Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)
Konya'da 147., Sakarya'da 251.,Kocaeli'de 272., Ankara'da 231.,Akyazı'da 178. ve Van,Bursa ve Antalya'da düzenlenen başörtüsü eylemlerine rağmen yasak devam ediyor...
Garip anam başın bağlar...
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu, her Cumartesi Bulvar AKM önünde sürdürdüğü başörtüsüne özgürlük eylemlerinde 251. hafta geride kaldı. Platform adına Diriliş Saati Dergisi'nden Berat Gürler'in okuduğu basın açıklamasında Anadolu'nun barış içinde yaşayan halkları arasına tek tip bir etnik kimlik dayatmasında bulunan Kemalist ideolojiyle birlikte fitne sokulup kaos çıkarıldığı ifade edildi. "Mevcut kaosun ortadan kalkmasında tek yolun ulus bilinci yerine ümmet bilincini tekrar yeşertmek olduğunu buradan bir kez daha ilan etmek istiyoruz." denilen basın açıklamasında kapitalizmin küresel bir azınlığa hizmet ederken milyarlarca insanı yoksulluğa mahkûm ettiğine de dikkat çekildi. Almanya'da geçen yıl bir ırkçı tarafından mahkeme salonunda bıçaklanan ve tesettür şehidi kabul edilen Merve Şirbini'nin de anıldığı 251. başörtüsü eyleminde LYS'de uygulanan başörtüsü yasağı sonucu yaşananlar İslam'a karşı duyulan kinin göstergesi şeklinde değerlendirildi.
Üniversiteden yasak protestosuna suç duyurusu
Sakarya Üniversitesi'nin şehir stadında düzenlenen mezuniyet törenine başörtülü öğrencilerin alınmamasını protesto eden SAGİR Başörtüsü Platformu'na yönelik suç duyurusunda bulunmasıyla ilgili olarak da platform adına yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: "Sakarya Üniversitesi mezuniyet törenine başörtülü öğrencilerin alınmaması 2 hafta önceki basın açıklamamızda kınanmış ve stattaki uygulama şiddetle kınanmıştı. Yasak yüzünden utanması gereken Sakarya Üniversitesi rektörlüğü söz konusu beyanlar ile ilgili olarak savcılığa suç duyurusunda bulunmuştur. Yasakçılar şunu iyi bilmelidir ki, yapılan tüm haksız uygulamalara karşı sesimizi her zamankinden daha gür çıkaracağız ve karşı koyacağız. Allah'ın farz olan emrini yasaklayarak Allah'a savaş açan herkes şunu bilmelidir ki direniş ateşi hiç sönmeyecektir." Basın açıklamasında "Gazze'de ambargo, Türkiye'de yasak kalkacak", "Kur'an eğitimine özgürlük", "Zulüm varsa direniş de var!" yazılı dövizlerle, "Başörtüsü Allah'ın emri, Müslüman kadının kimliğidir" ve "Zulüm bin yıl da sürse inan yılmayız," yazılı pankartlar açıldı.
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu
251. Basın Açıklamasının Tam Metni
Zafer Mutlaka Direnenlerindir!
İslam coğrafyası zor bir dönemden geçiyor. Müslümanlara yüzyılı aşkın bir süredir giydirilmeye çalışılan batı elbisesi bir türlü vücuda oturmuyor. Bu elbise sorgulanmak istendiğinde ise batının tüm kurumları, sorgulayanlara Ashab-ı Uhdud misali baskı ve işkence uyguluyor, zulümde sınır tanımıyor. Barbarlar bir şekilde onaylanırken, bağımsızlık ve hürriyet mücadelesi verenler aşağılanıyor, suçlanıyor.
Kapitalizmin yeni ismi olan küreselleşme, toplumlara tek seçenek olarak dayatılıyor. Çok uluslu şirketlerin çıkarları doğrultusunda şekillenen küreselleşme, azgın bir küresel azınlığa hizmet ediyor.
Dünyada açlık ve fakirlik yüzünden zor durumda olan milyarlarca insan can çekişirken, büyük sermayeyi temsil eden bir avuç insan egemenliğini her geçen gün daha çok pekiştirmenin çabası içerisinde. Küresel sistemin kendisi ve aktörleri sorgulanmazken, bu sistemin zulmüne maruz kalan bütünüyle mazlum/mağdur insanların tepkileri, direnişleri sorgulanıyor.
Batılılaşmanın mazlum halkların içine ektiği ırkçılık tohumu ülkemiz dahil bütün dünyada etkisini sürdürmeye devam ediyor. Cumhuriyetin kuruluş ideolojisinin ülkemiz halklarını tek tip bir etnik kimlikle tanımlama hedefi bugün ülkemizde yaşanan kaosun ana nedenidir. Senelerce bir arada sorunsuz yaşayan, bir arada vatanına sahip çıkan Türkler ve Kürtler bugün nasıl oluyor da birbirine düşürülüyor sorusunun cevabını; Cumhuriyetin birinci meclisini lağveden, Ali Şükrü Bey'i katleden zihniyeti sorgulamadan netleştirmek mümkün değildir.
Kürt sorunu bağlamında kemalistlerin ve PKK'nın ikisinin de seküler dünya görüşleri nedeniyle çözüme değil çözümsüzlüğe hizmet ettiklerini teşhis etmek zorundayız. Dünya görüşünden dini dışlayan, ulus devlet tezi ile beslenen bu iki kesim teşhis ve uygulamaları ile kaosun artmasına zemin hazırlamaktadır. Türkiyeli Müslümanlar ise kürt sorununun ümmet bilincini geliştirerek çözüleceği tezini başından beri savunmuşlardır. Bizler her türlü etnik kimliğin kendisini ifade edebildiği, Müslüman olmanın bir üst kimlik olarak var olduğu bir Türkiye'nin geleceğe umutla bakabileceği kanaatindeyiz. Mevcut kaosun ortadan kalkmasında tek yolun ulus bilinci yerine ümmet bilincini tekrar yeşertmek olduğunu buradan bir kez daha ilan etmek istiyoruz.
