte dünya halklarına armağan edeceğiz. Her gün yeni bir yasakla karşılaşsak da pes edecek değiliz. Yasaklar size eziyet bize nîmet olacak. Alnımız ak, yüreğimiz pak, dilimiz temiz ve hayallerimiz daha güçlü olacak.
Kelime oyunları ile gizli görüşmelerle, sıra dışı tüm yöntemlerle almaya çalıştığınız tedbirler sadece sizin acizliğinizi bir kez daha gün yüzüne çıkartacak ve bu dahi sizlerin kendi elinizle olacak.
Her gün okuluna alınmayan bir öğrenci, sınıfına giremeyen bir öğretmen, işinden atılan bir işçi, dışlanan bir insan, sürgün yemiş bir vatandaş da olsa; dünyanın her yerinden gelen birbirinin kopyası haberler sâdece gerçeğe yüz çevirmiş çâresizlerin hezeyanları olarak bilinecektir.
Bizler çok iyi öğrendik ki; o zâlimler asla halkın hassasiyetlerine kulak verecek değiller. Kulak verecek olsalardı bugün yasakların ardındaki tel örgülerden değil, geleceğe ümitle bakan neslin evlatları olacaktık. Ama bunu istemeyen kadrolar, zihinler, yöneticiler başlarını nereye çevirerek duymazdan geliyorlar onu da merak ediyoruz, ama aslında biz onu da biliyoruz.
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu olarak; haklı davamız ve şerefli mücadelemiz için haftaya aynı gün ve aynı saatte Sakarya'nın siz izzetli insanlarını yine buraya bekliyoruz.
Sakarya Adâlet Girişimi Başörtüsü Platformu Adına
Ribat Eğitim Vakfı Sakarya Şûbesi ( Sâhir AKÇA )
Bursa'da 5. Başörtüsü eylemi düzenlendi
Sayın basın mensupları değerli Mazlumder gönüldaşları ve sevgili halkımız bugün burada insan temel hak ve özgürlüklerinden birisi olan inanç ve bu inancı yaşama ve ifade etme hakkının gaspı olan başörtüsü yasağını protesto etmek üzere burada toplanmış bulunmaktayız. .
Bu yasak ki başlangıç tarihini bile hatırlamaya zorlandığımız bir yasak olarak karşımızda durmaktadır.Bu yasağa karşı, özgürlüklerini kendi gibi eşit yaratılan insanların keyfi kararlarına bırakmayan, yiğit ve onurlu kadınlarımızın insan onurunu koruma adına gösterdikleri kararlılığın ifadesi olarak bir direnişe dönüşmüştür.
Ötekine yaşam hakkı tanımayan ve semboller üzerinden insan özgür iradesini yok sayan ve onu sömürünün tek tipleştirmenin aracı haline getirmeye çalışan anlayış, zayıf halka olarak gördüğü kadınlarımız üzerinden bizleri itaate zorlamaktadır.
Tıkanan sistemin tüm açılımları gösterdiği şu günlerde toplumumuzun kahir ekserisinin sorunu olan başörtüsü sorununun ağızlara bile alınmaması manidar bir durum arz etmektedir.
Özgürlükçü demokratik anayasa rüzgarlarının estiği şu günlerde ironik olarak ülkenin bir çok yerinden başörtüsü yasağına ilişkin haberler ardı ardına gelmektedir.Bilindiği üzere şubemiz tarafından da Millet meclisi,Başbakanlık,Cumhurbaşkanlığı ve kamuoyuna da yansıttığımız Renault otomobil fabrikasının tüketim kooperatifindeki başörtüsü yasağı ve bir çok küresel uzantılı işyerlerinde de bu durumun uygulanması, küresel kapitalizminde bu işten hoşlanmadığı ve durumdan vazife çıkardığını bize göstermektedir.
Özgürlükler alanı bir kültür ve birikim alanıdır.Bu gün anayasa ve yasalarda başörtüsüne ilişkin bir yasak olmamasına rağmen oluşturulmuş tek tipleştirme kültürü bir çok alanda durumdan vazife çıkararak öğretilmiş yaşam biçimi dışındaki yaşam biçimlerine tepki vermektedir.Bu durumun aşılması farklılıkları tehdit olarak algılayan anlayışın farklılıkları yok edilmesi gereken değil, insanlığın bir zenginliği ve kazanımı olarak görmesi ile mümkündür. Onurlu kadınlarımızın başörtüsü direnişi birilerinin bahsettiği gibi iki metrelik bez parçasının mücadelesi değildir.Bu mücadele yüzyıllar boyunca yığınlıktan kurtulamamış bir dünyanın, üretken kadınlarının yeryüzüne özne olarak çıkışının ayak sesleridir.
Bu kadar baskı aşağılama ,okul,hastane,muhtelif kamu yerlerine sokmama, yok sayma, ambargo uygulama, işten atma eşini meslekten men etme,gibi zulümlere rağmen kendi kararları ile onurlu duruşlarını muhafaza eden bu yiğit insanlar ölmüş ruhlara hayat bahşetmekte ve hayatın özne olduğunda anlam ifade ettiğini insanlığa göstermektedirler.Bu süreçte bir çok bedeller ödenmiş ve acılar çekilmiştir.Umarız ülkede yaşayan tüm kesimler tarihsel süreçte yaşadıkları acıları karşılıklı olarak anlamaya çalışırlar.Bu durum ülkemizdeki özgürlük alanlarının genişlemesine ciddi bir katkı sağlayacaktır.
Buradan hükümete çağrımız anayasa çalışmalarında tüm kesimlerin mağduriyetlerinin ve karşılıklı korkuların giderilmesi ve özgürlük ikliminin oluşturulması yönündedir.Kişi temel hak ve özgürlükleri ile kanun önünde eşit olduğuna dair belirtilen anayasanın 10. maddesinde yapılan değişiklik genişletilerek " Hiçbir kimse bağlı olduğu din,mezhep ve yaşam biçimine ilişkin kamu görevlileri ve kişiler tarafından hakarete maruz bırakılamaz .Gerekçe gösterilerek kamu ve özel hizmet alanlarından mahrum edilemez "şeklinde değiştirilmesi gerekmektedir.
Biz ise,o yerde güçsüz düşürülenleri lutufda bulunmak,onları önderler yapmak ve onları varis kılmak istiyoruz "(Kasas 5) ayetinde belirtilen kadim çağrının takipçileri olan Bursa Mazlumder şubesi başörtüsü inanç ve düşünce özgürlükleri önündeki tüm engeller kalkana ve özgürlük iklimi oluşana kadar insan hakları ihlallerinin takipçisi olmaya devam edecektir.
Yaşasın yeryüzü mazlum ve mahrumlarının özgürlük mücadelesi!
Yaşasın onurlu ve adil bir dünyanın özlemi!
Gülsüm Süslü
BURSA MAZLUMDER ŞUBESİ