Başörtüsü yasağı ülkemizde ve dünyanın değişik yerlerinde devam ediyor. Müslüman kadının kimliğinin sembolü olan başörtüsüne karşı yürürlükte olan yasak İslam'a karşı yürütülen savaşın önemli bir cephesini oluşturuyor. İkiyüzlü batı ve batının İslam ülkelerindeki yerli işbirlikçileri İslami değerlerin yerine batılı değerlerin ikame edilmesi adına başörtüsü yasağını hararetle savunuyor. Bu hainler bütün güçleri ile yasağın arkasında dursalar da, Müslümanların verdikleri mücadele Allah'ın yardımıyla mutlaka başarıya ulaşacaktır. Yasakçıların vakti gittikçe daralmaktadır ve onlar zilleti mutlaka tadacaklardır.
Osmaniye'de Fen Lisesinde LYS Matematik sınavına perukla girmek isteyen Zehra Aldemir'in verdiği peruk tavizine rağmen tartaklanarak okul dışına atılması başörtüsü düşmanlarının ne denli İslam'a ve değerlerine kin beslediklerinin açık göstergesidir.
Sakarya Üniversitesi mezuniyet törenine başörtülü öğrencilerin alınmaması 2 hafta önceki basın açıklamamızda kınanmış ve stattaki uygulama şiddetle kınanmıştı. Yasak yüzünden utanması gereken Sakarya Üniversitesi rektörlüğü söz konusu beyanlar ile ilgili olarak savcılığa suç duyurusunda bulunmuştur. Yasakçılar şunu iyi bilmelidir ki, yapılan tüm haksız uygulamalara karşı sesimizi her zamankinden daha gür çıkaracağız ve karşı koyacağız. Allah'ın farz olan emrini yasaklayarak Allah'a savaş açan herkes şunu bilmelidir ki direniş ateşi hiç sönmeyecektir.
Zulme karşı direniş bütün cephelerde son derece kısıtlı imkânlara rağmen onurlu bir şekilde devam ediyor. Müslümanlar dünyaya hâkim olan egemenlere karşı zulmü sonlandırmak ve adil bir dünya inşa etmek adına sonuna kadar direnmeye devam edeceklerdir. Bizlere düşen görev direnme hattını güçlendirmek ve teslimiyete prim vermemektir. Zafer mutlaka direnenlerin olacaktır.
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu
Adına Diriliş Saati Dergisi
Kocaeli'de 272. Başörtüsü Eylemi
Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri Platformu 272. hafta basın açıklamasını yine İzmit İnsan Hakları Parkı Özgürlük Anıtı önünde yaptı.Basın açıklamasını platform birleşenlerinden Mazlumder Kocaeli Şubesi adına Sinan Çamurcu yaptı.
Okullar açıldı ve veliler yine yaşı küçük çocukları Kur'an kursuna kayıt yaptırmaya kalktığında, "yaşı tutmadığı için kursa alamayız" cevabıyla karşılaşıyor. Bakan Faruk Çelik'in söz vermesi üzerine imza kampanyasını durdurmuştuk. Fakat bakan verdiği sözde durmadı, anlaşılan kendileri değil 28 Şubatçılar iktidar ve hala yasak devam ediyor. Seçim zamanı geldiğinde, dolaşmaya çıktılar mı, bu konuda muzdarip olan seçmenlerin, kendilerinden oy istendiğinde, 28 Şubatçıları göstermesini tavsiye ediyoruz. Madem onların yasaklarını sürdürecekseniz, gidin oyu da onlardan alın. Vekil olarak tayin ettiğimiz insanlara oyu biz verip iktidar yapıyoruz, iktidarın nimetlerinden yaralanıyorlar fakat hala 28 Şubatçıların yasakları devam ediyor ve halk çocuklarına kuran eğitimi alamıyor.
BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ:
"Herkes düşünce, din ve vicdan özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, din veya inancını tek başına veya topluluk halinde, aleni veya gizli olarak ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapma biçiminde açığa vurma özgürlüğünü de içerir." Türkiye tarafından da onaylanan Avrupa insan Hakları sözleşmesi 9.madde 1.fıkrasında yukarıda da belirtildiği gibi dini eğitimin genel çerçevesi çizilmektedir.
28 Şubat darbe sürecini inşa eden güçlerin cinnet halinde dini olan her şeye müdahale etmelerinin bir sonucu olarak, Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Kanununda değişiklik yapılarak Kur'an kurslarına katılabilme yaşı 12 ye çıkarılmıştır.
Bu kanun halen yürürlüktedir ve açılım ve demokratikleşmeyi dillerinden düşürmeyen mevcut iktidarın hiçbir yetkilisi darbe artığı bu kanunu değiştirmeyi düşünmemektedir. Yasa değişikliği yaparak çocuklarımızın Kur'an öğrenmelerinin önüne geçen güçler tarihin karanlık sayfalarında yerlerini aldılar. Şimdi sorumluluk 2002'den bu yana iktidarda olan ve çözümü erteleyen Ak Parti iktidarındadır.
Her sene okulların kapanmasıyla ailelerin birçoğu Kur'an-ı Kerim'i okuyabilmesi ve günlük yaşamda gerekli olan dini bilgileri öğrenebilmesi için, tatillerinden feragat ederek, çocuklarını Kur'an kurslarına göndermektedirler.Yaz Kur'an kursları çeşitli aktivitelerin de eklenmesiyle yıl içinde okullarda bunalan çocuklarımıza bir sosyalleşme ortamı sağlamaktadır.
Yaz Kur'an kurslarının yasal bir zemine kavuşmasını sağlamak ve velilerin gönül rahatlığı ile çocuklarını bu kurslara gönderebilmesi için Mazlumder Ankara şubesi 2009 Haziran'ında bir imza kampanyası başlatmış ve bu kampanya kısa zamanda tüm yurda yayılarak onbinlerce imza toplanmıştı. Mazlumder Kocaeli şubesi de kısa sürede topladığı onbin imza ile bu kampanyaya katılmıştı.
Sivil toplumun baskısıyla açıklama yapmak zorunda kalan Bakan Faruk Çelik, Yaş sınırının en kısa zamanda kaldırılacağını ifade etmiş fakat ne yazık ki bu açıklamaların devamı gelmemiştir. En tabi hakkımız olan çocuklarımıza inancımızı ve kutsal kitabımızı özgürce öğrenebilmelerinin yolunu açacak yasa değişikliğinin yapılabilmesi için imza kampanyasını yeniden başlatıyoruz.
Kocaeli'nin değerli insanları,Bu kampanya ile mevcut yasanın değiştirilmesini sağlama yolunda elimizi tekrar taşın altına koymuş olacağız. Kocaeli'de gerçek bir sivil toplum geleneği oluşumunda katkısı yadsınamayacak kadar büyük olan Mazlumder Kocaeli şubesi sizlerin de desteği ile haklarımız için mücadeleye devam edecektir.
KOCAELİ GÖNÜLLÜ KÜLTÜR TEŞEKKÜLLERİ PLATFORMU
Ankara'da 231. Başörtüsü Eylemi
Ankara'da başörtüsü eylemlerinde 231 hafta geride kaldı. Bu haftaki basın açıklamasını Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu adına Mazlumder Ankara Şubesinden Soner Kartal okudu.
BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ:
Tüm yurtta kimi güçler tarafından oluşturulmaya çalışılan kaos ortamında yaşanan şiddet olayları ve provokasyonlar karşısında herkesi sağduyulu davranmaya davet etmek için burada toplanmış bulunuyoruz... Kürt vatandaşların sorunlarını çözme hedefiyle başlatılan demokratik açılım, herkes için özgürlük, adalet, demokrasi ve huzur ortamının oluşması için umut vaat ederken, maalesef ki yine toplumu bu olumlu düşüncelerden, beklentilerden, umutlardan uzaklaştıran olaylar organize edilmeye başlandı.
Son yaşananlar; insanlığın kardeşçe ve barış içinde bir arada yaşaması umudu taşıyanların endişelerini artırmaktadır. Şiddetin şiddeti körüklemekten başka bir işe yaramayacağını herkese hatırlatmak istiyoruz ve sesleniyoruz
Terörün olduğu yerde demokratikleşme gerçekleştirilemez. PKK varlığını demokratikleşmenin önüne koymuştur. Kürt kardeşlerimizin hiçbir işine yaramayacak, zamanlaması düşündürücü şiddet eylemleriyle demokratik süreci baltalamıştır. PKK ve devletin derinliklerinde yaşayan cuntacı yapılanma ittifak yapmış gibi görünmektedir. Böylece barışa giden yolda elbirliğiyle önyargı, kin ve öfkeden oluşmuş görünmeyen duvarlar kitlelerin önüne çekilmiştir. Milletçe sağduyulu olmamız gereken şu kritik dönemde kitle psikolojisiyle hareket edip meseleleri içinden çıkılmaz hale getirmemek gerekiyor. Şiddetin önüne geçme görevi; sadece ülkeyi yönetenlere ait değildir. Bu ülkede yaşayan tüm bireylerin vatandaşlık görevidir. Ve medya da bu konuda son derece sorumlu yayınlar yapmalıdır. Ancak maalesef ki bir kısım medyanın galeyana getirir cinsten haberleri vatandaşlarımız arasında bir tarafgirlik oluşturmakta ve gerginliğe yol açmaktadır.
Değerli Ankaralılar;
Ülkemizin zaman zaman içine sürüklendiği kargaşa dönemleri bize gösteriyor ki; PKK'dan Ergenekon'a kadar toplumu kin ve öfkeye sürükleyen bütün asalak oluşumlar kendilerine beslenebilecek kanallar bulmuşlardır. Gündemin bulanıklığı bu tür oluşumların daha fazla işine gelmektedir. Bu nedenle böyle örgütler, insanların kendilerini eleştirebilecekleri berraklığı asla istemezler. Olaylar her seferinde farklı bir şekilde gelişse de bu sorunların ortak bir kaynağı vardır. Bize göre bu kaynak 1982 de kabul edilen darbe anayasasıdır. Bu anayasadan hareketle cuntacı zihniyet, kendi vatandaşlarını kimi zaman sistemin dışına itmiş, Kimi zaman baskı altında tutarak kontrol edilmeye çalışmış, Kimi zaman ise vatandaşların sorunlarını görmezden gelmiş, kimi zamanda Etnik kimlikten başörtüsüne kadar tüm kimlikler tek tipçi bir kimlik içinde yok etmeye çalışmıştır.
Herkes için adil, özgürlükçü ve çağdaş bir demokrasi anlayışının oluşması ve bürokratik oligarşinin önüne geçmek için, Darbe anayasası acilen değişmeli; yargıda bağımsızlığa gidilmelidir. Oluşturulacak sivil bir anayasayla mahkemelerin, hâkimlerin ve savcıların bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlanmalıdır. Yargının ideolojik davranarak toplumun çoğulcu yapısını, farklı kimliklerle var olma hakkını baskı altında tutması toplumsal istikrarı zedelemektedir. Unutmayalım ki, adalet ve hukuk hepimiz için gereklidir. Toplumsal huzurun tesisi için herkes elini taşın altına koymalıdır. Bireysel olarak İnsanların öfke, acı, üzüntü ve bağlılık türü duygularını istismar eden oluşumlardan bir an önce kurtulmalı, siyasal olarak ise kararlılıkla reformlara devam edilmelidir. Basın açıklamamıza geldiğiniz için hepinize teşekkür ediyor, haftaya yine aynı gün ve saatte bu meydanda daha adil bir dünya için sözümüzü yükseltiyoruz.
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU
Van'da Başörtüsü Eylemleri Devam Ediyor
VAHÖP'ün (Van Hak Ve Özgürlükler Platformu) Van'da düzenli olarak yaptığı aylık basın açıklamasına Mazlumder Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal ve şube yöneticileri de katıldı. Kısa bir konuşma yapan Ünsal, Kürt sorunu, anayasa çalışmaları ve başörtüsü yasağına değinerek, yaşanan şiddet olayları için 'Barış ve diyalog' çağrısında bulundu. Mazlumder Van Şubesi Başkanı Abidin Engin, Genel Başkan Ünsal'ın kısa konuşmasından sonra basın açıklaması yaptı.
BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ:
BARIŞ İÇİN İNSAN ONURU VE HAYATI HERŞEYİN ÜZERİNDE GÖRÜLMELİDİR
On yıllardır devam eden çatışmalar durdurulabilir ve dökülen kan son bulabilir. Kalıcı bir barış ortamının tesis edilebilmesinin ilk şartı ise gerçeklerle yüzleşme ve sorunun doğru analiz edilmesidir. Çatışmalı sürecin neden başladığı ve bu günlere hangi nedenlerle gelindiği açık yüreklilikle sorgulanmazsa çözüm yolunda mesafe alınması da mümkün olmayacaktır.
Devletin itibarı ve ulusalcı anlayışların tabuları ile hareket edilerek çözüm yolunda mesafe alınamaz. İnsan hayatı ve onurunu her türlü ezberin üzerinde görülmeli ve diyalog yolu ile çözümün önündeki engeller ortadan kaldırılmalıdır. Çatışma ve doğurduğu kaos ortamının giderilmesi konusunda, insanlığın ortak tecrübesinden yararlanmalı ve sorun, tüm muhataplar ile konuşmayı göze alarak aşılmaya çalışılmalıdır. Muhatapsız çözüm ve tasfiye gibi kavramlarda ısrar etmek, sadece daha fazla kan dökülmesine, daha fazla çocuğumuzun tabutuna sarılmak zorunda kalmamıza neden olmaktadır.
Şiddetin kısır döngüsünden çıkabilmenin tek yolu silahsızlanma ve siyasete katılımın önünü açmaktır. Parti, gazete, dernek kapatarak bu sürecin yönetilmesi söz konusu bile olamaz. Bu anlamda son yıllarda yaygınlaşan yargısal müdahaleler barış sürecinin önünde önemli bir risk olarak durmaktadır. TMK mağduru çocuklar, cezaevlerindeki hasta mahkumlar, seçilmiş belediye başkanlarının tutuklu yargılanması, adalet anlayışı ile izah edilebilir bir durum değildir.
Bugüne kadar defalarca denenmiş ama çözümden çok çözümsüzlüğe hizmet ettiği bilinen 'terörle mücadele' politikalarına yeniden umut bağlanması endişe vericidir. Çözümü daha çok operasyon, daha sıkı güvenlik politikalarında görenler, doğrudan toplumsal barış arayışlarını dinamitlemektedirler. Halkın bir arada barış içinde yaşama özlem ve umutlarını hayal kırıklığına dönüştüren bu tür girişimler geri dönüşü olmayan gelişmeleri beraberinde getirecektir. Çatışmaların toplumsal linç ve çatışmaya dönüşme potansiyeli göz ardı edilmeden acil adımlar atılmalıdır.
Ülkenin, kronikleşmiş ve çözüm bekleyen sorunları hala halkın canını yakmakta, Ergenekon zihniyet ve yapılanmasının varlığını hala diri bir şekilde devam ettirmesine hizmet etmektedir. İnanç özgürlüğü üzerinde ağır bir yük olarak duran başörtüsü yasağı, halkı ve değerlerini açıktan yok sayarak önümüzde durmaktadır. İnanç toplulukları üzerinde estirilen yargısal ve bürokratik terör, sorunların ve dolayısı ile öfkenin ve ayrımcılığın artarak derinleşmesini getirmektedir. Hak ve özgürlüklerin pazarlık konusu yapılmadan tüm yurttaşlar için eşit kullanım imkanı sunulduğu yeni bir anayasa hazırlanmalıdır. Toplumun tüm kesimlerinin katılımı ile hazırlanacak yeni bir toplum sözleşmesi, özellikle kimliklerin yok sayılması temelinde şekillenen temel sorunların ve başta Kürt sorununun çözümünde, silahın devre dışı bırakılmasının olmazsa olmazıdır.
Barış ve adaletten yana olan herkesin bu yöndeki arayışları güçlendirecek sorumluluk üstlenmesi gerekir. Sivil toplum örgütlerinin bu yönde bir insiyatif üstlenmesi zorunludur. İnsan hakları savunucuları daha fazla vakit kaybetmeden çözüm sürecinin başlamasına öncülük etmelidir.
VAHÖP (VAN HAK VE ÖZGÜRLÜKLER PLATFORMU BİLEŞENLERİ)
GÖKKUŞAĞI DERNEĞİ, İNSAN-DER, MAZLUMDER, MEMUR-SEN, UMUT IŞIĞI DERNEĞİ, ERDEM-DER, ANADOLU GENÇLİK DERNEĞİ, VAN İMAM HATİP MEZUNLARI VE MENSUPLARI DERNEĞİ, KA-DER
Akyazı'da 178. Başörtüsü Eylemi
Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu'nun sürdürdüğü eylemlerde 178 hafta geride kaldı. Bu haftaki basın açıklaması platform adına Akyazı Mazlumder sözcüsü İrfan Alemdar tarafından okundu.
BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ:
Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu'nun düzenlemiş olduğu 178. basın açıklamasında beraberiz.
Ülkemizde son günlerde azan terör olaylarından ocaklar sönüyor anaların yüreğine kor ateşler düşüyor huzur ortamı yok oluyor. Akyazı başörtüsüne özgürlük platformu olarak ülke insanını seven herkesi vicdanının sesini dinlemeye, kayıkçı kavgalarına son vermeye ve islamın emrettiği kardeşlik duygusunu yaşamaya, 75 milyon insanın kardeşçe yaşaması için milli projeler ortaya koymaya davet ediyoruz.
Kanlı terör olaylarında hayatlarını kaybedenlere Allahtan rahmet yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyoruz. Terörün her türlüsünü lanetliyoruz. Hatay'ın Hassa ilçesinde kendi yaylalarında kekik toplarken açılan ateş sonucu 63 ve 65 yaşında iki kişi vefat etmiş 75 yaşında bir kişide yaralanmıştır. Daha önce de benzeri yaşanan hadiselerin tekrar etmemesi için TSK'nın daha duyarlı ve itidalli hareket etmesini istiyoruz. Olaylarda kabahati olanların derhal cezalandırılmasını bekliyoruz.
Türkiye'nin son yıllardaki en büyük insan hakkı ihlali olan başörtüsü yasağına derhal son verilmelidir. Hangi kurum ve kuruluşta olursa olsun eğer başörtülü bir bayan kapıdan içeri alınmıyorsa, o kapıda başörtüsü terörü var demektir. Hiçbir kanun ve madde de başörtüsü yasaktır ibaresi bulunmazken yasak terörünü estirenleri de lanetliyoruz. Sadece İslam dinine ve dindarlara zulmetmek için uygulanan bu vahşi yasak tamamen ortadan yok edilmelidir. Bu hukuk dışılığa bu insanlık dışı uygulamaya son verilmesini sağlayacak olan siyasi iktidarın kendisidir.
Yargı cuntacılara sahip çıkarken, eğitim, öğrenim ve hatta yaşam hakkı ellerinden alınan bu dindar insanlara karşı sessiz duyarsız kalıyor.Bu çifte standart tutumları da kınıyoruz.
Türk dışişlerinin İsrail denilen terör örgütünün temsilcisi ile el sıkışmasını kesinlikle kabul etmiyoruz. Çünkü o eller masum kardeşlerimizi şehit eden kanlı ellerdir.
Bugüne kadar Müslüman Filistin halkına tamamen soykırım yapan canilerin muhatap alınması bile çetecileri mükafatlandırmaktır. İktidarı ve dışişlerini mavi Marmara gemisinde katledilen kardeşlerimizin ardından yaptıkları açıklamaların arkasında durmaya davet ediyoruz.
5 Temmuz 2009 tarihinde soykırımcı Çin yönetimi doğu Türkistan'da Uygurlu kardeşlerimize yaptığı katliam 1 yılını doldurdu. Çin yönetimi tarafından esir alınan masum Uygur halkından binlerce kişiden hala haber alınamıyor. Uygurlu kardeşlerimize uygulanan bu zalimce davranışından dolayı vahşi Çin devletini tel-in ediyoruz. Bu olağan duruma seyirci kalan başta İKO, Arap Birliği, BM, AB, AP ve insan hakları örgütlerini de uyanmaya duyarlı olmaya davet ediyoruz. Doğu Türkistan'lı kardeşlerimizin üzerinden Çin hükümetinin zalimliği kalkana kadar yanlarında olduğumuzu duyuruyoruz.
Dünyadaki ve Türkiye'deki tüm zalimleri tel-in ediyoruz. Gelecek hafta cumartesi günü saat 12:30'da buluşmak üzere Allah'a emanet olunuz.
AKYAZI BAŞÖRTÜSÜNE ÖZGÜRLÜK PLATFORMU
HAKSÖZ-HABER
Bursa Mazlum-Der olarak gerçekleştirdiğimiz başörtüsüne özgürlük direnişine verdiğiniz destek için hepinize teşekkür ediyoruz. Müslümanların onur olarak kabul ettiği ve dini bir vecibe olarak gördüğümüz başörtüsünün özgürlüğü, artık her türlü hakkın savunulduğu günümüzde acil bir gerekliliktir. Vergi verirken, askere alınırken giyimine ve düşüncesine bakılmayan insanların, okullara ve kurumlara alınırken bir rejim sorunu olarak görülmesinin artık savunulacak bir tarafı yoktur.
Başörtülüler bu ülkenin asli unsuru olup diğerlerinin sahip olduğu tüm haklardan yararlanma hakkına sahiptir.
Gün geçmiyor ki başörtüsü zulmüyle ilgili bir olay yaşanmamış olsun.
KPSS'yi kazanan imam hatip mezunu iki gencin, ÖSYM tarafından Afyonkarahisar Sivil Savunma Arama ve Kurtarma Birlik Müdürlüğü'ne yerleştirildikleri halde, yetkililerin, 'Siz imam hatip mezunusunuz, biz sadece teknik lise mezunlarını alıyoruz' açıklamasıyla göreve başlatılmadığına şahit olduk. İlgili birimlerdeki görevlilerden hesap sorulmasını istiyoruz.
Yine yüzbinlerce öğrencinin üniversitelere girebilmek için sınava girdiği eski adıyla ÖSS, yeni adıyla YGS ya da LYS sınavında da başörtüsü zorbalığı ve zulmü devam etti.
Ey vicdan sahipleri, Ey iman Sahipleri!
Siz ki, bir mazlum görseniz onu savunmakta tereddüt etmezsiniz!
Açı doyurur, yetimi gözetirsiniz!
Eğriyi doğrultmaya gayret edersiniz!
Elinizden ve Dilinizden geleni ardınıza koymazsınız!
Size ne oldu ki ötelenmiş, itilip kakılan, kızlarınıza sahip çıkmıyorsunuz. Bir gün sorulursa : "O hakkı gasp edilen kızların, hakkını savunmaktan seni alıkoyan neydi" diye, ne cevap vereceksiniz.
Ey siyaset Sahipleri! Siz ki meydan meydan dolaşır mavi boncuk dağıtır, herkese açılım yaparsınız, her hakkın kutsal olduğunu haykırır, daha iyi bir Türkiye vaat edersiniz. Kızları ve çocukları horlanan, okullara alınmayan, kimliği ve kişiliği dışlanan insanları halkınızdan saymıyor musunuz?
Televizyon televizyon koşarken bir kez aklınızdan geçiyor mu kaç yüz bin kız çocuğun geleceğinin karardığı? Ezilmişler safına itilmiş bu binlerce insan sizi hiç mi rahatsız etmiyor? Daha düne kadar sizin akrabalarınızın, kızlarınızın, eşlerinizin, kız kardeşlerinizin bu zulüm nedeniyle aşağılandığını, ikna odalarında beyinlerinin kirletilmeye çalışıldığını, mağdur ve mazlum duruma düşürüldüğünü ne çabuk unuttunuz?
Hükümetin iktidar sahibi olduğunu görmek istiyoruz. Duygusal nutuklarla küresel aktör olunmaz. Kendi içindeki zulmü ortadan kaldıramayan bir devletin küresel ve bölgesel bir güç olacağının düşünülmesi bir akıl tutulmasıdır.
Muhalefetin ise çözüme katkı sağlamak yerine başörtüsü sorununu, 'Siyasete girmezse kendiliğinden çözülür' gibi ilkel gerekçelere bağlaması kabul edilemez bir tutumdur. Zikzak Kemal'in önce "başörtüsü sorununu çözeceğim deyip, ertesi gün ben böyle demedim" demesi, ülke sorunlarını nasıl çözeceğinin ipuçlarını vermektedir.
Ey onur sahipleri ". ! İnanmış bir kadın ve erkeğin insanlık onuru olarak seçtiği dininin gereğini yerine getirmesi, diğer haklar içinde sizce de bir yer tutmuyor mu? Bu kıyım ve vicdansızlık hakikaten onur meselesi değil mi?
Ey kalem sahipleri ! Her gün köşelerinizden gündelik geçici konularınız üzerinden, derinlemesine laf kalabalıkları içersinde yoğurduğunuz gündeminizde, hakkı gasp edilenlere yer yok mu? Aydın kişilikler olduğunuz iddiasıyla memlekete nizam vermede yarıştığınız tirajı komik matbuattan, bu ikinci sınıf görülmüş, hakları ellerinden zorla alınanlara yer yok mu?
Ey Emek sahipleri ! Ekmek ne kadar yaşamsalsa hayatımızda , din de o kadar yaşamsaldır. Bu duyarlılığı göstermek Taksime bayrak çekmekten daha mı az insan hakkıdır?
Ey Kanun sahipleri ! Adalete götürmeyen her kanun zulmün bir parçasıdır" Bu zulmün payandası olmayı ne kadar daha sürdüreceksiniz?
Ey Silah sahipleri ! Yüz yıl önce biz başörtüsü için Fransızlara memleketi dar ettik. Fransız kafasına alet olma çabalarına ne zaman dur diyeceksiniz? Barış gününde dost çoktur, savaş gününde kimlerin yanınızda cephane taşıdığını aklınıza getirecek ve onların torunlarına görülen bu zulme karşı ne zaman duracaksınız? Herkesle gülünür ama herkesle ağlanmaz, bunu unutmayınız.
Ey Sermaye sahipleri ! Zarara uğramasından korktuğunuz ticaret sizi çok mu meşgul ediyor? Uğruna gecenizi gündüzünüze kattığınız kârdan daha mı önemsiz kızlarınızın onuru?
Ve biz diyoruz ki;
Faşist bir zihniyetin ürünü olan kışla tipi eğitim sistemi derhal sorgulanmalı ve köklü bir değişikliğe tabi tutularak, özgür düşünceye imkân sağlayacak bir eğitim anlayışı benimsenmelidir. Bu ülkede yaşayan halklar kendi dillerinde eğitim alabilmeli, okullarda kendi kültürünü öğrenebilmeli, kendi şiirlerini okuyabilmeli, kendi tarihini tanıyabilmeli, kendi inançlarını yaşayabilmeli, kendi kimlikleriyle yetişebilmelidir. Halklar arasına nifak ve düşmanlık tohumları eken, coğrafyaları parçalayan zihinsel duvarlara karşı koymak her Müslüman ve insan için imanî ve insani bir sorumluluktur.
Günümüzün bir başka kanayan yarası olan Kürt sorununda da çözüm yolunda önemli adımlar atılmak zorundadır. Devletin, sorunu silah yoluyla çözmekten başka alternatifleri bulunmalıdır. PKK'nin bahane olarak kullandığı, operasyonlar derhal durdurulmalıdır. Silahlara veda edilmeyen bir ortamda hiçbir barıştan hiçbir haktan hiçbir kardeşlikten bahsedilemez. Akan kan bizim kanımızdır. Ölen insanlar bizim insanlarımızdır. Harcanan para bizim vergilerimizdir. Artık birileri kendi egolarını tatmin etmek için bu ülkenin maddi ve manevi kaynaklarını tüketmekten vazgeçmelidir. Devletleri "Akıl" yönetmek zorundadır. Devletleri "gurur" yönetemez . Gurur aklın en büyük düşmanıdır.
PKK'de derhal silah bırakmalıdır. Halkımıza daha fazla zarar vermemelidir. PKK'nin kimlerle iş birliği yaptığına , hangi konjoktöre göre hareket ettiğine, kimlerin safında durduğuna iyi bakılmalıdır. Kan ve zulümle âbad olunmaz. Olmaya çalışanların yeri tarihin çöplüğüdür.
Demokratik bir hukuk devleti olmak artık devletin bir iddiası olmaktan öteye gidememektedir. Yüksek mahkemeler birilerinin cirit oynama alanı olmamalıdır. Seyfi Amcanın hukukunun işletildiği bir ülkenin hukuku, majestelerinin gugukundan öteye gidemez. Ülkenin geleceği HSYK, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin; hakk,hukuk ve insanlık dışı planlarına terk edilmemelidir.
Gazze'ye Yardım götüren gönüllülere yapılan saldırı insanlığa yapılan bir saldırıdır. Yüzyıl da geçse bu hesap sorulmak zorundadır. İnsanları sebepsiz ve sorumsuzca katletmek ancak teröristlerin hüneridir. Hükümet bu konunun takibini yapmalı ve bu insanlık ayıbının hesabını sormalıdır.
Tarihin bu keskin virajında, tüm iç sorunlar barış ve adaletle çözülmeli, dünyadaki sorunlara duyarsız kalınmamalıdır.
İnsanların kendilerini özgür ve mutlu hissedebilecekleri sivil bir anayasa derhal hazırlanmalıdır. Anayasa değişikliği çalışmaları sınırlı ve dar kapsamlı olmamalı, sonradan ortaya çıkabilecek sorunlara kaynaklık etmemelidir. Ortak bir hedef için hareket eden Ergenekon, PKK ve Uluslararası organizasyonların referandumu engelleme çabaları deşifre edilmelidir. Hukukun üstünlüğünün şiar haline geldiği, üstünlerin hukukunun sona erdiği, hiç kimsenin eğitim ve çalışma hakkının elinden alınmadığı bir ülke hepimizin özlemidir.
Ülkenin dört bir yanında her hafta, her ay başörtüsü yasağı için direnen kardeşlerimizi saygıyla selamlıyor ve muhabbetlerimizi gönderiyoruz.
Bizler yasak bitene kadar bu meydanlardan inmeyeceğiz
Öncelikle Antalya'dan uğurladığımız, terörist İsrail devleti tarafından Mavi Marmara gemisinde şehid edilen kardeşlerimizi selamlıyor, onları rahmetle anıyoruz. Mavi Marmara gemisine terörist İsrail Devleti tarafından yapılan saldırıyla beraber düğmeye basılmışçasına ülkede olaylar patlak vermeye ve ölüm haberleri gelmeye başladı.
Yıllardır devam eden kirli savaş yine can almakta; anaların yüreğine ateş düşmektedir. Kimine göre "iç savaş", kimine göre ise "terör" olarak adlandırılan yaşadığımız olaylar adı her ne olursa olsun insanların evlerinin önündeki cenaze törenlerinin varlığını yok etmemektedir. Bizler şunu iyi biliyoruz; yaşanan acının asıl sebebi ulus devlet dayatmasıdır. Bu dayatmayla Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yaşayan her kesimden insanın etnik kimlikleri ve konuştukları diller yok sayılmış yerine "Yüce Türk Ulusu!" kavramı getirilmiştir. Bu yok sayma devam ettikçe sorunların artarak devam edeceği de bir gerçektir.
Kürt açılımı adıyla hükümetin yaptığı çabalar yetersiz kalmış, hayal kırıklığına yol açmıştır. Ancak daha önce böyle bir sorunun varlığı bile kabul edilmezken, devletin "Kürt Sorununun" adını kabul etmesi büyük bir gelişme olmasına rağmen yeterli olmamıştır. Her iki tarafın da makul şartlarda anlaşmayı öngörmeleri gerekmektedir. Adı Milli Eğitim sistemi olan ama aslında nesilleri öğütmekten başka bir işe yaramayan bu sistem nesillere "Yüce Türk Ulusu!"nun varlığını kutsamaktan başka bir şey öğretmemektedir. Nerde kaldı sahip olduğu etnik kimliğinden dolayı, "diğeri" olarak gördüğüne saygı duymak ve onunla aynı topraklarda dostça yaşamak.
Geçtiğimiz günlerde yaşanan Gazze yardım gemilerine yapılan saldırılara gösterdiğimiz tepkileri, Filistin halkına gösterdiğimiz haklı duyarlılığı, kendi coğrafyamızda yaşanan acılara ve kana göstermemek, hepimizi yakan bu ateşe karşı duyarsız kalmak, İslami ve insani bir duyarlılık olamaz. Bu süreçte vahye en büyük davet, zalimlerden olmamak, zulmü deşifre etmek ve mazlumun hakkını savunmaktır.
Başbakan Erdoğan'ın açılım sürecinde Kürt sorununu doğru tanımlaması umut verici olmuştu. Ancak bu açılımının içi bir türlü doldurulamamış ve başlarda 'Kürt açılımı' diye adlandırılan sürecin kısa bir süre sonra 'kardeşlik projesi' olarak değiştirilmesi, barışı hissettiren havayı güvensizlik ortamına dönüştürmekte gecikmedi. Son yaşanan olumsuz gelişmeler ve artık sivil halkın da tahammül sınırını aşan operasyonlara karşı hükümet, hızla inisiyatif alarak Kürt açılımının içini doldurmalı ve pratiğe yönelik adımlar atmalıdır. Silahlı kuvvetlerin biran önce askeri operasyonları durdurmasını, PKK'nın da silah bırakmasını ilk adım olarak gördüğümüzü ve bu çift taraflı ateşkesin bir an önce sağlanmasını zorunlu yol olarak görüyor ve ivedilikle istiyoruz. Antalya Özgür-Der Temsilciliği olarak vicdan sahibi herkesi, bu kanı durdurmak için, hak ve adaleti haykırmak için meydanlara çağırıyoruz.
"Yaşadığımız coğrafyadaki adaletsizlikler bir gün son bulur mu?" diye soruyoruz ama ne mümkün. Daha önce Doğru Haber gazetesinin "Raporu olmasına rağmen neden serbest bırakılmıyor." ve "Böyle adalet olmaz olsun." şeklinde gündemleştirdiği kanser hastası mahkûm Cahit Durmaz, Ankara Numune Hastanesi'nde hayatını kaybetti. Bir yıl önce bağırsak kanserine yakalanan Cahit Durmaz'ın, cezaevi doktorlarının, hastalığına "mide rahatsızlığı veya karın ağrısı" teşhisi koyması kanser olduğunu öğrenmesini geciktirdi. Bir insanın en temel hakkı olan hastalığını öğrenme ve bu süreçte tedavi olma hakkının geciktirilmesi büyük bir suçken bununla da yetinilmeyerek Cahit durmazın 8 ay önce 7 uzman doktor tarafından aldığı 'cezaevinde kalmasının hayati tehlikesi vardır' raporuna rağmen, Cahit Durmaz serbest bırakılmadı. Yetersiz ve aksak tedaviyle hastalığın vücutta giderek yaygınlaşması sonucu Durmaz vefatından önce 30 kiloya düştü. Şimdi soruyoruz Cahit Durmaz'ın ölümünün bedelini kim ödeyecek? Ankara 2 Nolu F Tipi Cezaevi'nin Müdürü, Başgardiyanı, Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü, İstanbul Adli Tıp, Cezaevi Savcılığı ve en başta da Adalet Bakanlığı Cahit Durmaz'ın ölümünden sorumludur. Derhal bir soruşturma başlatılarak sorumlular bulunmalı ve cezalandırılmalıdır.
Başörtüsüne karşı yasak ve baskılar halen devam ediyor. ÖSYM sınava girecek öğrencilere yönelik tanıtım filminde "başörtüsü" ile "silahı" bir tutarak aynı kategoride değerlendirmiştir. On milyonlarca insanın Müslüman kimliğinin inkârı anlamına gelen başörtüsü yasağı zulümdür, işkencedir, insanlık dışı bir uygulamadır. Yasağın her alanda devam ettirilmesini şiddetle kınıyoruz. Vekillerin unuttuğu, görmezden geldiği bu vahşi yasak, asılların dik duruşuyla her zaman hatırlatılacaktır.
Yasakların sürdüğü ülkemizde tüm yasaklara karşı dik duruşun, direnişin sembolü olan farklı illerdeki platformların onurlu mücadelesi kararlılıkla devam etmektedir. Buradan diğer platformlardaki kardeşlerimize selamlarımızı gönderiyoruz.
Ey başörtülüler!
Ey başörtülü anneleri, babaları!
Ey başörtülü eşleri!
Ey başörtülü kardeşleri!
Ey başörtülü akrabaları!
Ey başörtülü arkadaşları!
Ey başı açık vicdan sahipleri!
Gördüğünüz gibi siyasiler başörtüsü sorununu çözemiyorlar, çözmek istemiyorlar. Kimi sorunu çözeyim diye rant elde ediyor, kimi sorunun önündeki engel olarak rant elde ediyor.
Artık yeter diyoruz. Özgür-Der Antalya Temsilciliği olarak Allahın emri, Müslüman kadınların kimliği olan başörtüsüne uygulanan yasağa karşı herkesi daha fazla ses çıkartmaya davet ediyoruz. Gelin soruna sahip çıkalım.Kimseden dilenmeden, hakkımızı direnerek almalıyız. Özgürlükler verilmez alınır.
"Öyleyse çözülmeyin ve moralinizi bozmayın. Eğer yüreğinizde gerçek iman varsa sırtınız asla yere gelmez".(Al-i İmran 139)
Yaşasın başörtüsüne özgürlük"
Yaşasın Filistine özgürlük"
Yaşasın tüm mazlum halklara özgürlük"Şunu da çok iyi biliyoruz ki
"BİZLER KENDİ ÖZGÜRLÜĞÜMÜZE KAVUŞMADAN FİLİSTİN'İ ASLA ÖZGÜRLEŞTİREMEYİZ."
Allah'a emanet olun.
ÖZGÜR-DER
ÖZGÜR DÜŞÜNCE VE EĞİTİM HAKLARI DERNEĞİ
ANTALYA TEMSİLCİLİĞİ